25 Ağustos 2013 Pazar

Vurdu Şamarı Attı Tokadı


Vurdu Şamarı Attı Tokadı

Yunan-Rum orduları...

Hıristiyan Avrupa Devletleri'nin onayıyla ve dürtüklemesiyle Anadolu'ya girdiler. Sakarya, Bilecik, Bursa, Kütahya, Afyon, Eskişehir, Balıkesir, Aydın, Uşak, Manisa, İzmir'i ve daha pek çok yeri işgal ettiler.

İşgalci Yunan askerleri, subayları ve binbir rezillikleriyle geldiler. İşgal ettiler, öldürdüler, erkek ve kız çocukları öldürdüler, bebekleri öldürdüler, insanlarımıza işkence ettiler, kadınlarımıza ve küçük kızlara dahi tecavüz ettiler, camilerimizi yaktılar, kimilerini yıktılar, cami içlerinde binbir rezillik yaptılar, Kuranları yaktılar yırttılar. Yetmedi Kralları (1.Konstantin) geldi, bizi en çok öldüren tecavüzcü katillerine (subaylarına) ve onların sancaklarına madalyalar taktı.

Anadolu işgal edilmiş ve her yanda acı göz yaşı ölüm varken, Müslüman bir ülke olan Suudi Arabistan'ın Müslüman devlet başkanı, Amerikan Wall Street Journal gazetesi muhabirine verdiği ve yayınlanan demecinde, işgalci Yunan askerlerini kastederek şunları söylüyordu, “Bu cesur kadın ve erkeklerin en az kayıpla evlerine dönmelerini umuyor ve bunun için dua ediyoruz”.

İşgale uğrayan bizler için değil de, Müslümanlar için değil de, işgalci Hıristiyan askerleri için dua eden bir Müslüman devlet yöneticisi! İlginç bir durum. Ne büyük bir iğrençlik değil mi?

* * *

Yukarıdaki ifadelerimdeki Yunan işgali bilgileri ve Anadolu'da yaşanan acılar gerçektir. Yukarıda yalnızca bir kısım bilgileri olduğundan farklı gösterdim: Bu işgalin aslında aynısı 2003-bugün arasında Irak'ta yaşandı. 1,5 milyon Müslüman Iraklı öldürüldü. Camiler kan gölüne döndü, pek çok cami yakıldı, yıkıldı, bombalarla patlatıldı, tecavüz ve intihar vakalarının kaydı bile tutulmuyor.

Ve yukarıda yazdığım gibi Suudi Arabistan devlet başkanı (orada krallık var zaten) böyle bir şey söylemedi, bunu çok yakın bir geçmişte, 2003 yılında toplumunun geneli Müslüman olan canım ülkem Türkiye'nin Başbakanı “Recep Tayyip Erdoğan” harfi harfine Wall Street Journal gazetesi muhabirine verdiği demeçte söylemiş ve bu yayınlanmıştır..!

Tayyip Erdoğan, Müslüman mazlum Iraklılar için değil, tecavüzcü katil zalim Amerikan askerleri için dua etmiştir. Her şeyi en baştan düşünün. Yanlışlık benim örneklememde değil, Recep Tayyip Erdoğan'ın kendisindedir.

Irak, ABD-İngiliz orduları tarafından, Tayyip Erdoğan'ın dualarıyla işgal edildi ama Iraklılar bu işgalle birlikte bölündüler, parçalandılar, kendi kendilerini, birbirlerini öldürmeye başladılar. Hem düşman hem kendileri yıktı ülkelerini.

Oysa ki, Yunan Orduları tarafından benzer biçimde Anadolu işgal edildiğinde biz Türkler birbirimize düşmedik, bombalar yapıp birbirimizi öldürmedik. Okumuşu cahili, Müslümanı Sabetayisti, dindarı milliyetçisi sosyalisti, kim hangi görüşte olursa olsun; Yörükler ve Türkmenler, bütün Anadolu ve Balkan Türkleri ve daha niceleri birlik oldu ve düşmana topyekün karşı koydu.

Vurdu şamarı, attı tokadı; Anadolu'nun ortasında 26 Ağustos günü Mustafa Kemal önderliğinde tüm ordu ve Anadolu öyle bir kalkıştı ki, öyle bir başkaldırdı ki, düşmanı korku sardı orduları dağıldı, 9 Eylül günü İzmir'den denize döküldü, ardında gölgeleri kaldı...

