10 Aralık 2009 Perşembe

İslamofobi


İslamofobi


Komünizm tehditi” söylemi ile, “SSCB'nin nükleer saldırı tehditi” algılamasının yayılması ile askeri gücünü ve üslerini her bir yere konuşlandıran ABD yada gücü kontrol eden mekanizma -bunu Sistem, Çok uluslu güç yada çokça kullanıldığı biçimde ABD olarak isimlendirebiliriz- SSCB'nin bir mantar tabancası dahi patlatılmadan çökertilmesi ve yayılan komünizm tehdidinin ortadan kalkması ile, Yeni Dünya Düzeni projesini, Medeniyetler Çatışması fikri temelinde yeni bir tehdit algılaması yaratarak uygulamaya koymuştur. Bu yeni tehdidin adı İslam'dır.

İslam'ın tehdit olarak algılatılması, bu kirli bilginin Hıristiyan toplumlar zemininde meşruiyet kazanması için ABD, Pakistan ve Suudi Arabistan'ın yıllarca Rusya'ya karşı istihbarat ve savaş unsurlarıyla yetiştirdiği ve güçlendirdiği Taliban önderliğindeki o güne kadar adı duyulmamış örgüt El Kaide'nin, ABD'de 11 Eylül saldırılarını ve daha sonra bir dizi Avrupa ülkesi saldırılarını gerçekleştirdiğini ve bu algıyı yerleştirdiğini görüyoruz.

Bu algı çerçevesinde Afganistan'ın ve (kimyasal silah gibi ek bahanelerle) Irak'ın işgal edildiğini, işgalden öte ABD'nin çıkarlarına hizmet edecek güç odaklarının o ülke yönetimlerine yerleştirildiğini, bu ülkelerin sisteme sokulduğunu görüyoruz.

Tabi, İslam kavram olarak bir korku öğesi, alerji nedeni gibi gösterilirken bu sürece destek verecek bazı “Müslüman” ülkeler bu “İslam” kavramının karanlığından zarar görmemeli, bu Hıristiyan ülkeler ile yapılacak “müttefik ilişkiler” kınanmamalı, tezat oluşturulmamalı idi. İşte bu nedenledir ki, aynı süreç içinde yani İslamiyet dininden İslamofobinin yaratılması sürecinde, bunun bir alerjik kavram olarak sunulması süreci ile birlikte bunun zararsız olanı “Ilımlı İslam” kavramı ortaya çıkartılmıştır.

Türkiye, bu küresel oyunun yani genişletilmiş BOP'un uygulayıcısı, destekçisi, aktörü, eşbaşkanı olan bir ülke olarak “Ilımlı İslam” ile onurlandırılmaktadır (!)

* * *

Türk milleti Amerikan kültürünü (müziğiyle, giyimiyle, yaşam tarzıyla, sanatıyla, yemeğiyle) benimsese de temelde ABD'yi, Amerikan yönetimini sevmemektedir. Anket sonuçları bunu doğrulamaktadır. İnsanlarımız İngiltere'yi, İngilizleri de pek sevmemektedir. İngilizler burnu havada bir millet olarak görülmektedir. Tarihte bize zararları dokunmuş, işgal sürecinde aktif rol almışlardır. Hani zannetmeyin insanlarimiz 11 Eylül saldırılarını “insanlık dışı”, “terörist saldırı” olarak niteleseler de içlerinden esasen “ABD'ye müstehaktır” düşünceleri geçmektedir. Bunu dillendirmezler ama bu böyledir. Sonuçta ABD'nin 20 ve 21. yüzyılda savaşmadığı, çatışmadığı bir tek sene yoktur. “Dünyayı bu kadar inleten bir ülke bir günde kendi inlesin” düşüncesi vardır. (Unutulmamalıdır ki masum insanların öldürülmesi, sivillerin öldürülmesi, bu hangi kötü-savaşçı devletin vatandaşı olursa olsun, layık olunabilecek bir durum değildir. İnsanlık onuru, masumların öldürülmesini kabul edemez).

İşte 15-20 Kasım hain terör saldırıları ile, Türkiye'deki bu düşünce yerini “El Kaide ortak düşmandır” algılamasına bırakmıştır. Böylelikle ABD'nin yarattığı “düşman El Kaide ve İslamcı örgütler” algılaması Türkiye'de toplum nezdinde de kabul görmüştür.

