26 Aralık 2009 Cumartesi

Nereye Gidiyoruz



Nereye Gidiyoruz


En hafifiyle yasama, yürütme ve yargının ayrı ayrı kendi içlerinde kaotik bir durum yaşadığı izleniminin yaratılması, kurumlar arası diyaloğun yokluğu nedeniyle eşgüdümsüzlük nedeniyle her kurumun başına buyruk “sanki devlet tüzel kişiliğinden ayrıymış gibi” çıkıp demeçler vermesi, kurumlar arası hamasetin alenen sergilenmesi, ülkemizin gücünü ve bu topraklarda yaşayanların ruh sağlığını tehdit eder boyuttadır.

Bundan en büyük zararı görecek devlet ve o devlette yaşayan toplumdur, yani bizleriz. Böyle silik, kaotik fotoğrafların sergilendiği dönemlerde her zaman dış ülkeler çıkarları için türlü ataklar yapmışlardır.

Millet, psikolojik olarak çökertilmeye çalışılmakta, sinirler had safhada zorlanmaktadır. Ben şu an toplumumuzda en alt sınıftan en üst sınıfa kadar (sınıf kavramını parasal bazda değil, meslek bazında algılamak gerek) neredeyse herkesin psikolojisinin bozulduğuna inanıyorum, bir toplumsal sinir bunalımının içindeyiz.

Sanırım Türkiye olarak da yalnız değiliz.

Yıllardır yanı başımızda ızdırap çeken, milyonun üstünde vatandaşını kaybeden, bir diktatörlükten ötekine sürüklenmiş, psikolojisi bozuk bir Irak halkı var. Irak halkının psikolojisi haliyle normal değil. Kürt'ünden Arap'ından Şii'sine ve belki de Türkmen'ine kadar.

İran toplumunun da şu an pek parlak olmadığı, adeta gergin bir bekleyiş içine girdiği söylenebilir. ABD, son aşamaya gelindiğini, son viraja girildiğini açıklıyor. Orada da toplumun psikolojisi bozuluyor.

Komşularının zihni karışmışken, onların toplumsal sinir bozukluğunun Türkiye'yi etkilemeyeceği, hele hele de iç yapımız buna müsaitken, düşünülebilir mi?

* * *

Kurumları eleştirdik ama toplum da aynı noktada. Türkiye'de de toplumsal buhran had safhada. Herkes kendini belirli bir kalıba oturtmaya çalışıyor. 54 bedenlik algımız var, 44 bedene girmeye çalışıyoruz. Bu da hem kendimizi hem de toplumu sıkıyor, bunaltıyor. Geriliyoruz.

Ve artık hiçbir şey bilinmiyor, tam bir paranoya-iftira-yaygara toplumu olduk. Bir gün iyi diye gösterilen bir şey, ertesi gün kötü oluveriyor. Bir kişi, bir kurum, bir olay hakkında ne zaman ne çıkacağı, neyin iddia edileceğinin artık bir sınırı yok. Karşımızdaki kişi-kurumu hemen belirli bir kalıba koyuyoruz, yargılamadan. Beynimizi 20-30 köşeli bir kalıba soktuk sanki.

Polis, bir tarafta F-Tipi polis, diğer tarafta cumhuriyetçi polis. Şimdi yeni bir kavram daha çıktı, AKP'yi devirmek isteyenler ve AKP yandaşı polisler.

Asker, bir tarafta darbeciler ve diğer tarafta darbe karşıtları. Şimdi bir de üçüncü sınıf çıktı, suikastçiler. Ama bu suikastlar dış güçlerin ajanlarına karşı değil, kendi amiralini, kendi başbakan yardımcısını hedef alacak şekilde planlanıyor.

MiT, bir tarafta Ergenekoncu MiT, diğer tarafta Amerikancı-tarikatçı MiT.

Adalet/hukuk/mahkemeler, bir yandan cumhuriyetçi hakim-savcıları diğer yandan dış güçler bağlantılı tarikatçı hakim-savcıları.

Daha sayayım mı?

AKP'liler vatan haini, CHP'liler ve MHP'liler Ergenekoncu.
Basın, yandaş basın, Amerikancı basın, Atatürkçü basın.
Rektörler-Üniversiteler, cumhurbaşkanı Sezer'in atadıkları, cumhurbaşkanı Gül'ün atadıkları.
Yardım Kuruluşları, yolsuzluk yapanlar ve yolsuzluk yapmayanlar. Dinci vakıflar ve Atatürkçü vakıflar.
Sivil Toplum Örgütleri, 5. kol faaliyeti yürütenler ve Ergenekoncular.
Sendikalar, hükümet düşmanları ve hükümet yandaşları.
Din adamları-imamlar, gericiler ve çağdaşlar.
Atatürk, sahte Atatürkçüler ve gerçek Atatürkçüler.
Marketler, dincilerin marketleri ve normal marketler.
Kadınlar, başı açıklar ve türbanlılar.
Erkekler, cumaya gidenler ve içkiciler.
Kolej-dershaneler, cemaatçilerinki ve Atatürkçülerinki.
Kürtler, devlet yandaşları ve PKK yandaşları.
Toplum, Türkler ve Kürtler. Laikler, dinciler, Atatürkçüler, Aleviler.

Hey hat! Bu liste uzar gider. Ama biz nereye gidiyoruz? Gittiğimiz yol iyi bir yol mudur?

Bu ayrımlar hayatımızın artık bir parçası yapıldı! BİZ, artık birbirimizi böyle tanımlıyoruz. BiZ her geçen gün “biz” olmaktan çıkıyoruz.

Şuncu, buncu diyerek, damgalayarak, küfür ederek, sinir ederek, hor görerek, kutsalına saldırarak, saygısızlık yaparak, haddi aşarak...

BiZ, “biz” olmaktan çıkıyoruz. Biz, Lübnanlaşıyoruz. Toplumun ruh sağlığı bozuluyor. Ve “biz” artık çatırdıyoruz, gidiyoruz, bölünüyoruz.

Biz bu hale geldik, bizi bu hale getirdiler ve herkes hala “ötekini” suçluyor, 3 maymunu oynuyor.

Peki bayanlar ve baylar, “BEN” ve “SEN” olursak (ki sanırım olduk), bu işin sonu nereye gider? Kıralım artık bu saçma sapan algılarımızı ve kucaklaşalım, kaynaşalım. Yoksa gerçekten ve çok yakın zamanda “ben”, “sen” ve “o” olacağız...


TEVFiK BiR / 25.Aralık.2009


14 Aralık 2009 Pazartesi

Savaş ve Barış - Türk ve Obama




Savaş ve Barış – Türk ve Obama


10.Aralık.2009 günü ABD Başkanı Barack Obama'nın “Nobel Barış Ödülü”nü alırken yaptığı konuşma iyi okunmalıdır.

Nobel Barış Ödülü'nü Obama gibi savaşçı bir devletin başkanının alması tezat değildir. Güya vicdan azabı çeken Alfred Nobel'in icat ettiği Nobel ödüllendirme sistemi, ilk günden bugüne kadar bu ödülleri alacak kişileri “aday gösterildikleri branşlardaki başarıları” kapsamında değil, adayların siyasi-ideolojik değerleri ve sisteme hizmet edilebilirlikleri yönlerinden değerlendirilmiştir. Bu halen bu şekilde sürmektedir.

Muhakkak ki Nobel'in ödüllerinden birini alan herkesi bu kapsama sokamayız ancak bunun yaygın olarak uygulandığı ve resmi açıklamalarla adeta teyit edildiği ortadadır.

Bunun böyle devam ettiğine, Barack Obama'nın “Nobel Barış Ödülü”nü kazanması en büyük ispattır.

ABD, şu an resmen Afganistan ve Irak'ta savaşçı ve işgalci güç durumundadır.

Bu kapsamda, “Irak'ın toprak bütünlüğüne saygılıyız” ifadelerini sabah akşam söyleye söyleye, Irak'ı fiilen böldüklerini görüyoruz! 

Bilmediğimiz pek çok ülkede de “demokrasi söylemleriylefaşizan yöntemlerle iktidarları-muhalefetleri belirlemekte, örtülü ve açık operasyonlarla, darbelerle yönetimleri istedikleri biçimde şekillendirmektedirler.

İşte bu işgalci orduların komutanı, bu işgalci devletin başkanı Obama “Nobel Barış Ödülü”nü almıştır.

Obama'nın ödülü alırken yaptığı konuşmada “Barış için savaşmak zorundayız” sözleri ve sürekli olarak savaşı savunması, yürüttükleri ve yürütecekleri savaşlara haklılık zemini oluşturmaya çalışması, insanın “biz ne biçim bir dünyada yaşıyoruz” demesine neden olacak cinstendi.

İnsanları öldüren, savaşlar başlatan bir “sistemin başkanının” başka bir söylemde bulunması da beklenemezdi.

Obama'nın küçük bir kopyası olarak, sistemin başkanı değil ama “sistemin aktörlerinden biri” olarak ben bugün Ahmet Türk'ü gördüm.

Ahmet Türk 13.Aralık.2009 günü Diyarbakır meydanında halka seslenirken ettiği bir laf bunu doğrulamaktadır “Barış için savaşmak zorundayız”.

* * *

Evet, aynen Obama ve onun sisteminde olduğu gibi (biz buna ABD diyoruz), Ahmet Türk ve onun bölücü sisteminde de (dün adı DTP idi bugün artık buna BDP diyebiliriz) “Barış”, “Demokrasi”, “İnsan Hakları” terimlerinin özenle seçildiğini ve kullanıldığını görüyoruz.

Zihniyet aynıdır. Obama bu sistemde yönetici, Ahmet Türk piyondur, oyuncudur. Bu sistem onlara çıkarları ve ideallari doğrultusunda “masum kanı dökmeyi” bölmeyi, parçalamayı emreder ve bunu “Barış, Demokrasi ve İnsan Hakları” söylemleriyle gerçeklestirmelerini ister.

Barış getirmek için savaşarak 1,5 milyon Iraklının ölümüne neden olunur.

Yıllardır Saddam'ın devlet başkanı olduğunu ve ondan sonra da iki oğlunun devlet başkanı olacağını, ülke yönetiminin özgür halk iradesini yansıtmadığını söylerek işgal eden güçler, Krallıkla yönetilir. Kraliyet sistemi olmayan ABD'de ise Baba ve oğul Bush'lar toplamda 15 sene başkan olabilmektedir.

İnsan Hakları getireceğiz denilerek ülkenin dört bir tarafına işkencehaneler kurulur, yeni Guantanamolar yaratılır.

İşte sistem budur. Yaptığı gözünüzün önünde olsa bile size öyle muazzam bir propaganda uygular ki, insan gördüklerine mi yoksa onların söylediklerine mi inanacaktır, şüpheye düşer.

