29 Ağustos 2011 Pazartesi

Piramitteki Göz - Küresel Ekonomik Sistem 1


Piramitteki Göz - Küresel Ekonomik Sistem (Bölüm 1)


Bankada hesabınız var mı? Peki hesabınızda paranız var mı? Kredi kartınız var mı? Kredi kartına borcunuz var mı, faiz işliyor mu? Kredi kartınız yok mu? Bu soruların birine evet dediniz mi? “Altın bu aralar çok çıktı”, “dolar/avro çok çıktı” yada “borsa çok düşmüş” gibi bir konuşmada bulundunuz mu yada bunu size söyleyen birisi oldu mu? Yıllık izninizde tatile gitmek ister misiniz, bunun için ayırabileceğiniz paranız var mı? Bankadan kredi kullandınız mı? Çay içerken şeker kullanıyor musunuz? Çikolata yer misiniz? Kaç adet gömleğiniz ve tişörtünüz var?

Bu yazıda kurumlarıyla, yalanlarıyla, açıklanmayan ve gösterilmeyenleriyle, dünyada ve ülkemizde var olan, savaşlar başlatan, insanlar öldüren “ekonomik sistemi” anlatacağım. Bu öyle sıradan bir ekonomik sistem değil. Pek fazla iktisat kitaplarında yada internette bulabileceğiniz şeyler değil. Lütfen ikinci yazının sonunda dönüp, üst paragraftaki soruları kendinize yeniden sorun! (Bu konuları anlatmak, haliyle yazının biraz uzun olmasına yol açtı, yazıyı iki parça halinde yayınlıyorum. Bir dizi başında 2 saat oturabilen toplumun, yazıyı okuyup gerçekleri göreceğini düşünüyorum!)

* * *

Yıl 1944. İkinci Dünya Savaşı'nda Avrupa yıkılmıştır. Her anlamda yıkılmıştır. Milyonlarca insan ölmüş, beşeriyet yıkılmıştır. Şehirler bombalanmış, kentler kasabalar yıkılmıştır. Savaş ekonomisi yüzünden, elde bir şey kalmaması yüzünden ülkelerin maliyeleri, bütçeleri yıkılmıştır.

ABD, her ne kadar bu ikinci dünya savaşının içinde yer almış olsa da, topraklarında ciddi bir saldırı görmemiştir. Savaş nedeniyle Avrupadaki gibi bir sıkıntı yaşamamıştır. Aksine yükseliş yaşamıştır, birikim yaşamıştır. Rockefeller gibi Hitler'e silah satan silah tüccarları, yada diğerleri gibi Avrupa'nın diğer ülkelerine silah satan tüccarlar, yada gıda vb. ihtiyaçları satan dönemin tüccarları sermaye birikimi yaşamıştır. Avrupa yıkılırken, ABD yükselmiştir.

Faiz paranın fiyatıdır, elde boş duran para fiyatlanamamakta, para ile para kazanılamamaktadır. İşte ABD'de biriken bu paranın “kiralanması”, borç olarak, kredi olarak, çeşitli isimlerle ihtiyaç sahiplerine kiralanması gerekmektedir!

1944 yılında ABD'nin Bretton Woods kasabasında, tarihe “Bretton Woods Sistemi” olarak geçecek kararların alındığı, Bretton Woods antlaşmasının imzalandığı, dönemin üst düzey temsilcilerinin katıldığı toplantı yapılır. Toplantıya İngiltere adına “Makro ekonominin kurucusu”, “maliye ve ekonomi politikası alt bilim dallarının kurucusu” Prof. Keynes, ABD adına da Harry Dexter White katılmıştır. Üst düzey, yetkin isimlerin katılımı mevcuttur.

Bu büyük toplantı sonucunda bazı kararlar çıkar. Bu kararlar, dünya ekonomisini bugüne kadar, bugün dahi yoğun biçimde etkilemiştir. IMF ve Dünya Bankası'nın kurulması kararı çıkmıştır.