Anadolum, vatanım, birlik olmasını iyi bilir. Çünkü güç ve zafer, birlikle gelir.

Tüm vatanseverleri Milli İrade Bildirisi altında birlik olmaya çağırıyorum.

30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun... Kimilerine de ders...

TEVFiK BiR / 25 Ağustos 2013
Kitap: Uyan Ey Türk Gidiyoruz – Tevfik BİR (2. Baskı). “Bu kitabı iyi ki okumuşum” diyeceksiniz.
www.idefix.com , kitapyurdu gibi internet kitapevlerinden ve D&R mağazalarından temin edebilirsiniz.

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Ya İstiklâl Ya Ölüm


Ya İstiklâl Ya Ölüm / Tevfik BİR


Belirli dönemlerle insanlar ve toplumlar, türlü zorluklarla imtihan edilirler. Bu kimi zaman yoksulluk adıyla gelir, kimi zaman afetlerle gelir yıkar ve geçer, kimi zaman da savaşlarla ve işgallerle gelir. Eğer siz zorluklarla mücadele etmeyi biliyorsanız, buna yetecek cesaret ve gücünüz de varsa, başarıyı yakalarsınız. Gelen zorluğun adı işgalse, düşmanı ve kuvvetlerini defedersiniz.

Türkler, tarihlerinin bilinen başlangıçlarından bu yana, döne döne zorluklarla imtihan edilmişlerdir. Yecüc ve Mecüc isimleriyle Zülkarneyn tarafından Ergenekon'a hapsedilmişler ama Allah'ın affı ve izniyle Ergenekon'dan çıkmayı bilmişlerdir. Gün olmuş, Kürşad ve kırk adamı, yaşadıkları dönemin süper gücü olan Çin ülkesinin sarayını basmışlardır, gün olmuş pek çok kavmin başaramadığı fethi gerçekleştirip İstanbul'u almışlardır, gün olmuş üç kıtaya hükmetmişlerdir.

Türkün adı tarihte hep zaferle birlikte anılmıştır. Türk insanının kişiliğinde savurganlık (israf) yoktur, yetinme (kanaat) vardır. Türk insanının kişiliğinde savunma yoktur, saldırı vardır. Türkün tipik özelliği sinirli ve asi olmasıdır, bu sayededir ki boyunduruk altına girmez, çok söz dinlemez, disipline edilemez. Bu aslında iyi bir şeydir. Ne zaman ne tepki vereceği öngörülemez, hırsıyla dağları deler, Sed'leri aşar. Bu yüzdendir ki, ne zaman Türk yöneticileri ve orduları savunmaya geçmişlerdir, ardından israfa dalmışlardır, yurtları küçülmüş ve işgal edilmiştir. Bu Osmanlı'da da böyledir, öncesinde de böyledir.

Bu coğrafyadan Türkün adını silmek kolay değildir. Zor şartlarda, gider ayak tepki vermesini bilen bir Millettir. Son kahramanımız, Mustafa Kemal'dir. Türk tarihinde adının önlerde yer almasının nedeni, fetheden değil işgalden kurtaran olmasıdır, zor olanı başarmıştır.

Günümüzde zorluklar, artık daha sık toplumları yoklamaktadır. Onları türlü taraflardan sarmakta, kurtuluş içinse birkaç yoldan mücadele etmek gerekmektedir.

Kıymetli yer altı ve üstü madenleri, bizim coğrafyamızda; bugünün ve geleceğin en değerli yaşamsal öğesi içilebilir tatlı Su ve tarıma uygun topraklar, bizim coğrafyamızda; peygamberlerin geldiği kutsal ve insanlar tarafından kutsallaştırılmış topraklar, bizim coğrafyamızda ve bu coğrafyanın geneli Müslüman toplumlardan oluşuyor. Bu kadar güzel bir aradaysa, aynı zamanda hedeftedir demektir, SİSTEM'in hedefindedir.

(SİSTEM: Dünyayı yöneten derin güç. Yani, CFR, Bilderberg, Trilateral ve bunların altında yer alan irili ufaklı örgütler ve bunların yöneticisi olan her milletten gelen ancak milliyet farklılığına önem vermeyen, adeta paraya tapan, İbrani asıllı yapı, şeytanın kralları.)

