21 Aralık 2013 Cumartesi

Giderken Bitenler ve 2014'te Olacaklar


Giderken Bitenler ve 2014'te Olacaklar


Sanmayın ki yanlış yapan, bunu gizli saklı yapar. Elbette Allah her şeyi görür, bilir. Varsayalım ki ahirette hesaptan korkmazlar, sanmasınlar ki bu dünyada hesap vermezler, çünkü günahlarını kimse bilmez sananlar yanılırlar, fani dünyada da fanilerin kayıtlarını tutan birileri vardır, kaçamazlar, saklanamazlar.

Devletin arşivlerinde hata yapan, suç işleyen herkesin dosyası bulunur. Hukuk devletlerinde bu dosyalar savcılıklar kanalıyla mahkemelere taşınır ve kusurun-suçun cezası en hızlı biçimde verilir. Ülkemizde hukuk devleti düzeni tam olarak oturtulamadığı için genellikle bu dosyalar gerekli makamlara taşınmamakta, “gerekirse” devreye sokulmak adına bekletilmektedir. İstenildiğinde, bu dosyalar ortaya atılıverir. Bu, yasadışı yollarla arşivlemesi yapılmış bilgi-belge ve görüntüler (kasetler) için de böyledir.

İstenildi, yalnızca birkaç dosya şöyle bir atıldı, ülke karıştı. “Şimdi gemi var gemicik var... Bulabilirseniz yapın.”a rahmet okutacak “kutu var, kutucuk var” skandalı açığa çıktı polisin “Ak Eller Operasyonu” ile.

Bakanların değil, hükümetin istifası ile sonuçlanması gereken bu kirli süreçte milletin oylarıyla milletvekili çıkarıp TBMM'de grup kurmuş muhalefet partileri CHP ve MHP, “temiz ülke istiyoruz” diyerek, seçmenlerinin demokratik haklarını kullanıp hükümeti protesto etmelerini sağlamak adına illerde 1-2 saatlik izinli mitingler yapabilirlerdi, tık yok! Millet, vatandaşlar kendi içinde konuşup söylenmek, dertlenmek, dertleşmek yerine sesini hükûmete karşı duyurabilirdi. Muhalefet bunun önünü bilinçli olarak açmıyor. Muhalefet etkin muhalefet yapsa, AKP iktidarı iktidarda kalamaz.

Ancak bizim milletvekillerimiz aralarında atışıp, laf yarıştırıp, yumruklaşıyorlar ve şimdi bütçe görüşmeleri bitti diye 2 hafta tatile çıkıyorlar. Kürsü ve Meclis dışında hiçbir somut muhalif etkinlik yapmayanlar (çene muhalefetleri) ya makamlarında milletvekilleriyle dahi görüşmezlik içinde oturuyorlar yada ABD gezilerine çıkıp, bununla da doymayıp ayaklarına giderek ABD Büyükelçileriyle görüşüyorlar. Aferin(!)

* * *

Polisin arşivlediği ve savcılığın talimatıyla harekete geçilen operasyonda İçişleri Bakanı'nın telefon görüşmeleri ve oğlunun durumu ortada, aynı içişleri bakanı hâlâ görevde duruyor ve soruşturmanın aslında tarafı olan kişi (İçişleri Bakanı) soruşturmayı yürüten polisleri görevden alıyor; görevini, gücünü kullanarak kendisi ve çevresine zırh oluşturuyor.

Yalnızca İçişleri Bakanı mı? O bakanın Başbakanı ve kabinesi de savunmaya geçip, başka görevden almalar ve Adalet Bakanlığı kanalıyla hakim-savcılar (yargı) üstünde “yürütme erki kontrolü” getiriyorlar. Tayyip Erdoğan doğru söylemiş, burası bir MUZ CUMHURİYETİ değilmiş(!)

Ve aniden bir genelge yayınlandı bu hafta. Hâkimler ve savcılarla ilgili inceleme ve soruşturma işlemlerini artık Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) değil Adalet Bakanlığı yürütecek (18 Eylül 2013 tarih 624 sayılı kararla yayınlanan 16 numaralı genelgenin 18. bendinde yer alan “kurul” ibaresi “Adalet Bakanlığı” olarak değiştirildi).

Neredeyse 1 hafta oldu. Bakanlar ve hükûmet istifa etmedi. Tayyip Erdoğan “istifa” ve “görevden alma” laflarını telaffuz etmeyecek, ettirmeyecek, “revizyon” diyecek, sihirli sözcük bu. “Zaten” bir revizyon olacaktı, bu da “o revizyon” olacak. Bebek katili terörist başı Apo'ya “İmralı” diyorlar ya. Aynı yöntem. Zihin-algı üstüne operasyonlar.

Tayyip Erdoğan, Halk Bankası ve Ziraat Bankası'nın göreve geldiklerinde zarar yazdığını, iktidarları döneminde ve bugün ise kâr ettiğini söylüyor. O zaman bir kuruma kâr ettiren bir memurun o kurumdan yada kurumdaki görevi üstünden haksız kazanç sağlama (belki onlar buna “kâr payı” diyor olabilirler) hakkı mı var? Halk Bankası genel müdürü bankaya çok kâr ettirdi diye evinde “kutu” içinde 10 milyon TL değerinde döviz bulunması mı lazım? Bu para kaynağı açıklanabilir bir paraysa, bunu kendi bankasına mevduat olarak yatırması gerekmez miydi? Aynı mantıkla, son 11 yılda Türkiye'nin çok kalkındığını ve zenginleştiğini söylüyor Tayyip Erdoğan, GSHM'nın misliyle arttığını söylüyor. E o zaman Halk Bankası ve ona çok kâr ettiren genel müdürü mantığıyla...

2014'te Neler Olacak?

Bunları Yazamazlar – Şeytan, Firavun ve İşgal – 7” adlı yazımın içine kripto bir ifade yerleştirmiştim. Severim böyle şeyleri. Kriptoları deşifre etmeyi de severim. Dikkatli olanlar o yazımdaki o ifademi görmüştür. Hadi şimdi onu söyleyeyim: “Eğer 2014 sonuna kadar Türkiye yeniden bağımsızlığını ilan edemezse...”.

Normal şartlarda genel seçimler 2015 yılında olacak. Ancak ben AKP iktidarının iktidardan gitmesi için olası/olması gereken tarih olarak 2014 yılını vermiştim! Dikkatli okuyan bir kişi, “2015'te genel seçimler var ama 2014 yılı sonuna dendiğine göre demek ki yazarın 2014 ile ilgili öngörüleri var”, yorumunda bulunabilmiştir. “Gezi Parkı olayları vardı, hükûmetin gideceği yavaş yavaş belli oluyordu, ondan yazmıştır” demeyin. Yazımın yayınlanma tarihi 19 Mayıs 2013'tür.

İyi gören gözler için bazı şeyler olmaya başlamış hatta adeta netleşmişti. Yazın, dış kaynaklı başlayan, geneli itibariyle Mustafa Kemalci ve Türkçü vatandaşların alanlara Türk Bayraklarıyla inmeleriyle millileşen ve ardından PKK'lıların alanlara inmesiyle dağılan “Gezi Parkı” olayları oldu.

Hiddetli ve sinirli ve sürekli tehdit eden bir Başbakan'ın ülkesinde eğer ki ülkenin en zenginlerindenseniz, sanayiciyseniz, devletten ihaleler alıyorsanız, otelinizin kapısını hükümet karşıtlarına açmazsınız. Eğer açıyorsanız, bir daha bu hükümetten iş-ihale alamayacağınız açıktır. Ülkenin en zenginlerinden birisi, işi ve konumu icabı paraya önem veren birisi bunu yapar mı? Yaptı. O zaman para kaybetmeyi göze alamayacağına göre, AKP hükümetinin gideceğini görmüş yada duymuş demektir. Bu sonucu çıkarabiliriz.

