17 Temmuz 2006 Pazartesi

Aşiret, Kaçakçılık, Terör ve Meclis



Aşiret, Kacakçılık, Terör ve Meclis

Bırakın bütün meseleleri, Aşiret sorununa eğilelim. Bu konuyu hallac pamugu gibi kaldirip atalim, halkimizi “gercekleri” gormesi icin bilinclendirelim. Asiret dedigimiz yapi, bu topraklara ozgu olmakla birlikte nicelik olarak ve kavramsal olarak feodalizminin bu topraklara yansimasidir. Konu gercektende cok onemlidir. Konunun onemini eski MİT İstihbarat Daire Baskani Mahir KAYNAK mealen soyle belirtiyor “Guneydogu ve Dogu’daki asiret yapilanmasi, bolgeyi kontrol eden feodal yapi, su an pkk’dan daha tehlikeli”. Burada konuyu ayrintilariyla incelemeyecegim, sadece deginecegim. Cunku konu o kadar genis ve karmasik ki; hem ozel bir arastirma ister hem de mevcut bilgilerle bir kitap cikar. Bu da cokca zaman alir.

Turkiye’deki Asiretler, Dogu Anadolu ve Guneydogu Anadolu Bolgeleri’ne ozgudur, buralarda mevcutturlar. Ancak Guneydogu’dakiler biraz daha yaygin, etkin ve Dogu’dakinden daha farkli bir yapiya sahip. Asiretler kapsadiklari (hukmettikleri) alan icinde bircok mahalle, koy ve hatta bir ilceye sahip; buralara hukmeden, buralarin yerel hukukunu (hatta devletin mevzuatina, yasalarina aykiri olarak), orfunu, adetini olusturan; ve hep bir kandan gelen sayilari binlerle olculen ailelerdir. Bu ailelerin ekonomik varliklarini/guclerini, nufuz alanlarinda (bolgelerinde) gerceklestirdikleri tarim ve hayvancilikla sagladiklari zannedilir, daha dogrusu asiretler tarafindan bu boyle lanse ettirilir.

Hatta genel olarak antep fistigi, arpa bugday vb. seylerle gecimlerini sagladiklarini soylerler. Hatta antepfistigina devlet yardimi soz konusu olmadigi icin magdur olduklarini bile iddia ederler. Hatta biraz da hadlerini asip “devlet uzume, pamuga yani Turk’un ekip bictigine yardimda, subvansiyonda bulunuyor ama biz Kurtlerin ekip bictiklerine mesela antepfistigina subvansiyon vermiyor” goruslerinde bulunurlar.

Devlet subvansiyon versede vermesede bunlarin tarimdan kazanacaklari rakamlar bellidir. Yillik toplam gelirleri bellidir, hatta bunlarin maddi acidan yoksul olmalari gerekir. Genis arazilerden cok buyuk paralar kazanilsa da sonucta o kadarda nufus mevcuttur.

Ancak is boyle degil. Asiretler genellikle mertce ifade edersem, daglara, nehir kenarlarina afyon, hint keneviri gibi ekimi dikimi yasak, uysuturucu hammaddesi ekmektedirler. Tabi cografi konumu itibariyle her asiret bu isi yapamaz. Daha buyuk asiretler ise kacakcilik yaparlar. Silah kacakciligi, uyusturucu kacakciligi vb. bilimum KOM kapsaminda kacakcilik. Asiret nufusunun bir bolumu merkezde, memlekettedir ancak bunun bir bolumu de buyuk sehirlere gocmustur; oradan oaraya sevkiyati saglamaktadir.

Bugun televizyonlarda bir haber vardi. Zeydan asiretinin kizi evlenmis ve dugunde tam 20kg. altin takilmis, amcasi geline 350.000 dolarlik jeep hediye etmis. Yahu bu asiret gecimini nereden saglar, bu paralar ne zamandan sonra kazanilmistir.

Bunu Mustafa Buldan’in aciklamalarindan/iddialarindan okuyalim “DYP Hakkari Milletvekili Mustafa Zeydan, milletvekili olmadan önce beş parasızdı. Aşiretini silahlandırıp kirli işler yaparak devletin sırtından milyarlar kazandı". "Zeydan'ın o dönemde bir binek aracı bile yokken şimdi ailesi Avrupa arabaya biniyor… Devlet bunları araştırmalı. Yüksekova Çetesi ortaya çıktıktan sonra Zeydan Ailesi elindeki Avrupa arabaları sakladı. Niye? Geçen yıl PKK, Zeydan'ın üç bin koyununu kaçırdı. İstese bu koyunları PKK'dan alabilirdi, ama istemedi. Niye biliyor musunuz? Zeydan'ın PKK içindeki oğlu Yücel Zeydan dağda rahat rahat et yesin diye. Bu koyunlar kaçırılmadı, gönderildi.
 
Yüksekova Çetesi içinde bulunan Mustafa Zeydan'ın yeğeni Rüştü Zeydan çetenin tetikçisi. Korucu Rüştü şimdi serbestçe dolaşıyor. Yüksekova çetesinin ucu Ankara'ya dayanıyor."

Ankara’dan kasit bazi milletvekilleri bakanlar. Zaten Mustafa ZEYDAN bugun de AKP (AK PARTİ) Hakkari milletvekilidir. Bu alinti 28.12.1996 tarihli Milliyet Gazetesi’nden. Bakiniz 1996’da DYP’den milletvekili bugun AKP’den. Bunlar asiret olduklari icin, asiret reisi bu secimlere su partiye oy verilecek dedimi bir anda onbinler bu partiye oy veriyor. Zaten asiretler bolgelerindeki tum partilerin il baskanliklarinda ust duzey yonetimi kapmis durumdalar. Her secimde mutlaka milletvekili aday listelerinde onlar vardir.

Asiretler milletvekili dokunulmazligindan ve protokolden, bakanlardan torpil almalardan yararlanmak icin bu yola basvuruyorlar. Partiler ise bu bolgeden oy almak icin bunlari tercih ediyorlar. Zaten asiretin rıza gostermedigi bir parti orada ne orgutlenebilir ne de oy alabilir.

Sonuc olarak kacakcilik isleriyle ugrasan asiretler (teror orgutleri baglantili olarak, cunku Avrupa’da Kurt mafyalar ve pkk olmadan uyusturucu kacakciligi/sevkiyati yapamazsiniz. Uyusturucu ile sinirdan gecemezsiniz. Bu da kacakcilik yapan asiretler ile teror orgutu pkk’yi ve Kurt mafyalari ayni iliskinin icine sokuyor), milletvekillikleri kaparak, bakanlariyla icli disli iliskiler kurarak gayri mesru ve gayri hukuku olarak, illegal olarak devlet guvencesinden de yararlanmaktadir.

Devlet guvencesi derken, bakanin emri ile bu asiretler hep gozetilmektedir. Mesela Van’da uyusturucu kacakciligindan yakalanan asiretin oglunu, babasi karakolu basarak nasil cikardi? Demek ki polis bu adamlarin arkasindaki bizim galiba “bu ulkeye layık olmayan” birilerinin (artik bakan mıdır bakmayan mıdır bilemem) oldugunu biliyor. Meclisimizde bu kacakciliktan gelme asiret buyugu (DGM’lik, Agir Cezalik) milletvekilleri sayisi da oyle bir tane iki tane degil. Ne yazik ki Guneydogu Anadolu Bolgesi illerinin ve Dogu Anadolu Bolgesi illerinin milletvekilleri listelerinde her il icin bunlardan mutlaka birer ikiser var. Hangi parti oldugu olacagi fark etmez. Meclise girsin yeter, tabi iktidar olursa daha iyi, mantigiyla. Asiret – Kacakcilik – Teror – Meclis yumagi boyle.