Coğrafyamız sancılıdır. Son 150-200 yılda Şeytan'ın gözünü üstüne diktiği, atadığı Firavunlarla yoksullaştırıp köleleştirdiği, işgal ve savaşlarla (iç ve dış) kıvranan bir coğrafya ve onun en önemli ülkesi Türkiye'dir. O yüzden bu Millet, döne döne acılar çekmektedir, düşmanı denize döktükten kısa bir süre sonra bile, düşman yeniden ve sinsice içimize sızmaktadır.

Peki düşmanın amacı nedir? Yeni Dünya Düzeni ile, Allah'a değil kendisi gibi kullara “itaat eden”, kulun kölesi olmuş, Firavun'a tapan kalabalıklar oluşturmaktır, bu sayede insanlığı ve zenginliğini sömürmektir, Şeytan'ı kral yaptırmaktır. Bunun içindir ki, özellikle Türkiye üstüne iki koldan, iki ayrı oyunla saldırılmaktadır. Bu kollardan birisi dine yani Kur'an İslamı'na saldırıdır, ikincisi millete yani Türklüğe saldırıdır.

İslamda ruhban sınıfı yoktur diyoruz. Bununla övünüyoruz. Ama bakıyoruz ki, sanki İslam son 100-150 yılda keşfedilmiş bir din gibi, peygamberin ve Kur'an'ın ötesinde öğütler-emirler verebilen ve yasaklar koyabilen şeyhler var, “hocalar” var. Kur'andan çok onların kitapları okunuyor, İsrailiyat'a maruz kalmış hadislerle kurtuluş aranıyor. Fatiha Suresi'nde “Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz” deniyor ama hocalar, şeyhler dualara aracı kılınıyor. O zaman artık ortada İslam yoktur, şirk vardır, “ılımlı İslam” vardır, SİSTEM'in (dindar değil) dinci örgütlenmeleri vardır.

Saldırının birinci kolu din üstünden gelmektedir dedik, saldırının ikinci kolu ise milliyet-vatandaşlık tanımı-devletin siyasi yapısı ve devletin yönetim biçimi (rejim) üstünden gelmektedir. Toplumun milli yapısı, devletinin üniter rejimi yıkılmaya çalışılmaktadır. Terör örgütü PKK ile, onun diğer ülkelerdeki (Irak, Suriye, İran) uzantıları ile, terör örgütünün lideri bebek katili Öcalan ile birlikte el ele verilerek, Türk kimliği ve anayasal Millet tarifi katledilerek, federatif bir yapı kurulmaya, önce federe sonra bağımsız İsrailist Kürdistan kurulmaya çalışılmaktadır. Binlerce yıllık geleneğin son ürünü, Mustafa Kemal'in Türkiye Cumhuriyeti yıkılmak istenmektedir. Böylece Milletin yerini “kalabalıklar” alacak ve köleler efendilerine hizmet edebileceklerdir. Bu, toplumların köleleleştirilmesi projesidir.

Dini, milli, siyasi, ekonomik, ahlaki, kültürel vs. işgal varsa, ona karşı da direniş ve kurtuluş olacaktır. İnsan hastalandığında vücudundaki mikroplara karşı hızla antikor üretir, antikorlar mikropları imha eder ve kişi iyileşir. Yok eğer vücut direnci hastalığa neden olan mikroplara karşı savaşmada yetersiz kalırsa, sonuç ölümdür.

O zaman bu ülküyle (şiar, düstur) yola çıkmış bizler için, Milli İrade'ciler için tek bir söylem geçerlidir, o da “Ya İstiklâl Ya Ölüm”dür.

TEVFiK BiR / 21 Ağustos 2013
Kitap: Uyan Ey Türk Gidiyoruz – Tevfik BİR (2. Baskı). “Bu kitabı iyi ki okumuşum” diyeceksiniz.
www.idefix.com , kitapyurdu gibi internet kitapevlerinden ve D&R mağazalarından temin edebilirsiniz.

