21 Kasım 2010 Pazar

NATO'da Armagedon Hazırlıkları


NATO’da Armageddon Hazırlıkları



Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) nüveleri ilk olarak NATO’nun yeni hatlarını çizen, konseptini belirleyen 1991 Roma Zirvesi’nde atılmıştı. “Kızıl tehdit” yerini “İslami tehdide ve teröre” bırakacaktı. Sistem, dünya üstüne yeni bir proje kurguluyordu.

Bu yeni tehdit algılamasında hedef coğrafya “petrol ve kıymetli madenler” içeren İslam coğrafyasıydı. Afganistan bu kapsamda işgal edildi. Ne hikmetse El Kaide’nin görünen lideri Usame Bin Ladin Afganistan’da bulunamazken, ABD onun yerine Afganistan’da 1 trilyon dolarlık maden bulacaktı.

Yine ilahi bir tesadüftür ki (!), bir anda terörün yuvalandığı bu anti-demokratik İslam coğrafyası (!), aynı zamanda Erez İsrail / Kutsal İsrail’in vaat edilmiş topraklarıyla örtüşüyor; Yahudi ve Hıristiyan kutsal metinlerinde yer alan, Kabala mistisizmiyle desteklenen Armageddon Savaşı’nın çıkacağına inanılan bölgeyi kapsıyordu.

Samuel Huntington, bunu Medeniyetler Çatışması olarak dile getirmiş, Bilderberg toplantılarında seçilmiş üyelere ve kitaplarıyla dünyaya bu fikri/inanışı tebliğ etmişti.

Terör coğrafyası, değerli madenler, kutsal İsrail ve Armageddon’un birinci kısmı, hepsi birden birleşince karşımıza Genişletilmiş BOP ve hedefinde yer alan coğrafya çıkacaktı.

(Yahudi ve Hıristiyan inanışına göre: Armageddon Savaşı’nın ikinci kısmında, orta ve doğu Asya üstünden yani bugünün anlayışıyla Çin’den ve Kuzey Kore’den Şeytan ve Deccal’ın kontrolünde 200 milyonluk ordu gelecek, ortadoğudaki Müslüman ülkelerin ordularıyla birleşerek, iyi insanlardan (Hıristiyan ve İbrani) oluşacak ve yeniden dirilmiş İsa Mesih kontrolündeki orduyla savaşacaktır. İsa Mesih büyük kayıp ve mücadelelerden sonra galip gelecektir. İnsanlık, İsa Mesih yönetiminde 1000 yıllık bir altın çağa girecektir.)


Armageddon Füze Kalkanı

1991 Roma NATO Zirvesi’ni, 1999 Vaşington NATO Zirvesi izleyecekti. Ve bugün 2010 Lizbon NATO Zirvesi…

ABD’li yetkililer ve NATO Uzmanlar Kurulu, Lizbon’da kabul edilen füze savunma sisteminin amacını, hedefini yani bu sistemin kurulumunun gerekçesini açıklamıştı, hedefte öncelikle İran ve Ortadoğu vardı.

Metinlere somut olarak İran yada Ortadoğu yazılmamasının pratikte hiçbir önem arz etmediği açıktır. Daha genel ve yuvarlak ifadeler kullanılması, nihai amacı, gerekçeyi değiştirmemektedir. Bu, yalnızca Ilımlı İslam ülke toplumlarının “uyutulmasını” sağlamıştır. Yazıktır, bu uyutulan ülkelerden birisi de Türkiye’dir.

Armageddon Savaşı’nın parçalarından biri / ABD’nin İran saldırısı / Medeniyetler Çatışması / İran’a demokrasi ve insan hakları ihracı… adına ne dersek diyelim, yaşanacak olası İran saldırısında, İran’ın milli savunma ve saldırı gücüyle İsrail, Batı, Kıbrıs adası (Rum kesimi), Irak’taki Kürdistan Özerk Yönetimi vb. Sistem yanında kendisine karşı aktif biçimde yer alacak güçleri vurmasını engellemek, bunları korumak, İran’ın savunmasını çökertmek ve caydırıcılık yaratmak adına bu Füze Kalkanı Sistemi kurulacaktır. NATO kılıfına alınmış ABD füze kalkanı projesi, 1957 yılında Rus Sputnik füzesinin yarattığı etkinin misli fazlasını daha şimdiden yaratmıştır.

