30 Mart 2013 Cumartesi

Bunları Yazamazlar – Şeytan, Firavun ve İşgal 5





Bunları Yazamazlar – Şeytan, Firavun ve İşgal 5

YAHUDİ BARZANİ ve ONUN KÜÇÜK İSRAİL’İ 
100 yılı aşkın süredir türlü oyun ve projelere karşın kurulamayan, ancak bugün Genişletilmiş BOP sayesinde resmen kuruluşuna başlanan Kürdistan’ın dayandığı üç büyük güç var. Birisi SİSTEM’dir (ABD-İsrail-İngiltere…), kurucu unsurdur. İkincisi Irak-Barzani’dir, 1960’lı yıllarda İsrail’e ve sonra ABD’ye “gelin buraya, devletimizi kuralım, petrolü paylaşalım” diyen adamdır, üçüncüsü Türkiye’deki unsurlardır, bugün görünen yüzü BDP ve AKP’dir. Suriye’de de bugün muhalif denen Yahudi bir Kürt aşiret ve lideri, isminin hafızalarımıza kazınacağı ve Barzani gibi bir şöhret elde edeceği günü beklemektedir. Şimdilik üçlü dışındakileri bir kenara bırakalım.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) kongresine Tayyip Erdoğan’ın davetiyle onur konuğu olarak katılan ve tıpkı Tayyip Erdoğan gibi kürsüden AKP’lilere hitap eden ve AKP’lilerin de “Türkiye seninle gurur duyuyor” diyerek karşılık verdiği, PKK’lı teröristlerin Irak’taki faaliyetlerinin ve kamplarının koruyucusu Mesut Barzani’ye bakalım.

Mesut Barzani’nin aslı Yahudi’dir. Barzaniler Yahudi olduklarını çok gizlemiyorlar ancak milletin gözüne de sokmuyorlar, çaktırmıyorlar. Arap ve Müslüman tepkisini bu yolla üstlerine almamış oluyorlar. Barzani tek bir isim. Ondan önce, bölgedeki Yahudileri ve Kürt Yahudilerini anlatalım.

Bu, biz Türkiye Türklerinden titizlikle saklandı ancak Kürtler içinde Yahudi olanı çoktur. Kudüs’te yaşayan Kürtlerden, Irak Kürtlerine kadar Kürtler içinde Yahudiler önemli bir nüfusa sahip. Irak’ta ve bilhassa Kuzey Irak’ta Yahudilerin en çok nerelerde bulunduğunu araştırdığınızda önemli bir sonuçla karşılaşıyorsunuz. Nerede PKK’nın büyük bir kampı varsa, oradaki ahalinin genelinin Yahudi-kripto Yahudi olduğunu görüyorsunuz! Haftanin ve Zagros’ta, 19. Yüzyılın ortalarında 50.000 (elli bin) Kürt Yahudi ailesinin varlığı kayda geçirilmiştir. Kayıt dediğimiz, arşivdir. Devlet arşividir, istihbarat arşividir, büyükelçilik ve dışişleri arşivleridir, yurtdışı arşivleridir, yurtdışı üniversite arşivleridir, Kudüs arşivleridir ve ayrıca belgeleri bulup çıkartan arşiv araştırmacılarının pek çok dilde yayınlanmış kitaplarıdır, Encyclopedia Judaica’dır.

Arapça ve İbranice’de sözcüklerin kökü sessiz harflerden oluşur. BaRZaNi sözcüğü B-R-Z-N harflerindendir. Barzani, Barazani, Ebrezani, Abrazan sözcükleri aynı anlamda-kökte türetilebilir. Barzanilerin memleketi ve doğum yerleri, kendi isimlerini taşır, Erbil iline bağlı Barzan/Barazan kasabasıdır (bir nevi biz Türklerin Almanya-Alamanya dememiz gibi). Encyclopedia Judaica (Musevi Ansiklopedisi) arşivine baktığımız zaman üç tane “Barazani”den bahsedilmektedir. Birisi Moşe (Moshe) Barazani’dir, 1926-1947 tarihleri arasında yaşamış Erbil doğumlu bir Yahudidir.

Mustafa-Mesut ve diğer meşhur Barzaniler için de bir karşı iddia var. Bunlar Barzan (Barazan) kasabasında/köyünde doğdukları için, bunlara Barzan’lı anlamında Barzani deniyor, bunların soyisimleri kasabalarından dolayı türemiştir bunlar Yahudi değildir deniyor. Bu karşı iddia nedir biliyor musunuz, Tayyip Erdoğan’ın tabiriyle “Yalan, koskoca bir yalan.”

