21 Ağustos 2013 Çarşamba

Ya İstiklâl Ya Ölüm


Ya İstiklâl Ya Ölüm / Tevfik BİR


Belirli dönemlerle insanlar ve toplumlar, türlü zorluklarla imtihan edilirler. Bu kimi zaman yoksulluk adıyla gelir, kimi zaman afetlerle gelir yıkar ve geçer, kimi zaman da savaşlarla ve işgallerle gelir. Eğer siz zorluklarla mücadele etmeyi biliyorsanız, buna yetecek cesaret ve gücünüz de varsa, başarıyı yakalarsınız. Gelen zorluğun adı işgalse, düşmanı ve kuvvetlerini defedersiniz.

Türkler, tarihlerinin bilinen başlangıçlarından bu yana, döne döne zorluklarla imtihan edilmişlerdir. Yecüc ve Mecüc isimleriyle Zülkarneyn tarafından Ergenekon'a hapsedilmişler ama Allah'ın affı ve izniyle Ergenekon'dan çıkmayı bilmişlerdir. Gün olmuş, Kürşad ve kırk adamı, yaşadıkları dönemin süper gücü olan Çin ülkesinin sarayını basmışlardır, gün olmuş pek çok kavmin başaramadığı fethi gerçekleştirip İstanbul'u almışlardır, gün olmuş üç kıtaya hükmetmişlerdir.

Türkün adı tarihte hep zaferle birlikte anılmıştır. Türk insanının kişiliğinde savurganlık (israf) yoktur, yetinme (kanaat) vardır. Türk insanının kişiliğinde savunma yoktur, saldırı vardır. Türkün tipik özelliği sinirli ve asi olmasıdır, bu sayededir ki boyunduruk altına girmez, çok söz dinlemez, disipline edilemez. Bu aslında iyi bir şeydir. Ne zaman ne tepki vereceği öngörülemez, hırsıyla dağları deler, Sed'leri aşar. Bu yüzdendir ki, ne zaman Türk yöneticileri ve orduları savunmaya geçmişlerdir, ardından israfa dalmışlardır, yurtları küçülmüş ve işgal edilmiştir. Bu Osmanlı'da da böyledir, öncesinde de böyledir.

Bu coğrafyadan Türkün adını silmek kolay değildir. Zor şartlarda, gider ayak tepki vermesini bilen bir Millettir. Son kahramanımız, Mustafa Kemal'dir. Türk tarihinde adının önlerde yer almasının nedeni, fetheden değil işgalden kurtaran olmasıdır, zor olanı başarmıştır.

Günümüzde zorluklar, artık daha sık toplumları yoklamaktadır. Onları türlü taraflardan sarmakta, kurtuluş içinse birkaç yoldan mücadele etmek gerekmektedir.

Kıymetli yer altı ve üstü madenleri, bizim coğrafyamızda; bugünün ve geleceğin en değerli yaşamsal öğesi içilebilir tatlı Su ve tarıma uygun topraklar, bizim coğrafyamızda; peygamberlerin geldiği kutsal ve insanlar tarafından kutsallaştırılmış topraklar, bizim coğrafyamızda ve bu coğrafyanın geneli Müslüman toplumlardan oluşuyor. Bu kadar güzel bir aradaysa, aynı zamanda hedeftedir demektir, SİSTEM'in hedefindedir.

(SİSTEM: Dünyayı yöneten derin güç. Yani, CFR, Bilderberg, Trilateral ve bunların altında yer alan irili ufaklı örgütler ve bunların yöneticisi olan her milletten gelen ancak milliyet farklılığına önem vermeyen, adeta paraya tapan, İbrani asıllı yapı, şeytanın kralları.)

Coğrafyamız sancılıdır. Son 150-200 yılda Şeytan'ın gözünü üstüne diktiği, atadığı Firavunlarla yoksullaştırıp köleleştirdiği, işgal ve savaşlarla (iç ve dış) kıvranan bir coğrafya ve onun en önemli ülkesi Türkiye'dir. O yüzden bu Millet, döne döne acılar çekmektedir, düşmanı denize döktükten kısa bir süre sonra bile, düşman yeniden ve sinsice içimize sızmaktadır.