* * *

Bakın sistem işte bu söylediklerim dahilinde bize “eli kanli orduların Başkanı Obama”yı ve “eli kanli terör örgütünün siyasi Başkanı Ahmet Türk”ü de farkli göstermeye çalışmaktadır. Söylem ikisi için de aynıdır. Bu aslında bir propagandadır.

Bush sonrası Obama, söylemleriyle ve kişiliğiyle mütevazi, ılımlı, farklı biri olarak gösterilmiştir. Bush şahin kanattan, Obama güvercin kanattandır(!) Savaştan değil barıştan yanadırlar(!)

Aynı şeyler Ahmet Türk için de söylenmektedir. Onu da mütevazi, ılımlı, savaştan değil barıştan yana, şahin değil güvercin kanattan diye söylemediler mi ve hâlâ söylemiyorlar mı?

Ahmet Türk sanki Obama'nın bir modeli, bir kopyası. Sanki birbirleri için yaratılmışlar.

İşte benim bu sisteme, Nobel Ödülünü veren sistemin seçkinlerine bir önerim olacak.

2010 yılı Nobel Barış Ödülü için adayım Ahmet Türk'tür.
Durmayın ona da bir Nobel Barış Ödülü verin. Verin ki dünyamıza daha çok hizmet etsin, sevgiyle, barışla..!


TEVFiK BiR / 14.Aralık.2009

Yayınlandı: www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=11334

10 Aralık 2009 Perşembe

İslamofobi


İslamofobi


Komünizm tehditi” söylemi ile, “SSCB'nin nükleer saldırı tehditi” algılamasının yayılması ile askeri gücünü ve üslerini her bir yere konuşlandıran ABD yada gücü kontrol eden mekanizma -bunu Sistem, Çok uluslu güç yada çokça kullanıldığı biçimde ABD olarak isimlendirebiliriz- SSCB'nin bir mantar tabancası dahi patlatılmadan çökertilmesi ve yayılan komünizm tehdidinin ortadan kalkması ile, Yeni Dünya Düzeni projesini, Medeniyetler Çatışması fikri temelinde yeni bir tehdit algılaması yaratarak uygulamaya koymuştur. Bu yeni tehdidin adı İslam'dır.

İslam'ın tehdit olarak algılatılması, bu kirli bilginin Hıristiyan toplumlar zemininde meşruiyet kazanması için ABD, Pakistan ve Suudi Arabistan'ın yıllarca Rusya'ya karşı istihbarat ve savaş unsurlarıyla yetiştirdiği ve güçlendirdiği Taliban önderliğindeki o güne kadar adı duyulmamış örgüt El Kaide'nin, ABD'de 11 Eylül saldırılarını ve daha sonra bir dizi Avrupa ülkesi saldırılarını gerçekleştirdiğini ve bu algıyı yerleştirdiğini görüyoruz.

Bu algı çerçevesinde Afganistan'ın ve (kimyasal silah gibi ek bahanelerle) Irak'ın işgal edildiğini, işgalden öte ABD'nin çıkarlarına hizmet edecek güç odaklarının o ülke yönetimlerine yerleştirildiğini, bu ülkelerin sisteme sokulduğunu görüyoruz.

Tabi, İslam kavram olarak bir korku öğesi, alerji nedeni gibi gösterilirken bu sürece destek verecek bazı “Müslüman” ülkeler bu “İslam” kavramının karanlığından zarar görmemeli, bu Hıristiyan ülkeler ile yapılacak “müttefik ilişkiler” kınanmamalı, tezat oluşturulmamalı idi. İşte bu nedenledir ki, aynı süreç içinde yani İslamiyet dininden İslamofobinin yaratılması sürecinde, bunun bir alerjik kavram olarak sunulması süreci ile birlikte bunun zararsız olanı “Ilımlı İslam” kavramı ortaya çıkartılmıştır.

Türkiye, bu küresel oyunun yani genişletilmiş BOP'un uygulayıcısı, destekçisi, aktörü, eşbaşkanı olan bir ülke olarak “Ilımlı İslam” ile onurlandırılmaktadır (!)

* * *

Türk milleti Amerikan kültürünü (müziğiyle, giyimiyle, yaşam tarzıyla, sanatıyla, yemeğiyle) benimsese de temelde ABD'yi, Amerikan yönetimini sevmemektedir. Anket sonuçları bunu doğrulamaktadır. İnsanlarımız İngiltere'yi, İngilizleri de pek sevmemektedir. İngilizler burnu havada bir millet olarak görülmektedir. Tarihte bize zararları dokunmuş, işgal sürecinde aktif rol almışlardır. Hani zannetmeyin insanlarimiz 11 Eylül saldırılarını “insanlık dışı”, “terörist saldırı” olarak niteleseler de içlerinden esasen “ABD'ye müstehaktır” düşünceleri geçmektedir. Bunu dillendirmezler ama bu böyledir. Sonuçta ABD'nin 20 ve 21. yüzyılda savaşmadığı, çatışmadığı bir tek sene yoktur. “Dünyayı bu kadar inleten bir ülke bir günde kendi inlesin” düşüncesi vardır. (Unutulmamalıdır ki masum insanların öldürülmesi, sivillerin öldürülmesi, bu hangi kötü-savaşçı devletin vatandaşı olursa olsun, layık olunabilecek bir durum değildir. İnsanlık onuru, masumların öldürülmesini kabul edemez).

İşte 15-20 Kasım hain terör saldırıları ile, Türkiye'deki bu düşünce yerini “El Kaide ortak düşmandır” algılamasına bırakmıştır. Böylelikle ABD'nin yarattığı “düşman El Kaide ve İslamcı örgütler” algılaması Türkiye'de toplum nezdinde de kabul görmüştür.

Müslüman devlet Endonezya'da yapılan El Kaide saldırılarını Türkiye fotoğrafı üzerine oturtmak gereklidir. Türkiye, Ortadoğu'da ve Hazar Havzası İslam coğrafyasında jeopolitik ve stratejik öneme sahiptir. Yine aynı şekilde Endonezya dünyanın en kalabalık müslüman devletidir, konumu itibariyle jeopolitik öneme haizdir.

Stratejik ve jeopolitik güç eğer “güçlü ve bağımsız” bir ülkede-devlette ise ülkenin kendisi tarafından kullanılabilir ve fayda yaratır bir güçtür. Eğer devlet güçlü değil yada çeşitli yönlerden bağımlı/bağlı ise bu güç başkalarının kullanımına açıktır, gücü kullanılan ülkenin ise zemini de kayganlaşır.

* * *

Yeni Dünya Düzeninin “İslam korkusu” yani “İslamofobi” yaratılarak kurulacağını belirtmiştim. Bunun amaçlarından biri olarak, bir İslam ülkesine karşı çeşitli bahanelerle (demokrasi götürmek, kimyasal silah...) bir operasyon yürütüleceği, savaş yürütüleceği zaman, saldırıyı-işgali yapacak ülkenin toplumsal desteğini sağlayabilmesi olarak görülmelidir. Toplum, savaş sonucu gelecek asker ölülerinin savaşın amacına değer olup olmayacağını sorgulamayacaktır. Çünkü savaşın açık yada örtülü gayesi ortadadır, “İslam tehditi”. Bugün Irak'a kimyasal silah var diye girenler toplumsal meşruiyetlerini sağlayamadıkları gibi yürütülen savaşlar konusunda da geniş bir toplumsal sorgulama ortaya çıkmıştır.

Avrupalı ve Amerikalı (Hıristiyan) toplumlar ne kadar çok İslam'dan korkar ve hatta bu korku nefrete dönüştürülebilirse, yapılacak savaşlar o kadar anlam ve meşruiyet kazanacaktır.

Bu aslında tarihte 1000 yıl önce gördüğümüz bir anlayıştır. Bu birebir Haçlı Savaşları zihniyetidir. Zaten Başkan 2. Bush bu savaşın açıkca “20. yüzyılın Haçlı Savaşı” olduğunu görsel basın önünde söylemiş ve bu tarihe geçmiştir.

Tarihteki haçlı savaşlarında askerlere “cennete sorgusuz giriş biletleri-cennetin anahtarları” veriliyordu, “Türkler geliyor” korkusu pompalanıyordu. Bu çağda “cennete koşulsuz giriş biletlerinin” inandırıcılığı Alis Harikalar Ülkesinde'den daha inandırıcı olmayacağı içindir ki, Türkler geliyor korkusu yerine “İslam vahşeti geliyor, bombalı İslam geliyor” korkusu yayılmaktadır.

Orduları toparlamak, İslam ülkeleriyle savaştırmak adına geçmiş yüzyıllarda “din ve cennet” ikna edici iken bu çağda “para” daha ikna edici görünmektedir. Paralı ordular bu handikapa çaredir.

Bir sorun daha mevcuttur. Bugün itibariyle 350 milyon olan Avrupa nufüsunun 2050 yılında 250 milyona düşmesi bekleniyor. Bu muazzam düşüşe rağmen, Avrupa ülkeleri içindeki Müslüman – Asyalı (Hint, Çin) nüfusun (azınlık-göçmen nüfus) kendini en az ikiye katlaması bekleniyor. Yani kendi ülkelerinde sayıca azınlık durumuna düşebilecekleri, azınlık olmasalar bile sayıca eşitlenmenin söz konusu olabileceği istatistiksel analizlerle ve öngörülerle ortaya konmaktadır.

* * *

İşte bu analiz bize, Avrupa kıtasında son aylarda ve hatta son yıllarda yapılan iki başlıca operasyonun nedenini ortaya koymuştur.

1-) Göçmen yasalarındaki inanılmaz zorlaştırıcı ve insan haklarına-kültürel haklara-uluslararası beyanlara/sözleşmelere aykırı asimile edici hükümlerin getirilmesi. Bazı azınlık dillerinde “E biz yıllarca bu dilde yayın yaptık baktık dinleyen, izleyen yok, kapatıyoruz” bahaneleriyle yayınların kaldırılması. “Demokrasinin beşiği” denilen ülkelerin zorunlu ders olarak “İncil eğitimini” müfredata koymaları. Azınlık dillerinde eğitimlerin engellemesi. Irkçı şiddete karşı aktif önlemler alınmaması, adeta Avrupa'nın üç maymunu oynaması... Bunun pek çok örneği vardır. Bu temelde yapılan tüm uygulamarın nedeni yukarıda ifade ettiklerimizdir.

2-) İkinci uygulamayı ise somut olaylarla açıklamakta yarar var. Almanya yıllar yılı bir devlet politikası olarak, İslam'daki her türlü mezhepsel-cemaat ayrılıklarını destekleyerek bunlara kucak açmıştır. Ancak küresel gücün emriyle Avrupa'da yeni bir sürece girildiği görülmektedir.

Almanya yıllardan beri legal-illegal bağış toplamasına ses etmediği “Deniz Feneri e.V.”yi operasyonlarla hukuk nezdinde jet hızıyla bitirmiştir.

