25 Aralık 2011 Pazar

Soykırımcı Fransa'ya Tokat Atalım

Soykırımcı Fransa'ya Tokat Atalım


2005 yılında yazmıştım. Bugün yine yazıyorum. Konu hep bildik, Ermeni Soykırımı yalanı...

O günden bugüne Türkiye konu ile ilgili olarak bir adım dahi ileri gidemedi. Çok söz söylendi, icraat yapılmadı, Türkiye elindeki araçları kullanmadı. Aksine, Ermeni sınır kapısını açalım dendi, sözde soykırım değil Ermeni iddiaları denilsin diye genelge düzenlendi! Bugün ise hamleyi yapan Fransa oldu...

Bu yazımda Fransa'yı “uluslararası hukuk nezdinde” mahkum etmenin yolunu ve bunu kimlerin neden yapmadığını örnekleriyle anlatacağım. Bir sonraki makalem ise Sarkozy ile ilgili olacak, ayrıca “Cezayir Sokağı” adını “Fransız Sokağı” olarak değiştiren ülkenin ve buna sponsorluk yapan şirketin adını da açıklayacağım. Geçen ay çıkan Uyan Ey Türk Gidiyoruz adlı kitabımda bu konuların bir kısmına kısaca değinmiştim. Kitaptan alıntılar olacak...


Avrupa Hukuku ile Avrupa'ya Karşı

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) Madde-10 der ki, “1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.

Madde-10'nun 2 numaralı fıkrası da bu maddenin sınırlarını çizer, “Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlıdır.

2005 ve 2006 yıllarında konu üzerine hukuk kapsamında uzun bir çalışmam olmuştu. İnsan hakları ve avrupa insan hakları hukuku konusunda uzman ismi büyük profesörlerle konuyu uzun uzadıya incelemiştim. Burada tüm ayrıntılara, maddelere girmeyip, basit bir temelde özetlemeye çalışacağım.

AİHS madde-9 “Düşünce, din, vicdan özgürlüğü”nü, madde-10 “İfade özgürlüğü”nü ve madde-11 “Örgütlenme özgürlüğü”nü anlatır.

Savımıza dayanak olması bakımından örnek bir davaya bakalım. “Handyside İngiltere'ye Karşı” davasının kararında şöyle deniyor, “İfade özgürlüğü yalnızca olağan, zararsız, önemsiz görülen bilgi ve düşüncelerin açıklanmasında değil aynı zamanda devlete ve toplumun genel eğilimlerine aykırı düşüncelerin de açıklanmasını içerir ve demokrasi çoğunluğun görüşünün sürekli üstün tutulmasını amaçlamaz. Demokratik toplumun 3 temel direği vardır: 1-) Çoğulculuk 2-) Hoşgörü 3-) Açıklık”.

Bir örnek dava kararı daha sunalım, “Castells İspanya'ya Karşı” davası. Dava kararında diyor ki, “Saldırgan olmayan, sarsan ve rahatsız eden düşüncelerin ifadesi de demokratik toplumun çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkeleri içindedir.

Refah Partisi'nin, T.C. Anayasa Mahkemesi'nin kapatma kararına karşı Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde açtığı davanın kararında, Türkiye haklı bulunuyor, gerekçeli karardaki şu ifade dikkat çekici, “şiddete başvurma potansiyeli”. Yani düşünce, ifade yada eylem şiddete teşvik edebilir ve/veya şiddet içermese de açık ve mevcut tehlike/şiddet potansiyeli taşıyorsa, özgürlük kapsamı dışında tutulmuştur.

Davaları ve kararları örneklemeye devam edebiliriz, gerek yok. Düşünce ve ifade özgürlüğünün genişliği çok açık.


Fransa'yı Kıskaca Almak

Maddeler açık, her düşünce ve ifade ve haber ve fikir açıklamak ve almak serbest. Zorunlu tedbir olarak, bu düşünceler ülkenin güvenliğine, kamu düzenine yada kişilere karşı saldırı/tehlike içermemeli ve bu potansiyeli de taşımamalı.