SİSTEM'in (Küresel Sistem) seçkinlerine plan/projelerini tebliğ ettiği, piramidin tepe buluşma noktalarından Bilderberg toplantılarının daimi katılımcılarından patron Koç'un aldığı tavır bu.

Bir diğer katılımcı Ali Babacan ise, bu genç yaşında (tam 1 yıl önce Aralık.2012'de) bir sonraki dönem için “siyaseti bırakacağını” açıkladı. Her şeyin tesadüf olduğu bir ülkede, büyük olasılıkla bu da müteselsil tesadüflerdendir. Bu tesadüfün yanına vikileaks belgelerinde (ABD elçilik-hükümet gizli yazışmaları) büyük yolsuzluklar yaptığı bilgisi-istihbaratı geçilmiş ve İsrail-ABD sevgilisi olan Mustafa Sarıgül'ün adının öne fırlaması da bu tesadüfler zincirinin bir halkası olsa gerek.

Benim öngörüme göre, Gülenci/cemaatçi milletvekilleri yerel seçimler öncesi istifa etmeyecekler, çünkü içlerinde AKP ile yerelde aday olacak isimler var. Öncelikle koltuklar alınacak AKP kullanılarak. 2014'te ve büyük olasılıkla yerel seçimlerden sonra AKP – F.Gülen kavgası savaşa dönüşecek, belki yine kasetler havalarda uçuşacak, daha neler neler olacaktır. Yerel seçimler sonrası, cumhurbaşkanlığı seçimleri (Ağustos.2014) öncesi ama mutlaka (erken seçim olmazsa) genel seçimler (Haziran.2015) öncesi cemaatçi milletvekilleri AKP'den güruh halinde istifa edeceklerdir. Yeni bir siyasi parti kurulup, AKP deliğe süpürülebilir. Her şey 2014 yılı içinde netleşecek.

Yakın bir dostuna söylediklerini o yakın dosttan öğrenen Hürriyet Gazetesi yazarı Tolga Tanış köşe yazısında paylaştı, Kemal Kılıçdaroğlu 2014'te cumhurbaşkanı adayı olacakmış. Kazanırsa zaten cumhurbaşkanı, kaybederse de siyaseti bırakacakmış. Yerine kim gelecek? Büyük olasılıkla Mustafa Sarıgül.

Yani alan temizliği yapılmaya başlanır. AKP ve Tayyip Erdoğan deliğe süpürülür. Fethullah Gülen'e sevgi besleyen ve yakınlık duyan (bunu açık açık ifade eden) Mustafa Sarıgül'ün yönetiminde bir USA-CHP (F-CHP), ve deliğe süpürülmüş kapkara bir AKP, ve dürüst/temiz/dindar propagandasıyla cemaatçi AKP'lilerin kuracağı kuracağı yeni XXX partisi, değişmez genel müdürüyle MHP, ve bu yerel seçimler sonrasında belediyeleri özerklik ilan edecek BDP, erken seçim olmazsa 2015 genel seçimlerine girer. Seçimlerden de büyük olasılıkla Mustafa Sarıgül'lü CHP çıkar. Denklem böyle oluşursa 2015 sonrası için ABD ve İsrail'in olası İran operasyonundan artık söz etmeye başlayabiliriz.

Ama Numan Kurtulmuş ve Abdullah Gül, denklemde başrolde olmak isteyecek kişiler. Bu denklemin Türkiye'den oluşturulmadığı da kesin. Başbakan ve milletvekili olmadan önce yalnızca AKP Genel Başkanı iken ABD'ye giden Tayyip Erdoğan'dı (sonrasında Fadıl Akgündüz'ün milletvekilliği düşürüldü, Siirt ilinde yeniden milletvekilliği seçimi yapıldı ve Tayyip Erdoğan milletvekili seçildi), daha bu ay ABD'ye giden ve ülkedeki yolsuzluk kaosu içinde ABD Büyükelçiliğine APO'nun eski avukatı Sezgin Tanrıkulu ve ekibiyle koşan da Kemal Kılıçdaroğlu.

Gündömünde yazacaklarım bunlar. Gündönümü dediysem, 21.Aralık'ı kastettim, başka bir şey anlaşılmasın!

TEVFiK BiR / 21 Aralık 2013

Kitap: Uyan Ey Türk Gidiyoruz – Tevfik BİR (2. Baskı). “Bu kitabı iyi ki okumuşum” diyeceksiniz.
www.idefix.com , kitapyurdu gibi internet kitapevlerinde satışta.

9 Kasım 2013 Cumartesi

Atatürk Öldü


Atatürk Öldü

- Atatürk ölmedi yaşıyor
- Atatürk sonsuza kadar yaşayacak
- 1881 - 193

- Mustafa Kemal ölümsüzdür

Hayır! 1881 yılında doğan Mustafa Kemal her insan gibi yaşadı ve kesinlikle 10 Kasım 1938 günü öldü. Son sözlerinde bizleri selamladı, ama öldü. Yaşayan onun ismidir, Mustafa Kemal bizi yeniden kurtaramaz. Bunu kabul edebilmemiz gerekiyor.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk öldü ama kurduğu cumhuriyet ve getirdiği sayılamayacak fazlalıktaki yenilikleri (devrimleri) her şeye karşın yaşıyor/yaşam savaşı veriyor.

Kolunuza onun imzasının dövmesini yaparak, araba camı arkasına imzasının çıkartmasını yapıştırarak, evinize kalpaklı Atatürklü bayrak asarak, heykellerine çelenk koyup heykeli karşısında saygı duruşunda bulunarak, “Sarı saçlım mavi gözlüm nerdeeee” şarkısı söyleyerek, ceketinize Atatürk rozeti takarak, 'bilbord'lara “Seni Unutmayacağız” ilanları vererek... Üzgünüm ama, Mustafa Kemalci, Atatürkçü olamazsınız. Bunlar işin güzel, romantik kısmıdır, olabilir. Bugün, bu yıkıcı süreçte bizlerin romantizmden öte realizme, gerçekliğe geçmeye ve somut çalışmaya gereksinimimiz var.

Atatürk 3 kıtada bugünün sınırlarıyla pek çok ülkede yıllarca savaşmış ve savaşmış, üstüne devlet adamı olmuş ve mucizevi bir deha ve demokratlıkla ülke kurmuş, kitap kurdu gibi yüzlerce binlerce kitap okumuş-yutmuş, üstüne de bizlere “okuyalım/OKUYUN” diye Nutuk kitabını yazmış.
Bir bakıyoruz ki bugün herkesin evinde bir Nutuk var ama kimse okumuyor. Nutuk dahi okumayanlarınız, siz sahiden Atatürkçü müsünüz?

Atatürk bize bugünleri ve yarınları, olanları ve olacakları göstermiş, UYARMIŞ, zahmet edip bakmıyorsunuz. Bu yüzden de, Atatürk'ün adını kullanıp onun devrimlerini yıkanları, kurtarıcı sanıyorsunuz.

Mustafa Kemal” deyip yolsuzluk yapanları, “Mustafa Kemal” deyip federalizmi savunanları, “Mustafa Kemal” deyip AB ve ABD ipine sarılanları, “Mustafa Kemal” deyip Kürtleri ayrı bir millet-halk gibi göstermeye çalışanları, “Mustafa Kemal” deyip alevileri ayırmaya çalışanları, “Mustafa Kemal“ deyip din düşmanlığı yapanları, “Mustafa Kemal” deyip Marks-Lenin-Mao hayranlığında yürüyenleri, Mustafa Kemalci (Atatürkçü, Kemalist) sanıp AVLANIYORSUNUZ.

Bugün, Mustafa Kemal'in Türkiyesi ayaklar altındadır. Hergün Millet ve Türklük biraz daha fazla ezilmektedir. Eserleri ve cumhuriyeti ölmesin diye sloganın ötesine geçilmesi gerekiyor. Mustafa Kemal ölmüştür ama onun adını yaşayatan Türkiye ve Türk Milleti'nin ölmemesi için savaşım (mücadele) verilmesi gerekiyor.

