Ya
İstiklâl Ya Ölüm / Tevfik BİR
Belirli
dönemlerle insanlar ve toplumlar, türlü zorluklarla imtihan
edilirler. Bu kimi zaman yoksulluk adıyla gelir, kimi zaman
afetlerle gelir yıkar ve geçer, kimi zaman da savaşlarla ve
işgallerle gelir. Eğer siz zorluklarla mücadele etmeyi
biliyorsanız, buna yetecek cesaret ve gücünüz de varsa, başarıyı
yakalarsınız. Gelen zorluğun adı işgalse, düşmanı ve
kuvvetlerini defedersiniz.
Türkler,
tarihlerinin bilinen başlangıçlarından bu yana, döne döne
zorluklarla imtihan edilmişlerdir. Yecüc ve Mecüc isimleriyle
Zülkarneyn tarafından Ergenekon'a hapsedilmişler ama Allah'ın
affı ve izniyle Ergenekon'dan çıkmayı bilmişlerdir. Gün olmuş,
Kürşad ve kırk adamı, yaşadıkları dönemin süper gücü olan
Çin ülkesinin sarayını basmışlardır, gün olmuş pek çok
kavmin başaramadığı fethi gerçekleştirip İstanbul'u
almışlardır, gün olmuş üç kıtaya hükmetmişlerdir.
Türkün
adı tarihte hep zaferle birlikte anılmıştır. Türk insanının
kişiliğinde savurganlık (israf) yoktur, yetinme (kanaat) vardır.
Türk insanının kişiliğinde savunma yoktur, saldırı vardır.
Türkün tipik özelliği sinirli ve asi olmasıdır, bu sayededir ki
boyunduruk altına girmez, çok söz dinlemez, disipline edilemez. Bu
aslında iyi bir şeydir. Ne zaman ne tepki vereceği öngörülemez,
hırsıyla dağları deler, Sed'leri aşar. Bu yüzdendir ki, ne
zaman Türk yöneticileri ve orduları savunmaya geçmişlerdir,
ardından israfa dalmışlardır, yurtları küçülmüş ve işgal
edilmiştir. Bu Osmanlı'da da böyledir, öncesinde de böyledir.
Bu
coğrafyadan Türkün adını silmek kolay değildir. Zor şartlarda,
gider ayak tepki vermesini bilen bir Millettir. Son kahramanımız,
Mustafa Kemal'dir. Türk tarihinde adının önlerde yer almasının
nedeni, fetheden değil işgalden kurtaran olmasıdır, zor olanı
başarmıştır.
Günümüzde
zorluklar, artık daha sık toplumları yoklamaktadır. Onları türlü
taraflardan sarmakta, kurtuluş içinse birkaç yoldan mücadele
etmek gerekmektedir.
Kıymetli
yer altı ve üstü madenleri, bizim coğrafyamızda; bugünün ve
geleceğin en değerli yaşamsal öğesi içilebilir tatlı Su ve
tarıma uygun topraklar, bizim coğrafyamızda; peygamberlerin
geldiği kutsal ve insanlar tarafından kutsallaştırılmış
topraklar, bizim coğrafyamızda ve bu coğrafyanın geneli Müslüman
toplumlardan oluşuyor. Bu kadar güzel bir aradaysa, aynı zamanda
hedeftedir demektir, SİSTEM'in hedefindedir.
(SİSTEM:
Dünyayı yöneten derin güç. Yani, CFR, Bilderberg, Trilateral ve
bunların altında yer alan irili ufaklı örgütler ve bunların
yöneticisi olan her milletten gelen ancak milliyet farklılığına
önem vermeyen, adeta paraya tapan, İbrani asıllı yapı, şeytanın
kralları.)