AİHM'nin, AİHS'nin kuruluş felsefesi, varlığının amacıdır düşünce ve fikir özgürlüğünü koruma altına almak. Örnek kararlarda ve maddelerde de gördük ki, bir düşünce ne kadar farklı ne kadar aykırı olursa olsun, toplumu ne kadar şoke edici olursa olsun, toplumun büyük yüzdeleri bu düşünceye karşı olsalar dahi eğer o düşünce/ifade şiddete teşvik etmiyorsa, özgürdür ve buna karşı yaptırım uygulanamaz.

Fransa Devleti ise, yasalaştırdığı kararında, (sözde) Ermeni Soykırımı'nı inkâr etmeye 1 yıl hapis ve 45.000 avro para cezası getirmiştir. Yani düşünce ve ifade özgürlüğüne karşı para ve hapis cezası mevcuttur, oldukça ağır bir ceza. Konu soykırım değildir. Yüz yıldır soykırımcı iftirasıyla aslında gerçek mazlum olan biz Türkler, soykırım yapmış olsaydık dahi, bunu inkar edenlere ceza getirelemezdi. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde ve kararları buna cevaz vermemektedir. Çünkü tarihin inkârı kamu güvenliğini, kamu düzenini ve ahlakını tehdit etmemektedir..!

Bu karar açıkça Avrupa İnsan Haklası Sözleşmesi'ne ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına ve içtihadına ve bu organların varlıklarının temeline aykıdır. Bu aykırılığı yapan ülke ise Avrupa Birliği'nin kurucu devletlerinden, kurucu ilk altı devletten biri olan Fransa'dır.

Peki bu ihlalin ortadan kaldırılması için ve düşünce-ifade özgürlüğünün bu konu bağlamında tekrar güvence altına alınması için ne yapılabilir? Bunun da görünen iki yolu var.

Birinci yol, bir grup Fransızca bilen uzman Türk hukukçusunun Fransa'ya giderek “Ermeni soykırımı yoktur, bu iddia yalandır” demesidir. Bu eylemi Türkiye, devlet olarak desteklemelidir. Yani bu siyasi operasyonun arkasında devlet bir güç olarak bulunmalıdır.

Akabinde bu bir grup uzman hukukçu Fransa makamları tarafından göz altına alınacak, ya sınır dışı edilecekler ya da yargılamaları yapılacak, tutuklanacaklar ve sonunda hapis ve para cezasına çarptırılacaklardır. Bu süreçte Türkiye'nin Paris Büyükelçiliği tüm varlığıyla desteğini vermelidir. Türkiye, büyük yaygara koparmalıdır.

Nihayetinde Fransa'daki iç hukuk yolları tükenince, bu eylemci hukukçularımız Fransız mahkemelerinin kararlarını AİHM'e götürecekler ve Fransa'ya karşı dava açacaklar ve çok açıktır ki davayı kazanacaklar ve Fransa bu yasasını yürürlükten kaldırmak zorunda kalacaktır.

İkinci yol, AİHS Madde-33'te, bu demin saydığım yola başvurmaya gerek bırakmayacak bir hak, devletlere tanınmıştır. Madde-33'e göre Sözleşme'ye taraf bir devlet, diğer bir devletin Sözleşme ve Protokollere aykırı davrandığı iddiasını Mahkeme önüne götürebilir.

Hatta ve hatta, bu yolun kullanımı, bireysel başvurularda olduğu gibi, bir devletin hakkında başvuruda bulunduğu devletçe Sözleşmeye aykırı davranılmasından dolayı zarar görmüş olması koşuluna bağlı değildir; başvurunun mutlaka kendi vatandaşlarının haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle de yapılmış olması gerekmiyor.