Mustafa Kemal'i bir daha öldürecek şey, onun ürettiklerinin karşısında, onun kurduğu bağımsız yapıyı tamamen yıkmaya çalışan Küresel SİSTEM'in “aleni sadıklarının” varlığından çok, onun adını kullanarak “sözüm ona” onun eserini yaşatmaya çalışan silik ve farklı maske takan SİSTEM sadıklarıdır. Küresel SİSTEM bunu kurmuştur, bu projedir.

Yarın 10 Kasım, Atatürk'ü anacağız. Böyle giderse birkaç yıl içinde bu törenler de kalkacak. Okullarda anma programı yapılmayacak. 10 Kasımlar yerine (ve bu gidişle) bizlerin yavaş yavaş 29 Ekim'de doğan cumhuriyetin “ölüm gününe” kendimizi hazırlamamız gerekiyor, böyle giderse Cumhuriyet, Anıtkabir'e defnedilecektir!
Asla! Bu projeyi yıkmak bizim görevimizdir. Bu gidişatı bozacak kuvvet ise, damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.

Senin yolundan asla ayrılmayacağım ve öleceğini bilse ayrılmayacak benim gibi milyonlar var Türkiye'de ve Türk devleterinde... Mekânın en yüksek mertebeli cennetler olsun Gazi Paşa, Gazi Mustafa Kemal Atatürk...

TEVFiK BiR / 09 Kasım 2013

Kitap: Uyan Ey Türk Gidiyoruz – Tevfik BİR (2. Baskı). “Bu kitabı iyi ki okumuşum” diyeceksiniz.
www.idefix.com , kitapyurdu gibi internet kitapevlerinde satışta.

29 Ekim 2013 Salı

Türk, Türk, Türk!


Türk, Türk, Türk!


Hun İmparatorluğu, Göktürk İmparatorluğu, Avar İmparatorluğu, Büyük Bulgarya Hanlığı, Uygur Devleti, Hazar İmparatorluğu, Tolunoğulları Devleti, Akşitler Devleti, Eyyübi Devleti, Karahanlı Devleti, Karluk Devleti, Gazneli Devleti, Tuğluk Devleti, Delhi Türk Sultanlığı, Babür İmparatorluğu, Selçuklu Devleti, Altın Ordu Devleti, Safevi Devleti, Sasani İmparatorluğu, Karakoyunlu Devleti, Büyük Timur İmparatorluğu, Harzemşahlar Devleti, Memlükler Devleti (ed Devletüt Türkiyye), Anadolu Beylikleri, Osmanlı İmparatorluğu, Türkiye Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti... ve Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan, Başkurtistan, Çeçenistan, Çuvaşistan, Hakas Cumhuriyeti, Kırım Hanlığı, Nogay Hanlığı, Astrahan Hanlığı, Yakutistan, Tataristan, Abhazya, Adige Cumhuriyeti, Dağıstan, Altay Cumhuriyeti, Hakasya Cumhuriyeti, Tuva Cumhuriyeti, Türkistan, Gagauz, Kabartay Balkar Cumhuriyeti, Karaçay Çerkesya Cumhuriyeti...

Bunlar, benim yazabildiğim tarihte yaşamış ve pek çoğu bugün yaşayan Türk Devletleridir. Tüm Asya kıtasına (Sibirya ve bugünün Rusya Federasyonu kuzeyinden Çin ve Hindistan'a, Arap yarımadasına kadar tamamı), tüm Avrupa kıtasına, Kuzey Afrika'ya, yani sonradan bulunan Amerika kıtası ve Avusturalya kıtası dışında medeniyetin ve insanlığın olduğu, -50 dereceden +50 dereceye kadarki tüm coğrafyaya yayılmış, teşkilatlanıp devlet kurmuş, bunu da savaşarak gerçekleştirmiş, kavimler göçünü tetikleyerek dünya tarihini değiştirmiş, dinleri etkilemiş (Müslümanlığa geçerek İslamiyeti yaymış, Romanın Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılmasına neden olup, Hıristiyanlığın Ortodoks-Katolik olarak ayrışmasını tetiklemiş, Hazar Musevi Devleti ile bugünkü Musevilerin atası olmuş) dünya tarihinin en önemli ırklarından uluslarından birinden, Türklerden söz ediyoruz.

Türkler, Fransız ihtilali neticesinde çıkan milliyetçilik akımıyla Türklüklerini öğrenmemişlerdir, yalandır. Göktürk Devleti'nin adı bile bu iddiayı yalanlamaktadır. Orhun kitabesindeki ifadeler, Bilge Kağan bunu yalanlamaktadır.

Türk savaşır, bozkurtuyla Ergenekondan çıkar, türer/ürer, yayılır. Türk çabuk örgütlenir ve tez devlet kurar. İçinden sürekli kendisini birleştiren güçlü önderler (liderler) çıkarır.

Teoman, Metehan, Cengiz Han, Bumin Kağan, Bilge Kağan, Kül Tigin (Gültekin), Kürşad, Balamir, Attila, Tarkan, Bleda, Orhun, Selçuk Bey, Timur, Tuğrul Bey, Alparslan, Osman Bey, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, Mustafa Kemal Atatürk bu savaşçı kahraman büyük Türk liderlerinden bir çırpıda sayabildiklerimizdir, düşündükçe daha ne isimler hatırlanmaktadır. Bunlardan ikisi daha fazla öne çıkıyor, Kürşad ve Mustafa Kemal. Çünkü bunlar fethetmemişler, işgale karşı direnmiş, direniş başlatmışlardır, Çılgın Türklerdir. Zor olanı deneyip başarmışlardır.

Bugün, pek çok beylik ve devlet kuran biz Türkiye Türklerinin bilincini, milliyetini köreltmeye çalışıyorlar. Başka ırkları-kültürleri Türklükle birlikte “resmen” öne çıkarmaktan da vahimi, başka ırkları-kavimleri öne çıkırıp Türklüğü silmeye çalışıyorlar, bunu deniyorlar, şu an başarıyla yürüyorlar. Susuyoruz. Andın kaldırılması bunun son örneğidir. 19 Mayıs, 29 Ekim gibi milli kutlamalarının kaldırılması (öğrenciler tarafından statlarda ve sokaklarda), Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı süresince bir kez bile “Türk Milleti” dememesi, son dönemde Tayyip Erdoğan'In ve Abdullah Gül'ün yalandan hastalıklarıyla milli bayram törenlerine katılmamaları, ciddi tehlikelerdir. “Bilinçsiz Türk Devlet yöneticilerinin” Batı emperyalizmiyle el sıkıştığı ve Türklüğü silmeye çalıştığı bir dönemdeyiz. Tabiri caizse “Mamma li Turchi!” ler, bugün buldukları saf ve silik Türklerle Türklüğü yıkma peşindedirler. Uyan Ey Türk Gidiyoruz!

Türkiye'de Türklük silinirse, bunun diğer bağımsız Türk Devletleri'ne, Rusya Federasyonu içinde var olan Türk cumhuriyetlerine ve Türk ahaliye, Çin içindeki Türkistan ve Uygur Türklerine, Kafkas Türklerine, Balkan Türklerine, İran-Suriye-Irak Türklerine, bir bütün olarak dünya Türk ulusuna ve ayrıca Pakistan gibi dost ülkelere büyük olumsuzluğu olacaktır, dünya genelinde Türklük, vasıf ve bilinç kaybetmeye başlayacak, diğer kültürler içinde erime dönemine girecektir.

Her geçen sene bayramları kutlamak daha zor oluyor, yutkunurken bir şeyler daha çok tıkanıyor, zorluyor, boğazımızı sıkıyor. Vatan haini teröristlerle samimi ilişkiler kuran Türkofobik yöneticiler her geçen gün daha etkin ve iddialı adımlar atıyorlar. Buna karşı çıkacağını “sandıklarımız” ise aynı yola tâbi, yalnızca maskeleri farklı. Türkler, ordu millettir. Ordu içeri tıkılıyor, Millet kavramlarla ve zihinde dağıtılıyor. Türkiye'de, Türk devlet hakimiyeti fiilen kaybediliyor.

