18 Kasım 2007 Pazar

Derinlemesine Analiz 2



Derinlemesine Analiz – 2


Bu yazim, “Derinlemesine Analiz” yazimin bir devami niteliginde. Derinlemesine Analiz yazimda hatirlanacagi uzere ozetle: Turkiye-ABD stratejik ortakliginin, Berlin Duvari’nin yikilisi ve Sovyet tehdidinin ortadan kalkmasi ile bittiginden, ancak Turkiye’nin bunu onceden gorup, bagimsiz ve ulusal bir dis politika belirleyemediginden, simdilerde bunun genis kesimlerce fark edilmeye basladigindan, bunu ilk dillendirenin de gorevi geregi TSK oldugundan; ABD’nin yeni ulusal dis politikasinin bel kemigini GOP’un olusturdugundan ve bu amacla ABD’nin, Turkiye’nin ortakligini yerine Kurt stratejik ortakligini ikâme ettiginden bahsetmistim. Bu yazimda ise ABD’nin dis politikasindaki yeni amacini ve bu dogrultuda izleyecegi yolu, hedeflerini, stratejisini biraz daha acacagim.

Buyuk Ortadogu Projesi (BOP), 1997 yilinda Baskan Clinton doneminde hazirlanmistir. Proje, ayrintilari bile duzenleyen genis kapsamli bir plan biciminde hazirlanmistir. Metinde amaci, kapsami, suresi, hedefi vs. bilgiler yer almaktadir. BOP’un her sayfasi onemlidir ama yasadigimiz donem ve gectigimiz surec icinde bizim dikkatimizi cekmesi gereken bir kisim var, diyor ki “Iran, Irak ve Kurdistan gerektiginde askeri harekata muhatap kalabilir”. 

Bildiginiz gibi Guneydogu Anadolu ve Dogu Anadolu Bolgemiz, ABD’nin sozlugunde sozde “Kuzey Kurdistan” olarak gecmektedir. “Gerektiginde” ibaresi oraya bos yere konulmamistir. Tamamen muglak bir kavram. Her yone cekilebilecek, her turlu ici doldurulabilecek bir kavram. ABD cikarlari ve amaclari geregi istedigi zaman, “gerekiyor” dusuncesiyle turlu bahaneler uydurarak harekat yapabilir. Ki zaten Irak’in isgali oncesi bunu gorduk. Irak’ta kimyasal ve nukleer silah var dendi, bir tane bile cikmadi. Ama bu bahane askeri harekat icin yetti. Benim burada demek istedigim, “ABD Turkiye’ye saldiracak” demek degil. Bana kalirsa fiili bir saldirida da bulunmaz, bulunamaz. Pkk gibi taseron bir orgut varken de buna gerek duymaz. Ama cikarlari geregi Guneydogu ve Dogu bolgemizde “askeri olmayan” harekatlar yapabilir. Ic karisiklik cikartmak gibi, Turkiye geneli ekonomik harekatlar gibi. Bu konu uzerinde hicbir yorum yapilmasa bile, “Iran, Irak ve Kurdistan gerektiginde askeri harekata muhatap kalabilir” cumlesi, Turkiye-ABD stratejik ortakliginin bittiginin ve ABD’nin karanlik operasyonlar yuruten bir tehdit unsuru oldugunun kanitidir. Bu kapsamda BOP, sonrasinda Bush doneminde revize edilerek kapsami genisleyen GOP ve “Yeni bir yuzyil icin ulusal strateji belgesi” iyice analiz edilmeli ve Turkiye’nin savunma ve milli guvenlik politikalari bu belgeler dikkate alinarak yeniden olusturulmalidir.

Belgeler kadar soylemler de onemli. Eski ABD Baskanlari’ndan birinin soyledigi “Bir damla petrol bir damla kandan daha degerlidir” sozu ve bir baska Baskan’in “Petrol, yasamsal cikarimizdir” sozu iyi okunmalidir. Petrol, silah, enerji, ekonomi, finans piyasalarinin ve isgal politikalarinin neye gore belirlenecegini ifade eden sozlerdir. Bu kapsamda GOP dahilinde ilk hedef olarak Afganistan ve Irak isgal edilmistir. Suriye ve Iran acikca dusman ulke ilan edilerek, hedefte 12’ye yerlestirilmistir. Yazin Israil jetlerinin Suriye’deki bazi hedefleri vurdugu ve ABD’nin Iran’a karsi cesitli yaptirim kararlari aldigi hatirlanmalidir. ABD’nin bu ilk asama hedefinden Turkiye’yi soyutlamak buyuk yanlis olacaktir. ABD’nin su an ilk asamada yapmak istedigi Irak, Iran, Suriye ve Turkiye’nin (Irak artik bu kapsamdan cikti, sona geldi) uniter ve guclu merkeziyetci yapilarinin bozulmasi, bu dort ulkenin topraklarindan parcalar alinarak Kurdistan’in kurulmasidir. Cunku Kurdistan’in varligi ve Kurtler’in stratejik ortakligi, muttefikligi (piyonlugu) GOP’un gerceklesmesi icin temel onem tasir. Insaatin temeli saglam yapilmalidir ki, insaatin yukari katlarinda sorun cikmasin.

ABD acisindan dunyanin kontrol edilebilirligi (ekonomik, askeri, enerjisel vb.): ulkelerin demokrasi ve insan haklaritemelinde yonetilmesine; ekonomik modellerinin “market state” denilen piyasa devletlerine donusturulmesine; toplumlarin tuketim toplumlarina donusmesine; ve devlet yapilarinin uniterlikten cikip, kucuk kucuk eyaletlerin (tasada kivancta, tarihte kulturde, dilde vs.de birlikten cikilip, basit cikar birligine donusen yapi) olusturdugu federasyon devlet tipine donusmesine gerek duyar.

Turkiye’de, bu saydigim unsurlarin pek cogu gerceklestirmistir. DSP-MHP-ANAP’in olusturdugu 57. hukumet doneminde Kemal Dervis’in ABD’den getirtilerek Ekonomi Bakani yapilmistir. Kemal Dervis, ulkenin ekonomik modelini kokten degistirmistir. Ulkede, ekonomi yerine finansa onem verilen bir yapi yerlestirilmeye baslanmistir. AKP kurdugu 58, 59 ve 60. hukumetlerde de, Ali Babacan, Mehmet Simsek ve tabiki Kemal Unakitan yonetimlerinde bu yapi iyice sistemin bel kemigi haline sokulmustur.

Nasil mi? Issizlik, yoksulluk, yoksunluk, kayit disilik ve yolsuzluk, sosyal esitsizlik gibi kriterler yani “ekonomi” devre disi birakilmis; yerine doviz, faiz, borsa, sicak para kriterleri cemberinde kurulmus finans (maliye) ikame edilmistir.

TEVFiK BiR / 18.Kasım.2007


5 Kasım 2007 Pazartesi

PKK Bankalar İlişkisi



PKK – Bankalar İlişkisi


Gecen sene internet ortaminda cokca dolasan bir haberle ilgili “belgeli kesin bilgilerden” ve bunlarin basina yansimalarindan bahsetmek istiyorum. Konumuz, Turkiye’de faaliyet gosteren bankalardan 2’sinin ve faaliyet gostermek icin sirada bekleyen birinin mayin ureten fabrikaya ortakligi ve bu fabrikayla pkk teror orgutunun ticari ortakligi. Yazilarimin kaynagini iki usta ve ciddi gazeteci olusturuyor: Kadir Celik ve Ugur Dundar.

01.Kasim.2007 saat 01:00, Fox Tv. Kirmizi Koltuk programi. Program yapimcisi ve sunucu Kadir Celik, konuklar Yasar Nuri Ozturk ve Yigit Bulut. & 03.Kasim.2007 saat 11.15-13.00, TV8, Yuksek Siyaset programi. Konuklar Ugur Dundar, Amerikali sorusturmaci gazeteci David Kaplan, Alman gazeteci David Crawford.

Anlatacaklarim, bu uzman ve “gercek-kesin bilgiye sahip” gazetecilerin dilinden. Italya’da mayin ureten fabrika; AB’nin baskisi, Italya’nin imzaladigi bazi antlasmalar nedeniyle Italyan topraklarinda mayin uretiminin illegal hale gelmesi ve Italyan halkinin yogun kamuoyu baskisi nedeniyle demonte edilmis ve Singapur’a tasinmistir.

Bu fabrika cok ortakli bir yapiya sahip. Ortaklarindan biri, Turkiye’de faaliyet gosteren, sermayesinin tamami yabanci olan bir banka.

Ortaklarindan bir digeri de ayni birincisi gibi son yillarda ulkemizde faaliyet gostermeye baslayan, sermayesinin tamami yabanci olan bir banka. Bu da, Singapur’daki mayin fabrikasina cesitli amaclarla kredi saglamis. “Para icin kredi saglar, sonucta kâr amaci guden ticari bir kurulustur banka”, diyebilirsiniz. Ama ayni banka milyarlarca dolarlik is yapmis, prestijli bazi Turk insaat firmalarina, yurtdisinda katilacaklari ihaleler icin teminat mektubu vermezse, bu uygulama yayginlasir ve Turk firmalari teminat mektubu alamamaktan is kaybetmeye baslarsa, ben supheye duserim. Demek ki bu bankalar hep “kâr” amaci gutmuyorlar.