Istanbul’da sabah aksam tonlarca uyusturucu yakalaniyor. Bunlari kaciran, getiren, aracilik eden asiretlere ise (basindan duymadigim icin bu kaniyla yaziyorum) bir tek operasyon yok. Once bu asiretlere surekli arama ve operasyonlar yapilmali. Bunlarin bu feodal yapisi ve fevkalade maddi kaynaklari kurutulmali. 2007 secimlerinde de hicbir parti asiret uyelerine listelerinde yer vermemeli. Yoksa Ataturk’un ve zamanin vatansever yureklerinin kurdugu, ilk mebusluklarini ustlendikleri buyuk, yuce meclisimizin ve milletvekillerinin adi asiret dugunleri(!) ile anilir olacak.


TEVFiK BiR / 17.Temmuz.2006


10 Temmuz 2006 Pazartesi

Atatürk Türkiyesi İçin Şahinleşmek




Büyük Türkiye İçin, Büyümek İçin Dışişleri’nden Başlamalı
(Atatürk Türkiyesi için Şahin’leşmek)


Onceden de bildigimiz, ancak rakamsal olarak ayirdina varamadigimiz asagidaki bilgileri sunmak ve bu bilgiler isiginda bazi bilinmeyenleri aciklamak istiyorum... (asagidaki veriler bakanliklarin bir yillik butceleridir).
<<<Diyanet Isleri Baskanligi 1.122.203.000 YTL

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI 783.047.000 YTL
DISISLERI BAKANLIGI 562.643.000 YTL
BAYINDIRLIK VE iSKAN BAKANLIĞI 677.219.000 YTL
ULAŞTIRMA BAKANLIĞI 687.265.000 YTL
SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI 280.095.000 YTL
ENERJİ VE TABİ KAYNAKLAR BAK. 249.296.000 YTL
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI 632.417.000 YTL
ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI 404.396.000 YTL OLDUGUNU BİLİYOR MUYDUNUZ? >>>

TC Disisleri Bakanligi'na bagli olan Buyukelcilerimiz ve ust duzey diplomatlarimiz, rotasyon sistemine tabidir. Yani, belirli araliklarla tayin edildikleri ulkelerden baska ulkelere gecmektedirler. Bu gecislerde belirli bir bolge belirli bir cografya yada ulkeler toplulugu baz alinmamaktadir. Burada etkili olan genelde diplomatin basarisi yada hukumetle olan yakin iliskileridir (torpil desem daha acik olur sanirim).

Bu nedenler dolayisiyla Somali’de buyukelcilik yapan bir kisi ertesi sene Iran'a sonraki tayininde Vatikan’a vb... bicimde alakasiz ulkeler arasinda gorevlendirilebilmektedir. Boylelikle bir ulkeye atanan diplomatimiz o ulke ile ilgili sadece yuzeysel, sig bir kaniya ve bilgi birikimine sahip olmaktadir.

Oradaki gorevi bazi zamanlarda bir nevi (cumhurbaskanliginin bazi zamanlarda noterlesmesi gibi) noterlige donusmektedir. Gittigi ulkenin ne dilini ogrenebilmekte, ne ic siyasi yapisini ogrenebilmekte, ne ulkedeki etkin siyasetcilerle yakin iliskiler kurabilmekte, onlarla dostluklar gelistirebilmekte; ne de ulkenin mevcut yapisini (STO orgutlerinin ulke yonetimindeki etkinligini, medya - siyaset iliskisi, askerlerin etkisi var mi varsa hangi askeri kanatlarin var, askeri-sivil denge nasil saglaniyor, ulkedeki derin etkin unsurlar kimler, burokratik yapilanmasi nasil, ulkedeki bilimsel-sanatsal yapi nasil, ulkenin tarihi.....) kavrayamamaktadir.

Gercekte bunun olmasi gerekeni sudur, bir buyukelci bunlarin hepsini bilmelidir. Cunku buyukelci orada hem diplomatik iliskileri yurutur, hem de TC adina o ulke ile ilgili gelismeleri takip eder, ulkeyi analiz eder, istihbarat yapar. TC’nin o ulkedeki gozu olur ve oldugunca cok seyi gormeye calisir/calismalidir.

Bakin Disislerimiz bu hatali yapilanma ve yonetim icinde iken; dunyada Disisleri Teskilatinda (mukemmelik acisindan) bir numara olan ABD'de isler farkli yurumektedir. Nasil? Soyle ki, ABD'de buyukelci olacak diplomat mesela ilk Suriye'ye tayin edilmis olsun, o diplomat o ulkede yaklasik 3-5 yil kalir, hem ulkeyi hem bolgeyi analiz eder, kavrar uzmanlasir, o ulkenin dilini (suriye’yi ornek verdigim icin Arapca'yi) ogrenir.

Daha sonra o buyukelcinin atamasi benzer bir ulkeye (ayni bolgede yer alan, ve Arapca konusan bir ulkeye) mesela Lubnan'a yapilir, sonra mesela Urdun'e atanir... Yani rotasyondaki temel belirleyici unsur dil ve yapidir. Buyukelci o bolgenin uzmani olur yasi gelir 45-50'ye, o adamin buyukelcilikten emekli olmasi (bizdeki gibi 65'ine kadar buyukelcilik yapip emekli olmasi) beklenmez. O buyukelci Pentegon'a uzman olarak alinir. Cunku artik bolgede pismis, oranin dilini her turlu yapsini bilen cok iyi bir uzman olmustur.

Pentegon'a alinan o uzmanlarin artik buradaki gorevleri, ABD'nin o bolgedeki (yada ulkeler bazinda) politikalarini tayin etmektir. Ama tabi ki tek baslarina degil, yine bulunduklari masalarda (Ortadogu masasi, Orta Asya masasi, Balkanlar Masasi gibi) kendileri gibi yetismis buyukelciler, masanin dilini bilen uzmanlar, istihbaratcilar, akademisyenler (cia adina calisirlar), askeri yetkililer ve bazi baska uzmanlar bulunur.

O uzmanlar grubu da ABD’nin ilgili ulke/bolge politikalarini, stratejilerini, taktiklerini belirlerler. Gercekte ABD’yi yonetenler de bunlardir. Onlar artik "Sahin" olurlar. Yani yukaridan, kilometrelerce yukarilardan (uzgorulu, ongorulu olarak) bolgedeki en ufak degisikliklerin farkina varirlar, en uygun politikalari, projeleri gelistirirler.

Mesela Turkiye'de buyukelcilik yapan ABD diplomatlarinin, Turkiye'den sonraki gorevleri muhtemelen Ortadogu masasinda ust duzey bir uzmanlik yada CIA'de ust duzey bir gorev (mesela CIA Baskan yardimciligi) yada ABD Baskani'nin Ulusal Guvenlik Danismanligi gibi don derece stratejik bir konum.

