8 Aralık 2017 Cuma

Trump, 24 Nisan 2018'de Ermeni "Soykırımı" Diyecektir


Trump, 24 Nisan 2018'de Ermeni "Soykırımı" Diyecektir

Trump'un Kudüs kararını neden imzaladığını bilirseniz, durumu daha iyi analiz edip geleceği daha iyi görebilirsiniz.


Trump, iç siyaseten, yürütülen soruşturmalar kapsamında, zor bir dönemden geçiyor. Başkan seçildiğinden bu yana kendisi için işler daha da zorlaşıyor. Trump'ın görev süresini dolduramadan Başkanlığı bırakma ihtimali var. Etrafındaki isimler hakkında sürekli soruşturmalar açılıyor ve itiraflar yaşanıyor.


Trump, bu sıkışıklıktan kurtulabilmek için, Yahudi lobisinin desteğini kazanabilmek için bu Kudüs kararını imzaladı. Bunu görebilmek hiç de zor değil.


ABD'de de etkili olan bir diğer lobi Ermeni lobisidir. Ben, önümüzdeki 24.Nisan.2018 tarihinde, diğer başkanlar tarafından trajedi ve katliam olarak nitelendirilmiş sözde Ermeni soykırımı hikayesine Trump'ın (hâlâ görevde ise) SOYKIRIM (Genocide) demesini bekliyorum. Bu karar, Türkiye'yi ayağa kaldıracaktır. Çünkü bizlere atılan en büyük iftiradır.


Şimdi KUDÜS için ayağa kalkan, orada burada tekbir getirip bağıran, İsrail bayrakları yakıp Filistin bayrakları sallayan kardeşlerimizi de, o gün görmek isterim. Hangi Müslüman ülke ve Filistin, bu kararı kınayacak? Katliamcı zalim Rum'un elinden kurtarılan ve kurulan KKTC'yi tanıyanı var mı?


Gelelim Suudi Arabistan'a. Kudüs'ü tanıdılar. İran düşmandır diyorlar. Müslüman Yahudiyle dost olup, diğer Müslüman'a karşı, mezhebi (ki Kur'an dini mezheplere ayırmayın der) farklı diye düşmanlık sergiliyor. Kabe orada diye Suudi devleti İngilizlerin kurduğunu bilmeden, bugün de BAE üstünden İngilizlerin Suudileri yönettiğini ve ABD'nin de etkisinin büyük olduğunu bilmeyen Türk toplumunun gözünü açması gerekir. Mustafa Kemal'in Yemen/Arabistan coğrafyasında İngiliz'e karşı savaştığını bilmeleri gerekir. Mustafa Kemal efelenmezdi, kuru gürültü yapmazdı, düşmanıyla savaşırdı, çok cephede savaştı.


Bağırıp çağırmak cahil işidir. Okuyup, araştırmak, gözlemlemek, anlayıp ona göre adım atmak gerekir. 

TEVFiK BiR / 08 Aralık 2017




 

25 Eylül 2017 Pazartesi

AKP'nin Irak Politikasına 11 Soru ve Nakavt


AKP'nin Irak Politikasına 11 Soru ve Nakavt

1) Bundan böyle muhatabımız Irak hükümetidir dediniz, bugüne kadar niye Irak'a ihanet edip IKYB ve Barzani'yi muhatap alıp Irak'ın üstünde tuttunuz, Barzani'nin defacto oluşumunu desteklediniz?

2) RTÜK, Barzani'nin kanalı Rudaw'ı TÜRKSAT'tan çıkarma kararı almış. Neden bugüne kadar Türksat'ta idi? Barzani bugün mü ihanet etti? Son Anayasa referandumunda Barzani "evet" için çalıştı mi?

3) Habur sınır kapısını niye kapatamıyoruz? İran'ın saatler içinde aldığı kararları Türkiye niye alamıyor?

4) Mersin Limanı ve çeşitli yerlerde bulunan Barzani'nin örtülü şirketlerine ihtiyadi tedbir konuldu mu, herhangi bir araştırma soruşturma var mı? MASAK'ın çalışması var mı, savcılıkta en ufak bir dosya var mı?

5) Terör örgütü PKK ile birlikte Barzani çay, şeker, mazot, sigara kaçakçılığından Türkiye üzerinden yılda kaç milyar TL kazanıyor?

6) Irak Devleti'nin ve Irak halkının hakkını çalan, Kerkük petrollerini satıp parasını sadece Kürtler için satan IKYB'nin petrolünü bugüne kadar neden sattık da bugün "vanayı kapatırız haaa" diyoruz. Bunca yıldır milyar dolarları kazandırdıktan sonra mı?

7) TSK artık peşmergeleri eğitmeyecekmiş. Barzani o peşmergelerden ne yapmayı planlıyordu, orduyu süs olsun diye mi oluşturuyordu? Barzani o ordu ve silahlı milisleriyle kaç Türkmen beyini, bürokratını, siyasetçisini şehit etti? Tapu ve nüfus daireleri yakılırken, Musul ve Kerkuk nüfus müdürleri suikastlerle öldürülürken, Türkmenler şehit edilirken, Türkmenler topraklarından vatanlarından sürgün edilirken TÜRK Silahlı Kuvvetleri'nin Barzani-PKK peşmergesini eğitmesi size normal mi geliyordu?

8) AKP Kongresi'ne davet ettiğiniz Mesut Barzani konuşma yaparken ve AKP'li salon "Türkiye seninle gurur duyuyor" diye olanca gücüyle slogan atarken şehit Mehmetçiklerimizi hiç düşündünüz mü?

9) İktidara geldiğiniz yıllarda yani 2003 2005 yıllarında "postal öpücüsü" diye ağır hakaretler ettiğiniz Barzani'ye niye yıllar sonra "Kak(abi)" dediniz kırmızı halılarla devlet başkanı gibi karşıladınız ve sonra gene düşman ilan ediyorsunuz? Siz hep kandırılıyor musunuz?

10) Irak'taki oluşuma müdahale edilememesinin ve PKK ana karargahı Kandil'e harekât düzenlenememesinin nedeni ABD'nin "İZİN" vermemesi yada diplomatik ifadeyle "razı" olmaması mı?

11) Irak bu haldeyken ve ABD Suriye'deki apocu terör örgütlerine 3500 tır malzeme silah araç göndermiş olmasına rağmen "Dostum sayın Trump" denilebiliyor mu? Trump da sizi kandırıyor olmasın! NATO'dan çıkmayı düşünüyor musunuz?


TEVFiK BiR / 25 Eylül 2017

21 Eylül 2017 Perşembe

ABD’nin Suriye’deki Başarısı Barzani Referandumuna Bağlı



ABD’nin Suriye’deki Başarısı Barzani Referandumuna Bağlı

25 Eylül Kuzey Irak referandumunu, Barzani ve PKK etkisiyle yada baskısıyla bölgede yaşayan Iraklılar mı istiyor?

Önümüzdeki aylarda Türkiye’nin Suriye’de Apocu terör örgütü PKK/PYD/YPG ve IŞİD’e karşı girişeceği yeni operasyonlardan ve Rusya-Türkiye-İran-Suriye ilişkisinden ve örtülü ittifakından rahatsız olan ve Suriye’de terör örgütü PKK’nın devletleşmesindeki en büyük engelin Türkiye olduğunu bilen Küresel emperyalist Batı (Avrupa ve ABD), Türkiye’yi durdurmanın stratejisini yüz yıl öncesinden, tarihten örnek alarak oluşturdu.