Ucuncu banka da, bu mayin ureten fabrika ile iliskili, buyuk ortakligi var. Bu banka su an Oyakbank’i satin alan ve satisin kesinlesmesi icin devletin kurumlarindan onay bekleyen banka. Eger bu Hollanda bankasinin Oyakbank’i satin alma girisimi onaylanirsa, bu da ulkemizde faaliyet gosterecek ve Singapur’daki mayin ureten fabrikayla iliskili/ortakli olan banka sayimiz 2’den 3’e cikacak. Hatta bunu televizyon programinda acikca Yigit Bulut soyledi. Bunun haberi Hurriyet Gazetesi’nde ve Zaman Gazetesi’nde cikti.

Ugur Dundar da, programda anlattigi kadariyla, bu banka – mayin ortakligi iliskisini ispatlamak icin, belgelere ulasmak icin cok ugrasmis. En sonunda ASAM (Avrasya Stratejik Arastirmalar Merkezi) uzmani olan bir emekli Tumgeneral’den bunun kayitli ispatli belgelerine ulasmis. Evet, bu bankalarin bu mayin fabrikasiyla turlu iliksisi var ve evet bu fabrikanin da pkk ile turlu iliskisi var. Sonucta bu bankalar bu fabrikayi, fabrika da mayinlariyla pkk’yi desteklemektedir. Gercekte “yasal cercevede” ulkemizde faaliyet gosteren bankalar, derinde ulkemize saldirmaktadir. Bununla ilgili gereginin yapilmasi icin Ugur Dundar bu belgelerle birlikte bir dosya olusturmus ve bunlari Basbakan Tayyip Erdogan’a vermis (Ekim.2007 sonunda, yani gectigimiz gunlerde). Hatta bu dosya (fabrika-pkk iliskisi acisindan) Basbakan tarafindan ABD Baskani George Bush’a verilecekti.

Bu uc banka disinda, ABD’de faaliyet gosteren en buyuk marketler zincirlerinden birinin de (bu market silah isiyle de ugrasiyor, Amerikali muhalif bir gazetecinin yaptigi belgeselde bu marketler zincirinin faaliyetlerinden soz edilmisti) bu isin icinde oldugu, bu mayin fabrikasiyla yakin iliski/ortaklik icinde oldugundan bahsediliyor. Acidir, bu marketler zinciri ulkemizdeki buyuk bir marketler zincirini almaya da talip. Ama bu, su an bir iddia. Kanitlanmasi ya da yalanlanmasi icin arastirmakta usta gazetecilerimize dusuyor.

Bu mayin-banka ortakligi bizleri neden rahatsiz ediyor. Cunku Singapur’daki fabrikada uretilen mayinlar, karaborsada karanlik eller vasitasiyla (ve elbetteki bazi ulkelerin casuslari araciligiyla) pkk’ya satilmaktadir. PKK teror orgutu, ulkemizde askerlerimizi sehit eden ve uzuvlarindan yoksun birakarak onlari gazi eden bu “topuk koparan mayinlarini” Singapur’daki bu mevzu bahis fabrikadan elde etmektedir.

Dusunsenize, ulkemizde su an faaliyet gosteren bu iki banka, Turkiye’ye is yapiyor, Turkiye’de sube aciyor, Turkiye’deki kisilere (yerli-yabanci) kredi veriyor, Turkiye’deki kisilere kredi karti veriyor, bu islerden tabiki de cok buyuk paralar kazaniyor, sonra gidiyor bu paralari mayin fabrikasina yatiriyor, sonra bu mayinlar pkk eliyle guneydogu’da, dogu’da patliyor, yani biraksaniz “ey uyanmamis toplum sizler ne kadar safsiniz, bilgisizsiniz hem sizden para kazaniyorum hem de sizlerin olumune yol aciyorum” diyerek bizlere bir de kutlama mahiyetli Turkiye Kupasi bile verir.

Denilebilir ki, “bu bankalar Avrupa’da da ve bircok kitada da faaliyet gosteriyor ve dunyanin en buyuk bankalarindan. Neredeyse artik dunyanin yerel bankasi olmuslar, her ulkenin milli bankasi gibi olmuslar. Ne yapalim yani, bu bankalari ulkemize sokmasa miydik, sermayeyi kovsa miydik? Hem oyle iddialar var madem, Italya’daki fabrikaya karsi cikan Avrupali bu bankalara da karsi cikardi”. Evet, bu bankalar cok buyuk gucte kuresel bankalar olabilir. Ama bu bankalarin dolayli ya da dogrudan iliski icinde oldugu, para akittigi fabrika ve onun mayinlari nedeniyle benim insanim, yasamini yitiriyorsa, sakat kaliyorsa, bence bu “sermayenin gucu”, “sermayenin gerekliligi” iddialari “insan haklarinin” yaninda solda sifir kalir. Avrupali ses cikarmiyor cunku bunun ucu onlara dokunmuyor. Bizim ses cikarmamiz gerekir, cunku bundan biz zarar goruyoruz.

Terorun gundemde en ust sirada olmasi nedeniyle deniyor ya, Turkiye’de birtakim ekonomik, askeri vs. onlemler alinmali diye. Barzani’nin malvarligi dondurulsun, Habur kapatilsin diye. Bence en az bunlar kadar onemli, yapilmasi gereken sey, bu bankalarin bu fabrikayla iliskisi resmi agizlardan teleffuz edilsin ve bankalarin “Turkiye Cumhuriyeti Devleti’nin milli guvenligine” tehdit yaratan is ortakliklari nedeniyle haklarinda gerekli davalar acilsin ve bankalar ulkeden cikartilsin. Doviz-faiz-borsa-sicak para ve ABD-Israil-Ingiltere sarmalinda yasayan bazi paraci (guya ekonomist) kisiler “uzman” sifatlarini onlerine alarak bu fikre karsi cikabilir, bu fikri “asiri milliyetci” ya da “ice kapanikci” bulabilir. Benim buna tek yanitim, paranin ve ekonominin hicbir zaman “insan haklarindan” ustun olamayacagidir.

Ve son olarak, bu bankalardan cesitli urunleri kullaniyor olabilirsiniz; hesabiniz olabilir, kredi kartiniz olabilir, cesitli bicimlerde is yapiyor olabilirsiniz (kredi almak, cek defteri almak, teminat mektubu almak, leasing vs.), bu yaziyi okuduktan sonra bir sey yapip yapmamak da size ve sizin dunya gorusunuze, insanliginiza kalmis.

Terore tepki amaciyla bayrak asmak kadar, calistigimiz banka konusunda da duyarli olursak amacimiza somut anlamda ulasmis oluruz.


TEVFiK BiR / 05.Kasım.2007


16 Ekim 2007 Salı

Derinlemesine Analiz



Derinlemesine Analiz




Org. Yasar Buyukanit donemiyle birlikte, TSK’nin ABD karsiti soylemleri, ABD’yi stratejik ortak gormeyen bir politika icerisinde bulunusu pek cok kisiyi sasirtmistir. Cunku kimse buna alisik degildi. 1950’li yillardan beri, Sovyet komunist tehdidinin varligi ve Turkiye’nin buna karsi NATO araciligiyla ABD ile stratejik muttefik olusu, “stratejik ortak/muttefik ABD” kavramini yaratmistir. Ama anlasilamayan, kabul edilemeyen bir sey var. Berlin Duvari’nin yikilisi, komunist tehdidin ortadan kalkmasina ve ulkelerin yeni dunya stratejileri gelistirilmelerine neden olmustur.

Berlin Duvari’nin yikilisi pek cok ulkede oldugu gibi ABD’de de yeni stratejiler ve projeler gelistirilmesine neden olmustur. Amaclar ve hedefler degismistir. Bu yeni askeri ve politik yapilanma kapsaminda Turkiye, ABD gozunde “stratejik” onemini yitirmistir. ABD’nin yeni amaci Buyuk Ortadogu Projesidir (BOP). BOP ilk olarak, Demokrat Parti iktidarinda Bill Clinton Baskanliginda hazirlanmis ve kabul edilmistir. Clinton sonrasi George Bush doneminde ise BOP, Genisletilmis Ortadogu Projesi (GOP) olarak revize edilmistir. Artik Pentegon’un hedefinde anti-komunizm degil BOP vardir. BOP’u Demokrat Parti’nin (DP), GOP’u ise Cumhuriyetci Parti’nin (CP) hazirladigi dusunulurse, cokca iddia edildigi gibi Bush sonrasi olasi Demokrat Parti doneminde baris ve ekonomik kalkinma yasanacagi tezi, hayalden baska bir sey olamaz.

Yaptigim degerlendirmeler cercevesinde, DP ile CP iktidarlari arasinda bazi farkliliklar yasanacagini dusunuyorum. CP ve Baskan Bush onderligindeki Sahinlerin (Pentagon ve CIA yoneticileri) hedefinde Afganistan ve Irak olmustur. Vakit kalsa sirada da Suriye olacaktir. Suriye olacaktir, cunku: 1-) Suriye’nin bagimsizliginin dusmesi, Israil ile savasan Filistin’in etrafinin cevrilmesi, Filistin’e yapilan yardimlarin bitmesi ve Filistin’in dusmesi, Israil’in kendi acisindan huzura kavusmasidir. 2-) Israil, Irak, Suriye siniri birlesecektir (buna Buyuk Israil icin bir adimda denilebilir). 3-) Suriye’deki petrol yataklari rezervleri cok buyuk miktardadir. Kisacasi CP doneminde Ortadogu’da yani komsularda bu nedenle de Turkiye’de huzur olmamistir, olmayacaktir.