Yine Turkiye’ye donelim, Disislerimiz’de Yunanca bilen bir tane bile uzmanimiz yok. Turkiye’nin diplomatik alanda en cok mucadele ettigi ulkelerden biri Yunanistan. Ve Yunanca bilen Uzmanimiz yok. İs cevirmenlerle halldeilmeye calsiliyor. Halbuki, Yunanca bilen (yani bolgenin anadilini, resmi dilini bilen) uzmanlara cok buyuk gereksinimiz var. ABD’deki gibi bizde de masalar var (masalarin bazilari yeni yeni kuruluyor, ayrica masalarda calisan uzman sayisi cok kisitli, ve bu uzmanlarin neredeyse hicbirisi calistigi masanin dlini bilmiyor).

Masada calisan uzmanlar genelde o masanin bulundugu cografyaya hayatinda hic gitmemis, o bolgede hic bulunmamis kisilerden olusuyor. Ornek vererek anlatirsam daha iyi anlasilacak, mesela Ortadogu masasinda bulunan uzmanlarin (eski diplomat, yasi muhtemelen orta yas uzeri) cogu Ortadogu’yu kitaplardan, seminerlerden… duyarak okuarak ogrenmisler; gorerek, yasayarak ogrenmemisler. Adam hayatinda Ortadogu’ya gitmemis, mesela Guney Amerika’daki bir kac ulkeye gitmis, bir iki Avrupa ulkesi gormus (diplomat olarak, atese olarak, yada buyukelciliklerde calisan “yardimci” sifatla calisan uzman adayi olarak). E, TC Disisleri’nde masalarda calisan, bolgeyi bilmeyen uzmanlarin(!) Turkiye’nin yabanci ulkeler ile ilgili tayin edecekleri politikalar ya da yapacaklari ongoruler ne kadar tutarli olur, ne kadar isabetli olur, supheli.!!

Sundugum Turkiye - ABD kiyaslamasindan da anlasilacagi uzere, TC olarak bizim disislerinde basarili olamamiz, cok onemli stratejik kararlar verememiz, diplomatik alanda, dunyada, saygin bir yere sahip olmamamiz bundandir. Ve hatta diyebiliriz ki, Turkiye’nin dunyadaki gelismelere hakim olamamasinin ve dunyadaki gelismelere hemen mudahil olamamasinin, diger ulkeleri anlayamamizin etkili/yonetici konumda olamamasinin nedenlerinin basinda gelir. Yillardir soylenir biz neden efendim su ulkeyle iliski gelistiremiyoruz, su ulkeyi daha yeni yeni taniyoruz.

Son olarak sunu soylemek istiyorum, Diyanet Isleri Baskanligi’na yillik 1.100milyon YTL’lik butce verilirken, Disislerine 560milyon YTL butce verilmis, yani Diyanet Isleri, Disisleri Bakanligi’ndan 2 kat buyuk bir butceye sahip. Halbuki Disisleri’nin cok buyuk rakamlara, cok buyuk paralara gereksinimi var. Neden? Cunku, cok daha fazla uzman edinebilmek icin, onlari yetistirebilmek icin. Diyebilirsiniz ki, “su anki uzman sayimiz yeterli degil mi?” diye. Hayir yeterli degil. Bizim TC Disisleri Bakanligimiz’da uzman (ve benzeri politika tayin edici ust duzey statude calisan) 600 uzman calismaktadir. Evet toplam 600 kisi. ABD’de ise yalnizca Turkiye masasinda 900 uzman kisi var.

ABD’yi bu kadar anlattim, Turkiye ile karsilastirdim ama bu tarz bir Disisleri yapisina sahip olan ulke dunyada yalnizca ABD degil. Bircok buyuk ulkenin disisleri bu tarz calismakta ve yapilanma icinde. Mesela Rusya’nin buna cok benzer bir yapisi var, Fransa keza oyle.
Turkiye olarak ABD’ye karsi ne derece direnebilirisin bu yapiyla. Bence asla direnemezsin. Ortadogu’da, Orta Asya’da, Balkanlar’da, Kafkaslar’da ne derece etkin olabilirisin; AB ile muzakerelerde ne derece basarili olabilirisin (taviz verirken tavizler koparma acisindan), bu yapiyla basarili olunmaz. Bu yuzden Disisleri Bakanligi’nda atama, terfi, tayin yontemleri acilen degismeli; uzman olma sartlari derhal degistirilmeli. Ayrica burada deginmedigim baska bazi seylerde tamamen temizlenmeli, yok edilmeli, verilen egitimlere yenilikler getirilmeli.
Buyuk Turkiye icin Buyuk Dusunmek Gerek,
Buyuk Turkiye icin Buyuk Dusunenleri Secmek Gerek.


TEVFiK BiR / 10.Temmuz.2006


27 Mayıs 2006 Cumartesi

Dane Dane Kürdistane ve Bölücülük



Dane Dane Kürdistane ve Demokrasi


Demokratik Toplum Partisi (DTP) esbaskanlari (Ahmet Turk ve Aysel Tugluk) toplanmislar, Kuzey Irak’ta (ya da onlarin konusma agiziyla Guney Kurdistan’da) bulunan, pek sevdikleri sahislari ziyarete gitmisler. Bizim devlet gorevlileri de arkalarindan elleri kollari bagli bakakalmislar. Buna yozlasmis bir dille “Kal Gelmis” de denilebilir. Ancak bu “Kal Gelme”nin nedenini bizim devlet gorevlilerimizde aramak yanlis. Esas sorunlu tutulmasi gereken, onlari bu hale sokan mevcut iktidarimiz ve onlara bu firsati veren uyduruk demokrasimiz. Neden uyduruk demokrasimiz?

Demokrasinin bir ayarı, bir ahengi olur. Her seyin asirisi zarardir. Adi ustunde, asiri. Iste demokraside de asiriya giderseniz, bundan zarar gorursunuz. Zaten demokraside asiriya kacildigi noktada, demokrasiden cikilmis olur. Artik o baska bir sey olur. Demokrasi yalin bir kavram degildir. Demokrasinin mevcudiyeti icin baska kavramlarin da gerekliligi ve demokrasinin bu kavramlara uygunlugu gereklidir. Ayrica demokrasi kavramindan ne anlasildigi da acikca belirtilmelidir.

Demokrasi kuraminin ilk ortaya atildigi yillarda (Aristo tarafindan) demokrasi demek, zengin ozgurler arasindaki esitlik demekti; koleleri (yani yoksullari) kapsamiyordu. Zenginler ve koleler esit degildi. Mesela eski Yunan’daki bu okuma tarzi da sonucta demokrasiye variyor; gunumuzde Baticilik adina Bati’dan feyz aldigimiz demokrasiyi okuma tarzi da demokrasiye variyor.

21. yuzyil demokrasisini okumak icinde Bati’ya bakmaliyiz. 11 Eylul saldirilarindan sonra demokrasinin evrimine, ABD etkisinde Avrupa demokrasisi diye bakmamiz daha rasyonel olur. Biz Turk toplumu olarak ta Osmanli’dan beri Bati’yi model alarak gelismeye ve cagdaslasmaya calisiyorsak; bunu basarmak icin, Bati’dan alinan modeli kendi kultur ve ozelliklerimiz icinde yogurmaliyiz. Ancak “Bati’dan daha Batici” olmak denilen deyimi gerceklestirmemek gerekir; hele ki bir de bunu bizden Bati istiyorsa.