Almanya, Milli Görüş'ün kalesidir. Alman devlet politikasıdır, Milli Görüşün çalışmalarının engellenmemesi yani örtülü destek verilmesi. Deniz Feneri e.V'den sonraki süreç olarak Milli Görüş Teşkilatının Almanya'daki aktif faaliyetlerinin ve etkinliğinin bitirileceği, adeta bu teşkilatın tasfiye edileceği anlaşılmaktadır.

İsviçre temelinde “Minare Yasağını”, diğer Avrupa ülkelerinde “İslama hakaret” içeren yayınların demokrasi kılıfıyla anti demokratik bir biçimde desteklenmesini, bu kirli hakaretleri destekleyen bir devlet adamının NATO Genel Sekreteri yapılışını görebiliriz.

Kıssadan Hisse; Küresel Güç'ün sunduğu yeni düşmanın adı “İslam”dır. Amaç İslam korkusunu, İslamofobiyi yaymaktır. İslam kötülenerek hem İslam ülkeleri işgal edilecek, işgal edilmeyenler küresel sisteme entegre edilerek varlıkları sökülecek, sömürülecektir. İslamofobi buna toplumsal meşruiyet ve destek sağlayacaktır. Bu süreçte müttefik olacak müslüman ülkeler ise “Ilımlı İslam” olarak tanımlanarak aradaki işbirliği aklanacaktır. Bu, sıranın onlara da gelmeyeceği anlamına gelmemektedir.

Avrupa'da bugün yaşanan İslam korkusu oyunları, İslam yasakları ve göçmen-azınlık baskıları-çatışmaları henüz başlangıç aşamasındadır. İlerleyen yıllarda bizi şok edecek gelişmelerle karşılaşmamız işten bile değildir. Pek çok farklı tarihte Katoliklerin onbinlerce Protestanı bir gecede sokaklarda, evlerde boğazlarını keserek öldürdüğü yada daha 50 yıl önce ötekileştirilen milyonlarca Yahudinin, Hıristiyan düzen ve ordular kanalıyla fırınlandığı unutulmamalıdır. Bugünün “ötekisi” İslam'dır. Avrupalının her zaman için böyle saldırgan bir potansiyeli vardır.

Küresel gücün amaçlarına hizmet ettiği görülen “Kökten dinci” yada “İslamcı” sıfatıyla isimlendirilen başta El Kaide olmak üzere küresel terörist örgütler de, bu süreçte en büyük tehditler arasında yer almaktadır. “El Kaide”yi İslam başarısı ve Batı'yı “şeytan” gibi gösterme propagandası ile bazı az gelişmiş ülkelerdeki müslüman halka tesir edilerek bu halkın vahşi saldırılar için silahlandırılması, eğitilmesi, İslamın haram kıldığı teröre bulaştırılması, küresel gücün ekmeğine yağ sürmekte; zaten perde arkasında küresel gücün yönettiği bu süreç yine kendilerinin propagandalarına vitrin yaratmaktadır. Bu faaliyet ve operasyonlar derinlemesine analiz edilmelidir. İslam ülke yönetimleri aralarında bu oyunu görüp bozmazlarsa ya müstemleke yada sömürge olacaklardır.

Not: 2006 tarihli “İslam Üzerine Oynanan Oyunlar” adlı yazımda “Ilımlı İslam” kavramının varlığı ve bunun kullanımının yanlışlığı konu edildiğinden, ayrıca burada ele alınmamıştır. 

TEVFiK BiR / 09.Aralık.2009

 

9 Aralık 2009 Çarşamba

Irak'ın Kısa Vadeli Geleceğine Bakış



2011 Irak


Irak lafi gecse bir sohbette bir yazida once biraz gururlanirim, ardindan icimi keder kaplar.

Bu duygulanimlarimin nedenini Irak'in cografyasi, siyasal tarihi, dinleri ve aci ceken halki olusturur.

Irak, Osmanli idaresindeyken (Musul, Bagdat, Basra Eyaletleri) ne kadar degerli ve gorece el ustu bir bolgeyse, elden ciktiktan sonra da bir o kadar naciz ve mustemleke bir hal almistir.

“Irak” denen cografi bolge aslinda bugunku Irak degil, onun kucuk bir parcasidir ve tarihte Irak denilen bagimsiz bir ulke yoktur. Tipki Korfez cevresi ulkeler gibi, Urdun gibi, Suudi Arabistan gibi Irak da sinirlari cetvelle cizilerek tayin ve tespit edilmis bir ulkedir.

Eger bir ulke tarihte yoksa, ulkenin tarihi ve cografi kimligi belirsiz ise, somurgeci ve hatta istilaci emperyalist kisiler ve devletler tarafindan sinirlari cizilerek olusturulmussa, onun ileride sorunsuzca siyasi ve idari bir birlik icinde olacagi beklenmemelidir.

Su an Irak'ta Kurtler birlik oldu diye elestirilebilir bu dediklerim ama unutulmamalidir ki; Barzani'nin ve Talabani'nin etrafindaki Kurt gruplari birbirlerini oldurmekten, kesmekten, kursunlamaktan birlesmeye firsat bulabilselerdi, baba Bush onlara o donem bagimsizlik verecekti. Bu isaret etmektedir ki, su an bir seyler elde etme hirsinda olan “ac” Kurtler (bu bagimsizlikta olabilir, ekonomik cikarlar olabilir...) birlesmis goruntusu, birlik fotografi verseler bile, amaclarina ulastiklarini zannettikleri an, onlarin tekrar birbirlerine girecekleri aralarinda mucadeleye baslayacaklari an olacaktir.

ABD bu surecin kacinilmaz oldugunu bilmekte ve bana kalirsa bu sureci geciktirmek icin elindeki tum kozlari ve oyuncaklari teker teker servis etmektedir.

Dusunebiliyor musunuz Anadolu'nun komsusu Irak, demografisi o kadar karisik bir bolgedir/ulkedir ki, ulkede tum mezhepleriyle Hiristiyanlik, tum mezhepleriyle Muslumanlik, nufusca az olsalar da Yahudilik ve hatta Aramca konusan ve yazan Sabiilik mevcuttur. Irk olarak da Araplar, Iranlilar, Turkler ve Kurtler mevcuttur, etkindir. Bunu oyle safca “kulturel zenginlik, mozaik” laflariyla izah etmek mumkun degildir. Irak'ta yasayan halki milletlestirmek yada ummetlestirmek neredeyse mumkun degil.

Irak komsulari itibariyle de; bir tarafta sunni Turkleri ile Turkiye, bir tarafta Sii Iran, bir tarafta Ingiliz olusumu Sunni Arap Suudiler, bir tarafta ABD'nin dusman kildigi Suriye. Bu komsularin isgal, yikim ve nihayet yeniden yapilandirma doneminde bos durmasi beklenemez nitekim hepsi turlu yollarla nufuzlarini korumaya ve etkin kilmaya calismaktadir.

ABD'nin “Irak'in yeniden yapilandirilmasi formulu”, Irak'in tum komsularini disarida birakacak sekilde bicimlenmistir. ABD, Irak'in yeniden insasi projesinde Kurtlere onderlik gorevi vermistir. Bu, o kadar zor ve karsit bir formuldur ki, Kurtleri kabul edebilecek tek bir komsu ulke yoktur. Ancak kabul ettirtecek kozlar vardir ve oyunlar olacaktir.

Turkiye ve Iran, PKK ve Pejak isimli Kurt teror orgutleri nedeniyle muzdariptir. Iran, sii olmadigi icin, Turkiye Kurt olduklari icin, diger komsular Arap olmadiklari icin bir sunni Kurt devleti (bu ozellikle de ABD'nin yorungesinde olacagi icin) istememektedirler.

Pentagon'un kabul edilmis ve eylemde olan planina gore Amerikan ordusu yaklasik 700 gun icinde (2011) tum Irak'tan cekilmis ve Irak'i kendi basina birakmis olacak. Sure cok dar. Olusturduklari recete zorlama ve gercekci degil. ABD, Irak'i terk ettiginde Irak hicbir komsu ulkenin etkinligine girmemeli, askeri yada sivil darbesine maruz kalmamali, tekrar mudahaleyi gerektirecek bir bataga, ic savasa, ic dinamiklerle onlenemez ve durdurulamaz bir kaosa suruklenmemelidir.

Ingiliz istihbarati, tarihi hafizasi ve arsivi Araplari bilir ve onlari yonetmeyi sever. Ingiltere olarak ifade ettigimiz Birlesik Krallik, Irak Savasi'na ABD'nin “IRA teroru”nu bitirme teklifi hatta firsati ve akillarda olusan Sterlin hulyalariyla girdi. IRA'nin bitmesiyle Ingiltere, cografyasinda yillardir goremedigi huzuru buldu. ABD'de de isgal ettigi Irak'ta Ingiliz askeri gucu ve istihbarat destegini gordu ve bolge kulturunu, yapisini ogrendi.

Ancak Ingiltere elde ettigi firsatlarla birlikte bolgeye cikar saglamak amaciyla gelmisti. ABD'siz kurmaya calistigi guney Irak (Arap-Basra) cikar olusumu ABD'nin tenkit ve tepkisine neden olmus, Sirketlerin Basbakani (Tony Blair'i Ingiltere yonetmez yada Ingiltere'yi Blair, cokuluslu sirketler Tony Blair'i yonetirdi) asker cekme tehdidini savurunca al asagi olmus ve yerine daha sevimli ve itaatkar Brown gecmistir. Irak'tan tum askerlerin cekilecegi halka soylenmis ise de Brown hukumeti (kamuyou baskisina ragmen) askerlerinin yalnizca yarisini cekebilmistir.

Bu anlattigim Ingiltere hikayesi bize iki seyi soyler. ABD ve onu yoneten Cok Uluslu Sirketlerin, cikar ve para kaybetme konusunda muttefik Ingiltere'ye bile tahammulleri yoktur. Hicbir ulkenin askeri destegini ciddi anlamda alamayan ABD, askeri olarak yalniz kaldigi icin (ve baska diger nedenlerle) 2011 yilinda Irak'tan tamamen cikacaktir.

2011'de tamamen ulkeyi terk etmis bir Amerikan askeri varligi, tum ic ve dis guvenlikten sorumlu olacak belki bir Irak ordusu ve Kurt ordusu, belki Irak bayragi altinda goruntu olarak kalacak belki onu bile kabul etmeyip tamamen bagimsiz olacak bir Kurdistan, tam bagimsiz yada federe Kurdistan bolgesinde kalacak Irak'in en buyuk stratejik kaynagi/urunu ve en buyuk zenginlik varligi petrol ve de tatli su kaynaklari, bati destekli ayri bir Kurt ordusu, turlu turlu komsu ulkeler ve istikrarli kalmasi beklenen bir Irak.