Ama burası Türklerin kurduğu Türk Devleti Türkiye Cumhuriyetidir. Önderimiz düşmana karşı savaşa ve zafere doymayan Mustafa Kemal'dir. 29 Ekim, onun bize armağanıdır. Kendimizi, kendimizin yönetmesini istemiştir, bizleri ABD'nin, İsrail'in, İngiltere'nin yada çıkmış-çıkabilecek “sadıklarının” değil! Millî İrade, bağımsız olmalıdır! Aksi, millî irade değil, kandırılmış iradedir, sömürülen iradedir. Cumhuriyet için, bağımsızlık şarttır. 29.Ekim Cumhuriyet Bayramımız, kutlu olabilecek midir?


Ey Türk! Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, senin ilini ve töreni kim bozabilir! Titre ve kendine dön!” Bilge Kağan

Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.” Mustafa Kemal Atatürk

Beni olağanüstü bir kişi olarak görmeyiniz. Bendeki tek olağanüstülük, dünyaya Türk olarak gelmemdir.” Mustafa Kemal Atatürk


TEVFiK BiR / 29 Ekim 2013

Kitap: Uyan Ey Türk Gidiyoruz – Tevfik BİR (2. Baskı). “Bu kitabı iyi ki okumuşum” diyeceksiniz.
www.idefix.com , kitapyurdu gibi internet kitapevlerinde satışta.

21 Eylül 2013 Cumartesi

DEFOL


DEFOL

Terör örgütü ile masaya oturuyorsun. Şeytanın ortağı olmuş, “temelli cehennemde kalacak” iğrenç bir yaratığı muhatap alıp ülkene esenlik getirmeye çalışıyorsun. Ne mantıkla? Ülkenin insanlarını en acımasız şekilde öldüren teröristleri bir bir muhatap alıyorsun. Bunlara af çıkarma ve bir bölgeyi özerkleştirip bunlara teslim etme oyununun ortağısın, saklama! Bunun için Haçlı Ordularına/SİSTEM'e söz verdin. İstediğin kadar inkâr et, Allah'a da mı yalan söyleyeceksin?! İnsanlar anlamıyor mu, herkes salak bir siz mi akıllısınız? Yıllardır süren oyunu ve gidişatı kimse gözlemleyemiyor, herkes yanlış, bir sizler doğrusunuz, öyle mi? Bu yaptıklarının ülkene ve dünyaya hayır ve barış getireceğine sen inanıyor musun? Aksine, coğrafyanı yoğun bir savaşın içine sürüklüyorsun, dökülecek kana kanallar açıyorsun. Mazlumu zalime ezdirmeye çalışanların hali nicedir? Yolun sonu nereye çıkar?

Herkesi korkuttun, sindirdin, “ya içeri alınırsak” endişesiyle susturdun. Ne olmasını bekliyorsun? Milletin senden aslında korktuğunu mu sanıyorsun, milyonlarca Müslüman var, bugün susan ama aslında Allah'tan başkasından korkmayan. Allah'tan değil de kuldan korkulacağını sanıyorsan, senin sözüne karşı gelenleri sindiririm diyorsan, zaten şirkin dibine batmışsın, Allah kurtarsın.

Milletin, kendisini yönetenden korkması normal bir durum mu? İnsanlar yalnız Allah'tan korkmalı halbuki! “Allah, Allah” diyorsun, Kur'an'ın “yapma” dediği şeyleri yapıyor, Kur'an'ın yasaklarını bir bir deliyorsun, deldiriyorsun. Yolunun doğru yol olduğunu mu düşünüyorsun?

İllüminati ismi moda oldu, Küresel Çete deniyor, ben Küresel SİSTEM diyorum.
SİSTEM: Dünyayı yöneten derin güç. Yani, CFR, Bilderberg, Trilateral ve bunların altında yer alan irili ufaklı örgütler ve bunların yöneticisi olan her milletten gelen ancak milliyet farklılığına önem vermeyen, adeta paraya tapan, İbrani asıllı yapı, şeytanın kralları.

Politikan bunlarınkiyle örtüşüyor. Ne haldesin? Selahattin Eyyübi'nin değil, Kral Arthur'un yolundasın, Arthurların torunlarıyla ortaklık kurmuşsun. Müttefiğiz dediğin ülkeler Haçlı Ordularının torunları, bugün de Haçlı akınlarıyla İslam toplumlarına kan kusturuyorlar ve her şer senin ortağın çıkıyor. Bunların bu cehennemlik, iğrenç saldırılarına topraklarını, üslerini açıyorsun, yardım ediyorsun, kolaylık sağlıyorsun, isimlerinin önlerine “dostum” sıfatını takıyorsun. Şeytanın dostu, şeytandır. Müşriklerin ortaklarının sonu ne hâl olur, düşünüyor musun?

Şu bir gerçek ki, kalpleri üzerine anlamamaları için kabuklar geçirilen, kulaklarına içine ağırlık konanlar hidayete çağırılsa da, onlar hidayete asla ulaşmazlar.

Senin ortakların, Haçlı Orduları. Kamuyonun-toplumun-kameraların önünde güya bunları eleştiriyorsun, insanlarını kandırdığını sanıyorsun, aslında sen kanıyorsun. Bütün iç ve dış politikan Haçlı Ordularına teslim, onlarla kolkola. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.

Dünyayı düşün, okyanuslar, denizler, çöller, dağlar, kıtalar ve üstlerinde kurulu ülkeler var. Uçağa binince anlıyoruz, aslında hepsinin ne kadar küçük ve bizlerin aciz olduğunu. İşte bu küçük ve aciz küremizin dört bir yanında kanlı operasyonlar-işgaller-savaşlar hep Müslüman ülkelerde çıkıyor, varlıklar sömürülüyor ve bunu Küresel SİSTEM yapıyor. Sen buna karşı, İslam'ın adını korumak ve insanlığa barış getirmek adına plan proje üretip SİSTEM'e savaş açacağına, onların ortağı olmuşsun. Sana ne söylense boş. İslam'ın karşısında politika yürüt, Milletinin ve tarihinin karşısında politika yürüt, ne adına?

Kendini savunacak durumda değilsin. Çünkü haksızsın, kabullenemezsin ama bunu sende biliyorsun.

Doksan hatta yüz yaşına kadar yaşayan insanlar var. İstersen yüz onuna kadar yaşa, sen ölümsüz olduğunu mu sanıyorsun, ahiret inancın yok mu? Varsa, daha iyi, her canlı ölümü tadacaktır, bunu biliyorsun. Peki, hiç gitmeyecek gibi mala mülke önem vermen ne?

Sana bunları kimse söyleyemez, bunların hesabını kimse bu denli soramaz sanıyorsun, yanılıyorsun. Allah mısın sen ki sana bu soruları soramayacağız? Ben bunları düşünüyorsam eğer, kafamdan geçiyorsam bu soruları, yazarım da sorarım da, senden mi korkacağız, senin düzeninden mi? Üzül, bu sorular sana soruluyorsa, demek ki sende büyük hatalar var, af dile. Bunca insanın kanına girdin, haksız adaletinle günahlarına girdin, milyonların kul hakkı var, tek tek helalleşmen gerek, işin zor.

Komşu ülkelerde insanlar birbirlerini öldürürken, BARIŞ getirmek yerine, bu kanlı savaşın yöneticilerine ülkenin ŞEHİT KANIYLA SULANMIŞ temiz topraklarını açamazsın, ama açıyorsun, yanlış yapıyorsun! İğrenç insanlara, teröristlere kucak açıyorsun. Yanlış yapıyorsun.