Suriye sınırına her gün daha fazla konuşlanan Türk ordusunu Irak sınırına kaydırma ve Türkiye’yi aynı anda hem Suriye hem Irak ile güvenlik krizine sokarak Suriye’de Apocu terör örgütünün alan hakimiyetini artırma ve egemenliklerini sağlama peşinde koşan bir Batıyla karşı karşıyayız. Tıpkı yüz yıl önce, Kerkük ve Musul’da İngilizlerin işgaline dur diyecek Türk ordusunu Şeyh Said, Koçgiri vb. isimli sözde Kürtçü sözde cihatçı isyanlarla durdurma, meşgul etme stratejileri gibi.

Bugün de aynısı Barzani üzerinden yapılmak isteniyor. Barzani isyanı olarak isimlendirebileceğimiz hukuksuz bir girişimle bölgede Batı isteğiyle yeni bir devletleşme mücadelesi veriliyor. ABD, İsrail ve İngilizlerle içiçe olan sanal bir devlet kurulmak isteniyor. Zamanlama manidar!

Referandum yapılırsa ve Kürtler self-determinasyon diyerek Irak hukukunu da çiğneyerek bağımsızlık ilan ederlerse, yani 25 Eylül 2017 akşamı itibariyle, bitti sanılırken, aslında her şey yeni başlayacak. Bu Yahudi Barzanistan sözde bağımsızlık bölgesinde sınırlarını çizme, kendi kimliğini oluşturma, para basma ve en önce uluslararası kabul görme aşamalarına girecek ve Irak, Türkiye ve İran ile çatışma riski taşıyan bir döneme girecek.

Bütün enerjisini Suriye’ye vermeye hazırlanan ve zaten 15 Temmuz’dan dolayı yara almış olan Türk ordusunun kayda değer bir kısmı Irak’a kaydırılacak, Suriye’de harekâta girişecek birliklerin sayısında azalma yaşayanacaktır. Küresel Sistem, bu yolla Türkiye’yi Suriye’de başarısız kılmak istemektedir.


Eğer Türkiye Suriye’de Apocu terör örgütünün hakimiyet alanlarını ve terör örgütünün bölge yöneticilerini, Irak tarafında da isimleri çok bilinen PKK’lı yöneticileri yok etmezse Irak’ta oluşacak sözde Kürdistan çok kısa süre içinde bölge ülkelerini ve coğrafyayı istikrarsızlığa sürükleyecek bir kanser haline gelecektir, kısa sürede Suriye tarafından da referandum sesleri yükselecektir.



TEVFiK BiR / 21 Eylül 2017




21 Ağustos 2017 Pazartesi

ABD’ye 51. Eyalet, Birleşik Krallığa 5. Ülke



ABD’ye 51. Eyalet, Birleşik Krallığa 5. Ülke

Ermenistan ve İsrail’in kuruluşuna, bu ülkelerin kuruluşlarındaki Batı desteğine ve kurulduktan sonra coğrafyalarında yaşanan sürekli çatışma hâli ve savaşlara bakarak emperyalist Batı desteğiyle devletleşme sürecine giren Kürdistan’a bakmalıyız.

Batı “işine yarayacağı” şeyleri kullanır ve destekler. Ermenistan, Türkiye’nin ile Orta Asya bağını koparmak için önemliydi. 1918 yılında Ermenistan Devleti kuruldu. SSCB döneminde yaşadı ve 1991 yılında bağımsız devlet olarak bugünkü halini aldı.

Bağımsız Ermenistan kurulalı henüz bir yıl dahi olmamışken 1992 yılında Azerbaycan’a saldırmış ve sivil asker bine yakın insanı katletmiş (Hocalı Katliamı), Azerbaycan’ın Karabağ bölgesinin büyük bir bölümün işgal etmişti. SSCB döneminde de Ermenilerin saldırıları ve Türklere karşı katliamları olmuştu. Ruslar ve Fransızlar başta olmak üzere emperyalist Batı koşulsuz Ermenilerin ve Ermenistan’ın yanında. Sevr’in bir kanadı Ermenistan’dır.

Sevr’in diğer kanadı ise Kürdistan. Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki İngiliz destekli Kürt isyanlarını hepimiz biliyoruz. Bu isyan hareketleri egemen ve meşru güç Türkiye tarafından çetin mücadeleler ile bastırılmıştı.

Batı’nın Ermenilerini ve Batı’nın Kürtlerini birbirinden ayrı düşünmemeliyiz. Pek çok ülkede yaşayan diplomatlarımızı ve ailelerini katleden Ermeni ASALA terör örgütünü ve ondan sonra ortaya çıkarılan PKK’yı bir bütün olarak görebilmeliyiz. PKK, Almanya tarafından kurulmuş ve finanse edilmişti, ama 1950’den bu yana güneydoğuda ve doğu anadoluda Amerikalı “sivil toplum gönüllülerine” ve “danışmanlara” ne demeli? Peki ya Irak’taki ve Bekaa vadisindeki İngilizlere ve İsraillilere? Son 150 yıl içinde birden çok kez savaştığımız Yunanlıların ve Rusların PKK desteğine! Güçlü Türkiye istemeyen her ülkenin payı var PKK’nın yapısında.

Babasının hayrına mı yapıyor” deriz. Atalarımız ne demişse doğru söylemiş. İngilizler, hakimiyetlerinde bulunan Filistin’den babalarının hayrına mı çekildiler? İngilizler gitti ve Yahudilerin ani bir biçimde toprak satın almaları ve devletleşmeleri başladı. Irak gibi, Suudi Arabistan gibi, BAE gibi İsrail’i de İngilizler kurdu. Bugün Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’nda ve diplomatları arasında “İngiliz ekolünden” kimseler yok mu? Bence bugün Dışişleri, İngilizlerin bir hayli etkisinde!

Nereydese 100 yıl önce Ermenistan kuruldu ve bugün 2017 yılında dahi Azerbaycanla savaş halinde, haftada bir çatışma ve ölüm haberi geliyor, bölgedeki istikrarsızlığın kaynağı. İsrail kuruldu ve bugün 2017 yılında dahi İsrail’in yıktığı Filistinlilerin evleri, bölgedeki bitmek tükenmek bitmeyen kan, insan hakkı ihlalleri önümüzde.

ABD’ye 51. Eyalet, Birleşik Krallığa 5. Ülke

Batı’nın yüz yıldan da eski planı, Kürdistan. Irak tarafında Barzanilerin bağımsız devlet referandumuna 1 ay 1 hafta kaldı. Mesut Barzani’nin babası Mustafa Barzani dönemin ABD’li efsane dışişleri bakanı Henry Kissenger’a yazdığı mektupta “Şayet davamızda başarıya ulaşırsak, ABD’nin 51. eyaleti olmaya hazırım” demişti. (Bu bilgiyi ABD Temsilciler Meclisi’ne bağlı İstihbarat Komitesi’nin hazırladığı Pikes Raporu’ndan okumuştuk. “Bunları Yazamazlar, Şeytan Firavun ve İşgal-5” adlı yazımda konuyu detaylandırmıştım.) 26 Eylül Kürdistan bağımsızlık referandumu, ABD’ye 51. eyalet, Birleşik Krallık’a beşinci ülke olarak gelecek!