Dunya her ne kadar “sirada Iran var” diye bagirsa da, bunun bu kadar erken ve hemen yapilma olasiligi yok. Bu ve saydigim nedenlerledir ki sirada, CP acisindan, sirada Suriye vardir. DP doneminde ise sahinlerin hedefi Suriye’den Iran’a kayabilir. Bilhassa DP 5+5 sene iktidar olursa bu 10 yillik sure, Iran’a karsi yapilacak turlu operasyonlarin (ekonomik, politik, askeri vs.) hazirliklari icin de yeterlidir. Bunun disinda DP’nin hedefindeki bir diger degisiklik, Hazar Denizi cevresi ulkelerde renkli devrimler yaptirmak olacaktir. Bilindigi gibi ABD, Gurcistan ve Ukrayna’yi devirmis, Kazakistan’da da bunun denemelerini yapmisti. Iktidar partisi degisikligi hedef degisikligini, bu da renkli devrim yapilacak ulkelerin degisikligini getirecektir. Hazar cevresi ulkelerin cografi yapisinin rahatligi, kulturel yapisinin uygunlugu, girilecek operasyonlarin daha az maliyetli olacagi tahmini, bolgenin Cin’e gorece daha yakin olmasi, Iran’in cevresinde olmasi, eski SSCB kalintilarinin ve nufuzunun kazinabilecek olmasi ve baskaca sayilabilecek nedenler dolayisiyle bu degisiklige gidecektir DP. Yani ABD’deki iktidar partisinin degisikligi hedeflerde bir degisiklige yol acabilir ama bu Amerikan’in cikarlari ve projeleri dogrultusundaki amacinin (GOP) degisecegi anlamina gelmez. Kisacasi bu konuda, yarin bugunden daha iyi olmayacaktir.

Iktidarin CP’den DP’ye gecisi, bazi hedef degisikliklerine yol acacak demistim. Ama her konuda degil. Bizi ilgilendiren en onemli husus isgal edilmis bir Irak, ve 3’e bolunmek uzere olan bir Irak. 3’e bolmek hem “bol, parcala, yonet” soyleminin hatta neredeyse “politik kanununun” sonucu hem de Irak’ta bir Kurdistan eyaleti (belki sonra bagimsiz devleti) vasitasiyla yeni bir stratejik ortak yaratma isteginin sonucudur. ABD acisindan ortak cikar paydasinda birlesilemeyen Turkiye dislanmistir, daha da dislanacaktir; ve yerine Kurtler ikame edilmistir.

Iste yazimin basinda bahsettigim Turkiye ile ABD’nin stratejik ortakliginin, muttefikligin bittigi meselesi bu konuya baglanmaktadir. 2006 yilinda Basbakan Erdogan, ABD’de Baskan Bush’u ziyaretinde “Turkiye ile ABD stratejik ortaktir” ifadesini kullanmistir. Baskan Bush ise; hayir, ABD ile Turkiye stratejik ortak degildir soylemini desteklercesine “Dost iki ulkedir” demistir. Bildiginiz gibi diplomaside dost kavrami, genellikle karsi tarafi yumusatmak ya da sadece gorunurde kibarlik yapmak icin kullanilan ici bos bir sozcuktur.

ABD’nin GOP (revize BOP) projesi ve bu cercevede olusan dis politikasi ile Turkiye arasinda hicbir muttefiklik ya da stratejik ortaklik olamaz. ABD’de zaten bu konuda Turkiye’yi stratejik ortak kabul etmiyor, etmez, yalnizca “BOP’un sen esbaskanisin” sozleriyle kandirarak “kullanmak” ister. ABD kendi icinde haklidir. Diplomasi, cikarlar savasidir. ABD, Turkiye’yi kullanmak ister, Turkiye ise kendini piyon yapmamalidir.

ABD Turkiye’yi fiilen isgal edemez, boyle bir seye de kalkismaz. Ama cikarlarina ters dustugu anda ya da ters dusecegi anda, bunu hissettigi anda gucunu kullanarak Turkiye’yi sarsmak ya da kendi isteyecegi gibi bicimlendirmek ister. Mesela ABD’nin bir devlet olarak dunya gorusunun temelini “-demokratik devlet yonetimi -insan haklarinin anayasal varligi ve uygulanisi -uniter devlet yapisinin demode oldugu ve federal/parcacikli yapinin kuresellesme ve piyasa icin daha uygun oldugu…”gorusleri olusturur. Demokrasi ve insan haklari her yone cekilebilen kavramlar. Dusunursek, demokrasi ve insan haklari kavramlarini teror orgutu pkk ve onun uzantisi DTP’de soylemlerinde kullaniyor, bunun tam ziddi olan Turkiye’nin milli guvenligini korumakla yukumlu olan TSK’da kullaniyor. Ancak federal devlet yapisi deyince kafalarda tek bir goruntu sekillenir. Fukuyama’nin onceleri cokca savundugu ama daha sonra “tehlikenin farkinda” olup bunun dunyanin sonu olabilecegi ve yaygin ic ve dis savaslara yol acabilecegi gorusunu savundugu “federal devlet yapisi”, bugun dunyada en cok ABD tarafindan onerilmekte. Turkiye ise uniter devlet modeline siki sikiya bagli bir ulke. Bakin bu noktada da Turkiye ile ABD’nin algilamalari farklidir.

ABD-Turkiye muttefikliginin bittiginin ilk somut orneklerini (Cekic Guc kapsaminda bolgede Amerikan askeri guclerinin cesitli sekilerde Turkiye aleyhine faaliyet gosteren unsurlarla iliski kurmasi ve pkk’ya lojistik destek vermesi) 1990’li yillarda merhum Org. Esref Bitlis sayesinde gorduk.

Bu verdigim orneklere pek cok yenisi eklenebilir. Neticeden sunu cikarmak gerekir. Berlin Duvari’nin yikilisi yalnizca yeni devletlerin dunya sahnesine cikmasindan ibaret degildir. Her ulkenin yeni diplomatik anlayis kazanmasina, yeni algilamalarda bulunmasina ve stratejiler gelistirmesine de sebeptir. Bu nedenledir ki, ’90 sonrasinda Turkiye-ABD muttefikligini gerektirecek “cikar ortakligi” kalmamistir. Bunu gorevleri geregi ilk olarak askerler tespit etmistir. Ve artik cok daha onceki yillarda soylenmesi gereken gercekler bu askeri yonetim (Genelkurmay Baskani Org. Yasar Buyukanit ve komutanlar) zamaninda dile getirilmistir. Asker, gorevi geregi Turkiye’nin milli guvenligini korumak ve kollamakla, buna karsi gerceklestirilen faaliyetleri engellemekle yukumludur. Bu nedenle de her seyi (askeri, diplomatik, stratejik, jeo-stratejik, guvenlik…) daha iyi ve ongorulu gozlemleyen, tum istihbari bilgiye derinlemesine ulasabilen bir kurumun da bunu ilk dillendiren olmasindan daha dogal bir sey yoktur.

Kuzey Irak’ta bir Kurdistan Devleti olusumu, pkk’ya cesitli yollardan silah saglanmasi, pkk’lilara teknik, istihbari ve lojistik destek verilmesi, ABD parlamentosunda Irak’in 3’e bolunmesi gerektigi ile ilgili alinan karar, sozde Ermeni Soykirimi tasarilarinin bir kademe dahilinde Turkiye’ye karsi kabulu ve bunun dunyaya onculuk yapacak olmasi, GOP cercevesinde Turkiye cevresi ulkelerin isgali ve bunun Turkiye’yi ekonomik acidan, enerji acisindan, Turkiye’nin guvenligi acisindan, askeri acidan, insani acidan olumsuz yonde etkilemesi hatta zararlar vermesi hep ABD-Turkiye muttefikliginin “coktan” bittiginin isaretidir. Turkiye bunu anlamamistir, anlamak istememistir.

Simdi yeni yeni anliyor goruluyor. Gec, cok gec. ABD’ye karsi durarak bir Kuzey Irak operasyonu yapilsa da, orada bir guvenlik hatti olusturulsa da, Incirlik Askeri Ussu Amerika’ya kapatilsa da, ABD ile iliksiler en aza indirilse de, bunlar gec kalinmis hareketlerdir, tepkilerdir ve mutlaka Turkiye’ye zarari dokunacaktir. Eger ki bu sert tepkileri vermek ve sert onlemler almak yerine daha once, ta Berlin duvarinin yikilip yeni dunya duzeninin kuruldugu gunlerde, Turkiye ve bizi yonetenler Turk-ABD stratejik ortakliginin/muttefikligin ozde bittigini anlayip, bagimsiz ve ulusal yeni bir dis politika tarzi gelistirselerdi, buna uygun politikalar cizselerdi; biz bugun ne bu kadar ABD destekli pkk ile ciddi bir mucadele veriyor olurduk, ne bu kadar sehit verirdik, ne cuvali kafamizda gorurduk, ne Ermeni destekli faaliyetlere karsi boyle son dakika ataklari yapiyor olurduk, ne de once icimizdeki ABD’cilerin neo-liberalizasyon faaliyetlerine “normalmis” gibi bakip sonra “ulkeyi sattilar” diye bagirir olurduk. Yine bastan onlem almadik, yine bazi seyleri sonradan yapmaya, tedavi etmeye calisiyoruz. Tabi bu da ilkine gore fazladan ugras ve guc gerektirir. Bu bizim kronik eksikligimiz. “Gec olsun, guc olmasin” atasozu sanirim bunu cok iyi anlatmakta. Ama sen isini yarina birakip, bazi seyleri gormezlikten gelip gecikirsen, guc olmasin diye ugrasirsin da sonuc alir misin, zor.

Yine de Turkiye’nin gercekleri gorup harekete geciyor olmasi umut verici. Yazimi, yabanci diplomatlarin Turkiye ve Turkler hakkinda sikca kullandigi bir deyisle bitirmek istiyorum “Turklerin ne zaman ne yapacagi belli olmaz”.