21. yuzyil cagdas okuma tarzi tandansli olarak irdeleyecegim, demokrasi kavramini (zaten aksi dusunulemez). Demokrasinin bulundugu yerde insan haklarinin; yasam hakkinin; firsat esitliginin; hukukun ustunlugunun ve hukuk devletciligin; kamu duzeninin (kamu guvenligi, kamu sagligi vb.); dusunce, ifade ve eylem (faaliyet) ozgurlugunun; milli guvenligin… bir denge icinde bulunmasi gerekir. Bunlardan birinin eksikligi bizi daha baska demokrasi tanimlarina ulastirir, ki o da cagdas demokrasi anlayisi olmaz. Demokrasi kavrami icinde ifade ozgurlugune siginilarak yapilan aciklamalar, sayet kamu guvenligini tehlikeye dusurecekse ya da milli guvenlik sorunu yaratacaksa, bu aciklamalar demokrasi icinde degerlendirilemez. Cunku her seyin basi guvenliktir. Toplumun esenlik ve baris icinde yasayabilmesinin ve bu yolla kalkinip gelisebilmesinin esasini teskil eder guvenlik. Bu kimi zaman milli guvenlik kimi zaman ise kamu guvenligidir.

Insan Haklari Avrupa Mahkemesi (IHAM) kararlarina ve Insan Haklari Avrupa Sozlesmesi (IHAS) hukumlerine bakarsak; demokrasi babinda, her gorus aciklanabilir. Hatta aciklanan gorus bize cok ters, derinden sarsici ve sok edici gelebilir. Yeter ki bu aciklanan gorus siddete tevsik edeci, siddete kiskirtici, siddet icerikli vb. olmasin. Bu kosullar altinda, milli guvenligi sarsici faaliyetler, siddet icermese bile, ileride bir siddet icerecek duruma yol acmasi olasiliginin yuksekligi nedeniyle, demokrasi cercevesine sokulmaz. Bir ulkenin bolunmesini istemek de, bunu zimni bir bicimde gerceklestirmeye (her ne kadar o an icin siddet icermiyor olsa da) calismak da bu ve benzeri faaliyetler de demokrasi kapsamina sokulmaz.

Konunun burada ozetledigim kavramsal ve tanimsal kismindan ayrilirsak; Terorun zimni partisi DTP’nin esbaskanlarinin Kuzey Irak’a gitmeleri; orada Barzani ile gorusecek olmalari (ki Barzani’nin uluslararasi arena da kabul edilmis bir vasfi yok) ve orada ilginc bir bicimde “bir hafta” kalacak olmalari demokrasi ya da ozgurluk kapsamina sokulamaz. Bu acikca Turk Devleti’nin milli guvenligini sarsici calismalarin bir ayagi olarak gorulebilir. Devletimizin yetkili ve etkili kurumlari ise, Kuzey Irak’a gidisleri, belli kosullara baglamalidir. Mesela Belediye Baskanlari’nin ya da siyasi parti temsilcilerinin bu sakincali bolgeye gidisleri Disisleri Bakanligi’nin verecegi cok ender izinlere baglanmalidir. Bu yolla icimizdeki legalize olmus boluculerin, dis destekcileri ile kurucakalari yakin iliksiler engellenmis, ve Turkiye’nin de dis arenada terore karsi durusu biraz daha dirayetli olmus olur. Sabah aksam “PKK teror orgutudur, bazi ulkeler buna destek vermektedir, biz teror istemiyoruz” diyen Turk diplomatlarimiz ve siyasi/askeri yetkilerimiz; iceride yanlis uygulanan demokrasi yuzunden legalize olmus teroristlerin faaliyetlerini engellememek ile/ engelleyememek ile; soyledikleri sozlerin bir cogunun icini bosaltmakta, etkinligini yok etmektedir cunku. Adeta sabun kopugune donmektedir yetkililerimizin ifadeleri.

DTP’nin pkk’nin siyasallama ve legalizasyon faaliyetleri neticesinde faaliyetlerini surduren bir boluculer partisi oldugunu bilmeyen yoktur. Su an bu sozcukleri sarf etmek Turk hukukuna gore suc; ancak, bunu acikca soyleyebiliyorum cunku bu soylediklerim “gunesin dogudan dogusu kadar asikar”. Bizler saf degiliz, bu ulkede hic kimse saf degil. Neyin ne oldugunu, kimin kime hizmet ettigini herkes biliyor. Ancak bunu demokrasi kilifina uydurup da bu ulkenin milli guvenliginin ve baska seylerinin aleyhine kullanmak bizler acisindan avanaklik.

Demokrasi; gecenin, bir ortu gibi bircok seyi gizledigi, icine hapsettigi, bir koruma kalkani degil; huzurun ve barisin guvencesidir. Eger senin demokrasin bunun tam tersini saglayacak bicimde yorumlaniyor ve bu yonde uygulaniyorsa; bu ulkede bircok sey ters gidiyor demektir ve ulkemizde ihanete saplanmis, gercekleri gormeyen/gormek istemeyen ve hatta satilmis suclular, organize ve legalize suc sebekeleri var demektir.

Peki ya “SUCLU KIM?”. Bunun yaniti kendinizde zaten var.


TEVFiK BiR / 27.Mayıs.2006


31 Mart 2006 Cuma

Sürekli Kaybeden Kim



 Sürekli Kaybeden Kim?



1- Terorle, terorizmle, terorist ile pazarlik olmaz. Ama bizlere yansiyan, iktidarin bunlarla pazarlik yaptigi. 12 Agustos 2005 yilinda ne zamanki Basbakan Erdogan "Kürt Sorununu siyasi yollardan cozecegiz" demistir, iste o anda bolucunun siyasallasma hedefine zimni olarak, fark ederek yada etmeyerek araci olmustur.

2- Teroristle mucadele de onemli olan simdi yargiclarin verecekleri cezalardir. Cezalar en ust hadden verilmelidir. Hatta Ceza Kanunu'nda yapilacak degisikliklerle bundan sonra, pkk bayragi acan ve isyan eden bu saldirgan teroristlere verilecek cezanin ust siniri muebbet hapis olmalidir.