Yani Türkiye, bu maddeler çerçevesinde düşünce ve ifade özgürlüğünün sözleşme hükümlerine aykırı olarak cezalandırıldığını ve bu kapsamda Fransa'da yasa bulunduğunu iddia ederek Fransa'ya karşı AİHM'de dava açabilir.

Peki bunun örneği var mıdır, yani bir devlet başka bir devlete AİHM'de hiç dava açmış mıdır? Bu şekilde tam 20 dava mevcuttur ve bunlardan 10'u Türkiye'ye karşı açılmıştır!

Türkiye dava açılabilir ancak dava açamaz bir ülke midir? Hastalıklı Avrupa Birliği'ne girmeye çalışıyorsanız, her türlü hakarete ve muameleye maruz kalırsınız, sesinizi belki çıkarırsınız, efelenirsiniz, “hop ne oluyoruz” dersiniz, ama fiiliyatta hiçbir şey yapamazsınız, durumu tersine çevirmek için bilfiil gayret gösteremezsiniz! Avrupa Birliği, aslında sizin kelepçenizdir.

Konuya hukuk nezdinde çözüm bulmak yerine ıvır zıvır kararlar alır, yok hava sahasını izne bağlar, yok ihalelerden men etmeye çalışırsanız, aslında diğer Avrupa devletlerinin benzer kararlar almalarının önünü açmış olursunuz, caydırıcı olmazsınız. Bunlar soruna çözüm olur mu, hayır. Tepki olur ancak çözümcü bir yaklaşım olmaz.

Demek ki neymiş, gerçekte Adalet ve Kalınma Partisi hükümeti ve futbolu çok seven başbakanımız Tayyip Erdoğan, Fransa'yı 3-1 yenebilecekken, 0-1'e razı oluyormuş. Ermenistan'la sınır kapılarını açmak isteyen, bunun için Ermenistan'a maç izlemeye giden cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, soruna çözüm bulmak istemiyormuş. Bursa'daki maçta “Ermeni devlet yetkilileri” rahatsız olacak diye Azeri bayraklarını stada aldırmayan (o bayraklar çöpe atılmıştı) zihniyetten, çözüm ne derece beklenebilir?

Yazıyı, Uyan Ey Türk Gidiyoruz kitabımın 136. sayfasıdaki bir cümleden alıntı yaparak tamamlayayım, “Bırakın Avrupa'yı, 03 Temmuz 2007 yılında alınan, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla kamu kurumlarına gönderilen 18 sayılı genelge ile artık 'sözde Ermeni soykırımı', 'sözde soykırım' demek Türkiye'de de yasaklanmıştı. Sisteme entegre tüm dünya devletleri 'Ermeni soykırımı yoktur' demeye karşı cezalar getirirken, parlamento kararları alırken, Türkiye de kendine karşı 'sözde soykırım” demeyi yasaklıyordu. Bunun yerine artık '1915 olayları' veya '1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddiaları' denilmesi emrediliyordu. O dönemden sonra devlet ağzında ve bağlantılı kişilerde, özerk kuruluş TRT'de ani bir ağız değişimi yaşanıyordu. Türkiye kişilik kaybına uğruyordu.


Bu aktardığım hukuk bilgilerini, kararları, çözüm yolunu 2005 yılında yazmış, yayınlamıştım. Tarihe kayıt olsun diye ve Türkiye üstüne oynanan oyunun bir ayağını gösterebilmek adına kitabımda da bu konudan kısaca bahsettim.

Değişen bir şey var mı, yok. O zaman, hadi size iyi uykular(!)

TEVFiK BiR / 26.Aralık.2011

Telif Bilgisi

© 2009-2017 tevfikbir.com , tevfikbir.blogspot.com. Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeksizin alıntı yapılamaz.

" Tevfik BİR - www.tevfikbir.com " biçiminde kaynak gösterilerek makalelerden alıntı yapılabilir.