Coğrafyamız
sancılıdır. Son 150-200 yılda Şeytan'ın gözünü üstüne
diktiği, atadığı Firavunlarla yoksullaştırıp köleleştirdiği,
işgal ve savaşlarla (iç ve dış) kıvranan bir coğrafya ve onun
en önemli ülkesi Türkiye'dir. O yüzden bu Millet, döne döne
acılar çekmektedir, düşmanı denize döktükten kısa bir süre
sonra bile, düşman yeniden ve sinsice içimize sızmaktadır.
Peki
düşmanın amacı nedir? Yeni Dünya Düzeni ile, Allah'a değil
kendisi gibi kullara “itaat eden”, kulun kölesi olmuş,
Firavun'a tapan kalabalıklar oluşturmaktır, bu sayede insanlığı
ve zenginliğini sömürmektir, Şeytan'ı kral yaptırmaktır. Bunun
içindir ki, özellikle Türkiye üstüne iki koldan, iki ayrı
oyunla saldırılmaktadır. Bu kollardan birisi dine yani Kur'an
İslamı'na saldırıdır, ikincisi millete yani Türklüğe
saldırıdır.
İslamda
ruhban sınıfı yoktur diyoruz. Bununla övünüyoruz. Ama bakıyoruz
ki, sanki İslam son 100-150 yılda keşfedilmiş bir din gibi,
peygamberin ve Kur'an'ın ötesinde öğütler-emirler verebilen ve
yasaklar koyabilen şeyhler var, “hocalar” var. Kur'andan çok
onların kitapları okunuyor, İsrailiyat'a maruz kalmış hadislerle
kurtuluş aranıyor. Fatiha Suresi'nde “Yalnız sana ibadet eder ve
yalnız senden yardım dileriz” deniyor ama hocalar, şeyhler
dualara aracı kılınıyor. O zaman artık ortada İslam yoktur,
şirk vardır, “ılımlı İslam” vardır, SİSTEM'in (dindar
değil) dinci örgütlenmeleri vardır.
Saldırının
birinci kolu din üstünden gelmektedir dedik, saldırının ikinci
kolu ise milliyet-vatandaşlık tanımı-devletin siyasi yapısı ve
devletin yönetim biçimi (rejim) üstünden gelmektedir. Toplumun
milli yapısı, devletinin üniter rejimi yıkılmaya
çalışılmaktadır. Terör örgütü PKK ile, onun diğer
ülkelerdeki (Irak, Suriye, İran) uzantıları ile, terör örgütünün
lideri bebek katili Öcalan ile birlikte el ele verilerek, Türk
kimliği ve anayasal Millet tarifi katledilerek, federatif bir yapı
kurulmaya, önce federe sonra bağımsız İsrailist
Kürdistan
kurulmaya çalışılmaktadır. Binlerce yıllık geleneğin son
ürünü, Mustafa Kemal'in Türkiye Cumhuriyeti yıkılmak
istenmektedir. Böylece Milletin yerini “kalabalıklar” alacak ve
köleler efendilerine hizmet edebileceklerdir. Bu, toplumların
köleleleştirilmesi projesidir.
Dini,
milli, siyasi, ekonomik, ahlaki, kültürel vs. işgal varsa, ona
karşı da direniş ve kurtuluş olacaktır. İnsan hastalandığında
vücudundaki mikroplara karşı hızla antikor üretir, antikorlar
mikropları imha eder ve kişi iyileşir. Yok eğer vücut direnci
hastalığa neden olan mikroplara karşı savaşmada yetersiz
kalırsa, sonuç ölümdür.
O
zaman bu ülküyle (şiar, düstur) yola çıkmış bizler için,
Milli İrade'ciler için tek bir söylem geçerlidir, o da “Ya
İstiklâl Ya Ölüm”dür.
TEVFiK
BiR / 21 Ağustos 2013
Kitap:
Uyan
Ey Türk Gidiyoruz – Tevfik BİR
(2.
Baskı).
“Bu
kitabı iyi ki okumuşum” diyeceksiniz.
www.idefix.com
, kitapyurdu
gibi internet kitapevlerinden ve D&R mağazalarından temin
edebilirsiniz.