Bu proje isleyebilir yada basarisiz olabilir, ancak ABD'nin projesi budur ve bunun olmasi icin tum kaynaklarini, gucunu kullanacaktir.

Suudi tarafi Irak sunnilerini sakin ve uyumlu olmalarini ne kadar telkin etse de, nufuzunu bu yonde ne kadar kullansa da, petrolunu ve gucunu yitiren bir Irakli sunni Arap icin bu laftan oteye gitmeyecektir. Bunun icin Araplara bir seyler verilmesi gereklidir. Irak'in Guney'inde gorece istikrar mevcut ve bu istikrar lutfunun 2011'de tek basina Irakli sunni Araplari durdurmayacagi da asikar.


ABD ve Iran Masada

Iran, zaten Amerikan Israili yuzunden tum dunyanin kem gozlerine maruz kalmis bir ulke. Bir de yani basinda, hele hele de yillardir ABD saldirisi konusulurken, Amerikan Irak'ini istemez, bunu kabul etmez. Irak'in ic catismalarinda, sii saldirilarinda Iran'in ne kadar parmagi vardir bu muamma ama 2011'de Amerikan ordusunun cikmasiyla ruzgarlari lehine estirmeye calisacagi kesin. Gerekise sivil yontemlerle darbe yaptirarak gerekirse askeri yontemlerle darp ederek. Tabi ortada darbe yaptirabilecek bir Irak ordusu bulursa.

Iran etkisini sifirlamak icin 2011 yada daha onceki bir tarihte, daha once ise yaramamis ama denenebilecek bir sivil toplum kalkismasinin denenebilecegini ve akabinde ABD'nin Iran'a karsi askeri guc kullanacagini ve Iran'i kendi milli ve sinir guvenligine mahkum edecegini dusunuyor ama buna gerek kalmayabilecegini ongoruyorum.

ABD'nin askeri seceneginden once Iran icin uygulayacagi sivil bir formulun oldugunu ve bunun sac ayaklarindan birini Turkiye'nin olusturacagini dusunuyorum.

Turkiye ile Iran arasinda, gozlemleyebildigim kadariyla Ekim.2009'dan bu yana cok sık ve olagandisi bir diplomasi trafigi yasanmaktadir. 31.Ekim.2009'da aniden Hillary Clinton'un ucaginin Adana Incirlik Ussu'ne birkac saatligine inmesi (bu yontem yalnizca ust duzey bir belgenin verilmesi yada acele gerekli ust duzey bir gorusmenin yapilmasi icin uygulanir), Kasim'in ilk haftasi ISEDAK toplantisi icin Istanbul'a gelen Iran Cumhurbaskani Ahmedinejad, Disisleri Bakani Mutteki ve disisleri ekibinin Turk yetkilerle uzun uzadiya gorusmesi, hemen ardindan 20.Kasim.2009'da Turk Disisleri Bakani Ahmet Davutoglu'nun Iran'a gitmesi, Iran'a elindeki zenginlestirilmis uranyumu Rusya'ya vermesi teklifinden hemen sonra 08.Kasim.2009'da onceleri adi bile gecmezken uranyumun Turkiye'ye verilmesi onerisi... Anlayacaginiz Turkiye-Iran-ABD ucgeninde hizlandirilmis ve ust duzey bir diplomasi trafigi mevcut.

Iran'in, ABD'nin ortadogu cikarlarina karsi mucadelesini yonettigi soylenen ve Irak'taki nufuzunu kullandigi bilinen en buyuk komutanlarindan General Kasim Suleymani, olasilik verilmeyecek iki kisiyle, ABD'nin Irak'taki en ciddi yetkililerinden Korgeneral Raymond Odierno ve Buyukelci Christopher Hill ile Irak Cumhurbaskani Talabani'nin ofisinde bir araya geldi.

ABD suan ve 2011 sonrasi Irak'ta Iran'i gormek istemedigini, Iran kaosuyla karsilasmak istemedigini soyledigi biliniyor. ABD bunu teklif edebilir ama Iran bunu kabul edilebilir gorup diyaloga girdi ise, durum az once soyledigime geliyor. Yani ABD'nin askeri seceneginden once Iran icin uygulayacagi formul sivil iceriklidir ve sac ayaklarindan biri Turkiye olacaktir.

Turkiye ile Iran arasinda vize uygulamasi yapilmamaktadir. Halklar rahatlikla seyahat edebilir. Bir nevi seyahat ozgurlugu, serbest dolasim diyebiliriz.

Ticarette engel vardi, para engeli. O da, ilginctir Kasim.2009'da imzalanan yeni bir antlasma ile gideriliyor. Yani Iran ve Turkiye, ucuncu bir para birimi olmadan, Turk Lirasi ve Iran Riyali ile is yapabilecekler.

Iran, 2007 yilinda petrol ve dogalgaz satisinda Dolardan Avro'ya gecti. Turkiye'de de Avrupa bolgesine ihracat nedeniyle Avro, Dolara nazaran daha itibarli ve cok. Ticarette de her gecen gun Dolardan ote Avro yuzdesel agirlik kazaniyor. Avrupa desek zaten ağırlıklı para birimi Avro. Herkes Avro oder, Iran Avro ile satarken yine ilginctir 05.Kasim.2009'da Iranla Turkiye arasinda dogalgaz konusunda coklu mutabakat zapti imzalanmistir. Anlasma Iran gazinin Turkiye uzerinden transit gecisine ve Isvicre'ye gitmesine yoneliktir. Dunyanin finansal aktorlerinden Isvicre'nin Rus dogalgazina mahkumiyetini sona erdirme ve Iran gazini batiya acma ihtiyacini karsilamaya yoneliktir. Bu anlasmanin ABD onayi olmadan imzalanamayacagi ve ABD onayi olmadan asla uygulanamayacagi aciktir.

Iste siraladigim bu gelismeler bize gostermektedir ki, ABD Iran'a Turkiye uzerinden Avrupa'ya belirli olcude entegre olma, ambargolarin hafifletilmesi/kaldirilmasi yada en azindan bazi seylerin gormezden gelinmesi, ticari normallesme ve bazi konular uzerinde iliskilerin duzene oturtulmasi, gerilim diplomasisinden ve yalitimdan gorece fedakarlik karsiligi Irak'in istikrarina destek, yada en azindan kostek olunmama, sii kartini oynamama sozu istemektedir.

Iran'in soz veripte 2011 sonrasi sozunden donmesi olasiliginin bile Iran'a cok pahaliya mal olacagi ise aciktir.

Ingiliz Suudi Arabistan'inin sorun cikarmayacagi su an icin bellidir. Bu anlattigim sivil formulle de Iran, Irak icin bir tehdit olmaktan cikarsa, son tehdit Turkiye kalmaktadir. Peki Turkiye nasil kendi milli guvenlik algilamasina ragmen, ABD'nin istedigi Irak'in yeniden insasi projesine engel koymayacak, ses cikarmayacaktir.

* * *

GOP projesinin (genisletilmis BOP) operasyonlarindan biri olan Irak isgalindeki, Amerikan askeri gucunun 2011'e kadar cekilmesi ve Irak'in istenilen yorungeye sorunsuzca oturtulmasi konusunda Turkiye'nin kosteginin engellenmesi ve belki de destegi istenilmektedir.

Onceki yazimda belirttigim uzere ABD, Irak'in yeniden insaasi projesinde Kurtlere onderlik gorevi vermistir. Bu cercevede Irak'ta kurulan ve 2006'da “de facto” ve “de jure” hakimiyetini ilan eden Irak Kurdistan'ini gorebiliriz.

En onceleri pembelestirilen ve bugun nihayet silinmis olan Kirmizi Cizgilerimizden “Turkiye icinde veya siniri disinda bir Kurdistan Devletinin asla kabul edilemeyecegi” stratejisi, Turkiye'nin belki 80 yildir sahip oldugu ve sikica korudugu en buyuk milli guvenlik stratejik ayaklarindan biriydi.

Bunun hakliligi veya haksizligini tartismak icin 20. yuzyil basi Turkiye'sinde ulus devlet yaratma fikrine, 1920'lerin ve takip eden yillarin kosullarina ve Kurtlerin yabanci orgut ve istihbarat gucleriyle bir ayrilikci unsur olarak Turkiye'ye karsi kullanilmasi cabasina ve gunun kosullarinin yarattigi diger unsurlara ve belki de son 1000 yillik tarihe bakmak gerekir. Ancak su an konumuzun disinda.

ABD'nin, cografyaya yerlesmeye baslamasiyla birlikte Barzani ve Talabani denetimindeki Kurt gruplar aralarinda baris saglayarak, Turkiye'ye karsi bir guc olusturmaya baslamislardir. PKK'nin kuslarinin yani ayak takiminin Kandil'e iyiden iyiye yerlestirilmesi, Dohuk ve Erbil sehirlerinin PKK beyin takimi icin adeta guvenli usler olarak saglanmasi Turkiye acisindan ciddi bir tehdit algilamasina yol acmaliydi.

Nedeni, Kurtlerin Irak icinde eksantrik bir guc olusturmasi, Turkmen dedigimiz Irak Turklerine karsi bir asimilasyon, katliam, soykirim hareketine girismesinin onunu acacak olmasindandi.

Bu sebep gecerliligini korumakta ve kismen kendini gostermektedir. Turkiye acisindan bu tehdit algilamasi kisa sureligine olusmus, kendini gostermis ve hemen ardindan sona ermistir.

Mesut ve Necirvan Barzanilerin ve zaman zaman da Irak Cumhurbaskani Talabani'nin akil almaz ve arkalarindaki gucten kaynakli suursuz ve kiskirtici ithamlari ve tehditleri isgali takip eden yillarda birbiri ardina Turkiye'ye karsi savruldu. “Kurdistan Turk askerine mezar olacak”, “Kedi bile vermeyiz” akillarda en cok kalan beyanlardan. KDP'lilerin Irak'ta ortaliklara dokulup “Kurdistan Turkiye'ye mezar olacak” sloganlari ise henuz kulaklarimizdan silinmedi.