Barzan/Barazan kasabası Yahudi kasabasıdır, özü-soyu Yahudi’dir. Encyclopedia Judaica’da 1560-1630 yıllarında yaşamış Haham ve Kabbalacı “Samuel Ben Nethanel Ha-Levi Barazani”den ve tahminen 1560-1625 yıllarında yaşamış olan kızı Asenath Barazani’den bahsediliyor. Bu Samuel Barazani’nin doğum yeri neresidir, Barazan’dır. Ansiklopedi birebir şöyle yazıyor “His name derives from town Barazan in Kurdistan” (Onun adı Kürdistan’daki Barzan kasabasından türemiştir). Bizim Mustafa ve Mesut’un memleketi. Demek ki bunun soyadı da doğduğu yerden geliyor. Demek ki doğduğu yerin soyadını aldığı için “Barzani Yahudi değil” demek, tamamıyla tarihi çarpıtmak demektir.

Mesut Barzani’nin babası Mustafa Barzani’dir. Biraz geriye gittiğimizde 03.04.1991 tarihli Milliyet Gazetesi’nde, Amerikan U.S. News gazetesinden bir alıntıyla karşılaşıyoruz, “Gazete, ‘1960-1970 döneminde, Irak’ın kuzeyindeki ayaklanma sırasında, İsrail’in, Mesut Barzani’nin babası Mustafa Barzani’ye silah verip, “danışman” yolladığını yazıyor.’” diyor. “Danışman”, “uzman” demek, kendisine danışan kişiyi yöneten “ajan” demektir.

27.05.1985 tarihli Milliyet Gazetesi’nde, “Türkiye, Irak sınırları içinde operasyon yapacak” başlıklı haberin sonunda şu bilgi veriliyor, “Öte yandan İsrail’in de işin içinde olduğu söylentileri yoğunlaştı. İsrail’in böyle bir operasyona karşı olduğu iddia ediliyor. Bu ülkenin (İsrail) kendisine karşı olan güçleri parçalamak için Irak ve İran’daki Kürt sorununu, milli bir politika halinde canlı tutmaya çalıştığı biliniyor.

Bölünme sürecinde, sıra akil adamlarda. Hasan Cemal de “akil adamlardan” biri olarak atanmış. Peki Hasan Cemal 27.02.2003 tarihli köşe yazısında ne diyordu, “Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devletini Amerika ister mi? Evet ister. İsrail ister mi? Evet. Peki ya İngiltere, Fransa, Almanya. Hepsi ister. Hepsinin de bin yıldır el altında bunun için senaryoları var.

ABD’yi anladık. İngiltere ve Fransa desek, 1. Dünya Savaşı’nda ve Osmanlı sonrasında bölgede etkinliğini ve işgalini göstermiş ülkeler. Almanya, yine birinci dünya savaşı öncesi bölge petrolüne konmak için hazırlıklar yapan ülke (ki bu hafta Alman Yeşiller Partisi eşbaşkanı Claudia Roth başkanlığında parti ekibi “Irak Kürdistan’ı ve Türkiye Kürdistan’ı” gezisi yaptılar). Peki İsrail, zaten yeni kurulmuş bir ülke, bölge ile ne işi var? Bunun yanıtını özellikle bundan bir önceki “Şeytan, Firavun ve İşgal 4” adlı yazımda, kitabımda ve bu yazıda yazdık.

21.03.1993 tarihli Milliyet Gazetesi manşeti, “Oyunun Adı Özerklik”. Manşet altında dört oyuncunun görüşüne yer vermiş. Birincisi Vaşington alt başlığıyla Başkan Clinton’ın açıklaması, ikinci sırada Moskova alt başlığıyla Rus Büyükelçisinin açıklaması, üçüncüsü Kudüs alt başlığıyla bölgenin analizi ve İsrail’in Türkiye’ye bakışı ve dördüncü sırada da Bekaa alt başlığıyla Abdullah Öcalan’ın gazeteci Rafet Ballı ile yaptığı röportajdan kısımlar var. Şu yazıyor, “Yaptığı basın toplantısından sonra Bekaa’da baş başa görüştüğümüz PKK lideri Abdullah Öcalan, Türkiye’yi köşeye sıkıştırdığına inanıyor. ABD ile temaslarına başladıklarını söyleyen Apo, ‘Amerika, Türkiye’nin her şeyidir. Oraya gittik mi diğer bütün kapılar açılır’ diyor. Apo’ya göre, Talabani ve Barzani’yi destekleyen ABD, kitle tabanı için PKK ile ilişkiye geçecek.

Arşiv, bilgidir. Bilgi, büyüklüktür. Yusuf Has Hacip’in o sözüne kulak vermek gerekir, “Bilgiyi uygularsanız büyürsünüz, Paylaşırsanız efsane olursunuz”. 

MOSSAD ajanı (sonra işadamı) Yakup (Yaakov) Nimrodi, İran’da ateşe olarak görev yaptığı sırada sık sık Kuzey Irak’a geçerek Barzani ailesiyle ilişkiye geçiyor ve İsrail-Barzani ilişkilerinde köprü rolünü üstleniyor. Pek çok İsrailli devlet yetkilisi Kuzey Irak’a, Barzani’nin yanına gitmeye başlıyor. Aynı şekilde Barzani de temaslarda bulunmak amacıyla sık sık İsrail’e gidiyor. Geçen sene (2012) Türkiye’ye önemli bir isim geldi ve bazı gazetecilerin sorularını yanıtladı, bu isim emekli MOSSAD ajanı ve Irak Kürdistanı İstasyon Şefi Eilezer Tsafrir'di, “haftada iki kez Barzani’yle görüşürdüm” açıklamasında bulundu.