Kürdistan, Suriye tarafında 700 kilometrelik sınırı kontrol eden, Abdullah Öcalan’ın uzun yıllar önce kurduğu, başta ABD, İngiltere ve İsrail tarafından fonlanan ve desteklenen terör örgütü PKK’nın isim değiştirmiş versiyonu olarak YPG/PYD zemininde bir devletleşme sürecinde. Batı yüz yıl sonra ikinci büyük atağını/saldırısını yapıyor.

Bölgede kurulacak olursa Kürdistan, sıradan bir Kürdistan olmayacak. Emperyalist devletlerin emperyal çıkarları doğrultusunda “yapay” olarak kurdukları, insancıl temelde değil nefret ve bölgeyi istikrarsızlaştırma temelinde kurulmuş bir ülke olacak.

Suriye’yi parçalaya parçalaya kurulan ve Suriye halkının ve Arapların düşman olacağı/olduğu, Irak’ı parçaladığı için Irak Arapları’nın düşmanı olacak, en doğal şekilde Türkiye’nin ve Türklerin düşman gördüğü, İran’ın düşman gördüğü bir devlet olacak. Dört komşusu olacak ve dördüyle de düşman. Batı’nın kurduğu her yapay devlet gibi Batı’dan başkasına hizmet etmeyecek. Devletin tepesindekiler sonsuz yolsuzluk içinde olacak, halkı fakir ve bölge çatışmadan geçilmez halde olacak. Dünya tarihine bakarsanız bunun çok sayıda örneğini görürsünüz.

Birleşmiş Milletlerin müdahalesi ve bölgeye intikali için yeni bir alan oluşturulabilir mi? Uzun yıllar sonra bu sorunun da yanıtı öğreneceğiz. Bini aşkın tır dolusu silah, mühimmat ve malzeme verilmişken, Türkiye’nin ABD ve Batı nedeniyle müdahale edemediği, iktidarın bu nedenle çekindiği YPG (şimdi ona Batı “Suriye Demokratik Güçleri(Forces)” SDG/SDF diyor, “SDG’nin belkemiği YPG” diyor) devletleşirse Türkiye’yi derin çatışmalı ve belki savaşlı yıllar bekleyecek.

Ayrıca’nın Batı’nın bölgedeki terör örgütünün uzantısı Kürtleri Rusya’ya kaptırmamak için S.Demirtaş’ı hapisten her ne olursa olsun çıkarmak zorunda olduklarıyla ilgili görüşlerimi de “Batı Ortadoğu’da Altın Vuruşa Hazırlanıyor” isimli yazımda detaylı anlatmıştım.

Türkiye, milli bakış açısıyla ve tarihten de örnek alarak dış müdahaleli bölgesel tehdide karşı çıkarları temelinde bölge ülkeleriyle ittifak yaparsa, bu büyük emperyalist oyunun önü kesilebilir. Türkiye hiçbir şekilde teröristbaşı APO’nun kurucusu olduğu YPG’nin bir Kürdistan kurmasına izin vermemelidir. Müdahale etmek zor gibi görünse de bunun olumlu sonuçları uzun vadede Türkiye’ye çok şeyler kazandıracaktır, çok büyük şeylerin kaybının da önüne geçecektir.

Kürdistan’ın üçüncü ve dördüncü parçaları İran ve Türkiye’dir. Hangisi önce bilemiyoruz. Bundan 15 yıl önce Irak, Suriye, İran, Türkiye diye sıralayabiliyorduk. İran ile Türkiye’nin öncelik sırası değişmiş olabilir. Suriye ve Irak bölünürken, Türkiye ve İran sıradayken, bölge ülkelerinin Batı müdahaleli Kürdistan kuruluşuna karşı birleşmeleri kadar doğal başka bir yol olabilir mi?

Türkiye’nin stratejisini, taktiklerini, tepkilerini netleştirmesi ve tavizsiz, her ne olacaksa, gerçekleştirmesi gerekiyor. Çünkü her geçen gün, Türkiye’nin ve bu coğrafyanın aleyhine işliyor. Türkiye, YPG/PYD/APO Kürdistan’ının kurulmasına artık göz de yumsa yada karşı da koysa, Türkiye’yi kanlı yıllar ve bunun yol açacağı büyük sosyal ve ekonomik kayıplar bekliyor.

Büyük çatışmalı bir beş-on yıla doğru gidiyor coğrafyamız. Bir çatışma/savaş olacaksa ve teslim olmayacaksanız hakkınız için kan dökmek zorundasınız, kavga etmek zorundasınız.
Sanmayın ki gelen bini aşkın tır dolusu malzeme YPG tarafından IŞİD’le mücadelede kullanılıyor. Çatışma bölgeleri ve kullanılan silahların miktarı belli. YPG’nin şuanki çatışmaları bir simülasyon, gerçek mermili ve canlı hedefli tatbikatlar. Batı’dan gelen silahların büyük kısmı depolanıyor ve başka bir saldırı ve savunma harekâtı için bekletiliyor. Hatta ABD bu kapsamda bir başlangıç yaptı diyebiliriz. Amacı Türk Ordusu’nu Suriye’den çıkarmak olan (bu açıkça ilan edildi), YPG’den toplama onbinlerce teröristin katılımıyla Kuvveti Suvvar örgütünü kurdu. Türkiye’ye karşı güneyimizden savaş çanları çalıyor. Savaşacağımız YPG değil, Küresel Sistem ve onun güçlü devletleri olacak. Türkiye artık net tavrını belirlemek ve ona göre topyekûn hazırlığını yapmak zorunda!


TEVFiK BiR / 21 Ağustos 2017


7 Ağustos 2017 Pazartesi

Batı Ortadoğu’da Altın Vuruşa Hazırlanıyor


Batı Ortadoğu’da Altın Vuruşa Hazırlanıyor

Önümüzdeki yıllarda Türkiye’de ve coğrafyamızda ne gibi gelişmeler olacak, hangi Batılı devletler bölgede nasıl çalışıyorlar, neyi hedefliyorlar bunlara bakacağız.

Öncelikle çok bilinen bir yanlışı düzeltmemiz gerekiyor. “Ortadoğudaki dış güç” denilince ve hatta Türkiye için de akıllara yalnızca ABD ve onun dış istihbarat örgütü CIA geliyor. Yazıda da pek çok kez ifade edilecek olan “Batılı güçler”den ya da “Küresel Sistem”den anlamamız gereken Ortadoğu’da (Türkiye dahil) ve Kuzey Afrika’da en etkin ülkeler ABD, İngiltere, İsrail ve Almanya’dır, sonrasında Fransa da gelebilir.

Her konu her olay sadece ABD’ye bağlanırsa gerçek yapı asla görülemez. Bölgede en güçlü olan bu dört ülkeyi bilmemiz, bunların ayrı ayrı çıkarları olduğunu ve çıkarlarını muhafaza edebilmek için ayrı nüfuz alanları oluşturduklarını, ayrı ayrı nüfuz casuslarının (etki ajanlarının) olduğunu bilmemiz gerekir.