Irak Kurtleri, Amerikan'in emri geregi Turkiye'ye yuksek telden sesleniyorlardi, cunku Irak tarafinda gorulmemesi gereken gelismeler oluyordu. Ozellikle 2005 yazinda teror faaliyetleri artmis her gun birkac sehit verilir olmus, Irak'ta PKK bayrakli teror ofisleri acilmisti. Her turlu kiskirtici ve saldirgan faaliyet uygulamaya sokuluyordu. Baslarda iktidar Adalet ve Kalkinma Partisi eliyle Turkiye Devleti, Kurdistan'in kurulmasi fikrini kabul etmis gorunse de TSK Irak'ta kurulacak bir Kurdistan'a karsi temkinli hatta karsi tavirla yaklasiyordu. Turk toplumu da Kurdistan'in kurulmasi fikrine bir anda alisamazdi. -TSK'nin bir devlet kurulusu oldugunu ve basbakana bagli ve sorumlu oldugu unutulmayalim.-

Ardindan ABD, Turkiye'yi kiskirtarak degil, Turkiye ile el ele vererek Kurdistan'i kurma ve Irak'i duzene koyma surecini uygulamaya koydu. Irak'ta PKK'li bayrakli ofisler gorunum degistirdi. Basbakan Yardimcisi Cemil Cicek'in 2006 yilinda “postal opuculer” dedigi Barzani ve Talabani, Basbakan Tayyip Erdogan ve Cumhurbaskani Abdullah Gul tarafindan “gulumsenerek” ve kucaklanarak yuksek nezaket cercevesinde karsilanir, gorusulur oldular vs. Kurt tarafinin tehditleri, Turk tarafinin kucumseyici tavri bitti. Kurdistan bu iki ayri surec (gergin donem ve el ele donem) devam ederken kuruldu.

Turkiye artik Kurdistan'i kabul ediyor. Ama ya Turkiye'de AKP donemi biter ve ABD ile bu donem gibi yakin iliskiler kurmayacak bir parti-partiler koalisyonu iktidar olur, o da Kurdistan'i tekrar tehdit algilamasina koyar ve bunu tum kurumlariyla tekrar hissetmeye baslarsa, 2011'de Irak'tan ABD askeri gucu ciktiktan sonra kurulan duzen yikilir mi? Turkiye ABD'siz kalacak Irak'a aktif mudahalede bulunur mu? ABD buna karsi ne onlemler aliyor, neler yapiyor simdi gelin buna bakalim.


ABD'nin Turkiye Plani

Olaylarin cokluguna saplanmadan 2003 sonrasi doneme goz attik, sureci hatirladik ve ufak degerlendirmelerde bulunduk. Simdi de kisa vadeli bir stratejik ongorude bulunalim.

Iki paragraf yukarida bahsettigim gibi ABD'nin “Turkiye'de iktidarin degismesi, yeni iktidarin raydan cikmasi, iktidar degismese bile halkin raydan cikmasi” tehlikesini (!) karsilayacak iki plani oldugu gorulmektedir.

Bunlardan birisi, “2011 Turkiye Ic Savasi” senaryosudur. Zaten Basbakan Tayyip Erdogan'in zihninde cografyasi ikiye (Sivas'in otesi) ulusu etnik olarak elliye bolunmus ulkemiz Turkiye'nin, Kurt ayrilikci gruplar (PKK ve onun alt orgutleri komiteleri, DTP, Sivil toplum maskesi altinda faaliyet gosteren PKK legal orgutlenmeleri, baska isimlerle faaliyet gosteren PKK'ya yakin cizgide ilerleyen asiri sol teror orgutleri) araciligiyla ayristirilmasi cabasidir.

Bunun laboratuvar calismalarinin yapildigini “Ben Bu Filmi Gormustum” adli yazimda ornekleriyle belirtmistim. Bununla birlikte Sirnak İdil'de, komuta edilen sivil gorunumlu teror yandaslari “siz Izmir'de, Bati'da bizi taslarsaniz biz de sizi doguda taslariz” diyerek devletin ogretmenevini basmislardir. Kurt Turk etnik ayrismasi ile birlikte bir de Dogu-Bati sifatinda cografi ayrisma sozleri dile getirilmeye baslanmistir.

Tabi Dogu-Bati ayrismasinda sinirin nereden gectigini gormek isteyenlerimizin, Dogu neresi Bati neresi oluyor diyenlerimizin, CIA'in kurumsal internet sitesinde yayinlanan haritalara, Irak'taki kamu binalarindaki haritalara, Avrupa Birlikcilerin odalarindaki haritalara, DTP'li Belediye Baskanlarinin odalarindaki haritalara bakmasi yeter ama bu pek kolay degil. O yuzden bir tarih ders kitabi alinip Sevr haritasina bakilirsa, onun da ayni haritayi verdigi gorulecektir.

2011'de Irak'tan Amerikan askeri gucu cekildiginde Turkiye'nin Irak'a aktif-pasif yada acik-zimni yontemlerle mudahalesini onlemek icin, Turkiye'yi kendi ic gundemine hapsetmek, en asli sorunla yani ic guvenlik sorunuyla mesgale etmek, bunu ic savas ya da benzeri catismalarla saglamak ABD'nin (ABD olarak sifata burudugumuz dusman dis guclerin) gorunen olasi planlarindan biridir. Hatta Prof. Umit Ozdag'in “Bence bu tarih 2010 da olabilir” seklindeki aciklamasi, dikkat cekici ve ustunde calisilmasi gereken bir ongorudur.

Ic savas derken, Turkiye'de oyle Hiristiyan ulkelerde oldugu gibi, yada katolik-protestan savaslarinda oldugu gibi kiyimlar, ev basip adam oldurmeler, sokakta Kurt kokenli vatandaslarin canina kiymalar olmaz. Komsun Kurt kokenli , bakkalin Kurt kokenli, pazarcin Kurt kokenli, patronun Kurt kokenli belki arkadasin Kurt kokenli, boyle kiyimlar olur mu?

Birincisi bizim dinimiz Islamdir ve muslumanlar (muminler) boyle bir sey yapmaz, yapamaz. “Lubnan da muslumandi, oldu. Su an etnik kokene gore, dine gore, mezhebe gore ve hatta siyasi gorusune gore bile mahalle mahalle parcalanmis durumda, mahalle aralarinda tamponlar olusturulmus BM askerleri var” derseniz de, bizim tarihi bellegimizde, gelenegimizde hosgorunun, tahammulun, sevginin oldugunu hatirlatirim. Tabi 1980 darbesi oncesini hazirlayan gucler bu ulkenin genclerini birbirine kiydirtmisti, ayni sekilde provake edilir ve yonlendirilirse olabilir mi? Bu ikisi ayni sey degil ve fakat bana bu cagda biraz zor gorunuyor.

Bu tur bir ic savasi ve provakasyonlar dizisini onlemek istihbarat birimlerinin ve kolluk kuvvetlerinin, hukumetin ve nihayetinde tum kurumlariyla devletin gorevidir.

Allah'a duaciyiz olmaz insallah ama, Turkiye'de bunlar olursa toplum ve devlet kendiyle ugrasirken, Amerikan askeri gucleri Irak'tan cikar gider
Irak'ta yeni duzen kurulur devlet rayina oturur, 2011'i seneler takip eder ve artik is isten gecmis olur.

* * *

Gelelim ABD'nin, su an birincisi ile birlikte hazirlik safhasina soktugu ikinci planina. Bu da Turkiye'nin BOP projesi icinde Yeni-Osmanlıcılık ismiyle, bolgede bir cazibe merkezi gibi algilanmasini saglayarak BOP-GOP cografyanin yeniden sekillendirilmesini saglamaktir.

Bu planin da aktif olarak uygulandigini goruyoruz. 2002.Kasim'indan bu yana disislerinden anlamayan iktisat egitimli kisilerin disisleri bakani yapilmasina Mayis.2009'da son verilmesi ve uluslararasi iliskiler uzmani bu isi bilen bir profesorun, Prof. Ahmet Davutoglu'nun Disisleri Bakani yapilmasi buna delalettir.

Bakan Davutoglu cok yogun bir diplomasi trafigi yurutmekte, kah dogu ulkelerine kah guney ulkelerine Yeni-Osmanlicilik kapsaminda ziyaretler duzenlemektedir. Bu ziyaretler tabi ki ekonomik acidan olumlu sonuclar vermektedir, verecektir ancak biz isin siyasi ve diplomatik yonune bakacagiz.

Bu ataklarin Yeni Osmanlicilik oldugu iddialarini her defasinda yalanlayan, reddeden Bakan Davutoglu ilginctir AKP Kizilcahamam kampinda aniden cark etmistir. “Osmanli'dan kalan bir mirasimiz var. Yeni Osmanli diyorlar. Evet, Yeni Osmanliyiz. Bolgemizdeki ulkelerle ilgilenmek zorundayiz.” demistir. Bu daha onceden soyledigi sozlerini yalanlamaktir.

Dogrudur, Osmanli'dan kalan bir gecmisimiz vardir. O bolgelerden cikali henuz 100 yil dahi olmamistir. Mesela Balkanlarda, mesela Orta Asya'da mesela ozellikle Suriye-Irak-Lubnan ulkeleri olmak uzere Orta Dogu'da belki biraz Kafkaslarda olagan disi bir gelisme olsa, ilginc bir gelisme olsa o ulkelerin insanlari, devlet adamlari hemen Turkiye'ye bakar, acaba Turkiye ne diyecek, ne yapacak diye. O ulkelerin kaderleri bizi ilgilendirmelidir, onlar bizim tarihi mirasimizdir, tarihten gelen bağlarimiz vardir. Mesela Yemen'de oldukca fazla sehit verilmis, Osmanli'nin cok buyuk paralari o bolgeye dokulmusken, dedelerimiz oralarada memurluk yapmisken, bugun o insanlara arkamizi donmek tabi ki olacak is degildir.

Ancak bu bilincin yansimasinin ulus laik devlet Turkiye olarak sifat bulmasi gerekir. Prof. Ilber Ortayli hocanin tabiriyle “Son Imparatorluk Osmanli”, yasadigimiz gunun kosullarina uygun olsaydi herhalde bugun Turkiye Cumhuriyet'inde yasiyor olmazdik. Yikilmis bir seye nostaljik hisler duymak normal ama, ozlemle onu her seferinde duslemek, elimizdeki degerin kiymetini bilmemek en hafifiyle ahmaklik olur.

Turkiye'nin pek cok ulkeyle vize uygulamasini karsilikli kaldirmaya baslamasi, karsilikli para birimlerinin kullanilmaya baslamasi, Turk dizileri kanaliyla Turkiye'nin muazzam duzeyde tanitiminin saglanmasi ve Islam cografyasinin takip ettigi bir ulke haline gelinmesi, bunlarin hepsi guzeldir ancak Yeni Osmanlilik ismi altinda BOP-GOP cografyasinin sekillendirilmesi amacina hizmet etmemelidir. Meğer ki uygulanan plan bu yondedir.

Burada bir Libya parantezi acmak isterim. Libya ile vize kalkti, bu isadamlarimiza kolaylik saglayacaktir ancak vize kalkti diye Libya gucumuzu hissetti, bizi buyuk ulke olarak goruyorlar gibi populist gorusler, ne yazik ki gercek disidir, aldaticidir. Kaddafi'nin Fransa ziyaretinde (Versailles Sarayi'na cadir kurdugu ziyaret olarak hatirlanir) Fransa Cumhurbaskani Sarkozy'e “Kurdistan icin elimizden gelen destegi vermeye haziriz” dedigi, Avrupa ve Turk basininda yer almisti. Kaddafi onlarca sene once de bu gorusteydi bugun de ayni gorusu muhafaza etmektedir. Donemin Basbakani Erbakan-Kaddafi gorusmesinde yasanan kriz unutuldu derken, daha bir iki ay onceki Libya ziyaretinde Basbakan Yardimcisi Bulent Arinc'in elini sikarken “kral koltugundan” ayaga kalkmamasi ve Arinc'in adeta bir “emir eri” gibi karsisinda pur dikkat hazirolda durmasi bizlere bir seyler soylemektedir.