İbrani Sistem ile savaşmak/kendisini savunmak zorunda kalacak İslam toplumlarının ve ülkelerin ataklarını durdurma projesinin ayaklarından biridir. Türkiye, İslam söylemiyle iktidara oturmuş ve iktidarını paralel söylemlerle koruyan bir Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetiyle, saldırgan ve haksız İbrani ve Hıristiyan Sistem’in yanında, mağdur ve mazlum İslam ülkelerinin karşısında yer almıştır, safını seçmiştir. Bu, Türk tarihinde yer alacak kara lekelerden biridir!


Türkiye’yi İbraniler Temsil Ederse

NATO Uzmanlar Kurulu’nun, Lizbon’da kabulü gerçekleşen Füze Savunma Sistemleriyle ilgili çalışmaları, ön hazırlıkları yaptığını aktarmıştık. Efsane İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, kurulun başkanlığını ABD eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ın yaptığını ve kurulda biri Türk toplam 10 uzmanın bulunduğunu aktarıyor ve o Türk’ün ismini açıklıyordu: emekli büyükelçi Ümit PAMİR.

Bu derece önemli bir meselede bizim kişilerle ilgilenmemiz gereksiz görülebilir ancak bazen bir kişi, bir ayrıntı gerçeği açığa çıkarmakta, gerçeklerin sağlamasını yapmamızda bize yardımcı olmaktadır.

Sadettin Tantan’ın açıkladığı ismi biraz tanıyalım. Emekli büyükelçi Ümit Pamir kimdir? Ümit Pamir, bizlerin yani siyasal bilgiler öğrenimi görmüş her dönemden kişilerin, eskinin harp okulu öğrencilerinin, okullarında mutlaka kitabını okuduğu, politika bilimi hocası merhum Münci KAPANİ’nin akrabasıdır.

Kapani yada Kapancı sözcüğü/soyadı, Sabetayizm’in Kapancı kolunu ve bu kola mensup olunduğunu ifade etmektedir, Kapani’ler ve elbette akrabaları/hısımları Sabetayist soydan kişilerdir. (Sabetayist: Yahudi Sabetay Sevi’nin kutsal 12. Mesih olduğuna iman etmiş gizli Yahudiler için kullanılan tabir, Sabetaycı.)

Münci Kapani, kardeşleri Osman Kapani ve Güner Kapani’dir. Güner Kapani evlilik yoluyla Pamir soyadını almıştır. Sabetayist Kapani ve Pamir aileleri arasında kutsal evlilik bağı kurulmuştur.

Önce İsrail’i ve sonra diğer Sistem müttefiki ülkeleri İran’dan, Suriye’den ve diğer Müslüman toplumlu Ortadoğu ülkelerinden korumak(!) adına kurulacağı söylenen Füze Savunma Sistemleri ile ilgili çalışmaları yürüten uzmanlar kurulunda Türkiye’yi İbrani kökenden bir eski büyükelçi Ümit Pamir temsil etmektedir. Üzücüdür!

Ümit Pamir’in buradaki rolünden öte, nihai kararı, Türkiye Devleti adına Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti ile Başbakan Tayip Erdoğan vermiştir, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül desteklemiştir, görünen o ki TSK’dan da bir karşı ses yükselmemiştir. Türkiye, Sistem’in yanında yer alan, onun fedailiğine soyunan ve kendi kimliğine, geçmişine, tarihine ve dinine karşı duran ülke pozisyonuna düşmüştür.


Ortadoğu ve Neler Neler

İran, Suriye ve Ortadoğu’nun, NATO kılıflı Sistem’in (Sistem: Dünyayı yöneten İbrani-Evangelist Küresel Krallık) Füze Savunma Kalkanı ile hedefte olduğunu görüyoruz. Bu, Genişletilmiş BOP’a ve bunun Ortadoğu ayağına bir güçlendirme, konuşlandırma projesidir. Lizbon’da kabul edilen ve yerel ve küresel medyanın da destek verdiği bu anlaşma yalnızca karaya konuşlanacak Füze Savunma Kalkanı Sistemi’ni mi kapsamaktadır ve hedefte-kapsamda yalnızca Ortadoğu mu vardır?