Bu gibi köprüler sayesinde Barzaniler bir de Zvi Zamir ile tanışıyorlar ve yakın bir ilişki geliştiriyorlar. Zvi Zamir dediğimiz kişi, 1968-1974 yıllarında MOSSAD Başkanı olmuş bir generaldir. Zvi Zamir’in Barzani üstünde etkisi büyüktür. Zvi Zamir ile aynı politik-devlet görüşüne sahip iki önemli İsrail devlet büyüğü var, Moşe (Moshe) Dayan ve Yitzhak (İshak) Rabin. Moşe Dayan, Dışişleri Bakanı ve Savunma Bakanı olmuş bir generaldir, İsrail’de pek çok kez Barzani’yi ağırlamıştır. İshak Rabin de, eski İsrail Başbakanlarındandır, suikast sonucu öldürülmüştür. 

Yakup Nimrodi, Barzani’yi başkaca isimlerle de tanıştırdı, bunlar Menahem (Nachik) Navot ve Nahum Admoni’dir. Menahem Navot denen adam, Lübnan Savaşı’nın mimarlarındandır, şeytandır. Nahum Admoni ise 1982-1989 yılları arasında MOSSAD’ın başında oturan isim. Baba Mustafa Barzani, İsrail ziyaretlerinde otelde yada İsrail Devlet Konukevinde değil, bilin bakalım nerede kalıyordu? Haham David Gabay’ın evinde kalıyordu.

Barzanilere giden bir isim daha var. Bu kez İsrail’den değil ABD’den, William Eagleton. Önceleri “Kürt halı ve kilim desenleri üstüne inceleme yapıyorum” açıklamasıyla Kerkül, Musul ve Süleymaniye’de temaslarda bulunan ve Barzani’yle görüşen ajan Eagleton, daha sonra ABD’nin Şam Büyükelçisi oldu. Sonrasında BM’ye bağlı UNRWA’da (Filistin Mültecilerine Yardım Teşkilatı) Başkan yardımcısı oldu, o dönem başkan ise büyükelçi İlter Türkmen’di. Filistin mültecilerine yardım edecekseniz, İsrail ile de ilişki içinde olmanız gerekir. Kürtlerle ilgisi olan yabancıların, istihbaratçıların, elçilik görevlilerinin bir şekilde İsrail ile de ilişkisi oluyor, bölücü Kürtlerin yolu hep İsrail’e çıkıyor.

BOP’u tasarlayan beyin takımının (çoğu Yahudi) hocası konumunda olan, ne yazık ki Diplomasi adlı kitabının Türkçe çevirisi üniversitelerimizin bazılarında (uluslararası ilişkiler bölümlerinde) ders kitabı olarak okutulan; Zbigniew Brzezinski, Samuel Huntington, Bernard Lewis gibi adı “büyük” isimler arasında yer alan eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger (soyadına dikkat Kis-Singer, Yahudi’dir) bile Barzani’lerden nasibini alıyor(!) ABD Temsilciler Meclisi’ne bağlı İstihbarat Komitesi’nin hazırladığı Pikes Raporu’nda yer alan bir ifade dikkat çekici, “Barzani, Dr. Kissinger’a duyduğu hayranlığı, bir keresinde kendisine hediye olarak gönderdiği üç halı ve daha sonra da evlenmesi vesilesiyle gönderdiği altın ve inci kolye ile dile getirdi.” 

Aynı raporda, Mustafa Barzani’nin şu ifadesini hafızalarımıza çıkmayacak şekilde kazınmalıyız, “Şayet davamızda başarıya ulaşırsak, ABD’nin 51. Eyaleti olmaya hazırım.

BOP’un akıl hocalarından Yahudi Brzezinski’den bahsettik. Bu adamın ailesi de soyadlarını yaşadıkları kasabadan almışlar, “Berezhany” kasabası. Çoğu dilde konuşmada ortadaki “h” harfi genelde düşer. “Gökhan” yerine “Gökan” diyebiliriz. Brzezinski’nin doğduğu kasabayı bir daha okuyalım “Berezani”, bugün gidin bir BDP’liye yada Kuzey Irak’ta Kürtçe konuşan herhangi bir kişiye “Berezani” deyin bakalım bunu ne olarak anlayacak?!

Üst düzey devlet yetkililerimiz, bürokratlarımız, ilgili istihbaratçılarımız ve araştırmacı yazarların bildiği ama kamuoyuna duyurulmamaya çalışılan Barzani aşiretinin (aslında aşiretler topluluğu) Yahudi olduğunu ve bu bölgede İsrail’in bilfiil elemanı olarak, temsilcisi olarak çalıştığını Hürriyet’ten Sefa Kaplan yıllar önce haberinin başlığına adeta “şaşırarak” taşımıştı, “Barzani Ailesinin Yahudi Olduğu Ortaya Çıktı”.