Batı’nın En Sadık Müttefiki

Başlayalım. Batılıların bölgedeki en büyük müttefiği kimdir? Bir amaç değil sadece uzun vadeli hedeflerinin oluşmasının en önemli ayağı olarak bağımsız Kürdistan’ın kuruluşunu sağlayacak Kürtler’dir. Neden NATO üyesi ve büyük devlet Türkiye yada ABD’nin en büyük silah müşterisi olan Suudi Arabistan değil? Yazı, bu soruların da yanıtlarını verecek.

Batı kesinlikle bağımsız Kürdistan’ı kurmak istiyor. İsrail ortadoğuda Arap olmayan bir müttefik istiyor diyebiliriz, Türkiye’yi kendi topraklarına izole etmek için isteniyor diyebiliriz ve belki ilk söylememiz gereken büyük petrol ve enerji kaynaklarının kontrolü (Batılı şirketlerce büyük pay sahibi olarak çıkarılıp satılması) diyebiliriz. Bunun nedenleri bir başka yazının konusu olabilir.

25 Eylül 2017’de Irak’ta, birkaç ay sonrasına denk gelen Ocak 2018 içinde de (ileri bir tarihe ertelenmezse) Suriye’nin kuzeyinde Kürtler bağımsızlık ilan etmek istiyorlar, referandum yapacaklar. Batılı devlet adamları, istihbarat ve askeri kanatları, medyaları %100 net bir biçimde bu bağımsızlık referandumlarını destekliyor. IŞİD’in yaratılma amacı buydu zaten.

IŞİD geldi, kesti biçti yıktı harap etti, temiz insansız bir bölge/alan açıldı. Şimdi Batı “müttefikim ve onlarsız olmaz” diyerek PKK/PYD/YPG’yi silanlandırıyor, bu bölgeleri IŞİD’ten temizliyor (kurtarıyor), kurtaran bu gruplara da bu toprakları teslim ediyor. Devletleşme sağlanacak ve sıfırdan bir devlet buraya inşa edilecek, istenilen bu. Kürtlere anahtar teslim devlet kuluruluşu.

Batının en büyük müttefiki Kürtler ise, (sözde) kurulacak Kürdistan’ın en kıymetli bölgesi olan Türkiye’nin (Batı tabiriyle) Kürt hareketi lideri Selahattin Demirtaş’ın ve HDP’li yöneticilerin (yani bölücü Kürt terör hareketinin Türkiye sivil ayağının) hapiste olmasını kabul eder mi?

Diyelim Batı için bu makul. Kürtler için bu makul mü? Kandil, Barzani yada Suriye bölücü Kürt ayağı PYD/YPG yöneticileri ne düşünür? Müttefikimiz Batı ama Türklere karşı bizi korumadılar! Net olarak bu algı oluşur. Bu da şu tehlikeli konjonktürde Kürtlerin zaman içinde Rusya’ya yakınlaşmasına yol açabilir, Batı’ya olan güvenlerini sarsabilir.

İşte bunun için Batı, Demirtaş ve avanesini hapisten çıkarmak zorunda!

Türkiye Yansın Demirtaş Çıksın Planı

Bu ne şekilde olabilir? Hukuk kanalıyla olabilir mi? Türkiye’de özellikle siyasi açıdan önem taşıyan davalarda hukuk iktidarın politikasıyla paralel yürüyor diyebiliriz. Bir dönem Kandil’den gelen PKK’lılar Habur’da MİT müsteşarıyla devletçe adeta kucaklanarak çadır mahkemelerinde beraat ettirilerek karşılanmışlardı. Bugün ise durum farklı. Siyasi tepkilere göre hukuk ve kararları şekilleniyor. Ancak Tayyip Erdoğan ne gibi baskılara maruz kalırsa kalsın Demirtaş’ı hapisten çıkartmaz. Öncelikle Erdoğan kişisel bir mesele gibi görmektedir Demirtaş’ı. Demirtaş’ın vatan haini olması, bölücü isyankâr terör hareketinin siyasi kanadını oluşturmsı değil, Erdoğan’ın kişisel nefreti Demirtaş’ın çıkmasının önündeki en büyük engel. Zaten gerçek bir hukuk devleti olsaydık, Demirtaş’ın değil müebbetini konuşmak, bugüne kadar terör örgütünün siyasi hareketine izin dahi verilmezdi.

Batı, müttefiki Kürtlere karşı güvensiz portre çizmemek ve onları Rusya’ya yakınlaştırmamak için Demirtaş’ı çıkarmak zorunda ve bu Erdoğan’a baskı ile hukuk kanalıyla yapılamayacaksa, o zaman Batı Erdoğan’ı değiştirmek/devirmek/ondan kurtulmak isteyecektir. Demirtaş hukuk kanalıyla hapisten çıkartılamayacaksa, siyasi yolla çıkarılabilir mi, Batı siyasi yolla Erdoğan’dan kurtulabilir mi?

2019 yılında yapılacak olası Başkanlık seçiminde şu an gördüğümüz kadarıyla Erdoğan’ın seçilmesi kuvvetle muhtemel. Hukuk kanalıyla olmuyor, siyasi seçenek güçsüz. Sonuç, Erdoğan’ın Batı tarafından bir şekilde zorla koltuğundan edilecek olması ihtimali kuvvetli. Bu nasıl olur, üç aşağı beş yukarı zaten herkesin kafasında birkaç senaryo oluşmuştur.

Ne PYD Ne Barzani

Peki o zaman biz bu dış Batı müdahalelerine karşı Erdoğan’ı mı destekleyeceğiz?” sorusu sorulabilir. Soru mantıklı ancak yanıtımız “Hayır” olacak. Öncelikle bizler kişilerin değil vatanımızın, Türkiye’nin savunucusuyuz, kimseyi desteklemek zorunda değiliz. Kişiler gelir gider ama devlet baki kalır. Bu dünya Sultan Süleyman’a kalmadı! Ve Erdoğan, Barzani’yi destekleyen Erdoğan değil mi? Diyarbakır’da elele Mesut Barzani’yle sahneye çıkan, Ankara’daki AKP kongresinde Mesut Barzani’yi sahneye çıkartıp AKP’li katılımcıların “Türkiye seninle gurur duyuyor” sloganlarıyla ayakta alkışladığı, salona bunları dedirten Barzani sevicisi bir Tayyip Erdoğan var. (Mustafa Barzani ve Mesut Barzani’nin CIA ve MOSSAD ilişkilerini okumak isteyenler eski yazılarıma bakabilir).

Aynı Erdoğan Suriye’de, “PKK’nın Suriye kolu” dediği PYD/YPG’ye karşı ama Irak’taki PKK’nın en büyük hamisi Barzani’yle dost. Politikası tutarsız. Irak’taki Kürdistan bölgesinin 10 yıldan uzun süredir sıfırdan bu konuma gelmesinde Türkiye en büyük katkı sunan güç oldu, tabiki Erdoğan’ın emri ile, onun yönetiminde. Bugün ise Barzani referanduma gitmemelidir diyor.
Aslında Erdoğan zaman kazanmak istiyor!