Hayır. Bu “sözde savunma, özde kuşatma” anlaşmasına daha geniş bakmak gerekiyor. Karadeniz’e ve Akdeniz’e gemilerle bir füze savunma/kuşatma alanı yaratılacak olması da bu anlaşmanın sınırları içinde kalıyor.

Karadeniz kuşatmasının hedefinde ise Kafkas-Hazar havzası yer alacak. Karadeniz’e ilk Amerikan gemileri Rusya’nın Gürcistan saldırısında girmişti. Şimdi bu şemsiye açılıyor ve yeni donanmalar, yeni operasyonlar için konuşlandırılıyor.

Doğu Akdeniz’de ise amaç İsrail’i korumak ve elbette Kıbrıs adası etrafında yer alan petrol ve doğalgaz yataklarına hakimiyettir. Daha birkaç gün önce ajanslara Kıbrıs Adası-Girit Adası arasında Avrupa’nın doğalgaz ihtiyacını 30 yıl süreyle karşılayabilecek miktarda doğalgaz yatağı bulunduğu açıklandı. Amerika nereyi işgal etse, nereye konuşlansa, konuşlanacak olsa oradan bir zenginlik çıkıyor. Tesadüfler zinciri bir bir ilerliyor!


Her Yandan Uyutuluyoruz

Böyle muazzam kapsamlı bir kuşatma projesine/anlaşmasına Türkiye’nin taraf olması, Türkiye’nin önümüzdeki 30-40 yıl boyunca yani uzun vadede yer alacağı tarafı seçmiş olduğunu gösterir. Türkiye, işgalci Haçlı/İbrani gücü kendisine taraf seçmiştir. Coğrafyamızda yaşanacak olası savaşlarda, işgallerde, Türkiye hangi tarafta yer alacağını açıkça göstermiştir.

Bu denli ciddi bir tercih; bugünü, yarını ve gelecek nesilleri etkileyecek önemdeki ve vadedeki bir tercih, Türkiye içinden neredeyse hiçbir yerden muhalefet görmemiştir.

TBMM’de bu konuda ciddi bir muhalefet, gündem yaratılamamıştır. Meclisteki siyasi partiler birkaç demeç ve konuşma dışında sessiz kalmayı tercih etmiştir. Bir gözlem yapalım.

Ana muhalefet partisi CHP’den ne yazık ki konuyla ilgili, taraf olunan anlaşma ile ilgili bir resmi açıklama yapılmamıştır. Resmi internet siteleri Yılmaz Güney, Ahmet Kaya, Diyarbakır ve Şanlıurfa ile gündemlenmiştir, meşguldür.

Meclisteki bir diğer muhalefet partisi MHP’den de ne yazık ki, taraf olunan taze anlaşmanın üstüne bir resmi parti açıklaması gelmemiştir. İnternet siteleri Kurban Bayramı’yla meşguldür.

DP resmi sitesinde “türban olayı”, sorun olarak gündemini korumaktadır!

DSP resmi internet sitesinde de bayramlaşma, birinci gündemi kaplamaktadır.

HEPAR ve lideri Osman Pamukoğlu’ndan da bir resmi parti açıklaması gelmemiştir, internet sitelerinde bir açıklama yoktur.

Bazı partiler ise, Türkiye’nin gerçek gündemi olması gereken füze kalkanı kuşatmasını kendi gündemlerine almıştır. Türkiye’nin gerçek gündemini TBMM dışındaki bazı partiler yakalayabilmiştir.

Saadet Partisi ve lideri Erbakan, “Kendi füze kalkanımızı kuracağız” ve “Füze Kalkanı Projesine hiçbir şekilde razı olunamaz” başlıklarıyla açıklamalarda bulunmuştur, misilleme fikri ve söylemi öne çıkmıştır. Buna karşın, türban ve Mavi Marmara meselelerinde on binleri sokaklara dökebilen partinin geniş tabanını harekete geçirecek bir muhalefet tarzı, miting, gösteri, protesto yolu izlememesi dikkat çekmektedir!

Yurt Partisi ve lideri Sadettin Tantan, “Lizbon’da ülkenin ve halkın gururu teslim edilmiştir” başlığıyla geniş ve kapsamlı bir açıklamada ve analizde bulunmuştur, çeşitli gazetelere demeç vermiştir. Lizbon zirvesi öncesinde de, anlaşmaya taraf olunmaması gerekliliği ile ilgili uyarı ve açıklamalarda bulunmuştur.