TEVFiK BiR / 16.Ekim.2007


14 Ekim 2007 Pazar

Suç ve Ceza



SUÇ VE CEZA




Vahim, cok vahim. Turkiye, artik suan herkesin cekinmeden “siparis usulu” olarak niteledigi AKP Anayasasini tartismiyor. Tartisiyor diyecegimi zannettiniz degil mi? Oyle olmasi gerekirdi ama tartismiyor. AKP nerede ne sekilde hazirladi tam olarak bilemiyoruz, evet gercekten de bir anayasa taslagi hazirlandi ama kamuoyu bunun detaylarini bilmiyor, icerigini, maddelerine, dokusunu bilmiyor. Bilmiyor demek de yanlis bilemiyor demek gerek, cunku AKP tarafindan gizleniyor.

Tek gundem Malezya. Icimiz disimiz oldu Malezya. Bu nasil bir ulkeymis ki onumuze tablo gibi kondu, her programda oturup onu seyrediyoruz. Bir zamanlar Turkiye’nin emperyalizme karsi verdigi Ulusal Kurtulus Savasi ve onun onderi Ataturk diger ulkelere model olurken, simdi baska ulkeler bize model oluyor (guya). Hicbir siyasetci de cikip yeter artik kapatin bu sacma meseleyi demiyor. Cunku siyaset yozlasmis, siyasetci yozlasmis, genel baskan yozlasmis.

Buyuk partilerin (oy orani itibariyle) ve dolayisiyla onlarin ust yonetimi (AKP disinda) 22.Temmuz seciminde yenilgi aldilar. Hatta bundan onceki 03.Kasim’da da buyuk yenilgi aldilar. Genel baskanlar istifa ediyorlardi, edeceklerdi, etmediler. Neden? Cunku Turkiye yenilenlerin, basarisizlarin yonetimine tabi olmali, disaridan istenilen bu. Ayrica, genel baskanin da istifasi tek basina anlam tasimaz. Onun en bas kurmaylarinin da istifa etmesi gerekir. Halk guvenmemis ve inanmamis ki oy vermemis. Halkin tercihine saygi duy, partinin adini kucultmeden gorevinden ayril, yenileri denesin. Ama olmuyor. Nedenini cok degerli bir eski bakanimiz cok iyi acikliyor “Aslinda en buyuk tehdit, yozlasmis siyaset ve partilere birileri tarafindan oturtulan siyasetcilerdir”.

Simdi bazi partilerde sallanti var. Ama yerine onerilen kisilerden biri hakkinda da masonik guclerin etkisinde oldugu kanisi var. Boyle bir kanaat var. Siyaset oyle kirlenmis ve kusatilmis ki, simdiki genel baskan gitse bile yerine gelecek kisi ne ulkeyi duzeltebilir, ne de bu kuresel gucun Turkiye uzerindeki tahakkumunu kirabilir. Cunku o da ayni partinin yoz yapisi icinden geliyor. Cunku onceki ile sonrakinin iliskileri ayni yerde dugumleniyor.

Iste tek basina iktidar olamamis, koalisyon ortagi olsa da ya uniterlik adina ya durustluk adina ya da laiklik adina tavizler vermis partilerin temizligi en bastan olur. Hem bu sucu isleyeceksin, hem sonraki secimleri kaybedip Turkiye’nin basina AKP’yi birakacaksin hem de cezani cekmeyeceksin. Suc var (vicdani ve siyasi) ama cezasi yok. 

Boyle bir sey, parti yapisini daha da yozlastirir, guvenleri bitirir, bu partileri sarsar, ve nihayetinde gun gelir partiyi de bitirir. Bunun psikolojik yansimasi, her iktidar partisi mutlaka bir konuda bir seylere (gerek mali gerek adli konularda) af getirmistir. Sucun karsiliginda cezayi kaldirmistir. Boylelikle, oncelikle toplum tabaninda ve zihinlerde “her zaman mutlaka her sucun cezasini cekmek gerekmez” mantigi yerlestirilmistir (bir kere vergi kacirmaktan bir sey olmaz gibi); sonra da kaybeden partilerin yonetimi bu zihniyetten istifade ederek guclu tepkiler almamislardir (bir kere secim kaybetmekten bir sey olmaz). Ama partilerin yenilgileri zincirleme bir bicimde birbirlerini takip etmislerdir.

Halk yozlasmamis ve hangi goruse sahip olursa olsun ABD’nin kontrolunde olmayan genel baskanlar, kadrolar ve Ataturk’un izinde gidecek partiler istiyor. Suan yuksek oy alip da bunu saglayabilen bir parti gorunmuyor. Gorunse en basta bahsettigim gibi anayasa konusunda ulkeyi ayaga kaldirirdi. Referandum konusunda hazirliklarini tamamlar, referanduma Hayir’in toplumsal zeminini hazirlardi. Gorunmemenin nedeni, ne oy veren kitle ne de parti tabani. Nedeni, kaybederek Turkiye’ye kaybettiren genel baskanlar. Partilerin icinden pirlanta gibi adamlar genel baskanlik gorevine (koltugu ya da tahti degil, gorevi) cikarilip ekip kurmalari saglanmalidir. Boyle olmalidir ki bizler de ABD’den, tarikatlardan ve Mason Bilderbergcilerden kurtulup, ozledigimiz ve aradigimiz temiz ve durust siyasete daha onemlisi guclu Turkiye’ye kavusalim.


TEVFiK BiR / 14.Ekim.2007


27 Eylül 2007 Perşembe

Sosyal Hakların Gerçekleştirilmesi



Sosyal Hakların Gerçekleştirilmesi


Sosyal hakların gerceklestirilmesi konusunu daha cok “BM Ekonomik, Sosyal ve Kulturel Haklar Sozlesmesi” baglaminda, asagidaki madde cercevesinde, okuyucunun bu konu uzerine dikkatini cekmek maksadiyla, oldukca kisa bir bicimde ele alacagim.

Sozlesmenin 2/1. maddesi diyor ki, “Sozlesme’ye taraf olan devlet gerek kendi basina, gerekse ozellikle ekonomik ve teknik alanlarda uluslararasi isbirligi ve yardim yoluyla, mevcut kaynaklarinin azamisini kullanarak bu Sozlesme’de taninan haklarin giderek artan bicimde tam olarak gerceklestirilmesini saglamak amaciyla, ozellikle yasal duzenlemelerin cikarilmasi dahil olmak uzere butun uygun araclarla, her turlu onlemi almayi taahhut eder”.

Bu haklarin gerceklestirilmesi icin devletlere sure taninmistir ve ayrica haklarin yerine getirilmesine kismen engel unsurlar kabul edilmistir. Lakin, yerine getirilmesi gereken odevler yani yukumlulukler, kabul edilebilir en kisa sure icinde yerine getirilmelidir. Ayni zamanda, kabul edilen haklar artan bir seyir izlemelidir.

Sozlesmedeki bu haklardan bazilari (bunlar tek tek sayilmistir) yargisal guvenceye de kavusturulmustur. Soyle ki, eger devlet talep edilen ilgili hakki yerine getirmezse, kisi yargiya basvurarak hakkin edimini talep edebilecektir.

Klasik haklar denilen medeni ve siyasi haklar, bir nevi negatif statu haklaridir, devlete karismama borcu yukler; sosyal haklar ise pozitif statu haklaridir, devlete yapma yukumlulugu getirir.

Sosyal haklarin edimi icin, maddi olanaklarin elverir olmasi gerekir (hepsi icin degil, ornegin kadin-erkek esitligi icin maddi olanak gereksinimi yoktur).

IMF ve Dunya Bankasi’nin uyguladigi yeni-liberal (serbest pazar ekonomisi politikalari) politikalar yukselen piyasalarda (devletin ozellestirmelerle kuculmesi; egitim, saglik, sosyal guvenlik gibi konulari buyuk oranda ozel sektore devri; uyum politikalariyla dusuk asgari ucret) sosyal haklara darbe nitelikli olmus, yeni haklarin kazanimini zorlastirmis, mevcut haklarin da niteligini zayiflatmistir.

Eger ki sosyal haklari yerine getirmekle yukumlu devlet, bu alanda (her ne kadar tum cabasini sarf edip, kaynaklarini bu yone dogrultsa da) ekonomik veya teknik bir alanda yetersiz kaliyorsa, devlet “uluslararasi yardim ve isbirligi”nden yararlanabilir.

Yardim ve isbirligi derken, ekonomik yardim acisindan, konu pek acikliga sahip degildir. Ancak teknik yardim isteniyorsa, yapilacak toplantilar ve saglanacak esgudum ile bu yardim saglanabilir.

IMF ve Dunya Bankasi ile Komite ( Ekonomik, Sosyal ve Kulturel Haklar Komitesi ) arasinda iliski mevcuttur. Komite yoksullugun onlenmesi icin bazi ulkelerin borclarinin silinmesi gerektigine isaret ediyor ancak bu IMF ve Dunya Bankasi politikalarina aykiri oldugu icin pek de mumkun olmuyor.

Yoksulluk yalnizca bir gelir eksikligi degil aynı zamanda insan haklarinin butunselligine de aykiri bir fenomendir. Yoksulluk bununla birlikte, temel medeni, kulturel, ekonomik, sosyal ve siyasal haklardan da bir “yoksunlugun” ifadesi. (Yoksunluk, yoksulluk ve ozgürlukle kalkinma ile ilgili yazımı, Amartya Sen’in goruslerine bir bakis ve elestiri mahiyetinde, yakinda yayinlayacagim).