IMF'nin açıklanan amacı, o dönem için, 2. Dünya Savaşı nedeniyle batağa sürüklenmiş ülkelerin bütçelerine kısa vadeli krediler vererek, bütçe açıklarını düşürmek, yapısal reformlar için gerekli sermayeyi oluşturmak, yani kısa vadeli finansal ve teknik destek sağlamaktır. O gün bugündür IMF, ülkelere kısa vadeli borçlar verir, “teknik destek” adı altında ülkeleri bağımlı ve batak konuma sürükler. Önce parayı verir, sonra parayı veren düdüğü çalar diyerek perde arkasında yönetimleri ele geçirir.

Dünya Bankası'nın (DB) o dönem açıklanan kuruluş amacı ise, yıkılan şehirlerin tekrar kurulması için, Avrupa'nın yeniden ayağa kalkması için, yeniden yapılanma ve kalkınma için, genellikle altyapı projelerine uzun vadeli krediler vermektir. Günümüzde de Dünya Bankası, altyapı projeleri için ülkelere uzun vadeli krediler vermektedir. IMF ile paralel biçimde hareket eder, önce parayı verir, sonra da borçlu ülke yönetimlerine “Bak bize bu kadar borcun var, BM'de şu yönde oy kullan, şu ülkeye işgalimizde yardım et” gibi telkinlerle düdüğü çalar.

IMF ve DB'nin genel merkezleri ABD'nin başkenti Vaşington'dadır. IMF ve DB'nin en büyük finansörleri olarak da, bugünün Sistem patronlarından meşhur Yahudi Rockefeller ailesini (ABD) ve Yahudi Rothschild ailesini (ABD) görüyoruz. (Sistem: Dünyayı yöneten derin güç. Yani, CFR, Bilderberg, Trilateral ve bunların altında yer alan irili ufaklı örgütler ve bunların yöneticisi olan her milletten gelen ancak milliyet farklılığına önem vermeyen, adeta paraya tapan, İbrani asıllı yapı, şeytanın kralları).

Kuruluşların patronları da sermayedarları kadar vahşidir. DB'nin bir önceki Başkanı, Paul Wofowitz'di. Paul Wolfowitz, Başkan 2. George Bush döneminin Savunma Bakan Yardımcısıydı (Donald Rumsfeld'in yardımcısı) ve ABD'nin Irak işgali planının öncülerindendi. Bu görevden sonra Dünya Bankası Başkanı oldu. IMF ve Dünya Bankası, böyle bir sistemdir.


Benjamin Franklin İşgale Devam Ediyor

Meşhur Bretton Woods toplantısına geri dönelim. O toplantıda alınan kararlardan biri de, ABD dolarının (USD) altına endekslendiği/sabitlendiği (35 dolar = 1 ons altın) ve her 1 ABD dolarının altın karşılığı basılacağı açıklamasıydı. Yani bir kimsenin/ülkenin elinde kaç dolar varsa, bunun karşılığı altın ABD'de olacaktı, kişi ABD'ye dolar verip karşılığında altın alabilecekti. Yani dolar sabit kur sistemine geçecekti.

Bu kararla birlikte, Amerikan doları dünya parası haline geldi, Merkez Bankalarınca altın yerine Amerikan doları depolanmaya başladı, dolar rezerv para oldu. Yani küresel işgalin finansal ayağı o gün başladı.

Para gücü getirir, bu toplantıyla ABD parası dünyaca kabul edilmiştir, aslında ABD'nin üstünlüğü ve gücü kabul edilmiştir.