Bakan Davutoglu'nun sozunu unutmadan gelin Basbakan'in daha birkac sene once sarf ettigi sozlerine bakalim: <04.03.2006’da>Turkiye’nin Ortadogu’da bir gorevi var. Nedir o gorev, biz Genisletilmis Ortadogu ve Kuzey Afrika Projesi’nin (GOP) esbaskanlarindan bir tanesiyiz. Bu gorevi yapiyoruz biz”>

<15.02.2004>Ben Diyarbakir'a cok farkli bakiyorum. Yani Diyarbakır'ı istiyorum ki, suan da yani Amerika'nin da hani dusundugu Buyuk Ortadogu Projesi var ya, Genisletilmis Ortadogu, yani bu proje icerisinde Diyarbakir bir yildiz olabilir”>.

Irak tarafinda bir Kurdistan kurulmusken, Turkiye'nin buna ses cikarmamasi ve Basbakan'in bu sozuyle Diyarbakir'in bir yildiz olmasi nasil saglanabilir? Iste konu donuyor dolasiyor yine Kurt Acilimi'na geliyor.

Diyarbakir yildiz olacak, Turkiye'nin, Kurdistan tehdit algilamasi sonsuza dek kalkacaksa, ortada bir Kurt acilimi varsa, amac Turkiye'nin uniter yapisinin yavas yavas degistirilerek federal yapiya gecmesini saglamaktir. Amac Turkiye'de onceleri ismi dillendirilmeden sessizce sonra ise alenen ve ilanen Kurdistan'in kurulmasidir.

Anayasa degisir, degismez maddeler degisir, yasalar, mevzuat degisir, toplumun gorusleri degistirilir, su an yapilmaya calisildigi gibi Turkluk degersizlestirlir (bir seyi yok etmenin en iyi yontemi onu degersizlestirmektir. Degersizlesen sey kolaylikla gozden cikarilir) vesaire.

Bolmek isteyenlere gore, federal yapiya gecis elbette ki bir gunde olmaz, olamaz da zaten. Reaksiyon gorur. Bu yavas yavas olacaktir. Yavas yavas demisken bu, acilamayan Kurt Aciliminin yavas yavas uygulanacagi anlamina gelmemelidir. Basbakan Kurt Acilimi konusunda “vakit olmadigi”, acele edilmesi gerektigini soylemisti. Bu plandan sapma olur mu bunu yasayarak gorecegiz.

* * *

Anlasilacagi uzere, ABD 2011'de askeri gucunu Irak'tan cekerken ve cekince, Turkiye'nin Irak'ta etkisini gormemek icin ya ic savas cikarttiracak yada Turkiye'yi Yeni Osmanli-Buyuk Devlet hulyalariyla Kurdistan'in kardesi, hamisi olarak konumlandirtacak bu surecte Turkiye'de de Kurtlugu “etnik unsur olarak” hayatin her alanina ve hukuki metinlere sokmaya calisacaktir. Bir tasla bircok kus vurulacaktir. Hem Kurdistan korunur, hem Irak korunur hem Turkiye'nin uniterliginden kurtulunur.

Ancak, bir seye dikkat cekmek gerek. Bu ikinci secenek daha ilimli gibi gorunse de Irak'ta durum oyle gitmemektedir. Kerkuk'un durumu belli degildir, secim yasasi Kurtlerin lehine kabul edilmistir. Kurt ordusu aynen birilerinin “hayellerindeki gibi” kurulmaktadir. Olur da Kurtler sirazeden cikip Turkmen dedigimiz Irak Turklerine yonelik bir katliam, kiyim, soykirim hareketine girisirler, Irak'ta bir ic savas cikarirlarsa, Turkiye'nin bolgeye Turkmenlerin hamisi, teminati olarak onlari koruma adina girecegi kesindir. (Daha fazla ayrinti ve ornekleme icin, Irak konusundaki en guncel yazim olan “Irak Karisiyor” yazisina bakilabilir)

Iste bu noktada “bolgede Turkmen nufus pek yok, Turkiye Irak'a isgal icin, Kurtlere soykirim yapmak icin geliyor” propagandasinin zemini yildan yila, gunden gune hazirlanmistir, hazirlanmaya devam etmektedir.

Kurtler daha Irak Kurdistani'ni kurmadan once, ABD'nin isgalinin hemen akabinde Turklerin bulundugu kentlerdeki mezar taslarini kirdilar, bazi mezarliklari dozerlerle kepcelerle dumduz ettiler, tapu ve nufus kayitlarini yaktilar, bir kismini kacirdilar, arsivleri yaktilar, askerlik kayitlarini yaktilar ve hatta Turkmenlerin bolgeden kacmalarini, gocmelerini saglamak adina Kerkuk, Telafer, Yengice, Amirli, Tuzhurmatu, Karatepe, Tazehurmatu, Sirinhan, Karakoyunlu ve daha bircok yerde Turkmenleri oldurduler, bombalar patlattilar, bu bolgelerdeki Turk yerlesimlerine yatirim, iskan goturmediler. Savasin ve yillarin Saddam diktatoryasinin harapligiyla biraktilar. Ama bakin Irak Kurdistan'inin Kurt yerlesim bolgelerine dunyanin sayili buyuk icme suyu tesisleri ve atik su aritma tesisleri, havalimanlari ve havaalanlari, yollar, kanalizasyon sebekeleri, sosyal hayat adina alisveris merkezleri... insa edildi.

Bolgede Irak Turklerinin en buyuk temsilcisi Irak Turkmen Cephesi'ne ve yoneticilerine, onun bagli kurum-kuruluslarina, calisanlarina her gun baski ve tehdit uygulandi. Daha 22.Kasim.2009 gunu Irak Turkmen Cephesi Musul Il Baskani Yavuz Efendioglu'nun evinin kapisini calan Kurtler (pesmerge) “Hastaniz var acil cikmaniz gerekiyor” deyip kapisinin onunde capraz atesle Efendioglu'nu sehit ettiler.

* * *

Turkiye acisindan iki tarafi keskin bir bicak var ve bir tarafini secip o tarafin ustune ciplak ayakla cikmamiz isteniyor. Bizi bekleyen ise sonunda aci, kan kaybi, sendeleme ve belki de cokme olacaktir. Turkiye, bu projeyi bozmak adina tum enerjisini kullanmalidir. Bunun icin tam bagimsiz ve cesur bir yonetime gereksinim vardir.

Ancak unutulmamalidir ki, devlet hem bir siyasal orgut hem de onemli ve buyuk bir iktisadi orguttur. Bu iki ozelligi arasinda islevsel bir iliski vardir. Devlet ekonomisi disa bagimli ise, uluslararasi kuruluslara ve ulkelere borclu ise, siyasal alanda da devlet ayni sekilde disa karsi borclu ve alacagi kararlarda, yonetiminde bagli, bagimli demektir.

Iste 2011 Irak (1) ve (2) yazilarimda sizlere 2011 yilinda Irak'tan Amerikan askeri gucunun cikmaya baslamasiyla birlikte, bu surec ve sonrasinda bunca “disli” komsu varken Amerikan projesi Irak'in ve onun temeli olacak Kurdistan'in nasil tek basina ayakta kalacagini, Irak'in komsusu Iran ve Turkiye'nin nasil durdurulacagini bilgilerle analiz ederek anlattim. Bundan sonrasini ise, izleyerek hep birlikte gorecegiz. Tabi ki bu konu burada kapanmayacaktir. Gelismeler oldukca, birkac ayda bir devam niteliginde yazilarim gelecektir. Basbakan Erdogan her ne kadar “Siz kose yazarlari ne kadar az yazarsaniz, ulke o kadar huzur bulur”, “...ne kabiliyetli insanlar” diye dalga gecse de, biz yazinin bulunmasini insanlik acisindan bir devrim olarak goren ve bilginin paylastikca zenginlestigini, var oldugunu idrak edebilen insanlardaniz.


TEVFiK BiR / Kasım.2009


6 Aralık 2009 Pazar

2011 Irak (2)



2011 Irak (2)


“Ingiliz Suudi Arabistan'inin sorun cikarmayacagi su an icin bellidir. Bu anlattigim sivil formulle de Iran, Irak icin bir tehdit olmaktan cikarsa, son tehdit Turkiye kalmaktadir. Peki Turkiye kendi milli guvenlik algilamasina ragmen nasil, ABD'nin istedigi Irak'in yeniden insasi projesine engel koymayacak, ses cikarmayacaktir. Bu konuyu bir sonraki yazimda isleyecegim.” diyerek ilk yaziyi bitirmistik. Simdi kaldigimiz yerden devam edelim.

GOP projesinin (genisletilmis BOP) operasyonlarindan biri olan Irak isgalindeki, Amerikan askeri gucunun 2011'e kadar cekilmesi ve Irak'in istenilen yorungeye sorunsuzca oturtulmasi konusunda Turkiye'nin kosteginin engellenmesi ve belki de destegi istenilmektedir.

Onceki yazimda belirttigim uzere ABD, Irak'in yeniden insaasi projesinde Kurtlere onderlik gorevi vermistir. Bu cercevede Irak'ta kurulan ve 2006'da “de facto” ve “de jure” hakimiyetini ilan eden Irak Kurdistan'ini gorebiliriz.

En onceleri pembelestirilen ve bugun nihayet silinmis olan Kirmizi Cizgilerimizden “Turkiye icinde veya siniri disinda bir Kurdistan Devletinin asla kabul edilemeyecegi” stratejisi, Turkiye'nin belki 80 yildir sahip oldugu ve sikica korudugu en buyuk milli guvenlik stratejik ayaklarindan biriydi.

Bunun hakliligi veya haksizligini tartismak icin 20. yuzyil basi Turkiye'sinde ulus devlet yaratma fikrine, 1920'lerin ve takip eden yillarin kosullarina ve Kurtlerin yabanci orgut ve istihbarat gucleriyle bir ayrilikci unsur olarak Turkiye'ye karsi kullanilmasi cabasina ve gunun kosullarinin yarattigi diger unsurlara ve belki de son 1000 yillik tarihe bakmak gerekir. Ancak su an konumuzun disinda.