Peki düşmanın amacı nedir? Yeni Dünya Düzeni ile, Allah'a değil kendisi gibi kullara “itaat eden”, kulun kölesi olmuş, Firavun'a tapan kalabalıklar oluşturmaktır, bu sayede insanlığı ve zenginliğini sömürmektir, Şeytan'ı kral yaptırmaktır. Bunun içindir ki, özellikle Türkiye üstüne iki koldan, iki ayrı oyunla saldırılmaktadır. Bu kollardan birisi dine yani Kur'an İslamı'na saldırıdır, ikincisi millete yani Türklüğe saldırıdır.

İslamda ruhban sınıfı yoktur diyoruz. Bununla övünüyoruz. Ama bakıyoruz ki, sanki İslam son 100-150 yılda keşfedilmiş bir din gibi, peygamberin ve Kur'an'ın ötesinde öğütler-emirler verebilen ve yasaklar koyabilen şeyhler var, “hocalar” var. Kur'andan çok onların kitapları okunuyor, İsrailiyat'a maruz kalmış hadislerle kurtuluş aranıyor. Fatiha Suresi'nde “Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz” deniyor ama hocalar, şeyhler dualara aracı kılınıyor. O zaman artık ortada İslam yoktur, şirk vardır, “ılımlı İslam” vardır, SİSTEM'in (dindar değil) dinci örgütlenmeleri vardır.

Saldırının birinci kolu din üstünden gelmektedir dedik, saldırının ikinci kolu ise milliyet-vatandaşlık tanımı-devletin siyasi yapısı ve devletin yönetim biçimi (rejim) üstünden gelmektedir. Toplumun milli yapısı, devletinin üniter rejimi yıkılmaya çalışılmaktadır. Terör örgütü PKK ile, onun diğer ülkelerdeki (Irak, Suriye, İran) uzantıları ile, terör örgütünün lideri bebek katili Öcalan ile birlikte el ele verilerek, Türk kimliği ve anayasal Millet tarifi katledilerek, federatif bir yapı kurulmaya, önce federe sonra bağımsız İsrailist Kürdistan kurulmaya çalışılmaktadır. Binlerce yıllık geleneğin son ürünü, Mustafa Kemal'in Türkiye Cumhuriyeti yıkılmak istenmektedir. Böylece Milletin yerini “kalabalıklar” alacak ve köleler efendilerine hizmet edebileceklerdir. Bu, toplumların köleleleştirilmesi projesidir.

Dini, milli, siyasi, ekonomik, ahlaki, kültürel vs. işgal varsa, ona karşı da direniş ve kurtuluş olacaktır. İnsan hastalandığında vücudundaki mikroplara karşı hızla antikor üretir, antikorlar mikropları imha eder ve kişi iyileşir. Yok eğer vücut direnci hastalığa neden olan mikroplara karşı savaşmada yetersiz kalırsa, sonuç ölümdür.

O zaman bu ülküyle (şiar, düstur) yola çıkmış bizler için, Milli İrade'ciler için tek bir söylem geçerlidir, o da “Ya İstiklâl Ya Ölüm”dür.

TEVFiK BiR / 21 Ağustos 2013
Kitap: Uyan Ey Türk Gidiyoruz – Tevfik BİR (2. Baskı). “Bu kitabı iyi ki okumuşum” diyeceksiniz.
www.idefix.com , kitapyurdu gibi internet kitapevlerinden ve D&R mağazalarından temin edebilirsiniz.

Telif Bilgisi

© 2009-2017 tevfikbir.com , tevfikbir.blogspot.com. Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeksizin alıntı yapılamaz.

" Tevfik BİR - www.tevfikbir.com " biçiminde kaynak gösterilerek makalelerden alıntı yapılabilir.