Ergenekon
Operasyonunun Bilinmeyenleri - 1
Demokrasi
ve cumhuriyetin olduğu bir ülkede,
Adaleti
saraylarda arıyoruz.
Adalet
saraylara mahkum ise,
Yargılamayı
Krallar mı yapacak?
Tevfik BİR
Tevfik BİR
Geçmişi
kirli, devletin arşivlediği isimlerin; ayrıca kamuyounda tanınmış,
belirli bir saygınlık edinmiş isimlerin; ve ayrıca devleti için
safça, güven duyduğu birkaç sivil toplum örgütüyle demokratik
yollarla bir şeyler yapmaya çalışan hiçbir şeyden habersiz
yalın kişilerin aynı isimle, Ergenekon ismiyle, çuvala atılır
gibi operasyona maruz kaldığını gördük.
Yargılama
sonucu beraat edebilecek, suçsuz bulunabilecek isimlerin onurları,
o diğer kirli isimler nedeniyle kararmadı mı? Masumiyet karinesi
nerede kaldı?
Üç
senelik zaman içinde, gözaltılar dalga dalga, toplu toplu
geliyordu. 1,2 …. 10, 11, 12... Neden sanıkların hepsi daha ilk
aylarda toptan gözaltına alınmamışlardı yada delil bulundukça
derhal bireyler tek tek gözaltına alınmıyordu da, bu kadar zaman
farkıyla dalga biçiminde toplu olarak 30 kişilik 50 kişilik
gruplarla alınıyorlardı?
Bu
dalgaları gören kişi gelecek dalgaları da hesap ederek, suçlu
ise yurtdışına kaçmaz mıydı yada delili karartmaz mıydı?
Yanıt hayır ise o zaman neden tutuklu yargılandılar,
yargılanıyorlar? Hangi iddia ile tutuklu yargılandıklarını
bilmeden, aylarca mahkeme yüzü hakim yüzü göremeden, savunma
hakkından mahrum bir biçimde...
Sanıklar
yargılama sonucunda suçlu çıksalar dahi, hepsi birden suçlu
bulunsalar dahi, bu onların adil yargılanma ve savunma haklarının,
uluslararası hukuktan, anayasadan ve diğer mevzuattan doğan
haklarının hukuksuzca ellerinden alınmasını, kullandırılmamasını
meşru kılar mı? Hukuk devleti ilkesi buna cevaz verir mi? Hak
yemek, Allah’ın bile affetmeyeceğini bildirdiği tek günah değil
mi?
Kamuoyunda
Ergenekon olarak adlandırılan operasyonun ilk dalgasının 2007
yılında başladığını hatırlayarak bunun biraz öncesine
gidelim. Arslan BULUT’un Yeniçağ Gazetesi’nde 25 Ekim 2005
tarihinde yayınladığı “Sınıksız Misyoner” başlıklı
makalesinden bir alıntı yaparak hafızalarımızı tazeleyelim.
Arslan
Bulut makalesinde Fetullah Gülen’in sözlerine yer vermektedir:
“Ulusal
cephe adı altında oluşturulmaya çalışılan dalganın sınırları
belli değildir. Hedefi, niyeti ve çağrı yaptığı hassasiyetleri
farklıdır. Kemiksiz, kimliksiz ve hedefsiz bir dalga. Her açıdan
manipülatif bir organizasyon olduğu belli. Ama sancılar olacaktır.
Bunlar aşılacaktır.”
Dalgalar
serisi olarak Ergenekon başlıyordu. Ergenekon’un ilk dalgasından
iki yıl önce Fetullah Gülen ulusalcı, AB ve ABD’yi istemiyoruz
diyen bağımsızlıkçı kişileri sürekli yaptığı açıklamalarla
tehdit olarak gösteriyor ve “Sancılar
olacaktır. Bunlar aşılacaktır”
diyordu, dikkat çekicidir. Fetullah Gülen, operasyonların
başlamasına neden olduğu iddia edilen Ümraniye’deki o evden iki
yıl önce haberdar mıydı? Operasyonlarda göz altına alınacak ve
tutuklanacak onca büyük isimli kişiden haberdar mıydı? Fetullah
Gülen, Türkiye’yi yöneten gizli güçlerden birisi midir?
Ergenekon
operasyonundan aylar önce Başbakan Erdoğan’ın “Cesur savcı
arıyorum” dediği ve aradığı, tüm gazetelerde yazıldı,
çizildi, söylendi. Ergenekon Operasyonunu, yargının unsuru
savcılık değil de acaba yürütmenin üst aktörlerinden,
yasamanın önemli aktörlerinden başbakan Erdoğan mı
başlatmıştır?
Başbakan
Erdoğan ile Adalet ve Kalkınma Partisi’ne, basınyayın
dünyasındaki en yakın isimlerdendir Fehmi KORU. 01 Şubat 2008
tarihli Yeni Şafak Gazetesi’ndeki “Türkiye’nin Önü Açık”
başlıklı makalesinde aynen şunları yazmıştır: “5
Kasım 2007 tarihinde Beyaz Saray’da yapılan Tayyip Erdoğan –
George W. Bush görüşmesi ile ergenekon operasyonu arasında bir
irtibat olduğuna inanıyorum. O görüşme PKK terörüne karşı
ABD’nin geleneksel tutumunu değiştirdi, biliyorsunuz. Aynı
görüşmede, Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki diğer
engellerin de konuşulmadığını bilemiyoruz. Konuşulmuşsa,
‘devlet içinde yuvalanmış çeteler’
konusu da masaya getirilmiştir.”