Uluslararası camia da genel kabul goren yaklasim, ekonomik ve sosyal haklarin da, medeni ve siyasal haklar gibi ileri surulebilmesi gerekmektedir. Yoksullugun onlenmesi icin “etkin yonetisim” in ( yolsuzlugun, yolsuzluk ekonomisinin onlenmesi, devletin seffafligi ve hizmetinin sorgulanabilirligi, bilgi edinme hakki ) gerceklestirilebilmesi gerekmektedir. Yonetisim kavraminin okunusu, bakis acilarina gore, farkliliklar icerebilir. Elestiriye acik, biraz da hava da ucuk bir kavramdir.

Buyuk finansal kuruluslara ( IMF, DB…) ya da sirketlere anti-yoksulluk yani yoksullukla mucadele ile ilgili sorumluluklar yuklenebilir, ancak bunu uygulatabilecek etkin bir cihaz, etkin bir mekanizma yok. Siyasi ve ekonomik nedenler sorgulanmadigi olcude, bu ugraslar gorece etkisiz ve sınırli bir anlam tasiyor.


TEVFiK BiR / 27.Eylül.2007


2 Haziran 2007 Cumartesi

AKP'nin Karalama Taktiği



AKP’nin Karalama Taktiği




Oncelikle sunu belirtmek isterim. Bizim AKP olarak okudugumuz ama kendilerinin gunde 40 defa Ak Parti olarak ifade ettikleri parti ve onun yetkilileri, milletvekilleri. Eger gercekten AK olsalar, beyaz olsalar, temiz olsalar Bakanlar Kurulu uyeleri icin bekleyen 40kusur sorusturma izin talebinin onunu acarlar, fezlekelere istinaden sorusturma ve yargilama izni verirler. Demek ki gunde 40defa AK AK AK demekle AK olunmuyor. Gercekten AK olana da ne kadar kara denirse densin, o da kara olmuyor. Farzı mahal, Azrail’in gorevi can almaktir, ruhu bedenden ayirmaktir. Sonucu bizi uzse de, pek hosumuza gitmese de Allah’in emrini gerceklestiren ve gorevini yapan bir Melek’tir o. Yani biz kisinin neyi yaptigindan cok, gorevinin ne olduguna ve gerkcekte gorevini yapip yapmadigina, ve bu gorevinin de mesru ve yasal olup olmadigina bakalim.

Bu feryadimdan sonra, yine kaldigim yerden AKP’nin yalan propagandasini ifsa etmeye devam ediyorum. Bu yazimin konusu ise; Cumhurbaskaninin TBMM’de kabul edilen yasalari ilk seferde tekrar gorusulmek uzere Meclise iade etmesi, AKP’nin inatla Cumhurbaskaninin uyarilarini dinlemeyerek ayni yasayi hicbir degisiklik yapmadan yeniden onaylamasi ve Cumhurbaskaninin onune ikinci sefer gelen yasayi onaylayarak, iptali icin Anayasa Mahkemesi’ne goturmesi hakkinda.

Cumhurbaskani, onune TBMM’ce kabul edilen bir yasa geldiginde, Anayasal olarak iki turlu davranis sansi bulunmaktadir. Bunlardan birincisi, TBMM’ce kabul edilen yasa tasarisini/teklifini “uygun gorurse” onaylamak ve Resmi Gazete’de yayimlanip yasalasmasi icin geregini yapmaktir. Ikincisi ise, “uygun gormedigi” yasa tasarini/teklifini tekrar gorusulmesi icin TBMM’ye iade etmektir; ki bu basinimizda hatali bir soylemle “Cumhurbaskaninin vetosu” olarak adlandirilmaktadir.

Peki “uygun gorurse” ne demektir? Cumhurbaskani cesitli nedenlerle (bu nedenlerin hepsi hukuken ve yasal olarak belirlidir, keyfi hicbir gerekce one suremez; yasal ve hukuksal dayanagi olmayan hicbir nedenden dolayi yasa tasarisini/teklifini TBMM’ye iade edemez) yasa tasarisini/teklifini TBMM’ye iade edebilir. Bu iade ile birlikte de bir gerekce metni de gonderilir. Olmasi gereken, beklenen, Meclisin bu iade gerekcesini dikkate alarak komisyonda gerekli degisikligi yapmasidir. Cumhurbaskaninin iade gerekcesindeki hukuki tespitlerinin geregini yapmaktir. Dogal olarak Meclis, kendisine iade olan tasari/teklifi komisyonlardan tekrar gecirip Mecliste aynen kabul edebilir. Bu TBMM’nin hakkidir. Bu tekrar Cumhurbaskaninin onune gider ve Cumhurbaskani onune gelen bu yasayi onaylamak zorundadir. Resmi Gazetede ilamı yapılır. Artık bu bir yasadır.

AKP hukumeti ile yani 2002 Kasim itibariyle baslayarak gordugumuz manzara ise, Cumhurbaskaninin pek cok yasa tasarisini/teklifini TBMM’ye iade etmesi, aynen kabul edilip gelince de bunu Anayasa Mahkemesi’ne goturerek dava konusu yapmasidir. Peki neden, gercekten de AKP’nin dedigi gibi, Cumhurbaskani CHP’nin memuru gibi mi davramistir, Cumhurbaskani kendisine hos gorunmeyen yasalari hemen Anayasa Mahkemesi’ne goturmustur?

Cumhurbaskaninin ne yazik ki boyle bir luksu daha dogrusu boyle bir yetkisi yoktur. Cumhurbaskani yasa tasarisi/teklifi ilk onune geldiginde bunu onaylamayip TBMM’ye iade ettiginde belirttigi gerekceler ile (hukuki gerekceler ile) Anayasa Mahkemesi’ne basvurmaktadir. Bu hukuki gerekceler, yasalasmasi istenen tasari/teklifin ya Anayasaya, Anayasal normlara aykiri oldugudur ya da yasalasmasi esnasinda TBMM’de ya da komisyonlarda Meclis İc Tuzugune aykiri davranildigidir. TBMM (AKP iktidari) hukuki yapiya ve Anayasaya uygun olmamasina ragmen iade edilen yasayi duzeltmek, uygun hale getirmek yerine aynen kabul edip, isi Cumhurbaskaninin Anayasa Mahkemesine goturmesini saglamak istemektedir, istemektedir ki kendilerine “Cumhurbaskani AKP’ye ve icraatlerine karsi” imaji yaratilabilsin.

Cumhurbaskaninin Anayasa Mahkemesi’nde bir yasa konusunda davaci olabilmesinin sarti, imzaladigi yasanin Anayasaya ve Ic hukuk duzenine uygun olmadigidir. Yalnizca hukuka uygun bulmadigi (gerek yasanin tumunun ya da bazi maddelerinin Anayasaya uygun olmadigi iddiasi, gerek yasanin tumunun ya da bazi maddelerinin Turkiye’nin onayladigi Uluslararasi Sozlesmelere uygun olmadigi iddiasi, gerekse de yasanin komisyonlarda, TBMM’de yani Meclis Ic Tuzugunde yer alan asamalarda gereken sartlarin yerine getirilemediginin tespiti iddiasi dahilinde Cumhurbaskani Anayasa Mahkemesine davaci olabilir.

CUMHURBASKANININ, ONAYLADIGI BIR YASAYI ESASTAN GORUSULMESI ICIN ANAYASA MAHKEMESINE DAVA ACMA HAKKI YOKTUR. TURKIYE CUMHURBASKANLARININ BOYLE BIR HAKKI YOKTUR. CUMHURBASKANI YALNIZCA HUKUKI GEREKCELERLE ANAYASA MAHKEMESINDE DAVA ACABILIR. YANI AKP’NIN IDDIA ETTIGI GIBI, CUMHURBASKANI BIR PARTININ MEMURU GIBI YA DA KENDI IDEOLOJIK GORUSU DOGRULTUSUNDA ANAYASA MAHKEMESI’NDE DAVA ACMAMAKTADIR, ACAMAMAKTADIR. 

AKP CUMHURBASKANINI VE ANAYASA MAHKEMESINI HALKA SIKAYET EDIP BUNU BIR IC POLITIK MALZEME HALINE GETIRECEGINE, CIKARDIGI YASALARI VE YASA DEGISIKLIKLERINI HUKUKA VE ANAYASAL DUZENE, ANAYASAYA UYGUN YAPSIN, BOYLELIKLE DE HIC KIMSE ISTESE DE BUNU ANAYASA MAHKEMESINDE DAVA KONUSU YAPAMAZ.

AKP’nin arkasina sigindigi ve kendisini magdur rolune burundurdugu en buyuk icpolitik malzemelerinden biridir, Sayin Sezer’in gelen pek cok yasayi Anayasa Mahkemesi’nde dava konusu yapmasi ve Anayasa Mahkemesi’nin de dava edilen yasayi genellikle Sezer’in iddia ettigi tespitler dogrultusunda iptal etmesi.

Iktidar partisi AKP, ölü dogacak ya da en azindan sakat dogacagi belli yasalar yapacagina ve durmadan provakasyon ve yanlis beyanlarla kurumlari karalayacagina; isini bastan dogru duzgun yapsaydi da yasalar Anayasa Mahkemesi’nde defnedilmeseydi. Ki Cumhurbaskani onune gelen pek cok yasada erken teshiste bulunarak, tedavi edilmesi icin yasayi tekrar Meclis’e sevk etmistir.