Kripto Barzaniler, bir de kendilerine kılıf almışlardı, Molla. Bunların “mollalıkları” ancak yazılanları okumayan halkımızı kandırabilir. Bizlerin konuşabileceği basın-yayın aracı yok, ancak yazabiliyoruz. Yazmaya devam edelim.

Sefa Kaplan’ın Hürriyet’teki o yazısı şu cümleyle başlıyordu, “Muhtemel bir savaşta Türk askerinin Kuzey Irak’ta yer almasını istemeyen Barzani Ailesi’nin, Kürt Yahudisi olduğu ve ailenin pek çok haham yetiştirdiği ortaya çıktı”. Yazısında Osmanlı arşivlerinden bu bilgiyi tarihçi Ahmet Uçar’ın teyit ettiğini de belirtiyordu, “Sallum Barzani adlı bir hahamın önce Selanik’e, arkasından da Kudüs’e sürgün edildiğine dair bir belge yayımladı. Bilindiği gibi Molla Mustafa Barzani ile oğlu Mesut Barzani, İsrail’le kurduğu iyi ilişkilerle tanınıyor ve İsrail öteden beri Irak Kürtlerinin bağımsızlığını destekliyor”.

22.08.1990 tarihli haberinde gazeteci Çetin Yetkin o dönem yayınlanmış çeşitli kitaplardan bahsederek “Yahudi Kürtler” başlıklı yazısında şunları yazmıştı, “İran, Suriye ve Irak’ta Yahudi Kürtler’den 280 bine yakını İsrail’e göç etti.”, “Çoğunlukla İsrailli turistleri Türkiye’de gezdiren bir turist rehberinin anlattığına göre, İsrail’den gelen turist grupları içinde zaman zaman kendi aralarında Kürtçe konuşanlar da bulunuyor. Bunlar, genellikle Kürtçe kasetler satın alıyorlar ve Anadolu turlarında genellikle Kürtçe konuşan kimselerle görüşmek istiyorlar” diyor ve yazısını şu yorumuyla sonlandırıyor “Kürt Yahudilerinin varlığı, Kürt terör hareketine İslami bir maske takmak isteyenlerin bu maskelerinin düşmesini sağlaması bakamından önemlidir.

Şeytan Abdullah Öcalan ise 21 Mart 2013 tarihli yazısında ne demişti, “Bugün kadim Anadolu’yu Türkiye olarak yaşayan Türk halkı bilmeli ki Kürtlerle bin yıla yakın İslam bayrağı altında”… İslam vurgusu yapmaya çalışan maskeli Şeytan’ın ve Firavun’un yalanlarını bu Millet yer mi? Sanırım yiyoruz. Uyan Ey Türk dedik ama uyanmadık, gidiyoruz.

TEVFiK BiR / 30 Mart 2013
Kitap: www.uyaneyturkgidiyoruz.com  “Bu kitabı iyi ki okumuşum” diyeceksiniz.
www.idefix.com , kitapyurdu  gibi internet kitapevlerinden ve D&R mağazalarından temin edebilirsiniz.

24 Mart 2013 Pazar

Bunları Yazamazlar – Şeytan, Firavun ve İşgal 4




Bunları Yazamazlar – Şeytan, Firavun ve İşgal 4


İSRAİL’İN GOLÜNÜ ŞEYTAN ABDULLAH ÖCALAN ATTI 
Sabetayizmi, sözde Müslüman özde Yahudi Türkiye Sabetayistlerini, bunlarla ilgili dünyada ilk defa “isim listesini” ve soyisim listelerini, Sabetayizm-Masonlar-Çok Uluslu Şirketler-SİSTEM’in derin ilişkilerini, Sabetayistlerin Türkiye’nin iç ve dış siyasetini bizzat tespit ve tayin ettiklerini, Türkiye’nin ABD ile İsrail ilişkilerindeki belirleyici rollerini, Ergenekon Operasyonunun Bilinmeyenleri başlığıyla Ergenekon ve benzeri isimli operasyonlarda kimlerin seçileceğinin “açıklanmamış” formülünü, Sabetayizm olgusunu meslek meslek isim isim aile aile belirterek, ispat olarak farklı türde pek çok delil ve ayrıca mezar taşı fotoğraflarıyla akrabalık bağlarını sunarak kitabım Uyan Ey Türk Gidiyoruz’da yazmıştım.

Bu öyle ciddi bir mesele ki MİT Müsteşarı olarak kimin ne maksatla atanacağını size söylüyor. Hangi partide kimin İsrailci politika izleyeceğini size söylüyor. BDP’de kimin yüksek yerlere geleceğini size söylüyor. Konunun Türkiye ayağında Sabetayistler, Irak ayağında kripto Yahudiler ve ABD ayağında Yahudiler var. İddialıyım, ne Yalçın Küçük ne de Soner Yalçın kitaplarında konuyu bu kadar açık ve Türkiye üstündeki etkileriyle “somut olaylarla” yazmadılar.