Yüzlerce ayetten bahsedebilirdim sana ve ittifak içinde olduğun bölücü teröristlere. Dini kullanarak geldin, aldattın, kan dökenlerle el sıkma derdindesin, karşılığını Kur'an'dan alacaksın, dünyada ve ahirette. Senin gücün İslam'ı kullanmaya onu kirletmeye yetmez ama o din seni gerçekliğiyle çarpar, ışığıyla karanlığını ifşa eder. Bu yazının sonunda bazı ayetlerden bahsedeceğim ve belki de bu daha başlangıç olacak. Kim üstüne alınırsa...

Artık Dünyayı kirletenlerin önünde dimdik durma vakti gelmiştir. İnsanlığın, 7,5 milyar insanın nüfusu üçte birine ve belki daha azına düşmeden, İllüminati Krallığını ve yardakçı farelerini bozguna uğratma vakti gelmiştir. 

Bakara Suresi, 11-12. ayetler:
11. Onlara, “Yeryüzünde bozgun çıkarmayın!” dendiğinde, “Tam tersine, bizler barış ve esenlik getirenleriz” demişlerdir. 
12. Dikkat edin, gerçekte onlar, bozgun getirenlerin ta kendileridir de bunun bilincinde olmuyorlar. 

Enfal Suresi 55-59. ayetler: 
55. Allah katında canlıların en kötüsü, gerçeği örten nankörler/inkârcılardır. Bunlar iman etmezler. 
56. Bunlar, onların içinden antlaşma yaptığın kişilerdir. Ama her defasında antlaşmalarını bozarlar. Hiç çekinmezler bunlar. 
57. Eğer onları harpte ele geçirirsen, onlarla birlikte arkalarındakileri de ürkütüp dağıt ki, ders alabilsinler. 
58. Eğer bir topluluktan hıyanet kuşkusu duyarsan, antlaşmaya bağlı kalmayacağını aynı şekilde sen de onlara bildir! Allah, hainlik edenleri sevmez. 
59. Küfre sapanlar sakın öne geçtiklerini düşünmesinler. Onlar bizi aciz bırakamazlar. 

TEVFiK BiR / 21 Eylül 2013
www.tevfikbir.com 
Kitap: Uyan Ey Türk Gidiyoruz – Tevfik BİR (2. Baskı). “Bu kitabı iyi ki okumuşum” diyeceksiniz. 
www.idefix.com , kitapyurdu gibi internet kitapevlerinde satışta.

25 Ağustos 2013 Pazar

Vurdu Şamarı Attı Tokadı


Vurdu Şamarı Attı Tokadı

Yunan-Rum orduları...

Hıristiyan Avrupa Devletleri'nin onayıyla ve dürtüklemesiyle Anadolu'ya girdiler. Sakarya, Bilecik, Bursa, Kütahya, Afyon, Eskişehir, Balıkesir, Aydın, Uşak, Manisa, İzmir'i ve daha pek çok yeri işgal ettiler.

İşgalci Yunan askerleri, subayları ve binbir rezillikleriyle geldiler. İşgal ettiler, öldürdüler, erkek ve kız çocukları öldürdüler, bebekleri öldürdüler, insanlarımıza işkence ettiler, kadınlarımıza ve küçük kızlara dahi tecavüz ettiler, camilerimizi yaktılar, kimilerini yıktılar, cami içlerinde binbir rezillik yaptılar, Kuranları yaktılar yırttılar. Yetmedi Kralları (1.Konstantin) geldi, bizi en çok öldüren tecavüzcü katillerine (subaylarına) ve onların sancaklarına madalyalar taktı.

Anadolu işgal edilmiş ve her yanda acı göz yaşı ölüm varken, Müslüman bir ülke olan Suudi Arabistan'ın Müslüman devlet başkanı, Amerikan Wall Street Journal gazetesi muhabirine verdiği ve yayınlanan demecinde, işgalci Yunan askerlerini kastederek şunları söylüyordu, “Bu cesur kadın ve erkeklerin en az kayıpla evlerine dönmelerini umuyor ve bunun için dua ediyoruz”.

İşgale uğrayan bizler için değil de, Müslümanlar için değil de, işgalci Hıristiyan askerleri için dua eden bir Müslüman devlet yöneticisi! İlginç bir durum. Ne büyük bir iğrençlik değil mi?

* * *

Yukarıdaki ifadelerimdeki Yunan işgali bilgileri ve Anadolu'da yaşanan acılar gerçektir. Yukarıda yalnızca bir kısım bilgileri olduğundan farklı gösterdim: Bu işgalin aslında aynısı 2003-bugün arasında Irak'ta yaşandı. 1,5 milyon Müslüman Iraklı öldürüldü. Camiler kan gölüne döndü, pek çok cami yakıldı, yıkıldı, bombalarla patlatıldı, tecavüz ve intihar vakalarının kaydı bile tutulmuyor.

Ve yukarıda yazdığım gibi Suudi Arabistan devlet başkanı (orada krallık var zaten) böyle bir şey söylemedi, bunu çok yakın bir geçmişte, 2003 yılında toplumunun geneli Müslüman olan canım ülkem Türkiye'nin Başbakanı “Recep Tayyip Erdoğan” harfi harfine Wall Street Journal gazetesi muhabirine verdiği demeçte söylemiş ve bu yayınlanmıştır..!

Tayyip Erdoğan, Müslüman mazlum Iraklılar için değil, tecavüzcü katil zalim Amerikan askerleri için dua etmiştir. Her şeyi en baştan düşünün. Yanlışlık benim örneklememde değil, Recep Tayyip Erdoğan'ın kendisindedir.

Irak, ABD-İngiliz orduları tarafından, Tayyip Erdoğan'ın dualarıyla işgal edildi ama Iraklılar bu işgalle birlikte bölündüler, parçalandılar, kendi kendilerini, birbirlerini öldürmeye başladılar. Hem düşman hem kendileri yıktı ülkelerini.

Oysa ki, Yunan Orduları tarafından benzer biçimde Anadolu işgal edildiğinde biz Türkler birbirimize düşmedik, bombalar yapıp birbirimizi öldürmedik. Okumuşu cahili, Müslümanı Sabetayisti, dindarı milliyetçisi sosyalisti, kim hangi görüşte olursa olsun; Yörükler ve Türkmenler, bütün Anadolu ve Balkan Türkleri ve daha niceleri birlik oldu ve düşmana topyekün karşı koydu.

Vurdu şamarı, attı tokadı; Anadolu'nun ortasında 26 Ağustos günü Mustafa Kemal önderliğinde tüm ordu ve Anadolu öyle bir kalkıştı ki, öyle bir başkaldırdı ki, düşmanı korku sardı orduları dağıldı, 9 Eylül günü İzmir'den denize döküldü, ardında gölgeleri kaldı...

Anadolum, vatanım, birlik olmasını iyi bilir. Çünkü güç ve zafer, birlikle gelir.

Tüm vatanseverleri Milli İrade Bildirisi altında birlik olmaya çağırıyorum.

30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun... Kimilerine de ders...

TEVFiK BiR / 25 Ağustos 2013
Kitap: Uyan Ey Türk Gidiyoruz – Tevfik BİR (2. Baskı). “Bu kitabı iyi ki okumuşum” diyeceksiniz.
www.idefix.com , kitapyurdu gibi internet kitapevlerinden ve D&R mağazalarından temin edebilirsiniz.

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Ya İstiklâl Ya Ölüm


Ya İstiklâl Ya Ölüm / Tevfik BİR


Belirli dönemlerle insanlar ve toplumlar, türlü zorluklarla imtihan edilirler. Bu kimi zaman yoksulluk adıyla gelir, kimi zaman afetlerle gelir yıkar ve geçer, kimi zaman da savaşlarla ve işgallerle gelir. Eğer siz zorluklarla mücadele etmeyi biliyorsanız, buna yetecek cesaret ve gücünüz de varsa, başarıyı yakalarsınız. Gelen zorluğun adı işgalse, düşmanı ve kuvvetlerini defedersiniz.