Tüm dünya Merkez Bankaları, tabiri caizse deli gibi dolar stoklamaya başladılar. Ülke vatandaşları, ülke milli paralarının yanında (kimi zaman artık yerine) dolar da tutmaya, kullanmaya başladılar (dolarizasyon). (Bugün dahi Türkiye'de bireysel döviz hesaplarında 100 milyar dolar vardır)

ABD bastıkça dünya bu parayı almaya başladı. ABD, üretmeden “para kazanmanın”, güçlenmenin yolunu bulmuştu. ABD ekonomisi güçleniyor, küresel bankerler paralarına para katıyordu. Ülkeler üretiyor, ABD matbaadan para basıyor, hiçbir emek harcamadan bu parayla üretimi satın alıyordu. ABD 5 cent maliyetle 100 dolar üretiyordu (senyoraj). Sonra bu basılan paralar, bu ülkelere çeşitli yollarla, IMF ve DB ile borç olarak yüksek faizler karşılığı verilmeye başlıyordu. Aslında ekonomiler batağa doğru giden bir kısır döngüye girmişti.

İşte bu süreçte, Fransız Cumhurbaşkanı De Gaulle ile Alman Başbakan Adenauer, ABD'nin altın karşılığında dolar basmadığını, karşılıksız dolar bastığını fark ettiler, bir plan yaparak başbaşa verdiler. Piyasadan dolar çekmeye ve bu dolarları götürüp ABD'ye “Al doları, ver altını” demeye karar verdiler. ABD, bu dolarlar karşısında altın veremeyince, altın karşılığı dolar sisteminin aslında yalan olduklarını ispatlayacaklardı.

Dünya'nın en büyük altın üreticisi Rusya'yı da, “al doları, ver altını” talebinden sonra ABD'ye altın satmaması için bilgilendirdiler. Çünkü ABD bastığı dolarlarının karşılığında elinde altınının olması gerekiyordu, ABD yalanını gölgelemek için derhal altın bulma yoluna gidememeliydi.

Uzatmayalım, ABD bu planı fark etti, '68 hareketini, '68 gençliğini çıkarttı. Bir şekilde bu olaylar, De Gaulle'ü koltuğundan etti. 68 gençliği ve ideolojisi, ABD'nin istediği sistemi daha rahat sürdürmesini sağlıyordu aslında. Bu ayrı bir konu, girmeyelim.

Ancak daha sonra, 1971 yılında, bütçe açığı verilmesi ve ekonomik sorunların çıkması nedeniyle ABD, Bretton Woods antlaşmasından çekildiğini, doların altına dönüştürülebilirliğini kaldırdığını açıkladı. Yani, ülkelerin elindeki dolarlar artık yalnızca bir kağıt parçası olmuştu!

Değerini kaybetmiş bir dolar karşısında, altın hızla yükselmeye başladı. Bakın bu durum günümüzde yaşanan, ABD dolarının ve Euro'nın itibar kaybetmesi ve (spekülatif hareketleri bir nebze görmezden gelirsek) altının hızla değer kazanması durumunun ilk örneğidir. Bugün tarih tekerrür etmektedir.

1971 dolar krizinin akabinde, altında yükseliş başlar, OPEC kurulur, petrol krizi baş gösterir ve Yom Kippur Savaşı ile küresel ekonomik kaos derinleşir. Küresel sistemde paranın rotası değişmektedir, paranın geliş ve gidiş yolları tıkanmaya başlamıştır.


Şeytan Serbestleşiyor

1944 yılında IMF ve Dünya Bankası'nın kurulması kararlaştırıldı dedik ve 1944-1974 arası süreci bu iki kurum ve altın-dolar sistemi kapsamında anlatmaya çalıştık.

IMF, 1947 yılında fiilen çalışmaya başlar. Dünya Bankası, 1947 yılında Birleşmiş Milletler'in özerk uzman kuruluşu olacak statüye alınır.