Şu özetle başlayalım. 17. Yüzyılda İzmir doğumlu Osmanlı Yahudisi Sabetay Sevi yaklaşık 22 yaşında “Yahudi Mesihliğini” ilan eder. İzmir, İstanbul, Selanik, Kudüs, Mısır, Gelibolu, Edirne gibi kentleri gezer, çoğu Yahudi’ye Mesihliğini kabul ettirir. Taraftar sayısı o kadar ciddi düzeylere ulaşır ki konu Kudüs’ün-İsrail’in kurulması talebine kadar gider. Osmanlı içinden bir toprak parçasının “dini” nedenlerle bölünmeye çalışılmasıdır, Osmanlı tarihinde ilktir. Osmanlı padişahı 4. Mehmet, Sabetay Sevi’yi huzuruna getirtir, “idam yada Müslümanlığa geçmesi” seçeneğini sunar, Sevi “görünürde” dinini ve ismini değiştirir (Aziz Mehmet Efendi olur), Musevilikten Müslümanlığa “sahte” olarak geçer. Ona iman eden pek çok farklı yerdeki Musevi de onunla birlikte sahte olarak din ve isim soyisim değiştirir.

Öz inançlarını değiştirmemiş ancak görünürde Müslüman olmuşlardır. Birbirlerini tanımak adına da evlerinin/işyerlerinin kapılarında ve mezar taşlarında belirli sembolleri kullanmış, çocuklarına belirli isimleri vermiş, lakaplarında ve cumhuriyetle birlikte soyadlarında belirli yöntemleri kullanarak seçim yapmışlardır. İşte budur Sabetayist. Müslümanım diyen ancak gizlice Yahudi inancını sürdüren kişidir. Günümüzde sayıları Türkiye’de yüzbinleri bulmaktadır. Bundan ayrıca bir de “kripto Yahudiler” yani “gizli Yahudiler” bulunmaktadır. Bunlar da yaşadığı ülkenin dinini seçmiş görünen ancak Musevi inancını sürdüren kişilerdir. Bunun nedeni, yaşadıkları ülkede dışlanmamak, soykırım-sürgünden kurtulmak, iş ve devlet yöneticiliği hayatında yükselmek gibi nedenlerdir.

Genişletilmiş BOP’un kime hizmet ettiğini yazmıştık. Hatta 2005 yılında yazdığım makalede “önce Suriye’ye sonra İran’a saldıracaklar” demiştim. Bu sırada Türkiye’de “eyalet” olarak Kürdistan kurulmak istenecek sonrasında Suriye-Irak Kürdistanlarıyla birleşmeye/bağımsızlaşmaya çalışacak diye ayrıntılarıyla yazmıştım. Suriye’nin düşmesi, aslında yardımlarının bir çoğunu Suriye üstünden alan Filistin’in düşmesidir. İsrail’in bölgede özgürleşmesidir. İran’ın düşmesinin varacağı yeri bir sonraki yazımda yazacağım, BOP sonrası ABD’nin planını anlatırken.

SİSTEM, ABD ve onun Pentagonun haritasında Kürdistan Türkiye-Irak-Suriye-İran topraklarını kapsıyor. Bu Büyük Kürdistan, bölgede yeni bir ABD karakol devleti olacak, İsrail yönetiminde ABD’ye hizmet edecektir. Büyük İsrail için de önemli bir adımdır.

Genişletilmiş BOP projesini yazan, tasarlayan Pentagon ve CIA adamlarının isimlerini ve Yahudi olduklarını kitabımda yazmıştım (Abromowitz’ler, Edelman’lar vs.).

Bu kişilerin ilintili olduğu birimlerin başında ise (ABD Savunma Bakanlığı ve ABD Genelkurmayı'nın  ortak çalıştığı binaya atıfla) “Pentagon” yer alır. ABD'de Yahudi kökenli bunca diplomat ve asker varken, bunun isme/işarete yansımaması düşünülebilir mi? Pentagon, Yunanca kökenli bir kelimedir ve anlam itibariyle beşgen demektir. Peki neden dünyada örneği (herhalde) olmayan bir mimariyle, beşgen bir yapı inşa edilmiştir?

Tevrat 5 kitaptan oluşur ve buna Musa'nın beş kitabı denir. Aslen bu da Yunanca kökenli Pentatefhos sözcüğünden gelmektedir. Penta-beş, tefhos-cüz/fasikül anlamına gelmektedir. Pentagon isim olarak Pentatefhos sözcüğüne atıftır ve binanın her bir kenarı/tarafı Musa'nın bir kitabını işaret etmektedir (Yaratılış, Mısırdan Çıkış, Levililer, Sayılar, Tesniye).

