24 Haziran 2005 Cuma

Uluslararası Ceza Mahkemesi



Uluslararası Ceza Mahkemesi


Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) bugünlerde gündeme geliyor. Ben de biraz bu mahkemeyi ve ABD ile ilişkisini anlatmak istiyorum. Dudak uçuklatıcı bilgiler.

UCM 2002’de yürürlüğe girdi. (Bu demektir ki mahkeme bu tarihten sonra yaşanacak suçları yargılayabilir) Yargıçları ise Mart 2003’de çalışmaya başladı.

Bu mahkeme İHAM gibi devletleri değil, kişileri yargılıyor.

Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleriyle ortak bir gelecek ve ortak bir birlik, amaçları arasında. (BOP’u anımsatıcı bir tanım) Yargı yetkisine 4 tür suç giriyor.
1.     Soykırım Suçu
2.     İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar
3.     Savaş Suçları
4.     Saldırı Suçu

1.     Soykırım Suçu : 1948 tarihli “Soykırım suçunun önlenmesi ve cezalandırılması sözleşmesi”ni aynen kabul etmiş tanım itibariyle. Ulusal, etnik, dini ya da ırki grubun tamamen ya da kısmen yok edilmesi gerekiyor. Yani amaç yok etme olmalı, tamamen yada kısmen olmalı.

2.     İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar : Sivil halka yönelmiş olması, Yaygın veya Sistematik olması gerekiyor. (PKK teröristlerinin Türk vatandaşlarına yönelik Yaygın ve Sistematik saldırıları bu suç kapsamında).

3.     Savaş Suçları : Bir planın veya politikanın parçası olmalı veya böyle bir plan-politika olmasa da bu tip suçların büyük çapta işlenmesinin parçası olmalı.

4.     SALDIRI SUÇU : Tüzükte tanımlanmamış. Bu yargı yetkisi tüzüğün yürürlüğe girmesinden 7 yıl sonra mahkemenin saldırı suçu bakımından yargı yetkisini belirleyen bir hüküm kabul edilerek yürürlüğe girmesiyle başlayacak. ( Yani 2009 yılında tanımlanacak bir tanım ve bu tarihten sonra ki suçlar için bir tanım söz konusu. Bu madde ABD’nin BOP planının esas noktalarını hangi yıllar içinde tamamlayacağını, hangi yıllarda büyük savaşlar olacağını tanımlar). Ancak ABD bu Roma Tüzüğü’ne taraf değil. Ama uluslararası camianın baskılarıyla 2009’dan önce taraf olur belki deniyor. (Ancak mahkeme taraf olamayan devbletlerin vatandaşlarını da yargılayabiliyor)

Bu listede Terör Suçu yok (Türkiye devleti, terör suçlarının listeye konulması için çok uğraştı ama başarılı olamadı).

Bu tüzüğe 100 ülke taraf. 7 ülke aleyhe oy kullandı (ABD), Türkiye çekimser oy kullandı.

ÖNEMLİ : Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) ilk olarak Temmuz 2002 de kabul ettiği bir kararla BM tarafından oluşturulan veya izin verilen harekâtlar için, bu operasyonlarda yer alan ve Ceza Mahkemesi tüzüğüne taraf olmayan devletlerin vatandaşlarının yargılanabilmelerini, 12 ay süreyle ileri attı. (yani bu sürede işlenen suçlar için yargılanamazlık getirildi).

Haziran 2003 te karar bir kez daha 12 ay süreyle uzatıldı ( buna Almanya, Fransa, Suriye çekimser oy kullandı) Haziran 2004 de bir karar alınacakken , geri çekiliyor (Irak’ta işlenen işkencelerden ötürü)

Ancak ABD öyle bir sistem getirdi ki, kimse kendisinin askerinden şikayetçi olamıyor ve de yargılatamıyor. Bu da şöyle oldu. X, Y’den şikayetçi; X ile Y anlaşırsa, Y UCM’ye gitmiyor. ABD kendisinin yargılanmasına olanak tanımayacak bu ikili anlaşmaları 82 ülkeyle yaptı. Bunlar cezasızlık anlaşmaları diye biliniyor. Bırakın failin UCM’ye gitmesini yargılanmıyor bile. 2’li anlaşmayı imzalamayan devletin “askeri yardımı kesiliyor”.