4 Ağustos 2013 Pazar

Ergenekon Operasyonunun Bilinmeyenleri - 2


Ergenekon Operasyonunun Bilinmeyenleri - 2

Ergenekon operasyonu diyoruz. Başka isimler takılan, Ergenekon kadar güncel, bağlantılı pek çok operasyonu da bu isim altında anlatmaya çalışıyoruz. Ergenekonu bir de şu yönüyle görmeye çalışalım. Suçlu-suçsuz, Ergenekon kapsamında yargılanması gereken yada gerekmeyen, şu an için akıbetinin ne olacağını bilemediğimiz yüzlerce kişi sanık sıfatıyla ancak çoğu basın kuruluşları tarafından “kamuoyu mahkumu” ilan edilerek göz altına alınıyor, tutuklu yada tutuksuz yargılanıyor.

Buradaki genel görünüm dikkat çekicidir. Bir teoremde bulunalım. Elbette kimseye bir suçlamada bulunmadan ve yargılamaya müdahale kapsamına girmeden. Yargıya ve yargılama sonucuna güvenmeye çalışacağız.

Göz altına alınan isimlerin çoğu bugüne kadar “vatansever” olarak tanıtılan kişilerdi, toplum içinde önde duran isimlerdi, kişi olarak değilse bile meslekleri önde duruyordu, çalıştıkları yerler parlak kurumlardı. Ergenekon tarihi kapsamında da gördük, ordu milletin içinden çıkmış, milletin organik bir parçasıdır. Ordu yani TSK dediysek Jandarma, Polis, MİT gibi silahlı koruyucu güçlerin hepsi milletin organik parçasıdır. At, avrat, silah kutsaldır.

Dördüncü kol ve beşinci kol faaliyetleriyle, bu isimler ve kurumlar, özellikle TSK peşinen suçlu ilan edilmiş ve yıpratılmıştır. Birileri talimatlara harfiyen uymaktadır.

Teorimiz nedir derseniz, Ergenekon dalgalarına maruz kalan kişilerin çoğunun Sabetayist kökenli olma olasılığını tespit etmiş bulunuyoruz. Bunlar cımbızla mı seçilmektedir, bu operasyonun arkasında daha da önce bahsettiğimiz Siyonist-Sabetayist Güç Çatışması hatta ötesinde Siyonist Sistemin/Yahudilerin, Türkiye Sabetayistlerini tasfiye çabası mı yatmaktadır, hahamların çelebileri tasfiyesi midir, yoksa bazı isimler tesadüfen mi Sabetayist kökenli çıkmaktadır, tesadüfler zinciri midir, soruyoruz.

Tuncay Güney’in bir “haham” olarak sunulması ve bazı pozları vermesi buna işaret midir, güç gösterisi midir? Tuncay Güney kendisini haham olarak tanıtmıştı ancak bunun yalan olduğu ortaya çıktı. Peki neden, ne için, neyi göstermek için kendini haham olarak tanıtmış, haham kılığına bürünmüştü? Bunu herhangi bir kimse sorguladı mı?

Duvardaki o kocaman Yahudi/İsrail Yıldızının ve 9 kollu şamdanın seyircilerin gözüne sokulurcasına kamera önünde bulunmasının anlamı neydi?

7 kollu şamdan (Menora) Yahudiler tarafından daha sık kullanılır ve daha yaygın bir işarettir. İsrail devlet armasında da Menora vardır. Peki neden bunun yerine 9 kollu şamdan (Hanukiya) seçilmişti?

Hanukiya, yalnızca Yahudilerin Hanuka Bayramı’nda kullanılıyor. Hanuka Bayramının bir diğer adı “ışıklar bayramıdır”. Acaba hahamın itirafları, sonunda kutlanacak bir bayrama, Işıklı günlere mi vesile olacaktır? Bu şamdan o masada, yakılacağı günü mü beklemektedir? Tuncay Güney’in itirafları ve üstlendiği rol Siyonist Sistem’in saldırısının gizli bir işareti midir?

Bir dönem bir haber yapılmıştı. Bu haberde, 3. iddianamede Ergenekon sanıklarının “Sabetayist” olduğu belirtilen birçok ismi fişledikleri öne sürülmüştü. Yanlıştır, kirli bilgidir. Ergenekon oluşumu Sabetayist karşıtı bir oluşum olamaz keza Ergenekon sanıkları arasında ağırlığın İbrani kökenlilerden/Sabetayist kökenlilerden oluştuğunu görebiliyoruz.