Türkiye’nin Genişletilmiş BOP kapsamında (projenin atası Sevr antlaşmasıdır) bilfiil bölünmeye başladığının ve PKK terör örgütünün galibiyet elde ettiğinin (21 Mart 2013) ertesi günü İsrail Türkiye’den özür dilemiştir. İsrail alacağını almıştır, aslında bu PKK ve ABD üstünden İsrail’in galibiyetidir, bu saatten sonra biz istemesek bile İsrail bin kere özür diler, sevinç içindeler.

Şu iki sözü unutmayalım. Birincisi eski İsrail Başbakanı İshak Şamir’e ait, “Bizim için terör, bugünkü koşullarda siyasi savaşın bir parçasıdır”. İkincisi, İsrail’in kurucularından David Ben Gurion’a ait, “Yahudi Devleti’nin sınırları sonsuza kadar kesinleşmeyecektir.”

21 Mart’ta okunan Şeytan Abdullah Öcalan’ın mektubunda yer alan şu sözler ne yazık ki yazarlarımızın dikkatini çekmedi: “Kürtler için Dicle ile Fırat” ve yine “… Fırat ve Dicle nehir vadilerine; kutsal Mezopotamya” tabirleri çok önemlidir. Apo, İsrail’e mesajı göndermiştir. Kutsal, Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre, “Güçlü bir dini saygı uyandıran veya uyandırması gereken.” demektir. İslamiyet’te Mezopotamya’nın kutsallığı yoktur. İslamiyet’te örneğin Kâbe kutsaldır, Mescid-i Aksa kutsaldır. Peki Abdullah Öcalan’ın bahsettiği Mezopotamya kimler için kutsaldır? Yahudiler için. Fırat ve Dicle nehirleri kimin için önemlidir-kutsaldır, Yahudiler için.

Genişletilmiş BOP projesinin ABD ayağındaki adamların Yahudi olduğunu belirttik. Türkiye ayağındaki kişileri de günü gelince tek tek yazarız, bunlardan en önemlisinin adını yine kitapta yazmıştım. Gelelim sac ayağının üçüncüsüne, Barzani tarafına.

Mesut Barzani, kripto Yahudi’dir. Bunun ayrıntılarını ve Barzani’nin İsrail’in has adamı olduğunu, İsrail-Barzani görüşmelerini bir sonraki “Bunları Yazamazlar – Şeytan, Firavun ve İşgal 5” adlı yazımda YAHUDİ BARZANİ ve ONUN KÜÇÜK İSRAİL’İ alt başlığıyla yazacağım, yazıyı 30 Mart 2013 cumartesi günü tevfikbir.com ’da ve guncelmeydan.com ’da yayınlayacağım. Mutlaka okuyun, insanı hayrete düşürecek arşiv belgelerini yayınlıyorum, okuyucularımı biraz şok edeceğim, sarsacağım. Çünkü bugün susmaya değil biraz sarsılıp kendimize gelmeye ihtiyacımız var.

(Sistem:  Dünyayı yöneten derin güç. Yani, CFR, Bilderberg, Trilateral ve bunların altında yer alan irili ufaklı örgütler ve bunların yöneticisi olan her milletten gelen ancak milliyet farklılığına önem vermeyen, adeta paraya tapan, İbrani asıllı yapı, şeytanın kralları.)


TEVFiK BiR / 24 Mart 2013 
www.tevfikbir.com 
Kitap: www.uyaneyturkgidiyoruz.com  “Bu kitabı iyi ki okumuşum” diyeceksiniz. 
www.idefix.com , kitapyurdu  gibi internet kitapevlerinden ve D&R mağazalarından temin edebilirsiniz.

16 Mart 2013 Cumartesi

Bunları Yazamazlar - Şeytan, Firavun ve İşgal 3




Bunları Yazamazlar – Şeytan, Firavun ve İşgal 3

ONLAR BİZİ ACİZ BIRAKAMAZLAR – DİRENİŞ HAKKI  

İstihbarat alanında ve bir bilim olarak zihin yönlendirmede uygulanan bir yöntemden bahsedeceğim. Bu yöntem sebep-sonuç ilişkisinden bahsetmeyerek hedef kişiyi/topluluğu/ülkeyi yalnızca “sonuca” yönlendirmedir. Özellikle son dönemde ülkemiz üstüne oynanan Büyük Orta Oyununda uygulanan bir yöntem haline gelmiştir. Basın yayın organlarından, burada boy gösteren “Batının manevi ajanlarına” kadar…

İki kardeş düşünün, sürekli kavga ediyorlar. Baba yarım ağız çocukların kavga etmemesinin yolunu söylüyor anneye “böyle böyle yaparsak çocukların kavgası biter, bir daha da kavga etmezler” diyor, anne olmaz diyor. Baba da, anneye diyor ki “Sen çocuklarının kavga etmesini mi istiyorsun, sen çocuklarını sevmiyor musun?”.