ABD Kongresi kararı (özet): “UCM İLE İLGİLİ HER TÜRLÜ İŞBİRLİĞİ YASAKLANMIŞTIR. (AĞUSTOS 2002). EĞER MEVZU BAHİS DEVLET 2’Lİ ANLAŞMAYA TARAF DEĞİLSE, ASKERİ YARDIMI KESİLİR”

Mahkemenin önünde şu an iki dava söz konusu. 1i Kongo, 1i Uganda ile ilgili.


TEVFiK BiR / 24.Haziran.2005


Kıbrıs ve İstihbarat Operasyonları



Kıbrıs ve İstihbarat Operasyonları


Kimse Kibris’ta bizim gibi garantör statüsünde olan, ama gogsunu gere gere actigi askeri uslerle Kibris adasinin bir bolumunu isgal eden Ingiltere’nin durumunu tartismiyor. Ingiliz uslerinin dokunulmaz ve tartisilmaz olmasinin en buyuk sebebi bu uslerin esasinda Amerikan usleri gibi hizmet vermeleri ve Echelon dinleme sisteminin onemli bir parcasi olmalaridir.

Bu sistemi kisaca her turlu iletisim sistemini itina ile dinleyen dev bir elektronik dinleme ve izleme agi olarak aciklayabiliriz. Bugun Kibris’taki Ingiliz uslerinde bulunan yuksek teknolojili sistemlerle Amerika ve Ingiltere hem ada’da ne olup bittigini ayrintisi ile ogrenebilme, hem de Turkiye dahil cevredeki pek cok ulkenin butun iletisim sebekelerini kontrol altina alma imkanina sahiptirler.

Mesela son korfez savasinda Irak’in neden elindeki Scud fuzelerini tam anlami ile kullanamadigi sorusuna verilecek yanit, bu fuzeleri yonlendiren komuta kontrol sistemlerinin Kıbrıs’taki ve Avustralya’daki uslerde bulunan Echelon sistemi yardimi ile bozuldugu ve yine ayni sistem tarafindan yerleri tam olarak belirlenen fuzelerin ve komuta merkezlerinin koordinatlarinin Amerika ucaklarina ileterek bu hedeflerin imha edildigi olacaktir. Kisacasi Kibris’taki usler Amerika ve Ingiltere icin hayati onem tasimaktadir.

Kibris’in Echelon sisteminde bu kadar onem tasimasinin bir sebebi de sahip oldugu ozel konumdur. Echelon sisteminin iy calismasi icin komuta merkezlerinin bulundugu yerlerin uzerindeki iyonosfer tabakasinin belirli ozelliklere sahip olmasi gerekir. Bu ozelliklere sahip dunyada uc yer bulunmaktadir. Kibris, Kuzey Avustralya ve Pasifik Okyanusu’nun bir kisminda bulunan takim adalar. Bu sebepten Kibris’a soguk savas doneminden beri Amerika ve Ingiltere son derece gelismis elektronik sistemler yigmislardir. Soguk savas doneminde Kibris’taki Ingiliz uslerindeki sistemler, butun bir Sovyet iletisimini ve nukleer testleri izleyebilecek yapidaydi.

Ayni donemde U-2 casus ucaklarinin kullandigi en onemli hava usleri de Kibris’ta bulunuyordu. Bugun bile U-2 ucaklarinin cok daha gelismis versiyonlari Kibris’ta Ingiliz uslerinden havalanarak Suriye ve Lubnan’a yonelik operasyonlar yapmaktadir (kesif ve istihbarat ucuslari). Casus ucaklarin halâ bu kadar onemli olmasinin sebebi uydularin, bizlere soylendigi kadar hassas olmamalair ve kotu hava sartlarindan etkilenebilmeleridir. Ama bir casus ucagi yagmur camur dinlemez ve 40.000 feet yukseklikten cam gibi goruntuler cekebilir. Bu ucaklar istihbarat toplama disinda elektronik saldirilarda da kullanilabilir.