Sabetayistlerin (iş/para adamları dışındakiler), siyasi açıdan genelde koyu olduklarını biliyoruz. Ya çok vatansever oluyorlar yada ikinci cumhuriyetçi oluyorlar. Ergenkon ve diğer isimler kapsamında yargılananların aslında hangi tarafta olduklarını yargılamanın neticesinde göreceğiz. Zamana gereksinim var, zaman bize her şeyi gösterecek. Peşinen kişileri ne savunalım ne de suçlayalım. Yanlışlar varsa da bunları söylemekten korkmayalım. Yanlışı kim yapıyorsa yapsın!

Sabetayistler ya vatansever oluyorlar yada ikinci cumhuriyetçiler dedik. Bir üçüncüleri daha mevcut aslında, ikinci cumhuriyetçilerin ötesi, militan versiyonu. Bunlar, İsrail’in Kürdistan projesinin Türkiye ayağı içinde yer alan bölücüler arasındalar. Yaygınlar.

Ve sonuç olarak Türkiye’de, İslam adına geldiğini söyleyen dinciler genelde Siyonizme- Zionizme hizmet etmiştir. Türkiye’ye en büyük hizmeti verenler ise genelde Sabetayistler’dir. Öyle yada böyle, bir yanımızda hep İbraniler var. Her yanımızda takiyeciler var. Kimisi dinini saklıyor, kimisi siyasetini... Ve bugün bu operasyonun gölgesinde, artık İsrail silüetinde SİSTEM'i görüyoruz. Her ne olursa olsun, kim neye inanırsa inansın bizler, adalet yerini bulsun istiyoruz.

Bu yazı: Tevfik BİR'in Uyan Ey TÜRK Gidiyoruz adlı kitabının “Ergenekon Operasyonunun Bilinmeyenleri” bölümünden, kısımlar alınarak hazırlanmıştır

TEVFiK BiR / 04 Ağustos 2013
Kitap: Uyan Ey Türk Gidiyoruz – Tevfik BİR (2. Baskı). “Bu kitabı iyi ki okumuşum” diyeceksiniz.
www.idefix.com , kitapyurdu gibi internet kitapevlerinden ve D&R mağazalarından temin edebilirsiniz.

3 Ağustos 2013 Cumartesi

Ergenekon Operasyonunun Bilinmeyenleri - 1


Ergenekon Operasyonunun Bilinmeyenleri - 1

Demokrasi ve cumhuriyetin olduğu bir ülkede,
Adaleti saraylarda arıyoruz.
Adalet saraylara mahkum ise,
Yargılamayı Krallar mı yapacak? 
Tevfik BİR

Geçmişi kirli, devletin arşivlediği isimlerin; ayrıca kamuyounda tanınmış, belirli bir saygınlık edinmiş isimlerin; ve ayrıca devleti için safça, güven duyduğu birkaç sivil toplum örgütüyle demokratik yollarla bir şeyler yapmaya çalışan hiçbir şeyden habersiz yalın kişilerin aynı isimle, Ergenekon ismiyle, çuvala atılır gibi operasyona maruz kaldığını gördük.

Yargılama sonucu beraat edebilecek, suçsuz bulunabilecek isimlerin onurları, o diğer kirli isimler nedeniyle kararmadı mı? Masumiyet karinesi nerede kaldı?

Üç senelik zaman içinde, gözaltılar dalga dalga, toplu toplu geliyordu. 1,2 …. 10, 11, 12... Neden sanıkların hepsi daha ilk aylarda toptan gözaltına alınmamışlardı yada delil bulundukça derhal bireyler tek tek gözaltına alınmıyordu da, bu kadar zaman farkıyla dalga biçiminde toplu olarak 30 kişilik 50 kişilik gruplarla alınıyorlardı?

Bu dalgaları gören kişi gelecek dalgaları da hesap ederek, suçlu ise yurtdışına kaçmaz mıydı yada delili karartmaz mıydı? Yanıt hayır ise o zaman neden tutuklu yargılandılar, yargılanıyorlar? Hangi iddia ile tutuklu yargılandıklarını bilmeden, aylarca mahkeme yüzü hakim yüzü göremeden, savunma hakkından mahrum bir biçimde...