Peki burada suclu kim? Halki kandirmak, yaniltmak ve bundan siyasi rant elde etmek icin yalan/yanlis propaganda yapan kim? Bunun yaniti sizlerde var… Insallah bunun yaniti sandikta da gorulecektir…


TEVFiK BiR / 02.Haziran.2007


30 Mayıs 2007 Çarşamba

AKP'nin Büyük Yalanı




AKP’nin Büyük Yalanı


Bu yazimda Tayyip Erdogan ve kurmaylarinin, kendi siyasi cikarlari dogrultusunda halki nasil bile bile yanlis (daha dogrusu yalan) propaganda yoluyla aldattiklarini aciklayacagim. “Derin Anayasa Degisiklikleri” yazimda belirttigim hususlar gecerliligini korumakta, ancak buna ilave bazi seyleri de belirtmem gerekiyor.

Mustafa Kemal Ataturk’un sozune ve ayni zamanda da Anayasa madde 6’ya gore “Egemenlik, kayitsiz sartsiz Milletindir”. Kelime bu kadar mi yoksa Anayasa bu sozun devamini getirmis midir? Evet, Anayasa sozun devamini getirmistir, “Egemenligin kullanilmasi, hicbir surette hicbir kisiye, zumreye veya sinifa birakilamaz”. Yani burada anlatilmak istenen millet/halk kendi kendisini yonetir. Hicbir kisi yani padisah, kral; hicbir zumre yani aristokratik bir yapi, burjuva yonetimi; ya da sinif yani isci sinifi gibi komunist sistem gibi, birakilamaz demistir. Burada diger devlet yonetim sekilleri tek tek belirtilerek, egemenligin kayitsiz sartsiz nasil Milletin oldugu belirtilmistir.

Anayasa devam eder ayni madde icinde “Turk Milleti, egemenligini, Anayasanin koydugu esaslara gore, yetkili organlar eliyle kullanir” der. Yani yasama, yurutme ve yargi erkleri belirtilmistir.

Yani Anayasa madde 6, halkin kendi kendisini temsili demokrasi yoluyla yonetecegini belirtir ve bunu aciklar. Kanunlar ve anayasalar tum dunyada ve ulkemizde anlatilmak isteneni kisa ve oz bicimde anlatmaya calisir. Bu kisa ve oz hukumlerin ve maddelerin detaylari ise bu maddelerin yazim asamasindaki komisyon tutanaklarinda ve maddelerin gerekcelerinde yer alir. Ki zaten boyle olmasaydi her bir madde sayfalar uzunlugunda olur, suan ki en kucuk kanunlar bile kitap kalinliginda olurdu.

Peki ben bir ust paragrafta “temsili demokrasi” teriminden bahsettim, bu ne demektir? Uygulanis sekilleri bakimindan demokrasi yonetimi ozetle uc kisma ayrilir: Dogrudan demokrasi, Yari dogrudan demokrasi ve Temsili demokrasi.

Dogrudan Demokrasi: yasama, yurutme ve yargi dogrudan vatandaslar tarafindan uygulanir. Bu tarz bir model insan sayisinin coklugundan ve yonetimde zorluk yaratacagindan dolayi uygulanmaz. Cok kisa bir donem ve ufak farkliliklarla Eski Yunan’da uygulanmistir. Isvicre’de nufusu cok az olan bazi Kantonlarda uygulandigi soylenir ama birebir yine de bu modeli saglamaz.

Yari Dogrudan Demokrasi: Yasama organini halk secer, ama her yasa onaylanmasi icin referanduma gider. Halk kabul eder ya da reddeder. Uygulanma olasiligi buyuk ulkeler icin imkansiz bir modeldir.

Temsili Demokrasi: Milletin egemenlik hakki dogrudan degil de, sectigi temsilciler (milletvekilleri) araciligiyla kullanilir.

“Egemenlik, Kayitsiz Sartsiz Milletindir” sozu baglaminda, Cumhurbaskakinini halk da secse, halkin temsilcileri olan milletvekilleri de secse her ikisinin sonucunda da bu, Milletin egemenligidir. Ama Başbakan Erdoğan ve kurmaylari basta olmak uzere AKP, durumu; Cumhurbaskaninin milletvekilleri tarafindan secilmesini, milletin egemenligine vurulmus bir kayit bir sinirlama olarak gostermektedir. Ister milletin temsilcileri secer, ister halk secer ikisi de Egemenligin kayitsiz sartsiz Milletin oldugu gercegini degistirmez, hicbirisi de birbirinden bu yonde daha baskin ya da daha hafif degildir. Burada vatandasa ve geneli itibariyle millete, sanki bir hakki engelleniyormus gibi populist bir propaganda yapilarak AKP’nin “zihnindeki” planlar gerceklestirmeye calisilmaktadir. AKP burada bir kez daha durust olmadigini gostermistir.

Madem Cumhurbaskanini Milletvekillerinin secmesi, dolayli bir secim oldugu icin Egemenligin kayitsiz sartsiz Milletin oldugu ilkesine bir engel vurmaktadir, madem yasamayi secen halkin ayni sekilde yurutme organinin basini da secmesi gerektigi ileri surulmektedir; o zaman yasama, yurutme ve yargi Anayasa madde6’ya gore milletin egemenlik sahasina bir adim daha yaklassin, mahkeme yargiclarini da hadi olmadi en azindan ust mahkeme yargiclarini da Cumhurbaskani degil Millet secsin.

O zaman AKP’nin mantigi ile gidersek, Milletin sectigi Meclis’in (TBMM’nin) Cumhurbaskanini secmesi dolayli irade temsili olacagi icin “Egemenlik kayitsiz sartsiz Milletindir” ilkesine ve maddesine kayit, sinirlama getirmektedir, ayni sekilde Cumhurbaskaninin ust Yargiclari da secmesi Milletin dolayli irade temsili olacagi icin, bu ilkeye gem vuracaktir(!) Ust Yargiclari da millet secsin(!) O zaman daha iyi bir bicimde Yasama, Yurutme ve Yargi bakimindan “Egemenlik kayitsiz sartsiz Milletin” olur. Hatta bundan sonra yapilacak ilk degisiklik, Yari Dogrudan Demokrasi’ye gecmek olmalidir(!)

AKP’nin bu yalan propagandasi cok populist bir hâl kazandi. Halkin buyuk cogunlugu (okumus yazmis, tahsili yuksek kesim de dahil) bu anlattigim detaylarin farkinda degil.

“Dogru, madem Egemenlik Kayitsiz Sartsiz Milletindir diyoruz, cumhurbaskaknini niye biz secmiyoruz. CHP, DP, MHP’de islerine gelmedigi icin bu kavrama karsi cikiyorlar, e peki hani onlar Ataturkcu’ydu? Islerine gelince Ataturkcu gelmeyince degil. AKP’ye helal olsun, adamlar Ataturk’un dedigine bile sahip cikiyorlar. Bir de ulkenin dusmani gibi gosterirler. Halbuki bak bize nasil haklar veriyor AKP”
gorusleri pekcok kisi tarafindan dile getirilmekte. Bu propaganda ile AKP, hem vatandasi onemli hissettirerek onun ruhunu oksamakta, hem de Ataturk’ten bir kavram kullanilip kendisini gercek Ataturkcu bir parti gibi lanse ederek secimde oy kazanmaya calismaktadir.


TEVFiK BiR / 30.Mayıs.2007


15 Mayıs 2007 Salı

Derin Anayasa Değişiklikleri



Derin Anayasa Değişiklikleri


Televizyonlarda ve gazetelerde haberlerinde “yari gercekci - yari nitelikli” olarak bu son anayasa degisikligi anlatiliyor ama tabi haklin anlayabilecegi duzeyde isin hukukuna inmeden, basitce ve ABD’nin istegi bir tarzda bazi seylerinde ustu ortulerek.

Nedir bu anayasa degisikligi ve 5660 sayili yasa kapsaminda olanlar?

Mesela bundan sonra tum secimlerde meclis toplanti yeter sayisi 184 olarak tespit ediliyor. Cumhurbaskanligi secimi 367 toplanti yeter sayisi istenmesinin amaci neydi ve bu neden degistirildi? Zahmet edilip birazcik anasaya maddelerinin gerekcelerine bakilsa ve o doneme, gelismelere bir bakilsa bunun nedeni anlasilabilir. Nedeni cumhurbaskani adi ustunde tum milleti temsil eden ulkenin en onemli makamidir. Turk bayragi bile torenlerde onunde egilir. Bugune kadar 50’den fazla basbakan gecti ama ayni donemde sadece 10 cumhurbaskani gecti. Bu da bu makamin daha kalici daha oturakli ve daha “agir” bir yer oldugunu gosterir. Boyle agir bir koltuga secilecek adamin da mesruiyetini en yuksek derecede saglamlastimak ve kabulu yuksek bir sayiyla sectirmek icin (yine mesruiyet acisindan ve sayginlik acisindan) toplanti yeter sayisi ve karar yeter sayisi min.367 olarak belirlenmistir. Ama ’80 oncesi yasananlarda goz onunde bulundrularak, bu secimlerinde bir krize donusup toplumu kaosa suruklememesi icin 4 adet tur hakki vermistir. Madde 102’de bunlar acik acik belirtiliyor.

Kriz – 1: Meclisin cumhurbaskanini oyle ya da boyle secememis olmasi, “cumhurbaskani bile secemeyecek duzeyde olan bir temsil merkezinin, meclisin secime gitmesi zorunlulugunu (anayasal olarak) ve artik milletin kaderini tayin edememesi gerekliligini (etik olarak) getirir. Ama meclis bu halde olmasina ragmen yasa ve anayasa degisikliklerini yangindan mal kacirircasina gece yarisi toplantilariyla vs. gerceklesitirmektedir. Halbuki meclisin etik olarak, İngiltere ve Fransa ornekleri baz alinabilecegi gibi, bundan sonraki secim gerceklesene ve yeni hukumet kurulana kadar hicbir yasama faaliyeti gerceklestirmemesi gerekir.