Türkler, tarihlerinin bilinen başlangıçlarından bu yana, döne döne zorluklarla imtihan edilmişlerdir. Yecüc ve Mecüc isimleriyle Zülkarneyn tarafından Ergenekon'a hapsedilmişler ama Allah'ın affı ve izniyle Ergenekon'dan çıkmayı bilmişlerdir. Gün olmuş, Kürşad ve kırk adamı, yaşadıkları dönemin süper gücü olan Çin ülkesinin sarayını basmışlardır, gün olmuş pek çok kavmin başaramadığı fethi gerçekleştirip İstanbul'u almışlardır, gün olmuş üç kıtaya hükmetmişlerdir.

Türkün adı tarihte hep zaferle birlikte anılmıştır. Türk insanının kişiliğinde savurganlık (israf) yoktur, yetinme (kanaat) vardır. Türk insanının kişiliğinde savunma yoktur, saldırı vardır. Türkün tipik özelliği sinirli ve asi olmasıdır, bu sayededir ki boyunduruk altına girmez, çok söz dinlemez, disipline edilemez. Bu aslında iyi bir şeydir. Ne zaman ne tepki vereceği öngörülemez, hırsıyla dağları deler, Sed'leri aşar. Bu yüzdendir ki, ne zaman Türk yöneticileri ve orduları savunmaya geçmişlerdir, ardından israfa dalmışlardır, yurtları küçülmüş ve işgal edilmiştir. Bu Osmanlı'da da böyledir, öncesinde de böyledir.

Bu coğrafyadan Türkün adını silmek kolay değildir. Zor şartlarda, gider ayak tepki vermesini bilen bir Millettir. Son kahramanımız, Mustafa Kemal'dir. Türk tarihinde adının önlerde yer almasının nedeni, fetheden değil işgalden kurtaran olmasıdır, zor olanı başarmıştır.

Günümüzde zorluklar, artık daha sık toplumları yoklamaktadır. Onları türlü taraflardan sarmakta, kurtuluş içinse birkaç yoldan mücadele etmek gerekmektedir.

Kıymetli yer altı ve üstü madenleri, bizim coğrafyamızda; bugünün ve geleceğin en değerli yaşamsal öğesi içilebilir tatlı Su ve tarıma uygun topraklar, bizim coğrafyamızda; peygamberlerin geldiği kutsal ve insanlar tarafından kutsallaştırılmış topraklar, bizim coğrafyamızda ve bu coğrafyanın geneli Müslüman toplumlardan oluşuyor. Bu kadar güzel bir aradaysa, aynı zamanda hedeftedir demektir, SİSTEM'in hedefindedir.

(SİSTEM: Dünyayı yöneten derin güç. Yani, CFR, Bilderberg, Trilateral ve bunların altında yer alan irili ufaklı örgütler ve bunların yöneticisi olan her milletten gelen ancak milliyet farklılığına önem vermeyen, adeta paraya tapan, İbrani asıllı yapı, şeytanın kralları.)

Coğrafyamız sancılıdır. Son 150-200 yılda Şeytan'ın gözünü üstüne diktiği, atadığı Firavunlarla yoksullaştırıp köleleştirdiği, işgal ve savaşlarla (iç ve dış) kıvranan bir coğrafya ve onun en önemli ülkesi Türkiye'dir. O yüzden bu Millet, döne döne acılar çekmektedir, düşmanı denize döktükten kısa bir süre sonra bile, düşman yeniden ve sinsice içimize sızmaktadır.

Peki düşmanın amacı nedir? Yeni Dünya Düzeni ile, Allah'a değil kendisi gibi kullara “itaat eden”, kulun kölesi olmuş, Firavun'a tapan kalabalıklar oluşturmaktır, bu sayede insanlığı ve zenginliğini sömürmektir, Şeytan'ı kral yaptırmaktır. Bunun içindir ki, özellikle Türkiye üstüne iki koldan, iki ayrı oyunla saldırılmaktadır. Bu kollardan birisi dine yani Kur'an İslamı'na saldırıdır, ikincisi millete yani Türklüğe saldırıdır.

İslamda ruhban sınıfı yoktur diyoruz. Bununla övünüyoruz. Ama bakıyoruz ki, sanki İslam son 100-150 yılda keşfedilmiş bir din gibi, peygamberin ve Kur'an'ın ötesinde öğütler-emirler verebilen ve yasaklar koyabilen şeyhler var, “hocalar” var. Kur'andan çok onların kitapları okunuyor, İsrailiyat'a maruz kalmış hadislerle kurtuluş aranıyor. Fatiha Suresi'nde “Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz” deniyor ama hocalar, şeyhler dualara aracı kılınıyor. O zaman artık ortada İslam yoktur, şirk vardır, “ılımlı İslam” vardır, SİSTEM'in (dindar değil) dinci örgütlenmeleri vardır.

Saldırının birinci kolu din üstünden gelmektedir dedik, saldırının ikinci kolu ise milliyet-vatandaşlık tanımı-devletin siyasi yapısı ve devletin yönetim biçimi (rejim) üstünden gelmektedir. Toplumun milli yapısı, devletinin üniter rejimi yıkılmaya çalışılmaktadır. Terör örgütü PKK ile, onun diğer ülkelerdeki (Irak, Suriye, İran) uzantıları ile, terör örgütünün lideri bebek katili Öcalan ile birlikte el ele verilerek, Türk kimliği ve anayasal Millet tarifi katledilerek, federatif bir yapı kurulmaya, önce federe sonra bağımsız İsrailist Kürdistan kurulmaya çalışılmaktadır. Binlerce yıllık geleneğin son ürünü, Mustafa Kemal'in Türkiye Cumhuriyeti yıkılmak istenmektedir. Böylece Milletin yerini “kalabalıklar” alacak ve köleler efendilerine hizmet edebileceklerdir. Bu, toplumların köleleleştirilmesi projesidir.

Dini, milli, siyasi, ekonomik, ahlaki, kültürel vs. işgal varsa, ona karşı da direniş ve kurtuluş olacaktır. İnsan hastalandığında vücudundaki mikroplara karşı hızla antikor üretir, antikorlar mikropları imha eder ve kişi iyileşir. Yok eğer vücut direnci hastalığa neden olan mikroplara karşı savaşmada yetersiz kalırsa, sonuç ölümdür.

O zaman bu ülküyle (şiar, düstur) yola çıkmış bizler için, Milli İrade'ciler için tek bir söylem geçerlidir, o da “Ya İstiklâl Ya Ölüm”dür.

TEVFiK BiR / 21 Ağustos 2013
Kitap: Uyan Ey Türk Gidiyoruz – Tevfik BİR (2. Baskı). “Bu kitabı iyi ki okumuşum” diyeceksiniz.
www.idefix.com , kitapyurdu gibi internet kitapevlerinden ve D&R mağazalarından temin edebilirsiniz.

4 Ağustos 2013 Pazar

Ergenekon Operasyonunun Bilinmeyenleri - 2


Ergenekon Operasyonunun Bilinmeyenleri - 2

Ergenekon operasyonu diyoruz. Başka isimler takılan, Ergenekon kadar güncel, bağlantılı pek çok operasyonu da bu isim altında anlatmaya çalışıyoruz. Ergenekonu bir de şu yönüyle görmeye çalışalım. Suçlu-suçsuz, Ergenekon kapsamında yargılanması gereken yada gerekmeyen, şu an için akıbetinin ne olacağını bilemediğimiz yüzlerce kişi sanık sıfatıyla ancak çoğu basın kuruluşları tarafından “kamuoyu mahkumu” ilan edilerek göz altına alınıyor, tutuklu yada tutuksuz yargılanıyor.

Buradaki genel görünüm dikkat çekicidir. Bir teoremde bulunalım. Elbette kimseye bir suçlamada bulunmadan ve yargılamaya müdahale kapsamına girmeden. Yargıya ve yargılama sonucuna güvenmeye çalışacağız.