Iste Kibris adasindaki Ingiliz uslerinin Amerkia icin onemi boylesine buyuk oldugu icin Avrupa Birligi ne kadar cabalarsa cabalasin bu uslerden Ingiltere’yi cikaramaz..! Ama Ada’daki Turklerin guvenligi icin kurulmasi istenen bir Turk ussunun lafinin bile edilmesini istemezler.

Kibris adasi elektronik istihbarat disinda klasik operasyonlar icinde bulunamaz bir nimettir. Kibris Baris Harekât’indan sonra Sovyetler ile Kibris Rumlari arasindaki iliski giderek gelismis, Turkleri Ada’dan cikaramadiklari icin batiya kizgin Rumlarin bu zaafiyetlerinden Sovyetler cok faydalanmistir. 1976’dan sonra basta KGB olmak uzere Polonya, Cek ve Bulgar istihbarati Guney Kibris’a yerlesti. Buna o donemlerde Suriye ve Kibris Rum kesimi arasinda devamli mekik dokuyan 250 Kuba ajanini da eklersek bolgedeki dogu blogu ajanlarinin sayisi bini geciyordu. Tabi bu resmi ajanlar beraberlerinde beslemeleri olan onlarca teror orgutunu de adaya soktular ve kisa surede Guney Kibris uluslararasi terorizmin onemli uslerinden biri haline geldi.

Bu donemde ozellikle Suriye istihbarati ile Rum kesimi oldukca saglam iliskiler kurdular. 1970’lerin sonundaGüney Kibris; Yunan, Rum, Ermeni, Kurt ve Turk asilli militan gruplar icin son derece rahat ve elverisli bir us haline geldi. Kubali, Libyali ve Yunanli subaylarin yonetiminde acilan askeri egitim kamplari da uluslararasi terorizm icin bulunmaz egitim kurumlari olmustu. O donemde Kibris Rum kesiminde cesitli fraksiyonlara ait 30 kadar teror kampi bulunmaktaydi.

Guney Kibris ayni zamanda silah kacakcilari icin de bir cennetti. Basta PKK ve Asala olmak uzere dogu blogundan alinan silahlar yillar boyunca Kibris uzerinden orta doguya aktarildi. Bu silah ticareti Israil’i bile o kadar rahatsiz etmisti ki Israil komandolari sik sik Yunan ve Rum kesimi bandrali gemilere operasyonlar duzenledi ve binlerce ton silaha el koydu ama Rum kesiminden kaynaklanan silah sevkiyatlari durmak bilmiyordu.

1983 yilinda Yunan ve Kibris Rumlari’nin faaliyetleri oldukca artmisti. Bolgedeki MiT birimleri aldiklari istihbaratlarda Yunan ve Rum ajanlarinin 12 Eylul askeri darbesinden sonra Avrupa’ya kacan bazi azili teroristlerle irtibata gectiklerini vce 50 kadarinin bu ajanlarla Turkiye’ye karsi ortak mucadele konusunda anlastiklari bilgisini aldilar. Tabi ki bu o zamanlar edinilen istihbaratlardan sadece birisi idi.

Sonra ki yillarda bu is birligi en ust duzeye cikti. 1990 senesinde Guney Kibris’taki « Stavrovouni » ve « Mahera » askeri kamplarinda son derece iyi bir sekilde egitilen 135 PKK teroristi Lubnan ve Suriye uzerinden Turkiye’ye sizdirildilar ve onlarca kanli olaya imza attilar. Bu teror kamplarinda PKK teroristlerinin yani sira Ermeni militanlar ve PKK ile beraber savasmak isteyen Rum gencleri de egitiliyordu (Turk daglarinda olu olarak ele gecmis cok sayida Rum ve Yunan vatandais vardir. Ama « Avrupali dostlarimiz « kizmasin diye soylenmez… !)