3- Diyarbakir'a yatirimda bulunacagini aciklayan bazi firmalar bundan vazgectiklerini aciklamistir. Yasanan Sivil Itaatsizlikler bolgeye akacak sermayeyi, istihdami engellemektedir. Bu, bolgenin zenginlesememesine, kalkinamamasina, fakirligin ve issizligin devam edip sürmesine neden olmaktadir. Issiz gucsuz fakir halk da terorun kapanina boylelikle daha kolay dusmektedir. Teror kendini surdurebilmektedir bu yolla. Cikan bu teror olaylari sozde kürdistan'in kurulmasini asla saglamaz, bu olaylarin tek saglayacagi bolgenin derinlesen fakirligine katki saglamak, bolge insanini icinden cikilamaz bir ucuruma suruklemektir. Bolge istikrarsiz olursa oraya ne doktor, ne egitimci, ne kultur sanat, ne para ne de huzur gider. Bizler cok sükür Istanbul'da, Ankara'da, Izmir'de, Antalya'da, Şanliurfa'da, Trabzon'da yasayip gidiyoruz. Cocuklarimiz (her ne kadar begenmesekde) egitimlerini aliyorlar eksik bulursak dershanelere gidiyorlar, saglik hizmetlerimizi carpuk curpuk da olsa aliyoruz. E cok sükür isimiz de var. En yeni filmler aninda sinemalara geliyor. Hakkari'ye ise ortalama 3,5 sene de bir film geliyor, kultur sanatsiz bir toplum gelisemez. Universitemiz desen var. Ama bakin yeni 15 universite acilacak. Hicbiri bu sakincali bolgelerde degil. Neden? Cunku oraya ogretim uyesi, ogretim gorevlisi gitmez. Bu teror ortaminda, cani burnunda ailesiyle yasamak istemez (istemeli yada istememeli ayri, fiiliyattaki gercekler ayri). Bu olaylar sonucta bizleri uzer yada dolayli etkiler. Ama bu teroru yaratanlari ve onlarin cevresini, bolgeyi dogrudan etkiler. Sivil itaatsizlik baslatan sozde pkk bayraklari acanlar bu unsurlari da dusunmeli.

4- Terorle mucadeleye karsi hakli bir Ataturk Milliyetciligi ve Vatanseverlik duygusu yukselmektedir. Bazi partiler de buna yonelik konusmalar, basin aciklamalari yapmaktadir. Partilerden kimisi siyasi nasiplenmesi maksadiyla, kimisi de gercekten hissetiklerini aciklamaktadir. Bizler bu hassasiyetin yani sira oy verecegimiz partinin iktidar olduktan sonra bu soylemlerini degistirip degistirmeyecegine, soylemlerine devam etse ve bunlari eyleme dokse dahi kadrolari icinde yolsuzluklara bulasmayacagina, ihaleleri yandaslarina (fesat olarak) vermeyecegine, Hak Adalet ve Dürüstlükten şaşmayacağına emin olmalıyız. AB ve ABD'ye kukla olmayacagina, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti ile bagimsiz cumhuriyeti gerceklestirecegine emin olmaliyiz. Unutmamaliyiz ki bugune kadar iktidar olan partilerimizin hepsi bir onceki iktidar doneminde yasanan zaafiyetleri "yok edecegini" iddia ederek gelmistir. Ancak bu zaafiyetlerin yok edildigini goren olmamistir. En azindan ben goremedim.

TEVFiK BiR / 31.Mart.2006


16 Mart 2006 Perşembe

Özgürlük Kavramı Üzerine



Hürriyet (Özgürlük)
Kavramı Üzerine


Hürriyet kavramı ile ilgili bir çok tanım yapılmıştır. Fakat hiçbiri bu kavramı tam örtecek ve dolduracak bir içeriğe sahip değildir. Hürriyet ile ilgili tanım yapmaya çalışmak yerine onu çeşitli yönleriyle ele alarak anlamaya çalışmak daha doğru olacaktır.

Demokratik toplumlarda hürriyetler; negatif statü hakları, pozitif statü hakları ve aktif statü hakları olmak üzere 3 kategoriye ayrılır. Negatif statü hakları, bireyin devlet tarafından dokunulamaz, ihlal edilemez, karışılamaz hakları olarak tanımlanabilir. Pozitif statü hakları ise, devletin bireye karşı yapmak zorunda olduğu hizmetleri; bireyin devletten olumlu bir davranış ve yardım isteme olanaklarını ifade eder. Aktif statü hakları ise, çeşitli yollarla (siyasal ve medeni haklar vasıtasıyla) yurttaşa toplumun yönetiminde söz sahibi olabilmesi ve kararlara katılabilme yetkisini veren haklardır. Bu üç gruba dahil olan haklar, hürriyetin birbirleriyle sıkı sıkıya bağlı olan yönlerini oluşturur. Bunlar tek başlarına değil, hepsi bir arada bulunmalıdır. Bunlar olmazsa olmazlardır.

Hürriyetten söz edildiği zaman, eşitlikten de söz edilmelidir. Hürriyet eşitliği en azından eşitlik taleplerini peşinden getirir.

Hürriyet ve eşitlik eş kavramlar değildir. Kimi zaman biri oldukça geniş uygulanırken, diğeri dar kapsamda kalabilir. Örneğin çok özgür bir toplumda sınıflar ve sınıflar arası eşitliksizler olabilir. Önemli olan ikisini dengeli ve geniş uygulayabilmektir. Hürriyet “eşitlik” sağlanmadan, tam ve kusursuz olmayacaktır. Eşitlik hürriyetin ön koşulu ve onun tamamlayıcısıdır, olmazsa olmalıdır. Hukukun terazi dengesi gibi, eşitlik ve hürriyette demokrasinin dengeleridir.

(Ülkelere göre hürriyet kanunlarına bakarsak), İngiliz hürriyet kanunlarının tarihine ve genel özelliklerine bakarsak, bunların kişi hürriyetini genişletmeye çalışmaktan öte kralın yetkilerini sınırlamaya ve feodal beylere artı hürriyetler kazandırmaya çalıştığını görürüz (Magna Carta). Ancak İngiliz halkı ve aydınları, bu hürriyet haklarına genişletici yorum uygulamışlar, tarihselliğin taşıyıcılığına ekler yapmışlar ve ona yeni boyutlar yüklemişler (bu uğurda savaşımlar vermişler), yeni hürriyet hakları elde etmişlerdir.

Amerika ve Fransa’da bu temelden ve eklerden oldukça etkilenmişlerdir. Fakat Amerika’da hürriyet hakkı temelini, 13 kolonili zamanda kolonilerden biri olan Virjinya Anayasası ve onun baş kısmında yer alan Haklar Bildirgesi ( Bill of Rights) oluşturur. 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları bildirgesi, her ne kadar Amerika’daki bildirgeden daha sonra ve benzer içerikli bir bildirge de olsa, ondan daha büyük bir yankı uyandırmıştır. Çünkü o zaman Fransızca daha yaygın bir dil idi ve Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin üslubu daha güçlü, formülasyonu daha evrenseldi.

Fransız 1789 Bildirgesi, tamamen bireycidir. Bireyi adeta bir toz zerreciği gibi ayrı görür. Bu konseptle düşünen 18. yy. insanı, hürriyetleri yalnızca negatif statü hakları çevresinde düşünmüştür. Hürriyeti, devletin müdahale ve eylemlilik (faaliyet) alanlarının daralması olarak görmüştür. Ancak bu teori “de facto” olarak yani fiiliyatta pek mümkün olmamıştır.

19. yüzyılda pozitif haklar artık yaygın bir biçimde tanınmıştır. Devlete sosyal sorumluluk ilkesi yüklenmiş, ekonomik açıdan güçsüz durumda olanlara yardım etmesi gerekliliği zorunluluğu olduğu anlaşılmıştır.

Bu haklar 1. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte, devletlerin anayasalarına girmiştir. Bu anayasalar, sosyal güvenlikten grev hakkına kadar bireyi ve toplumun güvenliğini, sağlığını ve hürriyetini koruyucu birçok hakkı güvence altına almıştır.

2. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle yeniden yapılan anaysalar, savaş öncesinin “hak ve hürriyet tanımaz” totaliter rejimlerine karşı demokrasi ve insan hakları kavramlarını ön plana çıkaran haklar konmuştur ki bu adeta hürriyet savaşı niteliğindedir.

Kamu hürriyetleri ve insan hakları babında, eğer ilgili devlet negatif statü haklarını (İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nde yer alması kaydıyla) ihlal eder, pozitif statü haklarını uygulamaz ya da aktif statü haklarını yok sayar ise; kabul edilen genel uygulama olan bireysel başvuru hakkını kullanarak, hak ihlalinin ortadan kaldırılması, bunun onarımı ve yinelenmesinin önlenmesi için İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne başvurabilir. Çeşitli bürokratik ve yargısal geçilir ve ilgili devlet ile alakalı karar açıklanır. İşte bu da hürriyeti ve eşitliği koruyucu bir mekanizmadır, haktır, güvencedir.

Yalnızca İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi de değil; Angaryanın Kaldırılmasına İlişkin Sözleşme’den, Kadınların Siyasal Hakları’na İlişkin Sözleşme’ye kadar, pek çok yasal norm/sözleşme bulunmaktadır.

Artık günümüzde ekonomik haklar ile sosyal haklar birbirlerini tamamlayıcı niteliktedir, ki bu da hürriyet kavramıyla da bağdaştırılmıştır. Şöyle ki “Gerçek kişi hürriyetlerinin ekonomik güvenlik ve bağımsızlık olmadan sağlanamayacağı”, “Yoksul insanların özgür insanlar olamayacağı” anlayışı kabul görmüştür.


TEVFiK BiR / 16.Mart.2006



28 Şubat 2006 Salı

İslam Üzerine Oynanan Oyunlar



İslam Üzerine Oynanan Oyunlar


Once Islam'in adiyla oynadilar. Ilımli Islam falan. Ne demek Ilımli Islam? Ilımli Islam varsa demek bir de "Islam" var o da sert vahsi mi demek? Sularin, okyanuslarin oteki taraflarindan bir devlet Islam'a gozunu dikti. Bu bize pek de yabanci bir sey degil. Bunu biz bin yil Hacli Saldirilari ile gorduk.

Islam'in adina mudahale yetmedi, sonra karma namaz tartismalari basladi. ABD'de kilisede bir kadinin on safta yer alarak erkeklere namaz kildirmasi, ardindan Turkiye'de Karma Namaz tartismalari.

Sonra Karikatur krizi. Cevizkabugu'nda Bayraktar Hoca anlatti. Ta 2-3 ay once bu karikaturler cizilmis. Cizen ekibin adamlari baslamislar Islam hocalarini gezmeye. Neden? Ortaligi atese vermek icin.

11 Eylul, bu soylediklerim, Hacli zihniyeti ve BOP-GOP projeleri hepsi ayni noktada birlesiyor.

"Araplarin, muslumanlarin ve Turkler'in canini okuduk, ulkelerini zapteyledik. Kimi zaman acik acik (Afganistan, Filistin, Irak...), kimi zaman ortulu (ABD yanlisi, okyanus otesinden emir alan kukla iktidarlarla ) oldu bu. Yetmedi savastik, biz savasmadiysak savasanlara, musluman oldurenlere karismadik (Avrupa'nin gobeginde Bosna Hersek Katliami, Kosova Katliami, Cecenistan Katliami, Kibris'ta duzenlenen Turk Katliami, Fas, Cezayir gibi somurge katliamlari). Sonra onlari birbirlerine dusurduk. Distan kirdik yetmedi, icten kiralim dedik (Iran - Irak Savasi gibi kardes dine sahip ulkelerin savasi).

Bunlarda bize yetmedi, son olarak dinlerine musallat olduk. Incillesitirilmis Kuran'larla Arap gencliginin beyinlerini yikiyoruz (Urdun yada Lubnan'da yasanan hadise). Turkiye'de Kuran'i Incillestiriyoruz (Kuran'da Incil'e atiflari dinler arasi hosgoru diyebilen safdiller). Islam'a en agir kufurleri eden Martin Luther'i, Calvinist yaklasimi alni secdedeki Kayseri'lilere benzetiyoruz. Islam'in adina sifat taktik Ilımli yaptik, kitaplarina musallat olduk, peygamberlerine musallat olduk. Biz bunlari artik gunumuz kavramlarla yapiyoruz. BASIN OZGURLUGU, DEMOKRASI GETIRMEK, INSAN HAKLARI, NEO-LIBERALIZM"
UYAN MUSLUMAN TURK. BU KADARI YETMEDI MI? ARAPLAR'A HEP DENIRKI, ONLAR KOTU UYUSUK. PEKI BIZIM ONLARDAN PEK FARKIMIZ VAR MI? YA DA SIMDI YOKSA BILE ILERIDE OLMAYACAGI NE MALUM. GOZUNU ACIN, BAKIN HALIMIZE. LEHIMIZE BIR DURUM SOZ KUNUSU MU? GECTIM TURKIYE'DEN, ISLAM DEVLETLERI'NDE YADA TURK DEVLETLERINDE" COK SUKUR COK IYI DURUMDAYIZ" DIYEBILEN VAR MI?

DIYEN VARSA DA SALAKTIR, BOP - GOP'U GORMUYORDUR.

Su alinti habere bakin "İspanya’da büyük bir Müslüman nüfusa sahip Ceuta kentinde düzenlenen karnaval kapsamındaki şarkı yarışmasında Müslümanları ’hayvan’ diye aşağılayan bir şarkının birinci gelmesi büyük tepki yarattı.


İspanya’da Osmanlı döneminden kalma bir alışkanlıkla, Müslümanları anlatmak için kullanılan ’Türkler’ kelimesinin şarkıda yer alması ayrıca dikkat çekti. Karikatür kriziyle gerginleşen ortamda böyle çirkin bir şarkının gündeme gelmesini kabul edilemez bulan Müslümanlar, ’Sokağa dökülürüz’ uyarısı yaptı. İspanyol hükümeti, olayın önüne geçebilmek için harekete geçeceklerini belirtirken, soruşturma başlatacakları mesajını verdi."

Bu na derler, Deneme 1 - 2 - 3. Eger sen tepki vermezsen, seni yerler 1 - 2 - 3...

Ancak sunu da belirtmek isterim. Hadiseyi yalnizca din ekseninde gormemisim ki BOP ve GOP'tan bahsetmisim.

Hadiseyi din ekseninde de cozumlendirmemisim. Hatta konu ile ilgili cozum onerisi yok bu yazinin icinde. Kisa tespitler ve bir kucuk uyari mevcut.

Birincisi su an dunyadaki diplomatik gelismelere, siyasal cozumlemelere baktiginiz zaman;siz bir devlet olarak eger Islam'dan ve Evangelizm'den anlamiyorsaniz, hic kusura bakmayin, siz uluslarasi arenada yoksunuz demektir.

ABD'nin merkezindeki isimlerin hep Evangelist dedigimiz Yahudilikle karismis Protestan mezhep oldugunu biliyoruz. (Ne tesaduf Pennslvania eyaleti bir numarali Evangelist eyaletlerden biridir, F. Gulen suan bu eyalette ikamet etmektedir) ABD politikalarina Israil mistisizminin etkisini cok iyi biliyoruz.