Büyük Birlik Partisi ve parti adına Gen. Bşk. Yard. Hakkı Öznur, “NATO’nun füze kalkanı, İslam ümmetine açılmış savaştır” söylemiyle görüşlerini açıkça dile getirmiştir.

İşçi Partisi de “Amerikan Füze Kalkanı’na Hayır” sloganı ile çeşitli açıklamalarda bulunmuş, parti çizgisini korumuştur.


Kendisini milliyetçi Türkçü olarak nitelendiren kesimin, İslamcı olarak nitelendiren kesimin ve aynı zamanda solcu ve sosyalist/komünist olarak nitelendiren kesimin ciddi bir tepkisi, muhalefeti, mitingleri olmamıştır. Bu üç ideolojinin ortak noktası bir biçimde anti-emperyalist olmalarıdır. Türkiye’yi emperyalizmin kuşattığı bir noktada, emperyalizmin savunuculuğuna soyunduğu bir noktada anti-emperyalist bir muhalefet gelmemiştir.

Bundan iki önceki Müttefik Bölücüler adlı makalemde yazmıştım, yinelemek gerekiyor: “Yankee Go Home” diyenler, “İdi Damoy” diyenler bugün uzun kayıp! Herkes, döneminde kendisine verilen görevi yapıyor, rolü oynuyor, küresel projeler tıkır tıkır yürüyor.

Kurban Bayramı’nın 4. gününde, Türkiye Devleti’nin bağımsızlıkçı, insancıl yapısı ve “yurtta barış, dünyada barış” söylemli örnek ideolojisi ve saygınlığı kurban edilmiştir. Allah kabul etsin(!)


TEVFiK BiR /21.Kasım.2010


2 Kasım 2010 Salı

CIA'nın Yemen'deki Çok Gizli Operasyonu



CIA'nın Yemen'deki Çok Gizli Operasyonu


Enformasyon ve bilgi savaşlarının yaşandığı bir çağdayız. Bu makalede, ABD istihbarat servisi CIA'nin bu kapsamda yürüttüğü gizli operasyonlarından birinin deşifresi anlatılacaktır. Küresel yalan, gün yüzüne çıkarılmaya çalışılacaktır. Gelin Amerikan yalanlarına birlikte bakalım.

31.Ekim.2010
Önce 31.Ekim.2010'da gündeme “bomba” gibi düşen habere ve onun dikkat çekici noktalarına bakalım.

Bombalar iki ayrı paket halinde Yemen'den gönderiliyor. Gönderici, El Kaide terör örgütü. Bomba paketleri Yemen'den, Amerikan UPS Kargo ile gönderiliyor. Küresel faaliyet gösteren UPS Cargo'nun sahibi, aynı zamanda Sistem içerisinde güç sahibi olan ve Amerikan Demokrat Partililer'in günahları kadar dahi sevmediği Cumhuriyetçi bir “patron”.

Kartuşa kamufle edilmiş bombalardan biri Yemen'den ABD'ye (Chicago) gönderiliyor, uçak Almanya'da aktarma için duruyor, havalanıyor ve İngiltere'de de aktarma için durduğu sırada bomba tespit edilip, etkisiz kılınıyor. Almanya ve İngiltere ayakta.

Bu arada diğer bomba paketi Birleşik Arap Emirlikleri – Dubai'de ele geçiriliyor.

ABD'de New Jersey, Philadelphia ve New York'ta çeşitli UPS Cargo araçlarında aramalar yapılıyor. Daha sonra ABD'den bir haham çıkıp, hedeflerin Sinagog'lar olduğunu söylüyor ve sinagogunun internet sitesinin Mısır'dan bir gün içinde 80’den fazla kez tıklandığını söylüyor.

Yemen, Mısır ve (sözde İslamcı) terör örgütü El Kaide - ABD, İngiltere, Almanya, Yahudi İbadethaneleri ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE).

Yaratılan terör tehdidi ve çıkan haberlerle insanların beynine belirli kavramlar ve belirlenen “saflar” yerleştirilmiştir. Terör, İslam ve toplumu Müslüman ülkeler bir yanda; ABD, Avrupa, “70 yıllık soykırım mağduru Yahudiler” ve müttefik “ılımlı İslam” ülkesi BAE bir yanda.