Burada bir özet yapalım. Batının müttefiki Kürtler. Batı, bilfiil Suriye’de, Irak’ta ve Türkiye’de sahada olan ve devlet yapılarına karşı savaşan (bizim ifademizle terörist, onların ifadesiyle özgürlük savaşçısı) Kürtleri Rusya’ya kaptırmamak için, Demirtaş’ı ve marka HDP’lileri cezaevinden çıkarmak zorunda. Bunu yapmasının 3 yolu var, hukuki yol, siyasi yol, kanlı yolu. İlk ikisi netice vermeyeceği için Batının tek yolu da Türkiye’de büyük olaylar yaratmaktan ibaret görünüyor. Ama bunun zamanı var.


Emperyalist Operasyonun Sesleri Çok Güçlü Duyuluyor

Fark edilmesi gerekir, bu yıl yaz aylarında diğer geçmiş yıllara oranla daha az şehit sayısı duyuyoruz? Bu, TSK’nın başarısı mı? Büyük operasyonların neticesi mi? Yoksa bölücü kürt gruplar şuan Türkiye’de değil, bütün enerjilileriyle Suriye’de yoğunlaşmış durumda mı?

Irak’tan hemen sonra bağımsızlık için sıra, şu an iç savaşın yaşandığı Suriye topraklarında olacak. Suriye’de on binlerce iyi eğitilmiş, Apo’yu kurucu manevi önderleri gören, Barzani’yi de her türlü siyasi ayrılığa rağmen seven büyük bir pkk yapısı mevcut. Batılı paralı askerlerin, danışmanların (istihbarat görevlilerinin), açık istihbarat elemanlarının ve gazetecilerin sonsuz destek verdiği büyük bir pkk ordusu, onların deyişiyle Kürt Güçleri hazırda bekliyor. Irak, Suriye ve sonra hedef Türkiye’de.

Gerçekten de yüzlerce tır silah, mühimmat, alet edevat, askeri araçlar bu PYD/YPG/PKK’lı teröristlere veriliyor. “Suriye’deki Türk öncü güçleri” olarak ve hatta “Erdoğan’ın silahlı güçleri” olarak adlandırdıkları TSK bağlantılı gruplar ile çatışmalarında ve IŞİD ile çatışmalarında Batılı askerler her bir grubun/bölüğün içinde mevcut. Askeri üst düzey komutanlar ele geçirilecek toprakların haritalarıyla, teröristlerin üst düzey yöneticileriyle yanyana. Devletleşme için bu yöneticilere fikirler veren deneyimli Batılı ajanlar ve bilhassa Pentagon yetkilileri ama sivil görünüm ve “danışman” adıyla sahalarda. Batılı gazeteciler ise artık Kürtçe öğrenmiş olarak bölgede sürekli Esad/Rusya/İran/Türkiye/Türkmen karşıtı yayınlarıyla 7/24 çalışıyor.

TSK’ya bağlı Suriye’deki güçleri ve hatta Suriye’de sahada bulunan TSK’yı bile “Erdoğan’ın Silahlı Güçleri” olarak ifade eden, bu şekilde haber geçen büyük batılı gazeteciler ve yayınlar var. Hatırlayalım, Suriye ordusuna “Esad Güçleri” ve Suriye Devleti’ni yıkmak için silahlı kalkışma yapan, katliamlar yapan (IŞİD henüz yokken) örgütlere ise ÖSO yani Özgür Suriye Ordusu demişlerdi. Orduya güç, terörist gruba ordu dediler! Batı’nın Suriye devletini Esad ile özdeşleştirerek yıkma çabası. Burada Esad’ın da Başkan olarak yıllarca “ben” odaklı devlet yönetimiyle hatası var. Batı bu durumu lehine çevirdi.

Batı, bütün gücüyle sahada. Amerikalılar ve İngilizler çok göz önünde. İsrailliler biraz daha kapalı çalışıyorlar, daha çok Birleşik Arap Emirlikleri üzerinden ve Ürdün üzerinden iletişim kuruyorlar. Almanlar ise daha az aktif olmakla birlikte işin ticari boyutunda hatırı sayılır oranları var. Hepsi silah satıyor, hepsi para kazanıyor. Hepsinin dileği, nefret ettikleri düşman gördükleri Suriye, İran ve Türkiye’nin ortasında Batıyla müttefik (kukla) ve bu saydığımız üç ülkeye düşman Kürdistan devletini kurmak.

Ne Yapmalı?

Türkiye bir an önce Mesut, Neçirvan ve Masrur Barzani ile olan sahte diyaloğunu kesmek, Kandil’i Batı’ya önceden haber vermeden imha etmek; bölgede emperyalist Batının kuklası olacak, bölgeyi onlarca yıl çatışma bataklığına dönüştürecek yeni devletlerin kuruluşuna izin vermeyeceğini dünyaya ilan etmek ve sert bir biçimde harekete geçmek zorunda.

21. yüzyıl bilgi çağı. En önemli değer ve gücün kaynağı bilgi. İktidar ve TBMM halka inmek, halka tüm gerçekleri anlatmak zorunda. Bölge ülkeleriyle birlikte Batının bu yıkıcı projesine karşı, emperyalizme karşı işbirliği yapmak zorunda. İktidar ve sahipleri kendi çıkarlarından sıyrılıp 80 milyonluk Türkiye’nin çıkarını, devletin bekasını düşünmek zorunda. 15 Temmuz yalnızca küçük bir olay kalabilir Küresel Sistem’in bize karşı kurguladığı yeni planların yanında ve emperyalist Batı bu planlarını gerçekleştirmek için daha önce hiç olmadığı kadar kararlı. Türkiye hem kendi içinde hem de bölgesel olarak büyük olaylara gebe ve bu mücadele döneminde Türk milleti TBMM tarafından gerçek bilgiye ulaşamazsa bu olası büyük olaylarda önünü göremez, etkilere karşı da gerekli tepkisini veremez.

19 Mart 2017 Pazar

Türkiye ve Ortadoğu'da Yeni Sürprizler


Türkiye ve Ortadoğu’da Yeni Sürprizler

Mesut Barzani. Ortaçağ mollası görünümlü kripto Yahudi. “Müslümanmış, Yahudiymiş, bize ne” diyebilirsiniz ama o zaman da ikili ilişkilerdeki samimiyeti ve emperyal güçlere fikri teslimiyeti anlayamazsınız. Ayrıntıdır ama büyük ipucudur.

İsrail’in ortadoğudaki en büyük müttefiği ve baba Mustafa Barzani’nin “Şayet davamızda başarıya ulaşırsak ABD’nin 51. eyaleti olmaya hazırım” dediği, tasması ABD’de bir aile. Mustafa Barzani, emperyalist Küresel Sistem’in fikir babalarından ve ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’a oldukça yakın ve ona hayran bir isimdi.