Mehmetcigin ve masum insanlarimizin kanina girmek icin ozel olarak Kibris Rum Kesimindeki kamplarda yetistirilen bu teroristler Yunan ve Rum istihbaratlari tarafindan genelde Suriye, Lubnan ve Irak uzerinden Turkiye’ye sizdirilirdi. Bu terorist adaylari arasidan yetenekli olanlar Yunanistan’da ki Lavrion kampina gonderilir ve oradan da Yunan istihbaratinin kendi okullarinda ajanlik egitimi alirlardi. Turkce, Kurtce ve Arapca’yi iyi konusabilen ve genelde iyi egitimli militanlar arasindan secilen bu ajanlar daha sonra Yunanistan’i gezgin (turist) olarak ziyaret eden Arap gezginlerden calinan pasaportlarla Turkiye’ye sokulurdu. Bu ajanlardan bir kismi askerlik caglarinda olduklari icin Turk ordusuna sizmaya calismislar ama tamami da bir sure sonra yakayi ele vermisleridir. Kendi milletine uc kurus para icin ihanet eden bu hainlerin pek cogu sacma sapan aflar ile ne yazik ki saliverildiler.

Kibris Rumlari’nin ve Yunanlilarin isledikleri melanetler bu kadar degildir. Ama simdilik verebildigimiz bu ornekler bile Kibris’in elimizden cikmasina karsi olmamizin yalnizca ici bos bir milliyetcilik duygusundan degil, ulkemizin ve hepimizin guvenligi hakkinda duyulan endiseden kaynaklandigini yeterince anlatiyor umarim.


TEVFiK BiR / 24.Haziran.2005


9 Haziran 2005 Perşembe

Recep Tayyip Erdoğan - Laiklik Analizi



Recep Tayyip Erdoğan-Laiklik Analizi


BEN KİŞİSEL OLARAK LAİK DEĞİLİM” dedi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. Çok ilginç. Türkçe’miz yeni bir kavramla karşılaşmış bulunuyor. Tayyip Erdoğan bu hızla giderse, kelime üretme de Oktay Sinanoğlu’nu bile geçebilir. Kişisel laiklik ne demek? Laiklik ne demek? En basit ortaokul tanımıyla laiklik, “din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması”. Daha teknik bir düzeyde incelersek, dinin devletin yönetim alanına ve siyasete karışması yasağı. Din devlet politikalarını ve yönetimini belli bir boyuttan sonra etkileyemez (hiç etkilemez demekte, abesle iştigal olur). Devlet ise dini etkiler, denetler. Diyanet İşleri Başkanlığı yoluyla mesela. Ya da Atatürk zamanında görüldüğü üzere Kur’an-ı Kerim’in Elmalılı Hamdi Yazır tarafından Türkçeleştirilmesi, devlet bütçesinden ayrılan kaynakla.

Bu laiklik Aydınlanma Felsefesi’nin bir ürünüdür. Geçenlerde popüler olmuştu “Türkiye aydınlanma çağını yaşamadı” sözü. Bu sözü söyleyenlere karşı da sert tepkiler olmuştu. Aydınlanma felsefesi yaşanmıştır 1923’lü yıllar ile birlikte ama bazıları bu aydınlanmadan nasiplenememişlerdir.

Ayrıca laiklik rejimin rengidir. Yani yönetimle, devletle ilgili bir kavramdır. Kişisel laiklik gibi bir kavram olacak şey değildir. Misal verirsem, A müslüman bir kişi. Ama kişisel olarak laik. A (kişisel olarak bir kimse, nasıl din ve devlet işlerini birbirinden ayıracak) bir kişidir. Ama bu bağlamda bir devlet midir de? Yani konuyu anlatmak bile zor. Bu şöyle oluyor herhalde. A kişisi Cuma günü Cami’ye gidecekken diyecek ki, ben laik bir insanım. Tüm dinlere eşit mesafede yaklaşmalıyım. Bugün Cuma namazı var, Cami’ye giderim. Yarın cumartesi Sinegog’a, pazar günü de Kilise’ye giderim. Yok böyle bir şey. Kişisel olarak laiklik gibi bir şey söz konusu değildir. Bir insan bir dine mensup olup da, bir dine inanıp da bütün dinlere eşit mesafede yaklaşması gibi bir durum söz konusu olamaz. Nasıl ki yalnızlık Allah’a mahsus. İşte laiklik de devlete mahsus.