Sanıklar yargılama sonucunda suçlu çıksalar dahi, hepsi birden suçlu bulunsalar dahi, bu onların adil yargılanma ve savunma haklarının, uluslararası hukuktan, anayasadan ve diğer mevzuattan doğan haklarının hukuksuzca ellerinden alınmasını, kullandırılmamasını meşru kılar mı? Hukuk devleti ilkesi buna cevaz verir mi? Hak yemek, Allah’ın bile affetmeyeceğini bildirdiği tek günah değil mi?

Kamuoyunda Ergenekon olarak adlandırılan operasyonun ilk dalgasının 2007 yılında başladığını hatırlayarak bunun biraz öncesine gidelim. Arslan BULUT’un Yeniçağ Gazetesi’nde 25 Ekim 2005 tarihinde yayınladığı “Sınıksız Misyoner” başlıklı makalesinden bir alıntı yaparak hafızalarımızı tazeleyelim.

Arslan Bulut makalesinde Fetullah Gülen’in sözlerine yer vermektedir: “Ulusal cephe adı altında oluşturulmaya çalışılan dalganın sınırları belli değildir. Hedefi, niyeti ve çağrı yaptığı hassasiyetleri farklıdır. Kemiksiz, kimliksiz ve hedefsiz bir dalga. Her açıdan manipülatif bir organizasyon olduğu belli. Ama sancılar olacaktır. Bunlar aşılacaktır.

Dalgalar serisi olarak Ergenekon başlıyordu. Ergenekon’un ilk dalgasından iki yıl önce Fetullah Gülen ulusalcı, AB ve ABD’yi istemiyoruz diyen bağımsızlıkçı kişileri sürekli yaptığı açıklamalarla tehdit olarak gösteriyor ve “Sancılar olacaktır. Bunlar aşılacaktır” diyordu, dikkat çekicidir. Fetullah Gülen, operasyonların başlamasına neden olduğu iddia edilen Ümraniye’deki o evden iki yıl önce haberdar mıydı? Operasyonlarda göz altına alınacak ve tutuklanacak onca büyük isimli kişiden haberdar mıydı? Fetullah Gülen, Türkiye’yi yöneten gizli güçlerden birisi midir?

Ergenekon operasyonundan aylar önce Başbakan Erdoğan’ın “Cesur savcı arıyorum” dediği ve aradığı, tüm gazetelerde yazıldı, çizildi, söylendi. Ergenekon Operasyonunu, yargının unsuru savcılık değil de acaba yürütmenin üst aktörlerinden, yasamanın önemli aktörlerinden başbakan Erdoğan mı başlatmıştır?

Başbakan Erdoğan ile Adalet ve Kalkınma Partisi’ne, basınyayın dünyasındaki en yakın isimlerdendir Fehmi KORU. 01 Şubat 2008 tarihli Yeni Şafak Gazetesi’ndeki “Türkiye’nin Önü Açık” başlıklı makalesinde aynen şunları yazmıştır: “5 Kasım 2007 tarihinde Beyaz Saray’da yapılan Tayyip Erdoğan – George W. Bush görüşmesi ile ergenekon operasyonu arasında bir irtibat olduğuna inanıyorum. O görüşme PKK terörüne karşı ABD’nin geleneksel tutumunu değiştirdi, biliyorsunuz. Aynı görüşmede, Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki diğer engellerin de konuşulmadığını bilemiyoruz. Konuşulmuşsa, ‘devlet içinde yuvalanmış çeteler konusu da masaya getirilmiştir.

Bilgiyi Fehmi Koru’dan aldık. Bu Fehmi Koru’nun tezi gibi görünse de elbette bilginin üstü kapalı sunumudur, bu da bizim tezimiz.

Bir ülkenin içişleriyle ilgili, demokratikleşme çabası ile ilgili, organize suç örgütü ile ilgili sorunu başka bir ülke ile, hele ki demokrasi ve insan hakları söylemleriyle dünyanın jandarmalığına soyunarak milyonlarca insanı öldüren ABD ile Türk Başbakanı konuşuyor, görüşüyor, akıl alıyor, müzakere ediyor, destek alıyor yada buna ne denirse onu yapıyorsa, bu ülke yani Türkiye bağımsızlığını yitirmiş, varlığını dış ellere teslim etmiş demektir. Türkiye, gidiyor demektir.