Şimdi eğer çocukların kavgası bitecekse, aslında baba haklı gibi görünüyor değil mi? Sonuca bakınca, hikayemizde baba haklı. Peki baba bu sonuca nasıl ulaşacak, babanın yolu/nedeni ne olacak, bunu bilmiyoruz? Babanın fikri aslında “çocuklardan büyük olanını odasına kilitleyelim ve odasından hiç çıkarmayalım, odaya hapsedilen oğlan itiraz ederse de eşek sudan gelinceye kadar dövelim, böylece çocuklar birbirlerini göremezler ve kavga edemezler” fikriydi. Sonuca giden nedeni-yolu öğrenince babanın haklı olmadığı ortaya çıktı.

Ülkemizde bunun örneğini yaşamaktayız. “Barış istiyoruz, sen barış istemiyor musun, kavgadan yana mısın” deniyor. Peki barışa nasıl ulaşacağız? “Karşı tarafın” yani Terör Örgütü PKK’nın taleplerini kabul ederek..! PKK’nın taleplerini önceki pek çok makalemde madde madde yazdım, Türkiye’nin özellikle son 10 yılda bu talepleri bir bir kabul etmeye başladığını da. 

PKK’nın taleplerinin arkasında ve aslında bir örgüt olarak PKK’nın arkasında bugün kimler var? ABD, İngiltere, İsrail başta olmak üzere SİSTEM var. Yani ABD-İngiltere-İsrail’in mesajlarının sözcüsü ve silahlı vurucu gücü konumundaki PKK’nın taleplerini kabul et, ülkende şehir içlerinde patlattığı bombalarla sivilleri, dağlarda patlattığı mayınlarla askerleri öldüren (dinimiz İslam’a ve ayrıca benzer farklı bir tanımla da Türk hukukuna göre ŞEHİT eden) PKK’nın taleplerini kabul et deniyor.

Dinimizin adı İSLAM’dır. Sözcük S-L-M harflerinden oluşur, SeLaM sözcüğü eş anlamlıdır, BARIŞ demektir. Allah’ın dini İslam’ın en büyük ve son peygamberi Hz. Muhammed, düşmanlarına karşı “teslim” olmamış, savaşmış, Meşru Müdafaa hakkını kullanmış ve kendisini tehdit eden yıkıcı unsurları bertaraf ve imha etmiştir. Hz. Muhammed bir peygamber-resul ve aynı zamanda bir devlet başkanıdır. Toplumunu önce savaştırıp sonra da kendi askerlerini, sivillerini öldüren-onlara işkence yapanlarla masaya oturup da onların isteklerini bir bir KABUL ETMEMİŞTİR..!

Bugün Başbakan Erdoğan kendisini SULTAN SÜLEYMAN yada FATİH SULTAN MEHMET gibi görüp göstermeye çalışmaktadır ama onlar düşmana boyun eğmemiştir. Tayyip Erdoğan Vahdettin’dir, teslimiyetçidir. Bu toprakları Barışa kavuşturan ve bunu yapabilmek/Batı işgalini önlemek için “meşru müdafaa hakkıyla” düşmana karşı direniş gerçekleştiren Mustafa Kemal’dir. Tayyip Erdoğan ne din tarihindeki ne de Türk tarihindeki hiçbir “büyük” insan örneğine uymamakta, üstelik bunun tam tersi bir politika yürütmekte, tarihin karası bir politika izlemektedir.

Yurdun işgale-saldırıya uğruyorsa, ki bunu yapan taşeron örgüt PKK’dır, direneceksin. PKK, dinsiz ve Zerdüşt bir topluluktur. Bunu bugün yöneten ABD ve İngiltere Hıristiyan topluluklardır, ABD yönetimi Yahudi’dir. İsrail’dir, Yahudi’dir. Tayyip Erdoğan ve onun hükümeti, bunlarla pazarlık içindedir. (Yazdıklarım başka yere çekilmesin diye bu açıklamaya yapmak zorundayım. Burada saldırıdan değil meşru müdafaadan bahsediyorum, cihattan da bahsetmiyorum. Zaten cihat, din yaymak için başka toplumlara saldırıp kan dökmek demek değildir, böyle bir örnek yoktur peygamber döneminde. İslam da bunu söylemiyor. Cihat bilimle, sözle yapılır, din böyle yayılır, kanla değil. Cihat’ta tek savaş unsuru, Saldırıya uğradıysan bunu def etmek ve bu kapsamda tehdidi ortadan kaldırmak için vardır/savaşılır).

PKK ile barış yapılamaz. Bize saldıran bir şeye karşı bu Millet boyun eğmez. Hac Suresi 39. Ayet: “39. Kendilerine savaş açılanlara savaşma izni verilmiştir.” Allah’ın verdiği izni kimse bu Milletin elinden, hem de DİN MASKESİYLE, DİNİ KULLANARAK alamaz.

Biz de İSLAM’ın adındaki gibi barışı bu topraklarda istiyoruz, kan dökülmesin istiyoruz. Her şehit haberi aldığımızda artık ağlamak istemiyoruz. Ama bu şeytana teslim olarak değil ona karşı ZAFER ile sağlanmalıdır. Basın kandili, gebertin hepsini. Kapatın Barzani kontrolündeki Irak sınır kapılarını.