Müslüman devlet Endonezya'da yapılan El Kaide saldırılarını Türkiye fotoğrafı üzerine oturtmak gereklidir. Türkiye, Ortadoğu'da ve Hazar Havzası İslam coğrafyasında jeopolitik ve stratejik öneme sahiptir. Yine aynı şekilde Endonezya dünyanın en kalabalık müslüman devletidir, konumu itibariyle jeopolitik öneme haizdir.

Stratejik ve jeopolitik güç eğer “güçlü ve bağımsız” bir ülkede-devlette ise ülkenin kendisi tarafından kullanılabilir ve fayda yaratır bir güçtür. Eğer devlet güçlü değil yada çeşitli yönlerden bağımlı/bağlı ise bu güç başkalarının kullanımına açıktır, gücü kullanılan ülkenin ise zemini de kayganlaşır.

* * *

Yeni Dünya Düzeninin “İslam korkusu” yani “İslamofobi” yaratılarak kurulacağını belirtmiştim. Bunun amaçlarından biri olarak, bir İslam ülkesine karşı çeşitli bahanelerle (demokrasi götürmek, kimyasal silah...) bir operasyon yürütüleceği, savaş yürütüleceği zaman, saldırıyı-işgali yapacak ülkenin toplumsal desteğini sağlayabilmesi olarak görülmelidir. Toplum, savaş sonucu gelecek asker ölülerinin savaşın amacına değer olup olmayacağını sorgulamayacaktır. Çünkü savaşın açık yada örtülü gayesi ortadadır, “İslam tehditi”. Bugün Irak'a kimyasal silah var diye girenler toplumsal meşruiyetlerini sağlayamadıkları gibi yürütülen savaşlar konusunda da geniş bir toplumsal sorgulama ortaya çıkmıştır.

Avrupalı ve Amerikalı (Hıristiyan) toplumlar ne kadar çok İslam'dan korkar ve hatta bu korku nefrete dönüştürülebilirse, yapılacak savaşlar o kadar anlam ve meşruiyet kazanacaktır.

Bu aslında tarihte 1000 yıl önce gördüğümüz bir anlayıştır. Bu birebir Haçlı Savaşları zihniyetidir. Zaten Başkan 2. Bush bu savaşın açıkca “20. yüzyılın Haçlı Savaşı” olduğunu görsel basın önünde söylemiş ve bu tarihe geçmiştir.

Tarihteki haçlı savaşlarında askerlere “cennete sorgusuz giriş biletleri-cennetin anahtarları” veriliyordu, “Türkler geliyor” korkusu pompalanıyordu. Bu çağda “cennete koşulsuz giriş biletlerinin” inandırıcılığı Alis Harikalar Ülkesinde'den daha inandırıcı olmayacağı içindir ki, Türkler geliyor korkusu yerine “İslam vahşeti geliyor, bombalı İslam geliyor” korkusu yayılmaktadır.

Orduları toparlamak, İslam ülkeleriyle savaştırmak adına geçmiş yüzyıllarda “din ve cennet” ikna edici iken bu çağda “para” daha ikna edici görünmektedir. Paralı ordular bu handikapa çaredir.

Bir sorun daha mevcuttur. Bugün itibariyle 350 milyon olan Avrupa nufüsunun 2050 yılında 250 milyona düşmesi bekleniyor. Bu muazzam düşüşe rağmen, Avrupa ülkeleri içindeki Müslüman – Asyalı (Hint, Çin) nüfusun (azınlık-göçmen nüfus) kendini en az ikiye katlaması bekleniyor. Yani kendi ülkelerinde sayıca azınlık durumuna düşebilecekleri, azınlık olmasalar bile sayıca eşitlenmenin söz konusu olabileceği istatistiksel analizlerle ve öngörülerle ortaya konmaktadır.

* * *

İşte bu analiz bize, Avrupa kıtasında son aylarda ve hatta son yıllarda yapılan iki başlıca operasyonun nedenini ortaya koymuştur.

1-) Göçmen yasalarındaki inanılmaz zorlaştırıcı ve insan haklarına-kültürel haklara-uluslararası beyanlara/sözleşmelere aykırı asimile edici hükümlerin getirilmesi. Bazı azınlık dillerinde “E biz yıllarca bu dilde yayın yaptık baktık dinleyen, izleyen yok, kapatıyoruz” bahaneleriyle yayınların kaldırılması. “Demokrasinin beşiği” denilen ülkelerin zorunlu ders olarak “İncil eğitimini” müfredata koymaları. Azınlık dillerinde eğitimlerin engellemesi. Irkçı şiddete karşı aktif önlemler alınmaması, adeta Avrupa'nın üç maymunu oynaması... Bunun pek çok örneği vardır. Bu temelde yapılan tüm uygulamarın nedeni yukarıda ifade ettiklerimizdir.