ABD'nin projelerinin illa ki Hristiyanlik inancina sahip olmayan haklarin yasadigi ulkelereuygulandigini biliyoruz.

Farkli olarak ABD - Rus mucadelesi var; burada da devreye mezhepsel farkliliklar giriyor. Ayni zamanda da iki emperyalist gucun cikar savasimi devreye giriyor.

Vatikan'in dunyadaki etkinligine bakarsak; son donemde tum oyunlarin Islam'in cevresinde dondugunu gorebiliriz.

ABD'den en cok maddi yardim alan devletlere sirasiyla bakalim;
1-) Israil
2-) Gurcistan
Gurcistan'da, Saakasvili gelmeden once (Saakasvili'nin danismanini tanirim, kendisi Gurcistan'in Turkiye politikalarini tayin eden kisidir) muazzam bir hizla muslumanlarin Hristiyanlastirildigini biliyor musunuz?
Ama ortodoks degil, katolik Hristiyan.

Yani ABD bir yere gelmeden once dinsel etki ile giriyor.
Yesil Kusak teorisini bilirsiniz.

Fetullah cemaatinin niye var oldugunu da bilirsiniz sanirim.
Peki tekrar soruyorum, biz politikayi dinden ayri tutabilir miyiz? (dini siyasete alet edelim demiyorum yanlis anlamayin, strateji gelistirirken karsimiza alacagimiz veriler ve faktorler arasinda din hanesi yer almamali midir?)

Hani ekonomi icin tum universitelerde ogretilen cok yanlis bir kavram vardir.

Ekonomi
a moral (ahlak disi)
a historical (tarih disi)
apolitikal (siyaset disi)
diye. Bunun benzeri siyasal bilim icinde soylenir. Siyaset ahlâk disi olmustur 18 ve 19. yuzyillarda. Iste siyaseti ahlak disi biraktiklari icin bugun yolsuzluk var.

AB uzmanlarinin ve komiserlerinin kararlarina etki etmenin yolu nereden geciyor biliyor musunuz? Komiserler'e devletler yada devletin diplomati bir gecelik kadin ve para ikram ediyor.

EVET Eurocrasi (Euro burokrasisi) boyle uygulaniyor AB'de. Bunu kimse bilmez.

Ama bunu tum devletlerin disisleri, diplomatlari bilir.
Iste ahlak disi bir politika.

Nereden nereye geldiniz derseniz. Aslinda konu disina cikmadim. Ahlak ile din arasindaki bagdan geldim buraya.

Ataturk emperyalizme karsi mucadele etmis. Gecenlerde yazdim. Kuba'da bircok yerde Ataturk heykeli var. Ve Kubalilar Ataturk'u taniyor, biliyor. Bizim doguda, guneydoguda yasayan vatandasimiz bilmez, ama okyanusun oradaki adam biliyor. Hindistan bugun tam bagimsizsa Ataturk'un o donemde Hintli yetkililere verdigi ogutlerden dolayidir.

Ben demedim, Ataturk o donemde Cumhurbaskanligi'ndan istifa edip sivillesip, derinlesip Filistin'i kurtarmaya gidecekti. Kaynak icin Devlet arsivleri acik.

Iste boyle anti-emperyalist ve tam bagimsizlikci, ozgurlukcu bir onderin izinden gidenleriz. Ataturk Milliyetcisiyiz, laikiz...

Ama bu kavramlara sahip cikmak dinsiz olmakla yada dis politikada olaylari analiz ederken "din faktorunu" dislamakla ilgili degil.

Gecen ay bir universite'de bu konularda uzman bir Docent ile konusuyordum. Eskiden kendisi Eurocrasi'de, dis politikada din faktorunu hic ele almazmis.

Bir gun kendisine amfide bişr ogrencisi bir yorumda bulunmus. Ilgisini cekmis, siyaseti ve dis politikayi (bizim emperyalizm dedigimiz seyi) aslinda dinin de ne kadar cok etkiledigin fark etmis.

Bir yil boyunca o konularla ilgili kitaplari taramis. Ve bu eksikligimi de artik giderdim diyordu. Emperyalizmin de turleri var.
Iktisadi, kulturel, mali (finansal).........
AB ile ABD iktisadi alanda emperyalizm yarisindalar, dogrudur..
Ama sizce dis politika ve guvenlik alaninda birbirleri ile rekabetleri ne kadar?

BOP ve GOP ne? Bu ulkeler icinde hem musluman devletler var? Cin, kendisine rakip olacakmis. ABD ileriki yillarda ya Cin'i vurursa. Ama Cin Hristiyan bir toplumdan olussaydi, biz bunlari konusuyor olur muyduk?
Vietnam, Portakal bombalariyla 4-5 nesili ölmüş bir millet. Siyasi görüşü farklı diye insan öldürmek var mı? Nerede Insan Hakları. Ama Vietnam dinsizlerden oluşuyor.

Japonya. 2 atom bombasi yedi. Bundan baska savasta Tokyo'nin yarisi bir gecede ucaklardan atilan bombalarla yakildi (Tokyo'da o yillarda kagittan evler vardi). Atom bombasindan daha fazla adam öldü.

Ama ABD Hitler'e atom bombasi atmadi. Neden? Japonya ile Almanya arasi fark nedir? Soyliyeyim. Japonlar dinsiz, Almanlar Hristiyan.

Fosfor bombasi "Insan Haklari acisindan sorun yaratmiyormus". Insanlari diri diri yakan bir acayip kimyasal bomba. ABD bunu Irak'ta kullandi. Neden, cunku Irak'ta demokrasi ve Insan Haklari, Ozgurluk yok.

Bosna Hersek'te Sirplar akla hayale sigmayacak katliamlar, soykirimlar yapti. Sirp askerlerine kesin nisanciligi Ruslar ogretti. Gayri nizami savas egitimini Ruslar verdi. Peki nasil oluyor da hem Rusya hem ABD hem de AB Sırplari koruyor? Bu ittifakin yapistirici, birlesitiric unsuru ne?

ABD gudumundeki NATO Sirbistan'a neden fosfor bombasi atmadi?
Sizce bunlarin hepsi rastlanti mi?

TEVFiK BiR / 28.Şubat.2006


11 Şubat 2006 Cumartesi

Dine Saygı ve İfade Özgürlüğü Üzerine



Dine Saygı ve İfade Özgürlüğü Üzerine


Dusunce ve ifade ozgurlugune, kimi yasal sinirlamalar getirilmistir. Bu yasal sinirlamalar yalnizca Turkiye’de soz kunusu olan bir sey degildir. Demokratiklik acisindan en gelismis ulkelerde bile dusunce (bazen) ve ifade ozgurlugune mutlaka sinirlamalar getirilmistir. Esas itibariyle dusunce ozgurlugune kimi kosullarda sinirlamalar getirilmis ise de bu, kisinin dusunduklerini sinirlama anlaminda olmadigi aciktir. İfade oncesinde yer alan ve kisinin dusuncesini ifade etmeden once hazirladigi, temelini attigi dusunceleri kapsar. Yoksa kimse, bir baskasinin aklindan neler gectigini asla bilemez. (Dusunce ozgurlugune getirilen yasal sinirlamalar 2001 Anayasa degisiklikleriyle kaldirilmistir.)