Barzani’leri tanımak ve anlamak için (istihbarat raporlarıyla ve ilişkili olduğu ABD’li ve İsrailli istihbaratçıların isimleriyle) Yahudi Barzani ve Onun Küçük İsrail’i başıklı yazımı okuyabilirsiniz
http://tevfikbir.blogspot.com.tr/2013/03/bunlar-yazamazlar-seytan-firavun-ve_30.html

Bundan daha üç sene önce pkk yandaşları Türkiye’deki her yerde Apo posterleri açarken ve en başta “devletlu Tayyip Erdoğan” ve üst düzey AKP yöneticileri bunu “düşünce özgürlüğü” kapsamında değerlendirirken ve bu “özgür terörizme” tepki gösterenler de emniyet ve yargı güçleriyle derdest edilirken; bugün EVET’e giden yolda en milliyetçi şekilde ve MHP’nin genel başkanının da desteğiyle, Viyana kuşatması hissiyatıyla AB’nin kapılarına nefretle dayanılıyor, pkk’ya vuruluyor, HDP’liler içeri atılıyor.

Peki gerçekler böyle mi? Maskeli balomuzun ilerleyen saatlerinde ise işin renginin böyle olmadığı anlaşılıyor. Irak’taki ayrılıkçı Kürt eyaletinin başkanı Mesut Barzani ve partisi KDP (bu coğrafyada eyalet sistemi bölünüp parçalanmak demek olduğunu bizlere göstererek), 2017 yazında bağımsızlığını ilan edeceğini açıklarken, Türkiye’deki havalimanlarına ve Başbakanlığa Kürdistan bayrağının asılması, bağımsızlığını ilan edecek Kürdistan’ı tanıyacak ilk üç ülkeden birinin Türkiye olacağını ve bağımsızlığın ilanı sürecinde Türkiye iktidarı AKP ve Tayyip Erdoğan’ın son güçleriyle bu durumu destekleyeceğini (Irak’ın bölüneceğini) anladık.

15 yıllık iktidarı boyunca Kandil’e girmeyen ve Kandil canileri Karayılan ve Bayık’ı öldürmeyen; Türkmenler, Barzani KDP’si ve PKK tarafından soykırıma uğrarken sesini çıkarmayan iktidarın, önümüzdeki aylarda Türk ordusunu Irak’a sokarak "terörle mücadele pkk’yı temizleme" adı altında tam da Suriye-Irak sınırındaki Sincar (Şengal) ve çevre bölgelerde alan boşaltarak, Barzani Kürdistanına toprak yaratacağını görebiliyoruz. Kürdistan, Türkiye buna izin vermeden yada desteği olmadan asla kurulamaz! İzin süreci çoktan geçildi, ikinci aşamaya gelindi.

Barzani’nin aşireti ve etki ajanları vasıtasıyla Türkiye’nin güneydoğusunda Tayyip Erdoğan'a destek amacıyla EVET kampanyası yürüttüğü biliniyor. Mesut Barzani’nin “Kürdistan TV”sinde her gün Kürdistan haritası gösterilirken (Türkiye’nin güneydoğusu ve doğu anadolu’dan bir kısım da bu bağımsız kürdistan içinde yer alarak) bu Kürdistan’ı desteklemek, Türkiye'nin varlığının aleyhine ABD ile dolaylı anlaşmak demek değil midir?

ABD bir yandan elemanı Barzani’yi desteklerken diğer yandan kanlarına ihtiyaç duyduğu PKK-PYD vb. isimli silahlı terörist grupları da silahlandırıp desteklemektedir. Her ikisini de farklı amaçlarda kullanırken, ikisini birbirine karşı çatıştırmakta, iki gruba da ayrı ayrı silah satmakta ve sağlamaktadır. Gazeteci Banu Avar’ın ifadesiyle “ikisini ne tam yükseltmekte ne de tam olarak alaşağı etmektedir.” Türkiye’nin mevcut yöneticileri, bakanı, başbakanı, cumhurbaşkanı bu gelişmelerinden haberdar değiller midir? Ya habersizler ya da yine kandırılıyorlar? Koskoca devletin haberi olmaz mı!? Koskoca devletlu kandırılır mı!?

Irak-Suriye coğrafyasında terör örgütü PKK/PYD kürtleri ile Barzani KDP’sinin kürtleri arasında ciddi çatışmalar yaşanmaya başladı. Bu çatışmalar giderek de hız kazanacak. Ve sonra sürpriz..! Büyük Abi’nin ortağı gelir, postal öpücüsünün postalları boyanır... Kürdistan'a merhaba, güle güle Türkiye..!

TEVFiK BiR / 20 Mart 2017

13 Şubat 2017 Pazartesi

ABD – İran Gerilimi ve Yeni Kaos Dalgası


ABD – İran Gerilimi ve Yeni Kaos Dalgası


Kasım Süleymani. Kitabımda yazdığım şekilde “İran'ın, ABD'nin ortadoğu çıkarlarına karşı perde arkası mücadelesini yöneten ve Irak'taki nüfuzunu kullandığı bilinen en büyük komutanlardan general Kasım Süleymani” (Uyan Ey Türk Gidiyoruz, s.32).

20 yıldır İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı, yani bizlerin tabiriyle İran Ordusunun yurtdışı operasyonlarını yürüten komando tugayının komutanı. Irak, Suriye, Yemen ve diğer ülkelerdeki operasyonları bilfiil yöneten gölge general.

ABD, Irak'ta yönetimi ve gücü İran'a kaptırmasının ardından, Suriye'de de gücü Ruslara kaptırmasıyla birlikte, Süper Güç iddiasının yeniden sorgulandığı bir dönemde bulunuyor.

Suriye'de IŞİD ile mücadele ediyor görünümünde olan ama gerçekte Esad rejimini yıkıp Suriye'nin Sunni, Şii, Arap ve Kürt bölgeleriyle parçalanması için IŞİD'e bölge müttefikleriyle silah, lojistik ve istihbarat sağlayan ABD, hesapta olmayan bir etkiyle karşılaştı, Rusya.

Rusya'nın Suriye'de IŞİD’e, Türkmenlere ve Esad karşıtı terörist güçlere karşı ağır bombardmanı ve Esad'ı koruyan etkin gücü sonucu hem Rusya-İran-Suriye ittifakı oluştu hem de Suriye'de ABD ikinci güç konumuna düştü. ABD ise Suriyeli Kürtlere ve bilhassa terör örgütü PKK'nın Suriye kolu terör örgütü PYD'ye daha büyük cesaret vererek ve onların insan gücünü kullanarak bölgede yeni ve farklı operasyonlara girişmeye başladı.

15 Temmuz darbesinden sonra ABD'nin Türkiye için bir “dış düşman” olduğunu gören ama büyük ölçüde ABD'ye karşı tepki veremeyen Türkiye iktidarı ve Tayyip Erdoğan, Rusya ve İran'la daha canayakın ilişkiler yürütme peşinde. Aslında bunu NATO ve ABD'ye karşı bir pazarlık aracı olarak kullandığını söyleyebiliriz. Aksi halde AKP iktidarı döneminde kurulan ve Amerikalılara verilen Malatya Kürecik Radar Üssü kapatılır, darbede aktif rol oynayan İncirlik Amerikan (NATO) üssü dış devletlere kapatılır idi. Bunların hiçbirisi yapılmadı.

Velhasıl Obama döneminde PYD'li terörist kürtler ile Suriye'de bir başarı elde etme peşinde olan ABD; Rusya ve İran ile ittifaka giriyor görünen ama herkese gülücükler dağıtan ve fiilen Suriye topraklarında operasyonlar yürüten bir Türkiye; Esad rejimindeki bir Suriye'yi Amerikan ve Batı emperyalizmine kaptırmamak konusunda var gücüyle Suriye'de sahada olan Suriye müttefiği Rusya ve İran.