Göz altına alınan isimlerin çoğu bugüne kadar “vatansever” olarak tanıtılan kişilerdi, toplum içinde önde duran isimlerdi, kişi olarak değilse bile meslekleri önde duruyordu, çalıştıkları yerler parlak kurumlardı. Ergenekon tarihi kapsamında da gördük, ordu milletin içinden çıkmış, milletin organik bir parçasıdır. Ordu yani TSK dediysek Jandarma, Polis, MİT gibi silahlı koruyucu güçlerin hepsi milletin organik parçasıdır. At, avrat, silah kutsaldır.

Dördüncü kol ve beşinci kol faaliyetleriyle, bu isimler ve kurumlar, özellikle TSK peşinen suçlu ilan edilmiş ve yıpratılmıştır. Birileri talimatlara harfiyen uymaktadır.

Teorimiz nedir derseniz, Ergenekon dalgalarına maruz kalan kişilerin çoğunun Sabetayist kökenli olma olasılığını tespit etmiş bulunuyoruz. Bunlar cımbızla mı seçilmektedir, bu operasyonun arkasında daha da önce bahsettiğimiz Siyonist-Sabetayist Güç Çatışması hatta ötesinde Siyonist Sistemin/Yahudilerin, Türkiye Sabetayistlerini tasfiye çabası mı yatmaktadır, hahamların çelebileri tasfiyesi midir, yoksa bazı isimler tesadüfen mi Sabetayist kökenli çıkmaktadır, tesadüfler zinciri midir, soruyoruz.

Tuncay Güney’in bir “haham” olarak sunulması ve bazı pozları vermesi buna işaret midir, güç gösterisi midir? Tuncay Güney kendisini haham olarak tanıtmıştı ancak bunun yalan olduğu ortaya çıktı. Peki neden, ne için, neyi göstermek için kendini haham olarak tanıtmış, haham kılığına bürünmüştü? Bunu herhangi bir kimse sorguladı mı?

Duvardaki o kocaman Yahudi/İsrail Yıldızının ve 9 kollu şamdanın seyircilerin gözüne sokulurcasına kamera önünde bulunmasının anlamı neydi?

7 kollu şamdan (Menora) Yahudiler tarafından daha sık kullanılır ve daha yaygın bir işarettir. İsrail devlet armasında da Menora vardır. Peki neden bunun yerine 9 kollu şamdan (Hanukiya) seçilmişti?

Hanukiya, yalnızca Yahudilerin Hanuka Bayramı’nda kullanılıyor. Hanuka Bayramının bir diğer adı “ışıklar bayramıdır”. Acaba hahamın itirafları, sonunda kutlanacak bir bayrama, Işıklı günlere mi vesile olacaktır? Bu şamdan o masada, yakılacağı günü mü beklemektedir? Tuncay Güney’in itirafları ve üstlendiği rol Siyonist Sistem’in saldırısının gizli bir işareti midir?

Bir dönem bir haber yapılmıştı. Bu haberde, 3. iddianamede Ergenekon sanıklarının “Sabetayist” olduğu belirtilen birçok ismi fişledikleri öne sürülmüştü. Yanlıştır, kirli bilgidir. Ergenekon oluşumu Sabetayist karşıtı bir oluşum olamaz keza Ergenekon sanıkları arasında ağırlığın İbrani kökenlilerden/Sabetayist kökenlilerden oluştuğunu görebiliyoruz.

Sabetayistlerin (iş/para adamları dışındakiler), siyasi açıdan genelde koyu olduklarını biliyoruz. Ya çok vatansever oluyorlar yada ikinci cumhuriyetçi oluyorlar. Ergenkon ve diğer isimler kapsamında yargılananların aslında hangi tarafta olduklarını yargılamanın neticesinde göreceğiz. Zamana gereksinim var, zaman bize her şeyi gösterecek. Peşinen kişileri ne savunalım ne de suçlayalım. Yanlışlar varsa da bunları söylemekten korkmayalım. Yanlışı kim yapıyorsa yapsın!

Sabetayistler ya vatansever oluyorlar yada ikinci cumhuriyetçiler dedik. Bir üçüncüleri daha mevcut aslında, ikinci cumhuriyetçilerin ötesi, militan versiyonu. Bunlar, İsrail’in Kürdistan projesinin Türkiye ayağı içinde yer alan bölücüler arasındalar. Yaygınlar.

Ve sonuç olarak Türkiye’de, İslam adına geldiğini söyleyen dinciler genelde Siyonizme- Zionizme hizmet etmiştir. Türkiye’ye en büyük hizmeti verenler ise genelde Sabetayistler’dir. Öyle yada böyle, bir yanımızda hep İbraniler var. Her yanımızda takiyeciler var. Kimisi dinini saklıyor, kimisi siyasetini... Ve bugün bu operasyonun gölgesinde, artık İsrail silüetinde SİSTEM'i görüyoruz. Her ne olursa olsun, kim neye inanırsa inansın bizler, adalet yerini bulsun istiyoruz.

Bu yazı: Tevfik BİR'in Uyan Ey TÜRK Gidiyoruz adlı kitabının “Ergenekon Operasyonunun Bilinmeyenleri” bölümünden, kısımlar alınarak hazırlanmıştır

TEVFiK BiR / 04 Ağustos 2013
Kitap: Uyan Ey Türk Gidiyoruz – Tevfik BİR (2. Baskı). “Bu kitabı iyi ki okumuşum” diyeceksiniz.
www.idefix.com , kitapyurdu gibi internet kitapevlerinden ve D&R mağazalarından temin edebilirsiniz.

3 Ağustos 2013 Cumartesi

Ergenekon Operasyonunun Bilinmeyenleri - 1


Ergenekon Operasyonunun Bilinmeyenleri - 1

Demokrasi ve cumhuriyetin olduğu bir ülkede,
Adaleti saraylarda arıyoruz.
Adalet saraylara mahkum ise,
Yargılamayı Krallar mı yapacak? 
Tevfik BİR

Geçmişi kirli, devletin arşivlediği isimlerin; ayrıca kamuyounda tanınmış, belirli bir saygınlık edinmiş isimlerin; ve ayrıca devleti için safça, güven duyduğu birkaç sivil toplum örgütüyle demokratik yollarla bir şeyler yapmaya çalışan hiçbir şeyden habersiz yalın kişilerin aynı isimle, Ergenekon ismiyle, çuvala atılır gibi operasyona maruz kaldığını gördük.

Yargılama sonucu beraat edebilecek, suçsuz bulunabilecek isimlerin onurları, o diğer kirli isimler nedeniyle kararmadı mı? Masumiyet karinesi nerede kaldı?

Üç senelik zaman içinde, gözaltılar dalga dalga, toplu toplu geliyordu. 1,2 …. 10, 11, 12... Neden sanıkların hepsi daha ilk aylarda toptan gözaltına alınmamışlardı yada delil bulundukça derhal bireyler tek tek gözaltına alınmıyordu da, bu kadar zaman farkıyla dalga biçiminde toplu olarak 30 kişilik 50 kişilik gruplarla alınıyorlardı?

Bu dalgaları gören kişi gelecek dalgaları da hesap ederek, suçlu ise yurtdışına kaçmaz mıydı yada delili karartmaz mıydı? Yanıt hayır ise o zaman neden tutuklu yargılandılar, yargılanıyorlar? Hangi iddia ile tutuklu yargılandıklarını bilmeden, aylarca mahkeme yüzü hakim yüzü göremeden, savunma hakkından mahrum bir biçimde...

Sanıklar yargılama sonucunda suçlu çıksalar dahi, hepsi birden suçlu bulunsalar dahi, bu onların adil yargılanma ve savunma haklarının, uluslararası hukuktan, anayasadan ve diğer mevzuattan doğan haklarının hukuksuzca ellerinden alınmasını, kullandırılmamasını meşru kılar mı? Hukuk devleti ilkesi buna cevaz verir mi? Hak yemek, Allah’ın bile affetmeyeceğini bildirdiği tek günah değil mi?