Yalanlar Üstüne (Body of Lies)

Bu bir CIA operasyonudur dedik, peki neden ve hangi amaçla?

Bu operasyon, Sistem'in “İslam'ın Yahudi düşmanlığı” tezine bir örnekleme-tazeleme-haklılık kazandırma operasyonuydu. Bir açıdan, Filistin-İsrail meselesinde, Avrupalı ve ABD'li toplumların kamuoyu görüşünü İslam/Filistin aleyhine çevirme, kararsız kalanları yönlendirme operasyonuydu. Hıristiyan Alman milletinin ve diktatörleri Hitler'in 70 yıl önce yaptığı Yahudi soykırımının (Holocoust) suçlusu olanların unutulmasına, bugünün yeni düşmanlarının yaratılmasına aracıydı.

Yeniden, Hıristiyan ve Musevi toplumlara “İslam” öcüsü gösterildi, El Kaide hatırlatıldı. Demokrat ve hümanist (!) Batı'ya, geri ve terörist İslam (!) gösterildi. Bu operasyonu yöneten güç, neo/yeni Haçlı zihniyetidir ancak bugün bu zihniyeti yürüten Sistem, İbrani’dir.

* * *

Dünya “El Kaide” adını duyduktan sonra Afganistan ve dünya El Kaide'yi tanıdıktan sonra Irak, ABD tarafından ele geçirildi.

Bugün dünyaya El Kaide ismi hatırlatılıyor. Buna gereksinim var. Çünkü ABD ve müttefiki Suudi Arabistan, bugün Yemen'de çok büyük operasyonlar yürütüyor, Yemen'i kuzeyden işgal ediyor.

Yemen'de ileriki aylarda/yıllarda çok daha büyük operasyonlar görülebilir. Daha şiddetli çatışmalar yaşanabilir. Suudi Arabistan'a destek olarak artık daha büyük ve medyatik Amerikan orduları bölgeye “göç” ettirilebilir. Bununla birlikte, El Kaideci bölge ülkelerine (!) ve Yemen'e karşı Avrupalı müttefiklerden yardım istenebilir. Yemen ve Suudi Arabistan'ın komşusu, Sistem'e entegre edilen Birleşik Arap Emirleri'nden destek istenebilir!

İşte bu olasılıklar için ABD, kendi kamuoyu ile Avrupa hükümetler ve kamuoyu desteğini sağlamak adına, düşmanı parmakla gösterme ve El Kaide terörünü ve bunun Yemen yapılanmasını hatırlatma yoluna gitmiştir.

Acaba yüzyıllardır gat (kat) otu içip uyuşan, saat mevhumu olmayan, tembel Yemen halkını, kim ne zaman ayıltmıştır da, oldukça azim, disiplin, dakiklik ve çalışma isteyen terör işine girmişlerdir. Terör ve savaş, Yemen halkının bünyesine ters bir durumdur. Yemen’de El Kaide’yi kim kurmuştur? Herhalde Yemen’deki El Kaide yapılanmasından kim çıkar elde edecekse o kurmuştur. Soruyoruz, düşünüyoruz, yanıtlar arıyoruz!

Suudi Arabistan'ın 3 ay önce ABD ile imzaladığı 60 milyar dolarlık savaş jeti ve savaş helikopteri satın alım sözleşmesi dünya tarihinin gördüğü en büyük askeri sözleşmelerden biriydi. Bu bize, El Kaide'nin bölgede yalnızca Yemen'de olmadığını göstermektedir(!) Anlaşılan o ki operasyonlar Aden coğrafyasına yayılacaktır! Suudi Arabistan, ümmetine karşı İbrani ABD’nin/Sistem’in yanında yer alacaktır/almaktadır.

Mısır'ın da adı bu olayda bir haham tarafından geçirilmiştir. Bu, bir nevi ön hazırlıktır. Hazırlık öncesi zihinlere ufak ufak Mısır adı sokulmaktadır.

Dünya büyük olasılıkla, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek yönetiminin yıkılışına, Ortadoğu'nun arabulucu ülkesi Mısır Devleti'nin karıştığına ve orada El Kaide'nin kardeşi “Müslüman Kardeşler” örgütünün iktidara çıkışına şahit olacaktır.