Kriz – 2: Anayasa madde 77’ye gore “TBMM secimleri bes yilda bir yapilir. Meclis, bu sure dolmadan secimin yenilenmesine karar verebilecegi gibi, Anayasada belirtilen sartlar altinda Cumhurbaskaninca verilecek karara gore d esecimler yenilenir.Suresi biten milletvekili yeniden secilebilir. Yenilenmesine karar verilen meclisin yetkileri, yeni meclisin secilmesine kadar surer.”

Madde 77’nin bu son fikrasi “meclisin surekliligi” ilkesine gore okunabilir. Ancak meclisin surekliliginin saglanmasi icin, sure dolmadan yenilenecek secimler icin iki kosuldan bahsedilmis. Birisi meclisin erken secim karari almasi, digeri de cumhurbaskaninin yenilemesi. Peki anayasa madde 102’de yer alan cumhurbaskanligi secimiyle ilgili “… ile Cumhurbaskani secilemedigi takdirde derhal TBMM secimleri yenilenir.” bu durum/kosul yani madde 77’de sayilmayan bu durum, bu “anayasal zorunluluk” atlanmis midir, unutulmus mudur? Anayasa yazici ya da 82 anayasasinin yapicilari bu 3. şıkkı unutmus olabilirler mi? Hayır. O zaman bu demektir ki, madde 77’de sayilmayan bu hukum dogrultusunda madde77’nin son fikrasi da gecersizdir. Yani, ne meclis karari ne de cumhurbaskani karari olmadan “anayasal zorunluluk nedeniyle gidilecek erken secim icin “yenilenmesine karar verilen Meclisin yetkileri, yeni Maclisin secilmesine kadar surer” denilemez. Yani su an Turk Anayasa Duzeni’nde kavram olarak “meclisin feshi” yer almayan, benzeri bir durum var. Su anki TBMM’de milletvekili olarak gezinen kisilerden hicbirinin esasinda anayasal olarak milletvekili olmadiklarini ve hatta dokunulmazliklar da dahil hicbir milletvekili imtiyaz ve haklarinin kalmadigini soyleyebilirim/z.

Bu dusuncem, anayasayi okuma bicimim biraz iddiali ama anayasa bence bu sekilde okunmalidir. Bence ulkede tartisilmasi gereken bir durumdur.

Kriz – 3: Hukukta her sozcuk; ayrintili bicimde dusunulerek, gerceklesmesi istenen ve dusunulen anlami en iyi ifade edebilecek sekilde ozenle secilir. En kisa surede, hemen, derhal; bunlar uc farkli anlam tasiyan, onem dereceleri de degisen kavramlardir. Anayasamizda yalnizca 102.maddede “derhal” kavrami kullanilmistir. Belli ki bu kelime oraya rastgele konulmamistir. Isin acelesi, onemi vurgulanmaktadir. “Derhal kacin oradan” diye bir polis bagirsa siz oradan eliniz cebinizde islik calarak mi kacarsiniz yoksa bir anda tum gucunuzle kosmaya mi baslarsaniz? Tabi ki kosarsiniz, eger cok saf ya da “kurnaz” degilseniz. Anayasa madde 102’de Cumhurbaskaninin secilememesi halinde “derhal” secimlerin yenilenecegi belirtiliyor. Acaba neden derhal denildi?

’80 oncesi meclisin cumhurbaskakini secememesi buna bir nedendir. Yani, cumhurbaskanini bile secmekten aciz bir hukumet ve meclis goruntusu cizilmektedir. Bu isi bile yapamayan bir beceriksizlik ya da derin ayriliklar varsa derhal, vakit kaybetmeden secim yapilmali halkin taze goruslerini yansitan yeni meclis geregini yapmalidir. Ulke krize girmemelidir. Ve de cumhurbaskanini secememis bir meclis artik, degismesi gereken, halki temsil etmemesi gereken bir duruma dusmustur. Bu meclis yine toplumun gelecegini ilgilendiren konularda da kararlar almamali, alamamali, yani yasa ve anayasa cikarma, degistirme gibi yasama faaliyetleri yapmamali, meclise bunu yapacak sure verilmemeli, mantigi vardir. Derhal’dir, bu nedenle. Mesela bu sure Ingiltere’de 30 gundur. Kralice meclisi fesh eder, yeni secim icin de 30gunluk sure baslamis olur. Bizde sure belirtilmemis (ki yeni gelecek meclisin anayasa degisikligi yaparak buna makul yani 30 ya da 45 gunluk bir sure koymalidir) bunun yerine bunun acelesini belirten bir kavram “derhal” konulmustur.

Ancak bizim mecliste “derhal” yerine bu kavram meclis tarafindan isine geldigi bicimde “en kisa surede” olarak algilanmis ve 90gun konulmustur. Yanlistir. Cunku bu “derhal erken secim” ne cumhurbaskani ne de meclis kararidir. Anayasal bir zorunluluktur. Bu secim takvimi hilelidir bu acidan.

Kriz – 4: Meclisin herhangi bir yasama gorevi ustlenmemesi gerektigini ve ayrica anayasal zorunluluk nedeniyle “derhal bir secime” gidilmesi mecburiyeti oldugundan bahsettim. Derhal erken secim olmasi gerektigine ve bnu karari cumhurbaskani ya da meclis almadigina, anaysal zorunluluk olduguna gore bu sureci baslatmasi gereken Yuksek Secim Kurulu’dur. Ama YSK “bir basvuru olursa degerlendiririz” gibi hatali bir aciklama yapmistir. Hepsi yuksek hakimlerden olusan bu seckin toplulugun hata yapmasi cok uzucudur, elem vericidir. Bu soz uzerine de bir parti hemen basvuru yapmistir, ki AKP’nin siyasi manevrasi da burada yine boy gostermektedir. AKP, sanki bir anayasal zorunluluk nedeniyle secimlere gidilmiyormus ya da gidilmeyecekmis gibi, acele bir sekilde “erken secim” karari aldi. Amaci da, “bakin bize cumhurbaskani sectirmiyorlar, oyle mi, hodri meydan sandiklarda gorusuruz” populer havasini halka yansitmaktir. Bu yaklasim hatalidir, etik degildir. Ve AKP boyle bir karar almasi icin sanki YSK bir ortam olusturmustur. Bu da uzucu ve elem vericidir.

Kriz – 5: AKP’nin iddia ettigi bir durum var “meclisin cumhurbaskani secmesi cok zor oluyor, en iyisi halk secsin”. Neden zor oluyormus anlayamadim. Mesela Ahmet Necdet Sezer icin, her partinin mecliste yer aldigi ve uclu koalisyonun ikltidar oldugu bir donemde mecliste toplanti sayisi 530 idi. Ve ucuncu turda cumhurbaskani secildi. Peki, bu sefer neden meclis 367 ile toplanamadi. Bunun nedenini de AKP anti-demokratik hareketlerinde aranmali. Eger ki Abdullah Gul, Vecdi Gonul ya da bir baskasi cikipta bir ay once ya da daha once cumhurbaskani adayi oldugunu soyleseydi, bugun ve ozellikle de Vecdi Gonul, Anavatan’in ve Dogruyol’un verecegi oylarla ve 367 toplanti sayisi gecilerek secilecekti, kuvvetle muhtemel.

Ama adayin son dakikaya kadar aciklanmamasi ve hatta Abdullah Gul’un kendisinin aday oldugunu aciklamasi yerine cikipta Basbakan’in sanki bir atama yapar gibi, cumhurbaskanligi tarafsizligina halel getirecegi asikar bir bicimde “Abdullah Gul kardesimdir” aciklamasi, secimlerin kilitlenmesine nedendir. Demek ki hic mecliste sorun aramaya gerek yok. Meclis gayet guzel cumhurbaskanini secer/secebilir ama yeter ki her sey usulune uygun, demokrasiye uygun olsun. Gercekten de burada AKP sadece sozde demokrasi havariligi yaptigi, ozde anti-demoktarik uygulamalarin devam ettigini gorebiliyoruz. Krizin cikmasina neden olupta sonra buna cozummus, demokrasiymis gibi BOP’un esbaskani gibi “cumhurbaskaninin haklin secmesi” gerekliligi savunulmasin. Bunlar hep derin planlar.

Kriz – 6: Ola ki AKP’den bir isim (Erdogan, Gul ya da Arinc) cumhurbaskanligi koltuguna otursaydi neler olacakti. Bunu yaklasik bir ay once NTV’deki bir programda hukumetin okyanus otesi kadar derin danismani Korkut Ozal acikladi. Oncelikle; ismi hazirlanis asamasinda surekli tartisma konusu yaratan (ilk ismi Kamu Yonetimi Reform Temel Yasası idi, “Temel yasa” Anayasa demek oldugu icin kiyamet gibi tartismalar olmustu) Kamu Yonetimi Reform Yasa Tasarisi meclisten gececek, cumhurbaskani da ivedilikle onaylayacakti. Nedir bunun tehlikesi? BOP’un esbaskani oldugunu soyleyen (04.03.2006’da Istanbul’da AKP’nin bir ilce kongresinde yaptigi konusmada “Turkiye’nin ortadogu’da bir gorevi var. Nedir o gorev, biz Genisletilmis Ortadogu ve Kuzey Afrika Projesi’nin (BOP) esbaskanlarindan bir tanesiyiz. Bu gorevi yapiyoruz biz) ve Diyarbakir’i bu projenin baskenti yapacagini soyleyen (15.02.2004 Kanal D Teketek programi “ABD’nin Buyuk Ortadogu Projesi (BOP) icinde, Diyarbakir, bir yildiz bir merkez olacak) kisinin emeline hizmet edecek ulkeyi bu yonde parcalayacak, federallestirecek bir yapinin hukuki ve siyasal alt yapisini olustururacak yasa tasarisidir. Zabitaya silah tasima ve genel asayis hizmeti (kolluk gucu) yetkisi verilmekte, adeta belediye baskaninin etrafinda ona hizmet edecek ve belediyeyi ozerklestirecek ordular yaratmaktadir. Turkiye belirli bolgelere ayrilacak ve her bolgenin vergi geliri o bolge belediyelerine devredilecek. Boylelikle valilikler ve il ozel idareleri yonetimden el etek cektirilmekte, belediyeler ise federallesmektedir. Turkiye “Tehlikenin Farkinda” olarak cok buyuk bir projenin (BOP/GOP) cok buyuk bir adiminin onune gecmistir.