Kamuoyunda Ergenekon olarak adlandırılan operasyonun ilk dalgasının 2007 yılında başladığını hatırlayarak bunun biraz öncesine gidelim. Arslan BULUT’un Yeniçağ Gazetesi’nde 25 Ekim 2005 tarihinde yayınladığı “Sınıksız Misyoner” başlıklı makalesinden bir alıntı yaparak hafızalarımızı tazeleyelim.

Arslan Bulut makalesinde Fetullah Gülen’in sözlerine yer vermektedir: “Ulusal cephe adı altında oluşturulmaya çalışılan dalganın sınırları belli değildir. Hedefi, niyeti ve çağrı yaptığı hassasiyetleri farklıdır. Kemiksiz, kimliksiz ve hedefsiz bir dalga. Her açıdan manipülatif bir organizasyon olduğu belli. Ama sancılar olacaktır. Bunlar aşılacaktır.

Dalgalar serisi olarak Ergenekon başlıyordu. Ergenekon’un ilk dalgasından iki yıl önce Fetullah Gülen ulusalcı, AB ve ABD’yi istemiyoruz diyen bağımsızlıkçı kişileri sürekli yaptığı açıklamalarla tehdit olarak gösteriyor ve “Sancılar olacaktır. Bunlar aşılacaktır” diyordu, dikkat çekicidir. Fetullah Gülen, operasyonların başlamasına neden olduğu iddia edilen Ümraniye’deki o evden iki yıl önce haberdar mıydı? Operasyonlarda göz altına alınacak ve tutuklanacak onca büyük isimli kişiden haberdar mıydı? Fetullah Gülen, Türkiye’yi yöneten gizli güçlerden birisi midir?

Ergenekon operasyonundan aylar önce Başbakan Erdoğan’ın “Cesur savcı arıyorum” dediği ve aradığı, tüm gazetelerde yazıldı, çizildi, söylendi. Ergenekon Operasyonunu, yargının unsuru savcılık değil de acaba yürütmenin üst aktörlerinden, yasamanın önemli aktörlerinden başbakan Erdoğan mı başlatmıştır?

Başbakan Erdoğan ile Adalet ve Kalkınma Partisi’ne, basınyayın dünyasındaki en yakın isimlerdendir Fehmi KORU. 01 Şubat 2008 tarihli Yeni Şafak Gazetesi’ndeki “Türkiye’nin Önü Açık” başlıklı makalesinde aynen şunları yazmıştır: “5 Kasım 2007 tarihinde Beyaz Saray’da yapılan Tayyip Erdoğan – George W. Bush görüşmesi ile ergenekon operasyonu arasında bir irtibat olduğuna inanıyorum. O görüşme PKK terörüne karşı ABD’nin geleneksel tutumunu değiştirdi, biliyorsunuz. Aynı görüşmede, Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki diğer engellerin de konuşulmadığını bilemiyoruz. Konuşulmuşsa, ‘devlet içinde yuvalanmış çeteler konusu da masaya getirilmiştir.

Bilgiyi Fehmi Koru’dan aldık. Bu Fehmi Koru’nun tezi gibi görünse de elbette bilginin üstü kapalı sunumudur, bu da bizim tezimiz.

Bir ülkenin içişleriyle ilgili, demokratikleşme çabası ile ilgili, organize suç örgütü ile ilgili sorunu başka bir ülke ile, hele ki demokrasi ve insan hakları söylemleriyle dünyanın jandarmalığına soyunarak milyonlarca insanı öldüren ABD ile Türk Başbakanı konuşuyor, görüşüyor, akıl alıyor, müzakere ediyor, destek alıyor yada buna ne denirse onu yapıyorsa, bu ülke yani Türkiye bağımsızlığını yitirmiş, varlığını dış ellere teslim etmiş demektir. Türkiye, gidiyor demektir.

Fehmi Koru’nun da Sistem ile bir anda nasıl içli dışlı olduğunu hatırlıyoruz. Fehmi Koru’nun Bilderberg toplantısına katılabildiğini, yani o derece onurlandırıldığını hatırlıyoruz. Bilderberg yüce bir makamdır.

Tayyip Erdoğan cesur savcı aradı, Tayyip Erdoğan - Bush görüşmesinde Ergenekon operasyonu konuşuldu iddiası Fehmi Koru tarafından sunuldu dedik, devam ediyoruz.

Fehmi Koru yazmıştı, Uğur Dündar ise ekran karşısında anlattı, aktaralım. Ümraniye’deki evde el bombaları çıktığı iddiasıyla ilk gözaltılar olunca, Uğur Dündar, muhabiri Hatice Demircan’ı bilgi alması ve haberi yapması için görevlendirmiş. Hatice Demircan, Zekeriya Öz’e gidip, haber yapacağını ve bilgi almak istediğini söyleyince savcı Zekeriya Öz “Bekleyin, öyle ünlü isimler gelecek ki, o zaman haberleştirirsiniz” demiş.

Bunca bilgiyi alt alta yazıp okuyunca anlıyoruz ki, Ümraniye’de bir evde el bombası ve silahlar olduğu ile ilgili ihbarın kolluk güçlerine telefon ile yapılması, aslında yalnızca bir rol icabı imiş. Deniyor ki, o ihbar ve o evde çıkan mühimmat ve belgeler üzerine bu operasyon bu noktalara geldi, bunca kişi göz altına alındı. Hatta ihbarın ses kayıtları bile yayınlandı. Tabi Ümraniye’deki evden sonra Tuncay Güney’in Kanada’dan yaptığı açıklamaların da yönlendirici olduğu iddia ediliyor. Soruyoruz, Tuncay Güney ne olarak ortaya çıkmıştı, “haham” olarak!

Operasyondan iki yıl önce Fetullah Gülen ulusalcılıktan şikayet ediyor ve bunun sancılı bir süreçle bertaraf edileceğini bildiriyor; Tayyip Erdoğan – Bush ile masada bu konuyu konuşuyor; Tayyip Erdoğan cesur savcı arıyor; Savcı Zekeriya Öz daha nice isimlerin gözaltına alınacağını en baştan söylüyor. Demek ki gerçekler ile topluma anlatılanlar farklı.

İşin ilginç yanı, her yeni dalga ile birlikte ABD’nin düşünce kuruluşlarından, üniversite hocalarından, ünlü köşe yazarlarından, Kissenger’ın adamlarından, mesela Yahudi inançlı Zbigniew Brzezinski isimli Kissenger öğrencilerinden destekler yağıyor; “yeni bir dünya düzenine karşı çıkan herkesin, tüm unsurların enterne edilmesi, saf dışı bırakılması” hakkında, dalgalarla örtüşen, paralel yürüyen yazılar yazılıyor, beyanatlar veriyordu. G-20 toplantılarında artık Yeni Dünya Düzeni kuruluyordu.

Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye orada yerini bulur” diyenler bir anda koltuklarından edilirken; Sistem tasarımı yeni dünyaya taraf olanlar kutsanıyor, kutlanıyordu.

Bu yazı: Tevfik BİR'in Uyan Ey TÜRK Gidiyoruz adlı kitabının “Ergenekon Operasyonunun Bilinmeyenleri” bölümünden, kısımlar alınarak hazırlanmıştır. Yazının ikincisi 05.Ağustos.2013 günü yayınlanacak, ikinci yazıda “bilinmeyen” gerçeklerin deşifresi ilan edilecektir.

TEVFiK BiR / 03 Ağustos 2013
Kitap: Uyan Ey Türk Gidiyoruz – Tevfik BİR (2. Baskı). “Bu kitabı iyi ki okumuşum” diyeceksiniz.
www.idefix.com , kitapyurdu gibi internet kitapevlerinden ve D&R mağazalarından temin edebilirsiniz.

Telif Bilgisi

© 2009-2017 tevfikbir.com , tevfikbir.blogspot.com. Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeksizin alıntı yapılamaz.

" Tevfik BİR - www.tevfikbir.com " biçiminde kaynak gösterilerek makalelerden alıntı yapılabilir.