Hükümetin model aldığı ABD, El Kaide’ye teslim mi olmuştur, yoksa onu bahane ederek 2 devleti işgal mi etmiştir? Türkiye’de 2 hafta önce Usame Bin Ladin’in damadı Süleyman Ebu Geyt yakalandı. Ürdün Kralı ile birlikte Türkiye’ye, CIA’ya bağlı özel bir ekip geldi. Herkes Ürdün Kralına odaklanmışken, ekip damat Ladin’i Ürdün’e götürdü, oradan da ABD’ye götürdü. ABD “terörist” olarak nitelediği şey için kralları oynatıyor, ülkeler arası görüşme programlarını çiziyor, ey Milletim duyuyor musun? 

George Bush, dünyaya “Barış ve demokrasi” getirmek için ülkeleri işgal etmeye başlamıştı. 

Barak (Barack) Obama’ya Nobel Barış Ödülü verildi. Obama, Irak ve Afganistan’daki savaşına ve Kuzey Afrika ülkelerindeki vs. savaşlarına/işgallerine devam etmektedir ve BARIŞ ÖDÜLÜ almıştır. (eski İsrail Başbakanı’nın soyadına dikkat, Ehud BARAK).

İsrail’in her gün Filistin’de insanları öldürdüğünü, onlara zulüm uyguladığını ve her gün işgalci iskan politikasıyla Filistin topraklarını işgal ettiğini biliyoruz. Peki İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ne demişti: “Savaş değil Barış istiyoruz”. 

Tayyip Erdoğan: “Analar ağlamasın, barış için elimizi değil gövdemizi taşın altına koyduk, gerekirse baldıran zehrini içerim”.

Tayyip Erdoğan’ın, nazırlarının ve bürokratlarının muhatap adlığı Terör Örgütü PKK’nın kurucu lideri Abdullah Öcalan (İmralı diyorlar): “Barış sürecini bozan düşmanımdır”.

PKK’nın partisinin adı nedir, BARIŞ VE DEMOKRASİ PARTİSİ (BDP). Barış, burada sonuçtur, Türkiye’yi ve bu topraklarda İslam’ı yıkma adına söylenen şifre sözcüktür. Hedef, İslam’dır, hedef Türk Milleti’dir, amaç bu toprakların işgalidir. Bu bir SİSTEM operasyonudur.

CHP ve MHP ama özellikle “dini hassasiyeti” olduğunu söyleyen AKP tabanına sesleniyorum. Ey AKP’liler! Tevfik BİR de bir aciz kuldur. Bırakalım kulun dediğini, Allah’ın kelamına bakalım, Allah ne demiş biz insanlara. Kur’an-ı Kerim, Bakara Suresi 11-12. Ayetler: 

<11. Onlara, “Yeryüzünde bozgun çıkarmayın!” dendiğinde, “Tam tersine, bizler barış ve esenlik getirenleriz” demişlerdir. 
12. Dikkat edin, gerçekte onlar, bozgun getirenlerin ta kendileridir de bunun bilincinde olmuyorlar.> 

Firavun Tayyip Erdoğan, ABD üstünden Şeytan Abdullah Öcalan ile onun örgütü PKK ile barış yapmak istiyor ya, bakın bunu da Allah uyarmış. Bunlarla antlaşma-anlaşma yapılmaz diyor. Son bir ayetle bu bölümü de bitirelim. Sonraki bölümde BARZANİ-İsrail ilişkisinden (isim isim) bahsedeceğim.  

Enfal Suresi 55-59. Ayetler: 
<55. Allah katında canlıların en kötüsü, gerçeği örten nankörler/inkârcılardır. Bunlar iman etmezler. 
56. Bunlar, onların içinden antlaşma yaptığın kişilerdir. Ama her defasında antlaşmalarını bozarlar. Hiç çekinmezler bunlar. 
57. Eğer onları harpte ele geçirirsen, onlarla birlikte arkalarındakileri de ürkütüp dağıt ki, ders alabilsinler. 
58. Eğer bir topluluktan hıyanet kuşkusu duyarsan, antlaşmaya bağlı kalmayacağını aynı şekilde sen de onlara bildir! Allah, hainlik edenleri sevmez. 
59. Küfre sapanlar sakın öne geçtiklerini düşünmesinler. Onlar bizi aciz bırakamazlar.>



TEVFiK BiR / 16 Mart 2013
Kitap: www.uyaneyturkgidiyoruz.com  “Bu kitabı iyi ki okumuşum” diyeceksiniz.
www.idefix.com , D&R, kitapyurdu  gibi internet kitapevlerinden ve D&R mağazalarından temin edebilirsiniz.



Telif Bilgisi

© 2009-2017 tevfikbir.com , tevfikbir.blogspot.com. Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeksizin alıntı yapılamaz.

" Tevfik BİR - www.tevfikbir.com " biçiminde kaynak gösterilerek makalelerden alıntı yapılabilir.