1948 yılında da, Dünya Ticaret Örgütü'nün kökleri salınır, Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Antlaşması (General Agreement on Tariffs and Trade) kısa adıyla GATT kurulur. Dünya ticaretinin, günümüz küresel ticaretinin ilk adımları artık atılmıştır. GATT, ticaret serbestisi için, Çok Uluslu Şirketlerin (ÇUŞ) büyümesi ve hakimiyetlerini kurmaları için, gümrük tarifelerinde indirime gitmeyi, ithalat vergilerini azaltmayı, uluslararası ticaretin önündeki engelleri kaldırmayı ve ticarette ayrımcı uygulamaları ve bürokrasiyi kaldırmayı amaçlar.

Piyasalaştırılmış toplumlar için, üretmeden tüketen toplumlar için, tasarrufu unutup sınırsız tüketen toplumlar için, borçlanarak tüketen toplumlar için, yıkıcı etki yaratan bir antlaşmadır. Daha doğrusu bu antlaşmalar ve bu gelişmeler ile toplumlar bu saydığım biçimde şekillenmeye başlamıştır.

Öncesinde bir kişi üç gömlek ile ihtiyacını karşılayabiliyor ve mutlu oluyorsa, artık on üç gömlek giyecek ve bu ona yine de yetmeyecektir. Toplumlara sürekli olarak “tüket, umarsızca tüket” propagandası yapılmıştır. Ticaret serbestleşmiş, ithalat kolaylaşmış ve ucuzlamıştır.

Bugün krize doğru giden Türkiye'nin en büyük sorunu “büyük cari açık”, “büyük dış ticaret açığı” ve “tasarruf yerine bireysel kredilerin/borçların artarak çoğalmasıdır”. İthalata dayalı bir tüketim toplumu olmamızdır. Bunun temellerini, tarihi başlangıcını görüyoruz.

1961 yılında OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) kurulur. Kuruluş döneminde amacı üye ülkelerin ve Avrupa'nın Amerikan Marshall planı çerçevesinde kalkınmasıdır!

Daha sonra OECD'ye daha “kutsal bir vazife yüklenmiştir”: Finansal istikrarın sağlanması, Ekonomik genişleme politikalarının uyandırılması (ülkelerin borçlanmasının normal karşılanması ve borç yükünün artırılması gerektiğinin “kibarca” ifadesidir. Bugün Yunanistan'ı, İspanya'yı, Portekiz'i, İtalya'yı, İrlanda'yı, İzlanda'yı görüyoruz, borç yükü yüzünden kıvranıyorlar, Türkiye de bu kapsama önümüzdeki 10 yıl içinde girebilir), Dünya ticaretinin geliştirilmesi, Demokrasi-insan hakları ve yurttaş özgürlüğüdür. OECD'nin genel merkezi Fransa'nın başkenti Paris'tdir.

Ardından 1980'lerle birlikte Hizmet Ticareti Genel Antlaşması (General Agreement on Trade in Services) yani kısa adıyla GATS yürürlüğe girer. Ticaretle birlikte hizmetin de serbestliği gelir. Yani, bir kişi bir başka ülkede kamusal hizmet sektöründe (şartları sağlayabiliyorsa) çalışabilecektir, bunun önündeki engeller kaldırılacaktır. Böylece işsizlik sorunu çeken ülkeler, görece işsizlik sorunu çekmeyen ülkelere doğru yönelecek ve aslında işsizlik sorunu çekmeyen ülkenin yapısı sömürülecektir.

Bugünü, yaşanan ekonomik krizleri, küresel sistemi ve savaşları anlamak, olacakları öngörmek istiyorsak, bunları bilmeliyiz. Tarihten yola çıktık, konu artık günümüze geldi. Yazının kalan diğer yarısını, bir hafta sonra, 06.Eylül.2011 salı günü tevfikbir.com adresinde yayınlayacağım.

TEVFiK BiR / 29.Ağustos.2011




Telif Bilgisi

© 2009-2017 tevfikbir.com , tevfikbir.blogspot.com. Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeksizin alıntı yapılamaz.

" Tevfik BİR - www.tevfikbir.com " biçiminde kaynak gösterilerek makalelerden alıntı yapılabilir.