Bilgiyi
Fehmi Koru’dan aldık. Bu Fehmi Koru’nun tezi gibi görünse de
elbette bilginin üstü kapalı sunumudur, bu da bizim tezimiz.
Bir
ülkenin içişleriyle ilgili, demokratikleşme çabası ile ilgili,
organize suç örgütü ile ilgili sorunu başka bir ülke ile, hele
ki demokrasi ve insan hakları söylemleriyle dünyanın
jandarmalığına soyunarak milyonlarca insanı öldüren ABD ile
Türk Başbakanı konuşuyor, görüşüyor, akıl alıyor, müzakere
ediyor, destek alıyor yada buna ne denirse onu yapıyorsa, bu ülke
yani Türkiye bağımsızlığını yitirmiş, varlığını dış
ellere teslim etmiş demektir. Türkiye, gidiyor demektir.
Fehmi
Koru’nun da Sistem ile bir anda nasıl içli dışlı olduğunu
hatırlıyoruz. Fehmi Koru’nun Bilderberg toplantısına
katılabildiğini, yani o derece onurlandırıldığını
hatırlıyoruz. Bilderberg yüce bir makamdır.
Tayyip
Erdoğan cesur savcı aradı, Tayyip Erdoğan - Bush görüşmesinde
Ergenekon operasyonu konuşuldu iddiası Fehmi Koru tarafından
sunuldu dedik, devam ediyoruz.
Fehmi
Koru yazmıştı, Uğur Dündar ise ekran karşısında anlattı,
aktaralım. Ümraniye’deki evde el bombaları çıktığı
iddiasıyla ilk gözaltılar olunca, Uğur Dündar, muhabiri Hatice
Demircan’ı bilgi alması ve haberi yapması için görevlendirmiş.
Hatice Demircan, Zekeriya Öz’e gidip, haber yapacağını ve bilgi
almak istediğini söyleyince savcı Zekeriya Öz “Bekleyin,
öyle ünlü isimler gelecek ki, o zaman haberleştirirsiniz”
demiş.
Bunca
bilgiyi alt alta yazıp okuyunca anlıyoruz ki, Ümraniye’de bir
evde el bombası ve silahlar olduğu ile ilgili ihbarın kolluk
güçlerine telefon ile yapılması, aslında yalnızca bir rol icabı
imiş. Deniyor ki, o ihbar ve o evde çıkan mühimmat ve belgeler
üzerine bu operasyon bu noktalara geldi, bunca kişi göz altına
alındı. Hatta ihbarın ses kayıtları bile yayınlandı. Tabi
Ümraniye’deki evden sonra Tuncay Güney’in Kanada’dan yaptığı
açıklamaların da yönlendirici olduğu iddia ediliyor. Soruyoruz,
Tuncay Güney ne olarak ortaya çıkmıştı, “haham” olarak!
Operasyondan
iki yıl önce Fetullah Gülen ulusalcılıktan şikayet ediyor ve
bunun sancılı bir süreçle bertaraf edileceğini bildiriyor;
Tayyip Erdoğan – Bush ile masada bu konuyu konuşuyor; Tayyip
Erdoğan cesur savcı arıyor; Savcı Zekeriya Öz daha nice
isimlerin gözaltına alınacağını en baştan söylüyor. Demek ki
gerçekler ile topluma anlatılanlar farklı.
İşin
ilginç yanı, her yeni dalga ile birlikte ABD’nin düşünce
kuruluşlarından, üniversite hocalarından, ünlü köşe
yazarlarından, Kissenger’ın adamlarından, mesela Yahudi inançlı
Zbigniew Brzezinski isimli Kissenger öğrencilerinden destekler
yağıyor; “yeni bir dünya düzenine karşı çıkan herkesin, tüm
unsurların enterne edilmesi, saf dışı bırakılması” hakkında,
dalgalarla örtüşen, paralel yürüyen yazılar yazılıyor,
beyanatlar veriyordu. G-20 toplantılarında artık Yeni Dünya
Düzeni kuruluyordu.
Yeni
bir dünya kurulur ve Türkiye orada yerini bulur” diyenler bir
anda koltuklarından edilirken; Sistem tasarımı yeni dünyaya taraf
olanlar kutsanıyor, kutlanıyordu.
Bu
yazı: Tevfik BİR'in Uyan
Ey TÜRK Gidiyoruz
adlı kitabının “Ergenekon Operasyonunun Bilinmeyenleri”
bölümünden,
kısımlar alınarak
hazırlanmıştır. Yazının
ikincisi 05.Ağustos.2013 günü yayınlanacak, ikinci yazıda
“bilinmeyen” gerçeklerin deşifresi ilan edilecektir.
TEVFiK
BiR / 03 Ağustos 2013
Kitap:
Uyan
Ey Türk Gidiyoruz – Tevfik BİR
(2.
Baskı).
“Bu
kitabı iyi ki okumuşum” diyeceksiniz.
www.idefix.com
, kitapyurdu
gibi internet kitapevlerinden ve D&R mağazalarından temin
edebilirsiniz.