Trump yönetimi ile ABD'nin içte ve dışta başkalaşacağını ilan eden ABD, ilk hedef olarak Rusya'ya gülümseyerek İran'a diş göstermeyi tercih etti. İranlıların ABD'ye girişine yasak koyan yeni Amerikan yönetimi, İran'ın gölge komutanı Kasım Süleymani'yi de öldürmek istiyor.

Süleymani'nin Suriye'de yada Irak'ta öldürülmesi İran'ın ve ordusunun moralini bozacak ve ABD'nin “Süper Güç benim” reklamını tekrar yayına almasını sağlayacaktır.

Amerikan derin devletinden Michael Rubin, ocak ayında derin kuruluş AEI'de yayınladığı “Snatch Qassem Soleimani” adlı makalesinde şu satırlara yer veriyordu, “Amerikalı öldürmesinin bedeli olarak bütün kaynaklar seferber edilerek Süleymani'nin öldürülmesi yada yakanlanması gerekmektedir”. Rubin, öncelikle Süleymani'nin öldürülmesini istemekte, yakalanırsa da konuşturulacağı için bunun da değerli bir başarı olacağını savunmaktadır.

Neo-con Rubins'in fikirleri Trump döneminde değerlendirilecek gibi duruyor ve hatta Trump bu kapsamda bir operasyonun talimatını vermiş olabilir. Ola ki general Kasım Süleymani öldürülürse, coğrafyamızın yeni ve daha büyük bir yangın yerine dönmesi kaçınılmaz olacaktır.

Bölgenin kaosa girmesiyle Türkiye'de bu suikaste paralel büyük suikastler gerçekleştirilebilir. Zaten Rubins'in aynı gün (13 ocak) yayınladığı iki makalesinin ilkinde Tayyip Erdoğan yandaşı büyük isimlere suikastten, ikincisinde de Kasım Süleymani suikastinden bahsetmektedir. Türkiye üstüne yapılacak olası suikastlerle ilgili http://tevfikbir.blogspot.com.tr/2017/01/amerikann-turkiye-kurgular-ve-olas.html yazımı yayınlamıştım. Bu iki konuyu birbirinden ayrı görmemek gerek.

Trump'ın hırsları ve yüksek egosu coğrafyamızı, Arap Baharı adı altında Kuzey Afrika ve Ortadoğuyu kan gölüne çeviren Barack Obama'nın ötesinde daha sert ve daha acımasız çatışmalara ve savaşlara sürükleyebilir. Trump yönetimi içinde bulunduğumuz Şubat ayında “İran terörün en büyük sponsoru” ifadelerini kullandı ve İran yine yüksek perdeden yanıtını verdi, “Düşmanlarımızdan en ufak bir yanlış adım görürsek, füzelerimizi onların kafasında patlatırız”.

Türkiye bu süreçte coğrafyadaki Türkmenlerin can, mal ve toprak güvenliğinin olmazsa olmazı olduğunu ilan ederek, terör örgütü PYD ve IŞİD'in bölge varlığını topyekün reddererek bu kırmızı çizgiler ışığında İran ve Rusya ile ittifaka gitmelidir.

İttifak, kendini satmak demek değildir, ortak çıkarlar doğrultusunda işbirliğine gitmek demektir. Çünkü karşımızda Türkiye dahil bölgeyi paramparça etmek isteyen ABD'nin başını çektiği bir emperyalist Küresel Sistem mevcuttur. Küresel Sistemi hafife alanlar için hatırlatalım, bu sistemin saldırılarını 15 Temmuz'da irticai amerikan darbesi olarak gördük ve terör saldırıları biçiminde de neredeyse her gün görüyoruz.

22 Ocak 2017 Pazar

Amerika'nın Türkiye Kurguları ve Olası Suikastler


Amerika'nın Türkiye Kurguları ve Olası Suikastler

Bu yazı/makale bundan sonra gelecek pek çok yazının, deşifrenin adeta bir başlangıcıdır. Önemli bir işe başladığımızı düşünerek Küresel Sistemin deşifrasyonuna yeniden başlıyoruz. Sistem'in üstümüzdeki hain planlarına projektör tutacağız. Ne yazık ki coğrafyamız ve ülkemiz adına çok çok önemli dünya açısından ise önemli konularla ve kişilerle ilgili ülkemizde yazılı basında yada akademik alanda kimi zaman hiç yazı yazılmamakta, kimi zaman da ucundan kıyısından değinilerek geçilmektedir.

Üstümüze kurgulanan oyunların bertarafı ve bunların başarısızlığını sağlamak için evvela üstümüze kurgulanan oyunları ve olası operasyonları bilmemiz ve görmemiz gerekiyor. Bilelim ki, tedbir alabilelim. Bildirmesi bizden. Başlayalım.

Biz, doğudan gelen biz Türklerin geçmişten günümüze taşıdığı kişisel ve siyasal yapımızla, bir konuda belli bir yere gelene kadar esas fikrimizi, stratejimizi gizlemeyi iyi biliriz. Bu takiye değil tedbirdir. Çünkü mücadelemizi dişimizi tırnağımıza takarak yaparız. Zamanı gelince de gözümüz kararır her şeyi dobra dobra söyler yapar, sonunda kaybetmek dahi olsa doğru bildiğimiz yolda gözümüzü kırpmadan gideriz.

Bunun yakın tarihteki en güzel ve büyük örneği yüce önderimiz Gazi Mustafa Kemal'in cumhuriyet ülküsüyle kurtuluş ve kuruluş mücadelesidir.

Küresel Sistem dediğimiz yapıda ise işler biraz farklı yürüyor. Küresel Sistem deyince ne anlamalıyız, kitabımdan alıntıyla bakalım: “Dünyayı yöneten derin güç. Yani CFR, Bilderberg, Trilateral ve bunların altında yer alan irili ufaklı örgütler ve bunların yöneticisi olan her milletten gelen ancak milliyet farklılığına önem vermeyen, adeta paraya tapan, İbrani asıllı yapı, şeytanın kralları.” (Uyan Ey Türk Gidiyoruz, s.19)

Batıcı küresel sistemde yer alan kişiler hedeflerini stratejilerini düzenleyecekleri operasyonları genel olarak gayet açık bir dille anlatmaktadır (bunların bir kısmını isim listesiyle, Sistem'deki makamlarıyla yazar Erol Bilbilik 'Derin Dünya Devletinin Adamları' adlı kitabında çok güzel anlatmıştır).

En yakın örneklerine bakarsak, 2003 yılında ABD'nin Irak işgali vardır. 2001 yılı itibariyle bağıra bağıra gelmiştir. Condoleezza Rice'ın 2003'teki “Ortadoğu'daki 22 ülkenin sınırları değişecek” ifadesi hafızalarımızdadır. Bernard Lewis'in öğrencisi Samuel Huntington'ın “Medeniyetler Çatışması” eseri, Küresel Sistem'in projesinin dünyaya açık tebliğidir. 15 Temmuz 2016 irticai istila hareketinden çok önceleri bu Küresel Sistem'in derin adamlarının Türkiye'de darbenin yaklaştığıyla ilgili makaleleri ve sosyal medya paylaşımları güneş gibi ortadadır.