ABD'nin, cografyaya yerlesmeye baslamasiyla birlikte Barzani ve Talabani denetimindeki Kurt gruplar aralarinda baris saglayarak, Turkiye'ye karsi bir guc olusturmaya baslamislardir. PKK'nin kuslarinin yani ayak takiminin Kandil'e iyiden iyiye yerlestirilmesi, Dohuk ve Erbil sehirlerinin PKK beyin takimi icin adeta guvenli usler olarak saglanmasi Turkiye acisindan ciddi bir tehdit algilamasina yol acmaliydi.

Nedeni, Kurtlerin Irak icinde eksantrik bir guc olusturmasi, Turkmen dedigimiz Irak Turklerine karsi bir asimilasyon, katliam, soykirim hareketine girismesinin onunu acacak olmasindandi.

Bu sebep gecerliligini korumakta ve kismen kendini gostermektedir. Turkiye acisindan bu tehdit algilamasi kisa sureligine olusmus, kendini gostermis ve hemen ardindan sona ermistir.

Mesut ve Necirvan Barzanilerin ve zaman zaman da Irak Cumhurbaskani Talabani'nin akil almaz ve arkalarindaki gucten kaynakli suursuz ve kiskirtici ithamlari ve tehditleri isgali takip eden yillarda birbiri ardina Turkiye'ye karsi savruldu. “Kurdistan Turk askerine mezar olacak”, “Kedi bile vermeyiz” akillarda en cok kalan beyanlardan. KDP'lilerin Irak'ta ortaliklara dokulup “Kurdistan Turkiye'ye mezar olacak” sloganlari ise henuz kulaklarimizdan silinmedi.

Irak Kurtleri, Amerikan'in emri geregi Turkiye'ye yuksek telden sesleniyorlardi, cunku Irak tarafinda gorulmemesi gereken gelismeler oluyordu. Ozellikle 2005 yazinda teror faaliyetleri artmis her gun birkac sehit verilir olmus, Irak'ta PKK bayrakli teror ofisleri acilmisti. Her turlu kiskirtici ve saldirgan faaliyet uygulamaya sokuluyordu. Baslarda iktidar Adalet ve Kalkinma Partisi eliyle Turkiye Devleti, Kurdistan'in kurulmasi fikrini kabul etmis gorunse de TSK Irak'ta kurulacak bir Kurdistan'a karsi temkinli hatta karsi tavirla yaklasiyordu. Turk toplumu da Kurdistan'in kurulmasi fikrine bir anda alisamazdi. -TSK'nin bir devlet kurulusu oldugunu ve basbakana bagli ve sorumlu oldugu unutulmayalim.-

Ardindan ABD, Turkiye'yi kiskirtarak degil, Turkiye ile el ele vererek Kurdistan'i kurma ve Irak'i duzene koyma surecini uygulamaya koydu. Irak'ta PKK'li bayrakli ofisler gorunum degistirdi. Basbakan Yardimcisi Cemil Cicek'in 2006 yilinda “postal opuculer” dedigi Barzani ve Talabani, Basbakan Tayyip Erdogan ve Cumhurbaskani Abdullah Gul tarafindan “gulumsenerek” ve kucaklanarak yuksek nezaket cercevesinde karsilanir, gorusulur oldular vs. Kurt tarafinin tehditleri, Turk tarafinin kucumseyici tavri bitti. Kurdistan bu iki ayri surec (gergin donem ve el ele donem) devam ederken kuruldu.

Turkiye artik Kurdistan'i kabul ediyor. Ama ya Turkiye'de AKP donemi biter ve ABD ile bu donem gibi yakin iliskiler kurmayacak bir parti-partiler koalisyonu iktidar olur, o da Kurdistan'i tekrar tehdit algilamasina koyar ve bunu tum kurumlariyla tekrar hissetmeye baslarsa, 2011'de Irak'tan ABD askeri gucu ciktiktan sonra kurulan duzen yikilir mi? Turkiye ABD'siz kalacak Irak'a aktif mudahalede bulunur mu? ABD buna karsi ne onlemler aliyor, neler yapiyor simdi gelin buna bakalim.


ABD'nin Turkiye Plani

Olaylarin cokluguna saplanmadan 2003 sonrasi doneme goz attik, sureci hatirladik ve ufak degerlendirmelerde bulunduk. Simdi de kisa vadeli bir stratejik ongorude bulunalim.

Iki paragraf yukarida bahsettigim gibi ABD'nin “Turkiye'de iktidarin degismesi, yeni iktidarin raydan cikmasi, iktidar degismese bile halkin raydan cikmasi” tehlikesini (!) karsilayacak iki plani oldugu gorulmektedir.

Bunlardan birisi, “2011 Turkiye Ic Savasi” senaryosudur. Zaten Basbakan Tayyip Erdogan'in zihninde cografyasi ikiye (Sivas'in otesi) ulusu etnik olarak elliye bolunmus ulkemiz Turkiye'nin, Kurt ayrilikci gruplar (PKK ve onun alt orgutleri komiteleri, DTP, Sivil toplum maskesi altinda faaliyet gosteren PKK legal orgutlenmeleri, baska isimlerle faaliyet gosteren PKK'ya yakin cizgide ilerleyen asiri sol teror orgutleri) araciligiyla ayristirilmasi cabasidir.

Bunun laboratuvar calismalarinin yapildigini “Ben Bu Filmi Gormustum” adli yazimda ornekleriyle belirtmistim. Bununla birlikte Sirnak İdil'de, komuta edilen sivil gorunumlu teror yandaslari “siz Izmir'de, Bati'da bizi taslarsaniz biz de sizi doguda taslariz” diyerek devletin ogretmenevini basmislardir. Kurt Turk etnik ayrismasi ile birlikte bir de Dogu-Bati sifatinda cografi ayrisma sozleri dile getirilmeye baslanmistir.

Tabi Dogu-Bati ayrismasinda sinirin nereden gectigini gormek isteyenlerimizin, Dogu neresi Bati neresi oluyor diyenlerimizin, CIA'in kurumsal internet sitesinde yayinlanan haritalara, Irak'taki kamu binalarindaki haritalara, Avrupa Birlikcilerin odalarindaki haritalara, DTP'li Belediye Baskanlarinin odalarindaki haritalara bakmasi yeter ama bu pek kolay degil. O yuzden bir tarih ders kitabi alinip Sevr haritasina bakilirsa, onun da ayni haritayi verdigi gorulecektir.

2011'de Irak'tan Amerikan askeri gucu cekildiginde Turkiye'nin Irak'a aktif-pasif yada acik-zimni yontemlerle mudahalesini onlemek icin, Turkiye'yi kendi ic gundemine hapsetmek, en asli sorunla yani ic guvenlik sorunuyla mesgale etmek, bunu ic savas ya da benzeri catismalarla saglamak ABD'nin (ABD olarak sifata burudugumuz dusman dis guclerin) gorunen olasi planlarindan biridir. Hatta Prof. Umit Ozdag'in “Bence bu tarih 2010 da olabilir” seklindeki aciklamasi, dikkat cekici ve ustunde calisilmasi gereken bir ongorudur.

Ic savas derken, Turkiye'de oyle Hiristiyan ulkelerde oldugu gibi, yada katolik-protestan savaslarinda oldugu gibi kiyimlar, ev basip adam oldurmeler, sokakta Kurt kokenli vatandaslarin canina kiymalar olmaz. Komsun Kurt kokenli , bakkalin Kurt kokenli, pazarcin Kurt kokenli, patronun Kurt kokenli belki arkadasin Kurt kokenli, boyle kiyimlar olur mu?

Birincisi bizim dinimiz Islamdir ve muslumanlar (muminler) boyle bir sey yapmaz, yapamaz. “Lubnan da muslumandi, oldu. Su an etnik kokene gore, dine gore, mezhebe gore ve hatta siyasi gorusune gore bile mahalle mahalle parcalanmis durumda, mahalle aralarinda tamponlar olusturulmus BM askerleri var” derseniz de, bizim tarihi bellegimizde, gelenegimizde hosgorunun, tahammulun, sevginin oldugunu hatirlatirim. Tabi 1980 darbesi oncesini hazirlayan gucler bu ulkenin genclerini birbirine kiydirtmisti, ayni sekilde provake edilir ve yonlendirilirse olabilir mi? Bu ikisi ayni sey degil ve fakat bana bu cagda biraz zor gorunuyor.

Bu tur bir ic savasi ve provakasyonlar dizisini onlemek istihbarat birimlerinin ve kolluk kuvvetlerinin, hukumetin ve nihayetinde tum kurumlariyla devletin gorevidir.

Allah'a duaciyiz olmaz insallah ama, Turkiye'de bunlar olursa toplum ve devlet kendiyle ugrasirken, Amerikan askeri gucleri Irak'tan cikar gider Irak'ta yeni duzen kurulur devlet rayina oturur, 2011'i seneler takip eder ve artik is isten gecmis olur.

* * *

Gelelim ABD'nin, su an birincisi ile birlikte hazirlik safhasina soktugu ikinci planina. Bu da Turkiye'nin BOP projesi icinde Yeni-Osmanlıcılık ismiyle, bolgede bir cazibe merkezi gibi algilanmasini saglayarak BOP-GOP cografyanin yeniden sekillendirilmesini saglamaktir.

Bu planin da aktif olarak uygulandigini goruyoruz. 2002.Kasim'indan bu yana disislerinden anlamayan iktisat egitimli kisilerin disisleri bakani yapilmasina Mayis.2009'da son verilmesi ve uluslararasi iliskiler uzmani bu isi bilen bir profesorun, Prof. Ahmet Davutoglu'nun Disisleri Bakani yapilmasi buna delalettir.

Bakan Davutoglu cok yogun bir diplomasi trafigi yurutmekte, kah dogu ulkelerine kah guney ulkelerine Yeni-Osmanlicilik kapsaminda ziyaretler duzenlemektedir. Bu ziyaretler tabi ki ekonomik acidan olumlu sonuclar vermektedir, verecektir ancak biz isin siyasi ve diplomatik yonune bakacagiz.

Bu ataklarin Yeni Osmanlicilik oldugu iddialarini her defasinda yalanlayan, reddeden Bakan Davutoglu ilginctir AKP Kizilcahamam kampinda aniden cark etmistir. “Osmanli'dan kalan bir mirasimiz var. Yeni Osmanli diyorlar. Evet, Yeni Osmanliyiz. Bolgemizdeki ulkelerle ilgilenmek zorundayiz.” demistir. Bu daha onceden soyledigi sozlerini yalanlamaktir.

Dogrudur, Osmanli'dan kalan bir gecmisimiz vardir. O bolgelerden cikali henuz 100 yil dahi olmamistir. Mesela Balkanlarda, mesela Orta Asya'da mesela ozellikle Suriye-Irak-Lubnan ulkeleri olmak uzere Orta Dogu'da belki biraz Kafkaslarda olagan disi bir gelisme olsa, ilginc bir gelisme olsa o ulkelerin insanlari, devlet adamlari hemen Turkiye'ye bakar, acaba Turkiye ne diyecek, ne yapacak diye. O ulkelerin kaderleri bizi ilgilendirmelidir, onlar bizim tarihi mirasimizdir, tarihten gelen bağlarimiz vardir. Mesela Yemen'de oldukca fazla sehit verilmis, Osmanli'nin cok buyuk paralari o bolgeye dokulmusken, dedelerimiz oralarada memurluk yapmisken, bugun o insanlara arkamizi donmek tabi ki olacak is degildir.