Fehmi Koru’nun da Sistem ile bir anda nasıl içli dışlı olduğunu hatırlıyoruz. Fehmi Koru’nun Bilderberg toplantısına katılabildiğini, yani o derece onurlandırıldığını hatırlıyoruz. Bilderberg yüce bir makamdır.

Tayyip Erdoğan cesur savcı aradı, Tayyip Erdoğan - Bush görüşmesinde Ergenekon operasyonu konuşuldu iddiası Fehmi Koru tarafından sunuldu dedik, devam ediyoruz.

Fehmi Koru yazmıştı, Uğur Dündar ise ekran karşısında anlattı, aktaralım. Ümraniye’deki evde el bombaları çıktığı iddiasıyla ilk gözaltılar olunca, Uğur Dündar, muhabiri Hatice Demircan’ı bilgi alması ve haberi yapması için görevlendirmiş. Hatice Demircan, Zekeriya Öz’e gidip, haber yapacağını ve bilgi almak istediğini söyleyince savcı Zekeriya Öz “Bekleyin, öyle ünlü isimler gelecek ki, o zaman haberleştirirsiniz” demiş.

Bunca bilgiyi alt alta yazıp okuyunca anlıyoruz ki, Ümraniye’de bir evde el bombası ve silahlar olduğu ile ilgili ihbarın kolluk güçlerine telefon ile yapılması, aslında yalnızca bir rol icabı imiş. Deniyor ki, o ihbar ve o evde çıkan mühimmat ve belgeler üzerine bu operasyon bu noktalara geldi, bunca kişi göz altına alındı. Hatta ihbarın ses kayıtları bile yayınlandı. Tabi Ümraniye’deki evden sonra Tuncay Güney’in Kanada’dan yaptığı açıklamaların da yönlendirici olduğu iddia ediliyor. Soruyoruz, Tuncay Güney ne olarak ortaya çıkmıştı, “haham” olarak!

Operasyondan iki yıl önce Fetullah Gülen ulusalcılıktan şikayet ediyor ve bunun sancılı bir süreçle bertaraf edileceğini bildiriyor; Tayyip Erdoğan – Bush ile masada bu konuyu konuşuyor; Tayyip Erdoğan cesur savcı arıyor; Savcı Zekeriya Öz daha nice isimlerin gözaltına alınacağını en baştan söylüyor. Demek ki gerçekler ile topluma anlatılanlar farklı.

İşin ilginç yanı, her yeni dalga ile birlikte ABD’nin düşünce kuruluşlarından, üniversite hocalarından, ünlü köşe yazarlarından, Kissenger’ın adamlarından, mesela Yahudi inançlı Zbigniew Brzezinski isimli Kissenger öğrencilerinden destekler yağıyor; “yeni bir dünya düzenine karşı çıkan herkesin, tüm unsurların enterne edilmesi, saf dışı bırakılması” hakkında, dalgalarla örtüşen, paralel yürüyen yazılar yazılıyor, beyanatlar veriyordu. G-20 toplantılarında artık Yeni Dünya Düzeni kuruluyordu.

Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye orada yerini bulur” diyenler bir anda koltuklarından edilirken; Sistem tasarımı yeni dünyaya taraf olanlar kutsanıyor, kutlanıyordu.

Bu yazı: Tevfik BİR'in Uyan Ey TÜRK Gidiyoruz adlı kitabının “Ergenekon Operasyonunun Bilinmeyenleri” bölümünden, kısımlar alınarak hazırlanmıştır. Yazının ikincisi 05.Ağustos.2013 günü yayınlanacak, ikinci yazıda “bilinmeyen” gerçeklerin deşifresi ilan edilecektir.

TEVFiK BiR / 03 Ağustos 2013
Kitap: Uyan Ey Türk Gidiyoruz – Tevfik BİR (2. Baskı). “Bu kitabı iyi ki okumuşum” diyeceksiniz.
www.idefix.com , kitapyurdu gibi internet kitapevlerinden ve D&R mağazalarından temin edebilirsiniz.

Telif Bilgisi

© 2009-2017 tevfikbir.com , tevfikbir.blogspot.com. Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeksizin alıntı yapılamaz.

" Tevfik BİR - www.tevfikbir.com " biçiminde kaynak gösterilerek makalelerden alıntı yapılabilir.