Genişletilmiş BOP kapsamında, ABD ve müttefikleri de ileriki yıllarda bu El Kaide’nin organik kardeşi Müslüman Kardeşler iktidarının yöneteceği Mısır'a, Erez İsrael'in yani vaat edilmiş toprakların bir kısmını içinde barındıran Mısır’a, demokrasi ve insan hakları götürmekten şeref duyacaklardır! Irak'taki gibi. Sabah akşam “toprak bütünlüğüne saygılıyız” diye bölerek ve en az 1.5 milyon masum insanı/Müslümanı öldürerek!


Bu Bir CIA Operasyonudur

Bu çözümlemeye isteyen stratejik ve jeopolitik analiz der, isteyen de (küreselleşmeciler, tek dünya devletçileri, Sistem'in aktörleri) komplo teorisi der. Herkes istediğini demekte özgür. Çünkü “özgür” bir dünyada yaşıyoruz! Gerçekleri bize zaman gösterecektir.

Olaya dönelim. Bu bombalı paketlerin El Kaide terör örgütünce gönderildiği büyük olasılıktır, bunu CIA’nin bilfiil yaptığını iddia etmiyoruz. Çünkü “istihbari operasyonları” planlayan, kurgulayan güçler, hele ki bu çok gizli ve büyük bir operasyon olacaksa, bunu asla uygulamazlar, farklı unsurlara bu operasyonu uygulattırırlar, tetikçi örgütler yada kişiler kullanırlar. El Kaide, CIA'nın ve Sistem'in hedeflerine ulaşması için bir joker örgüttür, tetikçidir, ABD'nin projesine uygun türetilmiş bir terör örgütüdür.

Bu örgütün Sistem hedefleri doğrultusunda işler yaptığını tepedeki 1-2 ismin (yıllardır bulunamayan Usame Bin Ladin ve belki yanındaki 1-2 adamı) dışında kimse bilmemektedir. Örümcek ağı örgütlenmesi/network yada piramit tipi örgütlenmeyi görüyoruz. Tepede her şeyi bilen bir kişi, aşağı doğru indikçe yada ağın merkezinden dışarı doğru açıldıkça artan sayıda kişi ve azalan oranda bilgi. Nicelik arttıkça nitelik azalıyor yada kayboluyor. En altta ise hiçbir şey bilmeyen tetikçiler/intihar saldırganları, piyonlar var. Dünyada askeri örgütlemeler/ordular da aslında bu modellerle kurulmuşlardır.

İşte görünen o ki, CIA'nın planladığı bu operasyon El Kaide içine bir biçimde monte edilmiş ve İslam adına bir şeyler yaptığını sanan El Kaide'ci cahil piyon teröristler de bu operasyonu uygulamışlardır.

El Kaide görünürde başarısız ve aslında Sistem başarılı olmuştur. Küresel Krallık/Sistem, CIA'nın bu çok gizli operasyonu marifetiyle nihai amacı doğrultusunda bir taktiğini daha başarıyla sonuçlandırmıştır. Küresel Sistem’in projeleri tıkır tıkır yürümektedir.


TEVFiK BiR / 02.Kasım.2010



7 Ekim 2010 Perşembe

Müttefik Bölücüler




Müttefik Bölücüler



Tesadüfler ülkesi Türkiye'de olup bitenler bir Marslı'yı bile hayrete düşürecek cinsten ilerliyor. Ancak olaylara bu ülkeden bakanlar her şeyi gayet normal görüyor ya, bu da işin ilginç tarafı. Peki neler oluyor Türkiye'de?

İran'da, Irak'ta, Gürcistan'da, Afganistan'da, Kırgızistan'da, Pakistan'da bugün oyunlar oynanıyor, geçmişte SSCB'de ve Yugoslavya'da oynandı, operasyonlar seri halde devam ediyor, bunu herkes kabul ediyor da; bu ülkelerin komşusu, bu coğrafyaların komşusu Türkiye'de nedense hiçbir zaman hiçbir oyun oynanmıyor, bu iddialar hep “komplo teorisi” olarak niteleniyor, hayret!

Bugün körler, millete aydınlık ve karanlığın farkını anlatmaya, göstermeye çalışıyor. Mümkün mü?