Ancak bu bilincin yansimasinin ulus laik devlet Turkiye olarak sifat bulmasi gerekir. Prof. Ilber Ortayli hocanin tabiriyle “Son Imparatorluk Osmanli”, yasadigimiz gunun kosullarina uygun olsaydi herhalde bugun Turkiye Cumhuriyet'inde yasiyor olmazdik. Yikilmis bir seye nostaljik hisler duymak normal ama, ozlemle onu her seferinde duslemek, elimizdeki degerin kiymetini bilmemek en hafifiyle ahmaklik olur.

Turkiye'nin pek cok ulkeyle vize uygulamasini karsilikli kaldirmaya baslamasi, karsilikli para birimlerinin kullanilmaya baslamasi, Turk dizileri kanaliyla Turkiye'nin muazzam duzeyde tanitiminin saglanmasi ve Islam cografyasinin takip ettigi bir ulke haline gelinmesi, bunlarin hepsi guzeldir ancak Yeni Osmanlilik ismi altinda BOP-GOP cografyasinin sekillendirilmesi amacina hizmet etmemelidir. Meğer ki uygulanan plan bu yondedir.

Burada bir Libya parantezi acmak isterim. Libya ile vize kalkti, bu isadamlarimiza kolaylik saglayacaktir ancak vize kalkti diye Libya gucumuzu hissetti, bizi buyuk ulke olarak goruyorlar gibi populist gorusler, ne yazik ki gercek disidir, aldaticidir. Kaddafi'nin Fransa ziyaretinde (Versailles Sarayi'na cadir kurdugu ziyaret olarak hatirlanir) Fransa Cumhurbaskani Sarkozy'e “Kurdistan icin elimizden gelen destegi vermeye haziriz” dedigi, Avrupa ve Turk basininda yer almisti. Kaddafi onlarca sene once de bu gorusteydi bugun de ayni gorusu muhafaza etmektedir. Donemin Basbakani Erbakan-Kaddafi gorusmesinde yasanan kriz unutuldu derken, daha bir iki ay onceki Libya ziyaretinde Basbakan Yardimcisi Bulent Arinc'in elini sikarken “kral koltugundan” ayaga kalkmamasi ve Arinc'in adeta bir “emir eri” gibi karsisinda pur dikkat hazirolda durmasi bizlere bir seyler soylemektedir.

Bakan Davutoglu'nun sozunu unutmadan gelin Basbakan'in daha birkac sene once sarf ettigi sozlerine bakalim: <04.03.2006’da>Turkiye’nin Ortadogu’da bir gorevi var. Nedir o gorev, biz Genisletilmis Ortadogu ve Kuzey Afrika Projesi’nin (GOP) esbaskanlarindan bir tanesiyiz. Bu gorevi yapiyoruz biz”>
<15.02.2004>Ben Diyarbakir'a cok farkli bakiyorum. Yani Diyarbakır'ı istiyorum ki, suan da yani Amerika'nin da hani dusundugu Buyuk Ortadogu Projesi var ya, Genisletilmis Ortadogu, yani bu proje icerisinde Diyarbakir bir yildiz olabilir”>.

Irak tarafinda bir Kurdistan kurulmusken, Turkiye'nin buna ses cikarmamasi ve Basbakan'in bu sozuyle Diyarbakir'in bir yildiz olmasi nasil saglanabilir? Iste konu donuyor dolasiyor yine Kurt Acilimi'na geliyor.

Diyarbakir yildiz olacak, Turkiye'nin, Kurdistan tehdit algilamasi sonsuza dek kalkacaksa, ortada bir Kurt acilimi varsa, amac Turkiye'nin uniter yapisinin yavas yavas degistirilerek federal yapiya gecmesini saglamaktir. Amac Turkiye'de onceleri ismi dillendirilmeden sessizce sonra ise alenen ve ilanen Kurdistan'in kurulmasidir.

Anayasa degisir, degismez maddeler degisir, yasalar, mevzuat degisir, toplumun gorusleri degistirilir, su an yapilmaya calisildigi gibi Turkluk degersizlestirlir (bir seyi yok etmenin en iyi yontemi onu degersizlestirmektir. Degersizlesen sey kolaylikla gozden cikarilir) vesaire.

Bolmek isteyenlere gore, federal yapiya gecis elbette ki bir gunde olmaz, olamaz da zaten. Reaksiyon gorur. Bu yavas yavas olacaktir. Yavas yavas demisken bu, acilamayan Kurt Aciliminin yavas yavas uygulanacagi anlamina gelmemelidir. Basbakan Kurt Acilimi konusunda “vakit olmadigi”, acele edilmesi gerektigini soylemisti. Bu plandan sapma olur mu bunu yasayarak gorecegiz.

* * *

Anlasilacagi uzere, ABD 2011'de askeri gucunu Irak'tan cekerken ve cekince, Turkiye'nin Irak'ta etkisini gormemek icin ya ic savas cikarttiracak yada Turkiye'yi Yeni Osmanli-Buyuk Devlet hulyalariyla Kurdistan'in kardesi, hamisi olarak konumlandirtacak bu surecte Turkiye'de de Kurtlugu “etnik unsur olarak” hayatin her alanina ve hukuki metinlere sokmaya calisacaktir. Bir tasla bircok kus vurulacaktir. Hem Kurdistan korunur, hem Irak korunur hem Turkiye'nin uniterliginden kurtulunur.

Ancak, bir seye dikkat cekmek gerek. Bu ikinci secenek daha ilimli gibi gorunse de Irak'ta durum oyle gitmemektedir. Kerkuk'un durumu belli degildir, secim yasasi Kurtlerin lehine kabul edilmistir. Kurt ordusu aynen birilerinin “hayellerindeki gibi” kurulmaktadir. Olur da Kurtler sirazeden cikip Turkmen dedigimiz Irak Turklerine yonelik bir katliam, kiyim, soykirim hareketine girisirler, Irak'ta bir ic savas cikarirlarsa, Turkiye'nin bolgeye Turkmenlerin hamisi, teminati olarak onlari koruma adina girecegi kesindir. (Daha fazla ayrinti ve ornekleme icin, Irak konusundaki en guncel yazim olan “Irak Karisiyor” yazisina bakilabilir)

Iste bu noktada “bolgede Turkmen nufus pek yok, Turkiye Irak'a isgal icin, Kurtlere soykirim yapmak icin geliyor” propagandasinin zemini yildan yila, gunden gune hazirlanmistir, hazirlanmaya devam etmektedir.

Kurtler daha Irak Kurdistani'ni kurmadan once, ABD'nin isgalinin hemen akabinde Turklerin bulundugu kentlerdeki mezar taslarini kirdilar, bazi mezarliklari dozerlerle kepcelerle dumduz ettiler, tapu ve nufus kayitlarini yaktilar, bir kismini kacirdilar, arsivleri yaktilar, askerlik kayitlarini yaktilar ve hatta Turkmenlerin bolgeden kacmalarini, gocmelerini saglamak adina Kerkuk, Telafer, Yengice, Amirli, Tuzhurmatu, Karatepe, Tazehurmatu, Sirinhan, Karakoyunlu ve daha bircok yerde Turkmenleri oldurduler, bombalar patlattilar, bu bolgelerdeki Turk yerlesimlerine yatirim, iskan goturmediler. Savasin ve yillarin Saddam diktatoryasinin harapligiyla biraktilar. Ama bakin Irak Kurdistan'inin Kurt yerlesim bolgelerine dunyanin sayili buyuk icme suyu tesisleri ve atik su aritma tesisleri, havalimanlari ve havaalanlari, yollar, kanalizasyon sebekeleri, sosyal hayat adina alisveris merkezleri... insa edildi.

Bolgede Irak Turklerinin en buyuk temsilcisi Irak Turkmen Cephesi'ne ve yoneticilerine, onun bagli kurum-kuruluslarina, calisanlarina her gun baski ve tehdit uygulandi. Daha 22.Kasim.2009 gunu Irak Turkmen Cephesi Musul Il Baskani Yavuz Efendioglu'nun evinin kapisini calan Kurtler (pesmerge) “Hastaniz var acil cikmaniz gerekiyor” deyip kapisinin onunde capraz atesle Efendioglu'nu sehit ettiler.

* * *

Turkiye acisindan iki tarafi keskin bir bicak var ve bir tarafini secip o tarafin ustune ciplak ayakla cikmamiz isteniyor. Bizi bekleyen ise sonunda aci, kan kaybi, sendeleme ve belki de cokme olacaktir. Turkiye, bu projeyi bozmak adina tum enerjisini kullanmalidir. Bunun icin tam bagimsiz ve cesur bir yonetime gereksinim vardir.

Ancak unutulmamalidir ki, devlet hem bir siyasal orgut hem de onemli ve buyuk bir iktisadi orguttur. Bu iki ozelligi arasinda islevsel bir iliski vardir. Devlet ekonomisi disa bagimli ise, uluslararasi kuruluslara ve ulkelere borclu ise, siyasal alanda da devlet ayni sekilde disa karsi borclu ve alacagi kararlarda, yonetiminde bagli, bagimli demektir.

Iste 2011 Irak (1) ve (2) yazilarimda sizlere 2011 yilinda Irak'tan Amerikan askeri gucunun cikmaya baslamasiyla birlikte, bu surec ve sonrasinda bunca “disli” komsu varken Amerikan projesi Irak'in ve onun temeli olacak Kurdistan'in nasil tek basina ayakta kalacagini, Irak'in komsusu Iran ve Turkiye'nin nasil durdurulacagini bilgilerle analiz ederek anlattim. Bundan sonrasini ise, izleyerek hep birlikte gorecegiz. Tabi ki bu konu burada kapanmayacaktir. Gelismeler oldukca, birkac ayda bir devam niteliginde yazilarim gelecektir. Basbakan Erdogan her ne kadar “Siz kose yazarlari ne kadar az yazarsaniz, ulke o kadar huzur bulur”, “...ne kabiliyetli insanlar” diye dalga gecse de, biz yazinin bulunmasini insanlik acisindan bir devrim olarak goren ve bilginin paylastikca zenginlestigini, var oldugunu idrak edebilen insanlardaniz.

TEVFiK BiR / 06.Aralık.2009


Telif Bilgisi

© 2009-2017 tevfikbir.com , tevfikbir.blogspot.com. Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeksizin alıntı yapılamaz.

" Tevfik BİR - www.tevfikbir.com " biçiminde kaynak gösterilerek makalelerden alıntı yapılabilir.