Peki Başbakan, çok saf ve cahil biri mi de, “kişisel olarak laik değilim” gibi anlamsız bir söz söylesin. Evet diyenler, yanıldı. 
 
Hem laik hem Müslüman olunmaz” diyen kim, Başbakan. Bu görüşünü ülkenin gerçeklerini göz önünde bulundurup “Değiştim, geliştim… Ak Parti laikliğin en büyük savunucusudur” diyen kim, gene Başbakan.

Bir insan hem laikliği kafirlik gibi görecek, hem de laikliğin en büyük savunucusu olduğunu söyleyecek. Bu hem parti alt tabanında hem de Saadet Partisi’nden AKP’nin kaptığı oylar bakımından AKP’ye oy veren SP’liler tabanında rahatsızlık yaratmış, laiklik açısından Tayyip Erdoğan meşruiyetini kaybetmeye başlamıştır. İşte böyle bir anda, Tayyip Erdoğan kendisini tabanına ve oy verenlerine açıklama, meşruiyetini pekiştirme ihtiyacı hissetmiştir. Ben laik değilim derse olmaz; ülke krize girer. O da bunu yumuşak bir dille ima etmek için yeni ve absürt bir kavram yaratmış “Ben kişisel olarak laik değilim” demiştir. 
 
Bu arada ABD’ye de öpücük yollamaktadır. Yani, ben aciz kulunuz AKP, siz dünya hakimi ABD. Siz ABD olarak Büyük Ortadoğu Planı’nı gerçekleştirmek istiyorsunuz. Ilımlı İslam diye bir modeliniz var. Türkiye de zaten kobay. Gelin siz beni destekleyin, Türkiye’de Ilımlı İslam’ı yapalım. Tutarsa tüm BOP ülkelerine satarsınız, tutmazsa canınız sağ olsun; helali hoş olsun. İşte bunun için ABD ve yakın çevrelerine verilmiş bir mesajdır. Ben hazırım Ilımlı İslam olmaya; siz nerdesiniz, destekleriniz nerede diye?

Yok eğer devletteki konumum dolayısıyla laikim/ laiklik çerçevesinde davranıyorum ama aslında bana kalsa laik değilim demek istiyorsa; neden bir gün öyle bir gün böyle diyor. Laikliğin en büyük koruyucusu/savunucusu olmasın o zaman. Zaten bu da tehlikeli bir durum olur. Ya bir gün o bastırdığı duyguları bakan arkadaşlarıyla birlikte bastıramazlarsa. Hani değişmişti; sonra bir hafta sonra dedi ki değişmedim geliştim. E demek ki onlar hep yalanmış. Yani bu sözü bu bakış açısıyla değerlendirirsem daha tehlikeli. Diğer mantık yürütmeler, analizler daha "ILIMLI" kalıyor.

İşte bu anlamsız sözcüğün analizi budur.

Not: Başbakanın bu sözlerinden yaklaşık 3 yıl sonra 2008 yılında, Anayasa Mahkemesi Adalet ve Kalkınma Partisi'ni - AKP'yi laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı olmaktan suçlu bulmuş ve cezaya hükmetmiştir. Ne demişler "Gerçekler Zamanla anlaşılır(!)"

 
TEVFiK BiR / 09.Haziran.2005


Telif Bilgisi

© 2009-2017 tevfikbir.com , tevfikbir.blogspot.com. Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeksizin alıntı yapılamaz.

" Tevfik BİR - www.tevfikbir.com " biçiminde kaynak gösterilerek makalelerden alıntı yapılabilir.