* * *

Ergenekon ve diğer isimlerle yürütülen operasyonlar ve yargılamalar var. Savcılık iddianamesine göre, bir kısım subay, asker toplanıp hükümete darbe yapacakmış. Olabilir. Olmayabilir de. Bilemiyoruz. Yargılama sonucunu bekliyoruz.

Ancak hükümete ve bundan da öte devlete karşı darbe girişiminde bulunacak, silahlı saldırılarda bulunacak, bulunan bir yapı bugün çok güçlü bir varlığa ulaştı, ekonomik alanda holdingleşti, siyasi alanda söz sahibi oldu, yönetsel alanda görece bölgesel hakimiyet kurdu!

Evet, BDP ve onun bağlantılı legal ve illegal örgütlenmeleri ve elbette terör örgütü PKK; bırakın hükümeti, üçyüz beşyüz kişiyi, 70 milyona, bir ülkeye darbe yapıyor. TBMM'de vekil olduğunu söyleyenler arkalarına, adeta bir düzensiz ordu gibi faaliyet gösteren terör örgütü PKK'yı alıyorlar, bunu ifade etmekten çekinmiyorlar.

Silahlı güç olarak PKK'ları, vekillerinin ve siyasi çalışmaların merkezi BDP'leri, ekonomik alanda holdingleri/patronları, kaçakçılıkta kazandıkları milyarlarca dolarları/paraları, enformasyon ve bilgi faaliyetlerini yürüttükleri haber ajansları, basın-yayın kuruluşları var. Sözde bayrakları, federasyon ilanları var. Bölgede pek çok kişinin evinde, işyerinde sözde terör örgütü bayrakları asılı. Okullarda Türk bayrakları yok.

Yani silah var, siyasi ve idari güç var, para var, enformasyon ve dezenformasyon operasyonlarını yürütecekleri kuruluşlar var, cesaret ve cüret var, manevi birliktelik var, yerel destek var, dış destek var; buna hukuk nezdinde karşı koyması gereken, bu yapıyı gücüyle yıkması gereken Devlet yok!

* * *

Polis ve jandarma bölgede, genel asayiş kapsamındaki sokak gösterilerine müdahale dışında başka bir müdahalede bulunamıyor. Asker dağda cımbızla terörist avlıyor. Terörle mücadele askere teslim. Devletin kanunları bölgede işletilemiyor. Bölgede yapı, bugün hükümet ve elbet devlet tarafından kabullenilmiş durumda. Bugün buna “he” diyen yarın acaba nelere “he, he” diyecek, belli değil.

Türkiye'nin milli güvenliği başka ülkelerde aranıyor. Devletin milli güvenliği başka ülkelerle ve teröristlerle müzakere ediliyor. Devlet-i Ali, bir gün Amerika Birleşik Devletleriyle öbür gün Kuzey Irak Kürdistan Özerk Bölgesel Yönetimiyle görüşüyor, bir ayağı da İmralı'da “mekik dokuyor”. Verin PKK'yı deniyor da acaba karşılığında “neye” alın deniyor. Bu Devlet-i Ali, dün Habur'da tövbe etmeyen sözde pişmanları karşılıyordu, “barış” dağıtıyordu. Bugün, bu çizgiden bir adım uzaklaşmadığı görülüyor.

ABD, Irak işgalinden önce İngiltere'yi Irak'ta savaşa sokabilmek için, İngiltere'ye IRA terörünü bitirme teklifini sunmuştu. Birleşik Krallık'ta IRA terörü bitti, karşılığında İngiltere Irak'ta müttefik güç olarak savaşa girdi. Çünkü ABD biliyor ki, bugüne kadar tek başına yürüttüğü hiçbir savaşı kazanmadı, kendisine müttefik gerekiyor.

Peki, ABD'nin PKK'yı bitirmesi karşılığında Türkiye ne verecek? Olası İran-Sistem (ABD, İsrail...) savaşında, Sistem yanında bir güç olarak mı yer alacak yoksa, Türkiye içinde bir Kürdistan'ın (federe) kurulmasına mı cevaz verilecek?! Geleceği artık sis perdesi ardından görmüyoruz, sis dağıldı, her şey açık ve seçik yürüyor, görüyoruz. Başkanlık sistemi de yeniden tartışmaya açıldığına göre, geleceği okumak bugün pek de mucize değil.