Ifade ozgurlugune getirilen sinirlamalar ise yerini sirasiyla Anayasa’da, Uluslararası Antlasmalarda ve yasalarda bulur (Kanun Hukmunde Kararnamelerle, Tuzukler, Yonetmeliklerle, Genelge ve Ozelgelerle, Temel Hak ve Ozgurlukler sinirlanamaz).

Verdigim bu ozet bilgiler isiginda, basta Danimarka olmak uzere bir dizi Avrupa ulkesinde yayinlanan Hz. Muhammed karikaturlerine bakalim. Karikaturde Hz. Muhammed ile ilgili bir dizi resim vardi. Bunlardan birinde Hz. Muhammed’in kafasinda bir sarik var ve o da gercekte bir bomba olarak cizilmis yani sarik sekline sokulmus bir bomba. Yani Hz. Muhammed dunyaya savas getirdi, Hz. Muhammed bir canli bombaydi, gibi bir yoruma mahal verecek resimdi. Bir baska resimde Hz. Muhammed, 7-B sinifinda tahtada bir seyler yaziyor. Ancak bu Hz. Muhammed, bir peygamber resminden daha cok, sinifta tahtada bir seyler yazan ve biraz da salakca bir goruntuye sahip bir kisi olarak tasvir edilmis…

Karikaturde yer alan resimlerin her biri birbirinden dehset goruntulere sahip. Iste burada devreye hukuk giriyor. Cunku hukuk ve de jure kanunlar, ifade ozgurlugu ile ilgili bazi kisitlamalar getirmisitir.

Bu olay Turkiye’de vuku bulsaydi ne olurdu? 1982 Anayasasi madde 10 “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi dusunce, felsefi inanc, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayirim gozetilmeksizin kanun onunde esittir.” Bu madde de, tüm yurttaslar denmemekte, “herkes” kelimesi kullanilmaktadir. “Herkes”ten kasit, TC vatandasi olan ve olmayan, isterse burada ikamet etsin isterse gezgin olarak gelsin fark etmez; demektir. Yani bu ulkede bulunan herkes dinen yada mezheben birbirinden farkli degildir, denmektedir. Yani bu ulkede devlet; tum dinlere ve bu dine sahip insanlara esit davranacaktir. Toplumsal acidan da boyle bir yapi soz konusudur. Madde 24 “ Herkes vicdan, dini inanc ve kanaat hurriyetine sahiptir. Kimse, ibadete, dini ay,n ve torenlere katilmaya, dini inanc ve kanaatlerini aciklamaya zorlanamaz; dini inanc ve kanaatlerinden dolayi kinanamaz ve suclanamaz…” Madde 26 “Herkes, dusunce ve kanaatlerini soz, yazi, resim veya baska yollarla tek basina veya toplu olarak aciklama ve yayma hakkina sahiptir… Bu hurriyetlerin kullanilmasi, milli guvenlik, kamu duzeni, kamu guvenligi, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ulkesi vce milleti ile bolunmez butunlugunun korunmasi, suclarin onlenmesi… amaclariyla sinirlanabilir.

Bunlar anayasal sinirlar. Anayasaya aykirilik suc degildir. Mueyyidesi yoktur. Anayasal aykiriliga mueyyide unsuru kazandiracak olan, kanundur. Bu sebeple, anayasal cercevede hazirlanmis kanunlara bakmak gerekli.

Temel olarak da, Turk Ceza Kanunu’na bakabiliriz. TCK madde 125 “Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ya da yakıştırmalarda bulunmak veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz. “ demektedir.


TCK madde 216 “(1)Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması hâlinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” demektedir.

Yani bu karikatur ile bir dinin peygamberi asagilanmis, o dinin kutsal degeriyle alay edilmistir. Daha da agiri bu din ve dini degerler, teror ile ayni seviye olarak gosterilmektedir. Olayda kast unsuru da soz konusudur. Danimarka menseli gazetede bu karikatur kasten basilmistir. Bu karikaturu “ifade ozgurlugu” gibi lanse edip kendi gazete ve dergilerinde yayinlayanlarda bu kaste istirakte bulunmuslardir. Iste Turk Ceza ve Infaz sistemine gore bu olay neticesindeki sucun tanimi ve verilecek cezalar boyledir.

Yani Turkiye’de birileri ciksa ve bu karikaturu yayinlasa, ya da baska biri ciksa baska bir dini oge ve degerler ile bu neviden dalga gecse, hakarette bulunsa, bu tarz bir sucu islemis olacak, ve yukaridaki gibi bir hurriyeti sinirlayici yaptirima (hapis) maruz kalacaktir.

Bu olay ise Danimarka, Fransa, Italya, Ingiltere gibi bizim ulke sinirlarimiz disindaki ulkelerde gerceklesmistir. Madde madde bu ulkelerin ceza kanunlarini bilmiyorum ancak, bu ulkelerin kendi yasalarinda demin saydigim hukumlere benzer (ya da aynisi) sucun konusunun tanimlandigi ve mueyyidenin saptandigini biliyorum. Sonuc olarak bu tarz “Ifade ozgurlugunun; bir dini, bir inanci ve bir gorusu asagilamak icin kullanilamayacagi, bunun ifade ozgurlugu asla olmayacagi” ile ilgili hukumler Avrupa Birligi mevzuatinda ve ayrica da Avrupa Insan Haklari Sozlesmesinde mevcuttur.


Cagdas bir bicimde yapilmasi gerekenler,
1-) Elimizdeki tum hukuki olanaklari tespit etmek,
2-) Tespit ettigimiz hukuki olanaklar dahilinde bu karikaturu yapan sahislari ve karikaturu yayin organlarinda yayinlayan kuruluslari, bulunduklari ulusal mahkemede DAVA etmek,
3-) Ulusal bazda acilacak dava muhakkak bizim lehimize sonuclanacaktir; ancak aleyhimize sonuclandigini varsayarsak, bu ilk derece mahkemesinin verecegi karari olumlu sonuc alana kadar ve tum ic hukuk yollari tikanincaya dek temyiz etmek;
4-) Buradan da olumlu sonuc cikmamasi durumunda, Avrupa Insan Haklari Mahkemesi’ne bu konuyu goturmek.
Isterse milyonlarca musluman toplanip bu durumu protesto etsin hicbir sey olmaz. Eger Avrupali ve bu karikaturleri kasten Islamiyeti asagilamak icin yayinlayanlar pisman edilmek ve korkutulmak isteniyorsa, bu saydigim hukuki ve adli surec baslatilmalidir.

Ozetle Turk hukuk sistemine, Avrupa Hukuk sistemine ve esasta Hukukun Genel Prensiplerine gore “Ifade ozgurlugu; siddeti ongoremez, ozendiremez; bir dini, bir inanci asagilayamaz. Bu ozgurluk dahilinde sayilamaz”.


TEVFiK BiR / 11.Şubat.2006


Telif Bilgisi

© 2009-2017 tevfikbir.com , tevfikbir.blogspot.com. Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeksizin alıntı yapılamaz.

" Tevfik BİR - www.tevfikbir.com " biçiminde kaynak gösterilerek makalelerden alıntı yapılabilir.