2-) İkinci uygulamayı ise somut olaylarla açıklamakta yarar var. Almanya yıllar yılı bir devlet politikası olarak, İslam'daki her türlü mezhepsel-cemaat ayrılıklarını destekleyerek bunlara kucak açmıştır. Ancak küresel gücün emriyle Avrupa'da yeni bir sürece girildiği görülmektedir.

Almanya yıllardan beri legal-illegal bağış toplamasına ses etmediği “Deniz Feneri e.V.”yi operasyonlarla hukuk nezdinde jet hızıyla bitirmiştir.

Almanya, Milli Görüş'ün kalesidir. Alman devlet politikasıdır, Milli Görüşün çalışmalarının engellenmemesi yani örtülü destek verilmesi. Deniz Feneri e.V'den sonraki süreç olarak Milli Görüş Teşkilatının Almanya'daki aktif faaliyetlerinin ve etkinliğinin bitirileceği, adeta bu teşkilatın tasfiye edileceği anlaşılmaktadır.

İsviçre temelinde “Minare Yasağını”, diğer Avrupa ülkelerinde “İslama hakaret” içeren yayınların demokrasi kılıfıyla anti demokratik bir biçimde desteklenmesini, bu kirli hakaretleri destekleyen bir devlet adamının NATO Genel Sekreteri yapılışını görebiliriz.

Kıssadan Hisse; Küresel Güç'ün sunduğu yeni düşmanın adı “İslam”dır. Amaç İslam korkusunu, İslamofobiyi yaymaktır. İslam kötülenerek hem İslam ülkeleri işgal edilecek, işgal edilmeyenler küresel sisteme entegre edilerek varlıkları sökülecek, sömürülecektir. İslamofobi buna toplumsal meşruiyet ve destek sağlayacaktır. Bu süreçte müttefik olacak müslüman ülkeler ise “Ilımlı İslam” olarak tanımlanarak aradaki işbirliği aklanacaktır. Bu, sıranın onlara da gelmeyeceği anlamına gelmemektedir.

Avrupa'da bugün yaşanan İslam korkusu oyunları, İslam yasakları ve göçmen-azınlık baskıları-çatışmaları henüz başlangıç aşamasındadır. İlerleyen yıllarda bizi şok edecek gelişmelerle karşılaşmamız işten bile değildir. Pek çok farklı tarihte Katoliklerin onbinlerce Protestanı bir gecede sokaklarda, evlerde boğazlarını keserek öldürdüğü yada daha 50 yıl önce ötekileştirilen milyonlarca Yahudinin, Hıristiyan düzen ve ordular kanalıyla fırınlandığı unutulmamalıdır. Bugünün “ötekisi” İslam'dır. Avrupalının her zaman için böyle saldırgan bir potansiyeli vardır.

Küresel gücün amaçlarına hizmet ettiği görülen “Kökten dinci” yada “İslamcı” sıfatıyla isimlendirilen başta El Kaide olmak üzere küresel terörist örgütler de, bu süreçte en büyük tehditler arasında yer almaktadır. “El Kaide”yi İslam başarısı ve Batı'yı “şeytan” gibi gösterme propagandası ile bazı az gelişmiş ülkelerdeki müslüman halka tesir edilerek bu halkın vahşi saldırılar için silahlandırılması, eğitilmesi, İslamın haram kıldığı teröre bulaştırılması, küresel gücün ekmeğine yağ sürmekte; zaten perde arkasında küresel gücün yönettiği bu süreç yine kendilerinin propagandalarına vitrin yaratmaktadır. Bu faaliyet ve operasyonlar derinlemesine analiz edilmelidir. İslam ülke yönetimleri aralarında bu oyunu görüp bozmazlarsa ya müstemleke yada sömürge olacaklardır.

Not: 2006 tarihli “İslam Üzerine Oynanan Oyunlar” adlı yazımda “Ilımlı İslam” kavramının varlığı ve bunun kullanımının yanlışlığı konu edildiğinden, ayrıca burada ele alınmamıştır. 

TEVFiK BiR / 09.Aralık.2009

 

Telif Bilgisi

© 2009-2017 tevfikbir.com , tevfikbir.blogspot.com. Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeksizin alıntı yapılamaz.

" Tevfik BİR - www.tevfikbir.com " biçiminde kaynak gösterilerek makalelerden alıntı yapılabilir.