* * *

Anlaşılan yakın bir zamanda Kenan Evren'in uykuları kaçmayacak! (Kenan Evren Mart.2007'de, Türkiye'nin 8 eyalete (Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Erzurum, Diyarbakır, Eskişehir, Trabzon) bölünmesi gerektiğini söylüyor, “Aslında bu düşüncem yeni değil. Daha 1980'li yılların başında bunları düşündüm. Çünkü Ankara'dan 81 ile hakim olmak zor. Uykularım kaçıyordu.” diyor ve ekliyordu “Mutlaka gelecek diyorum. Belki 10 yıl, belki 30, belki 50 yıl. Ben 90 yaşındayım. Belki ben görmeyeceğim. Ama Türkiye bir gün mutlaka bu adımları atacak. Yoksa huzur bulmamız mümkün değil.”)

Türkiye hâlâ bölünmediği için uykuları kaçan acaba yalnızca Kenan Evren mi? Her dönemde pek çok yerde onun gibi uykusu kaçanların olduğunu biliyoruz. Derdimiz ise, buna karşı milletin gözünü açmak.

* * *

Türkiye'de artık erkekler bile siyaset konuşmaktan, ülkede olan biteni, “gidişi” konuşmaktan sıkılıyor, toplum duyarsızlaştı, ilgisizleşti. Futbol bugün, “Türkiye'nin gidişinden” daha fazla gündem yaratıyor. Vatan-Millet, maçlarda slogan atarak, Türk bayrağı sallayarak, maçın başında İstiklal Marşı okuyarak kurtarılıyor artık. Maçlarda istiklal yani bağımsızlık marşı okunuyor da, ortada bağımsızlık ne derece kaldı, o sorgulanmıyor (doğu ve güneydoğunun büyük bir bölümünde artık istiklal marşı da okunamıyor).

Bağımsızsa bir ülke, kendi içindeki terör örgütünü yok etmek için neden ABD ile görüşür? Yaşar Büyükanıt “PKK'yı ABD'nin desteklediği yada yönettiğine dair ben Genelkurmay Başkanı iken bir bilgi yoktu.” iddiasına karşın! Ne büyük yalan! Madem futbol bu gelişmelerden daha önemli, o zaman ülkede olanı biteni insanlara futbol ile anlatmak gerekiyor.

Bizim “Kuzey Irak” diye yumuşattığımız, asıl adı “Kürdistan Özerk Bölgesi” olan bölgenin örtülü temsilcisi bir İsveç futbol takımı var. Adı, Dal Kurd FF

Türkiye sınırları içinde ve Irak'taki Kürdistan'da büyük taraftar kitlesine sahip. Komşumuz Kürdistan Özerk Bölgesel Yönetimi(!), bir cazibe merkezi olma yolunda büyük adımlarla ve hızla yürüyor, yakında bu bölge de futbol takımı kuracak! Belki kulüp başkanı da “Kak Barzani” olur!

Peki yarın bir gün; dünyası futbol olan, ülkenin sorunlarıyla ilgilenmeyen toplumun bu “aymaz” erkeklerinin tuttuğu takım, uluslararası bir karşılaşmada DalKurd FF ile maç yaparsa, içleri hiç sızlamayacak mı? Sızlamadı diyelim. O zaman bu gidişle herhalde en fazla 10 yıl içinde kurulacak Amed FC ile yada Barzani FC ile tuttukları takım yada Türkiye - Türkiye Kürdistanı maç yaparsa!

“Yankee Go Home” diyenler, “İdi Damoy” diyenler bugün uzun kayıp! Herkes, döneminde kendisine verilen görevi yapıyor, rolü oynuyor, küresel projeler tıkır tıkır yürüyor.

Aşağıdaki dörtlüğü idrak edebilen, Türkiye ve gerçek demokrasi-gerçek hukuk devleti sevdasıyla hareket eden ve sorumlu bireylerden müteşekkil duyarlı bir topluma ulaşmak umuduyla:

“Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk'ın.
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.”


TEVFiK BiR / 07.Ekim.2010



Telif Bilgisi

© 2009-2017 tevfikbir.com , tevfikbir.blogspot.com. Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeksizin alıntı yapılamaz.

" Tevfik BİR - www.tevfikbir.com " biçiminde kaynak gösterilerek makalelerden alıntı yapılabilir.