Kim Bu Derin Adamlar

Amerika, İngiltere, Almanya ve İsrail başta olmak üzere Küresel Sistem'de bizlerin üstüne stratejik çalışmalar yapan, operasyonlar kurgulayan isimlerin fiili merkezleri Pentagon, NSA, CIA, MI-6, MOSSAD, BND gibi görünür. Halbuki buralar, oluşturulmuş hedeflerle ve stratejilerle ilgili verilen talimatları yerine getirir, işlerin istihbarat toplama ve operasyonel kısımlarını yürütür. Buralardaki “amirlere/şeflere/müdürlere/direktörlere” Danışman adı altında akıl hocalığı yapan, kendi tecrübeleriyle istihbaratı birleştirip vizyon oluşturan, hedef belirleyen kişiler ise genellikle dışarıdadır, “sivil toplum/kamu dışı” görünümlüdür.

Düşünce kuruluşlarında çalışan “uzmanlardır”, kimi üniversitelerde/enstitülerde çalışan “akademisyenlerdir”, emekli CIA istasyon şefleridir, emekli diplomat ve hatta büyükelçilerdir, emekli generallerdir, savaş muhabiri/gazeteci kılığındaki saha ajanlarının seçkinleridir.

Türkiye'deki gibi 60 yaşında emekli olmadıklarından ve emeklilikten sonra da kenara çekilmediklerinden, ülkelerine ve Küresel Sistem'e ölene kadar hizmet ederler.

Bu stratejistlerin en büyük özelliği, bağlı düşünce kuruluşlarının yayınlarında ve kimi zaman sosyal medyada görüşlerini açıkça, kimi zaman da şifreli/üstü örtülü ama bizlerin deşifre edebileceği tarzda belirtmeleridir.

Bundan ne avantaj sağlıyorlar. Niye açıkça? Süper güç olduklarına inandıkları için yapıp edeceklerini açıkça söyleseler dahi karşı tarafın bunu engelleyemeyeceğine inanıyorlar. Ve genellikle de sonuç istedikleri gibi olunca, bu açık tebliğleri güç kazanıyor. Bir sonraki sefer herhangi bir tebliğde/tehditte bulunduklarında karşı taraf için endişe verici bir hâl alıyor. Psikolojik harbe 1-0 üstün başlıyorlar. Ayrıca göstere göstere bir şeyleri yapmaları ve zafere ulaşmaları Sistemin egosunu doyurarak yükseltiyor.

Suikastler Yolda

Bu isimlere derin isimler, derin devlet adamları deniliyor. Derin sözcüğü illegalite olarak görülmemeli. Devlet sisteminin içinde ama sivil görünümlü bir yapı.

Bundan sonra adından sıkça bahsedeceğim bir isimle, 1943 yılında kurulmuş American Enterprise Institute (AEI)'den Michael Rubin ile başlayalım.

Rubin 13 Ocak 2017'de yayınladığı Can Erdogan Get Away With Murder (Erdoğan Cinayetlerinin Bedelini Ödemekten Kurtulabilir mi?) adlı makalesinde Türkiye'de yaşanacak olası suikastlerin işaretlerini açıkça veriyor!

Cezaevlerinde bölücü terör örgütü pkk'lı ve fetöcü teröristlerin ağır işkencelere uğradıklarını ayrıca bir kısmının içeride öldürüldüğünü ve Tayyip Erdoğan'ın bu raporları gizlediğini belirttiği yazısında, yakın bir zamanda katledilenlerin ailelerinin intikam duygusuyla Erdoğan'a yakın yandaş isimleri öldüreceklerini belirtiyor. Bunun akabinde Erdoğan geri adım atmazsa bu çatışmanın bir iç savaşa dönüşeceğini söylüyor.

Michael Rubin'in aktardığı bilgiye ve yorumuna bakarsak tiyatroyu görmemek imkansız. Cezaevlerinde, Rubin'in bahsettiği sistematik ölümler yaşanmıyor. Bu adam niye yalan söylesin diyebiliriz? Acaba yaşanıyor da gizleniyor olabilir mi? Bugünkü koşullarda içeride sistematik olarak teröristler öldürülse bunların dışarıdaki yandaşlarının ortalığı ayağa kaldırmayacağına, AB'nin sessiz kalmayacağına inanabiliyor musunuz? Böyle gelişmeler olsa bunların duyulmaması imkansız.

Amerikan derin devletinden Rubin, bu kurgusu üstünden ne anlatmaya çalışmaktadır, Tayyip Erdoğan'a ne demek istemektedir? Türkiye'de yakın zamanda büyük isimli kişilere suikastler döneminin açılacağını ilan etmekte, ABD'nin yeniden ve yeniden kılıcını bilediğini Erdoğan'a tebliğ etmektedir. Devletin pkk ile ve belki de fetö ile mücadelesi devam ederse (ki fetö ile etkin mücadele edilmediğini düşünenlerdenim) suikastlerin yoğun biçimde yaşanacağı ve bunun iç savaşa dönüştürüleceğini bildiriyor.

Küresel Sistem bunu başarabilir yada başaramaz. Erdoğan bu tehditlerden dolayı geri adım atabilir yada atmaz. Henüz bilemiyoruz. “Bize ne Erdoğan'dan yada onun yandaşlarından” diyenler çıkacaktır. Erdoğan'ı severiz sevmeyiz ama Türkiye Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanı olması nedeniyle konu hepimizi ilgilendirmektedir. Bundan doğrudan ve dolaylı etkilenecek yine biz Türk milletidir, Türkiye'dir. Dış müdahaleler, darbeler ve operasyonlar her zaman için Türkiye'nin aleyhinedir. Bu kime karşı, hangi ortamda olursa olsun.

Kılıçdaroğlu ve Bahçeli'ye zırhlı araç tahsis edilmek istenmesinin ardında bu istihbaratların yattığını artık görebiliyoruz. Amerikan SWAT ekibinden bir kişi gelip Türkiye'de suikast gerçekleştirmeyeceğine göre bu iş tetikçilere, terör örgütlerine yaptıralacaktır.

AKP'nin Türkiye'yi alelacele bir çırpıda Başkanlık rejimine sokma mücadelesini; Meclis'teki gizli oy kullanılması gerekirken milletvekillerinin açık/birbirlerine göstere göstere oy kullanmaları, kapalı oy verenlerin not edilmeleri; MHP'nin AKP'ye organik biçimde eklemlenmesini de görererek, bu süreci Rubin'in ve şürekasının yazılarıyla yorumlarıyla birlikte okursak, bu sonsuz ve aceleci Başkanlık sevdasının altında yatan temel neden Erdoğan'ın ve yandaşlarının hayatta kalma mücadelesi midir?

TEVFiK BiR / 22 Ocak 2017

Telif Bilgisi

© 2009-2017 tevfikbir.com , tevfikbir.blogspot.com. Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeksizin alıntı yapılamaz.

" Tevfik BİR - www.tevfikbir.com " biçiminde kaynak gösterilerek makalelerden alıntı yapılabilir.