Kriz – 7: Anayasa Mahkemesi’nin verdigi “367 toplanti yeter sayisi gereklidir” aciklamasina Basbakan Erdogan’in yaptigi “demokrasiye sıkılmis kursun” ifadesi cirkin otesidir, Erdogan bu ulkenin yapisina ve hukukuna alenen hakaret etmistir. Cunku bu konuda yasalara uygunlugu saptama ve son sozu soyleme merci Anayasa Mahkemesidir. Durumu anayasa acisindan incelemis ve konuyu netlestirmisitir, mahkemenin verdigi karar esasinde bir tespittir. Ancak Tayyip Erdogan, bu durumun kendi aleyhine bir sonuc yaratmasi dolayisiyle dava sonucunu kisillestirmisi, kisisel algilamis ve AYM’ye hakaret edebilecek curreti kendisinde bulmustur. Boyle bir aciklama Avrupa’da yapilsa emin olun halk sokaklara dokulur hadi onu da gectik tum devlet erkani ve gazeteciler, gazeteler, basin yayin hukumete baski kurar, ve Basbakan ozur dileyerek en fazla iki uc gun sonra istifa ederdi. Basbakan Erdogan ise hergun bu sozune yenilerini eklemektdir. Yeni hukumetle birlikte anayasa degisiklikleri saglanarak AYM’nin yeri saglamlastirilmali ve bu birileri tarafindan ozumsenmelidir.

Kriz – 8: Sekizinci kriz ise, bilgi kirliligine maruz kalmis ve isbirlikci medya propagandasi nedeniyle yapilan yanlistir. Ne yazik ki hukuken mumkunati olan, acigi olan bir sey sanki “yeni cikmis” ve “her seye cozummus” gibi halka yutturlmaya calsilmaktadir. Mevzu bahis konu “oylarin tasinabilirligi”. Daha ilk duydugum anda tuylerim diken diken oldu. Evet oyunuzu (sanki ananizi alir gibi) yaniniza alip gidebilirisiniz ama bu hicbir ise yaramaz. Duzeltiyorum yarar, ancak AKP’ye yarar. Oyunu yanina alip da AKP’den kurtulacagini zanneden yuzbinlerce insan yazliklarina gidecek ancak, Fatih, Umraniye gibi tatile gidemeyen ya da gitmeyen kesimler burada oy kullanacak. Ustelik AKP’nin Istanbul’a oy tasiyacagi bilgileri de gelmekte. Neden mi? Cunku Mugla’nin cikarabilecegi milletvekili adedi 3-5 adettir. Insanlar Marmaris’e Bodrum’a gidipte oy kullaninca da cikaracagi milletvekili 3-5, gitmese de cikaracagi milletvekili 3-5. Yani bu yazliklara akin eden milyonlarin verecegi oylar cope gitmis olacak. Ama Istanbul’da kalan kesimin cikaracagi milletvekili sayisi 70. Istanbul’da ne kadar az insan kalirsa onlarin verecegi oylar da o kadar etkili olacaktir. Normal de 50.000 kisi 1mv. cikarabilecekken bu sayi “Temmuz” secimleri nedeniyle 10.000 kisi 1mv. gibi donusebilir. AKP’nin, anayasa madde102 nedeniyle zorunlu secimi yapmayip (mesela Haziran’da), Temmuz erken secimi kararini almasinin arkasinda da bu yatmaktadir.

Onemli Not ve Cikarsama: Konulari ve Turkiye’nin siyasi-hukuki fotografini kisaca ozetlemeye calistim. Turkiye cok tehlikeli ama gercekten tehlikeli bir donemecten sarampole yuvarlanmadan gecti. Simdi onumuzde bir secimlere kadar olan donemec bir de secim sonrasi donemec var. Amac ikisinden de sarampole yuvarlanmamak. Umarım AKP basa gelmez. Ama unutulmamasi gereken, adi AKP olmayipta AKP’lesebilecek, ABD’den BOP/GOP cercevesinde yonetilecek partiler de suan populerlesmeve secilmek icin sempatik gorunme asamasinda. AKP’nin basimiza gelmesine, secilmesine neden olan en buyuk arac, gecen secimlerde medya oldu. Ben “Isbirlikci medya”, “AB’ci ve ABD’ci medya” diyeyim, siz anlayin. Bu yayinlari takip edin (etmeyin diyemem) ama kimleri one surmeye calistigina dikkat edin ve sakin kanmayin. Satilmis medya kimi isaret ediyorsa bilin ki o zararlidir. Cunku bu medya yalnizca Okyanus otesinden gelen yani ABD’den gelen emirleri yerine getirir, para ve kisisel iktidari icin.

Ataturk’un nutkunu okuyalim, okutalim ki gozumuz acik, gonlumuz acik, yarinlarimiz aydinlik olsun.


TEVFiK BiR / 15.Mayıs.2007


17 Nisan 2007 Salı

Demokrasi İsteyenlere Demokrasi Dersi



Demokrasi İsteyenlere Demokrasi Dersi


Bugunlerde birileri, “demokrasi” kavramini “cumhuriyet” kavramina cephe yapmaya ve bu kavrami kendi siyasi goruslerine ozgulemeye calismaktadir. Ne demek istedigimi anlamissinizdir. “Cumhuriyet tehlikede” sloganına karsi “demokrasi isteklileri” olarak harekete gecen ve sinsi planlarini, ayni ABD gibi, demokrasi kilifiyla ortmeye calisan AKP ve yandaslarindan bahsediyorum.

Demokrasi kavrami terim olarak ilkin eski Yunan’da olusmus, icerik olarak da gunumuze kadar guncellenerek ve geliserek gelmistir. Gunumuzde demokrasi kavrami bile tek basina fazlaca bir anlam ifade etmemektedir. Mutluka demokrasinin turunun/niteliginin de belirtilmesi gerekir. Iste bu da konunun nirengi noktasini olusturmaktadir.

AKP ve yandaslarinin istedigi demokrasi bicimini “cogunlukcu demokrasi” olarak okuyabiliriz. Bir de bizlerin istedigi ve literatude de cogunlukcu demokrasiye karsi olmasi gereken olarak tanimlanan ve cagdas ulkelerin benimsedigi “cogulcu demokrasi” vardir. Peki, bu iki demokrasi turunun birbirlerinden farki nedir?

Cogunlukcu demokrasiden kasit, adi ustunde, cogunlugun dediginin butune uygulanmasi halidir. Bir konuda eger toplumun %51 evet diyor ve kalan %49’da hayır diyor ya da cekimser kaliyor ise %51, cogunlukcu demokrasi anlayisina gore dogrudur ve onun dedigi olmalidir. Anlasilacagi gibi kalanin bir degeri yoktur.

Halbuki cogulcu demokraside anlayis; birakin %51-%49 oy oranini, evet diyen %80 hayir diyen %20 olsun, %20’nin dedigi de bir deger tasir ve bir oydasma (konsensus) bir ortak payda yaratilma calisilir. Mutlaka herkesin istegi birebir karsilanamayacaktir, bu olanaksiz ve islevsizdir ama maksimum duzeyde toplumsal mutluluk ve birlik saglanmis, bir ortak payda yaratilmis olur.

Cogulcu demokrasiyi gerceklestirmek, “bizi halk secti, biz demokratik yollarla buraya geldik meclisin yuzde 50’si, 60’i bizde; biz ne dersek o olur” soylemleriyle ya da mantalitesiyle olmaz. Bu yolla olsa olsa cogunlukcu demokrasi hatta buradan da devamla fasizm ya da aristokratik oligarsi olur.

Demokrasi tek basina “secimle is basina gelen meclis” demek degildir. Evet bu gercekten de onemlidir ama tek basina yeterli degildir. Buna ornek olarak da demokrasi soylemleriyle demokrasinini tum araclarini kullanarak iktidar gelen Nasyonel Sosoyalist yani Nazi iktidarini, İtalyan fasizmini, Yunanistan’daki fasist diktatorlugu gosterebiliriz. Halk kendisini belirli bir donem yonetecek meclisi secimle isbasina getirir. Mesela bizde D’Hont yontemiyle secimler yapilmakta. Bu demokrasini birinci adimidir. Ikinci adim olarak da, secimle isbasina gelen iktidarin katilimci demokrasinin olusacagi ortami ve guveni saglamasidir. Sivil Toplum Orgutleri’ne, sendikalara, halk hareketlerine, meslek odalarina ve hatta muhalefete “gostermelik degil gercek, samimi” yaklasmali, goruslerini dinlemeli ve oydasma yaratmaya calismali, toplanan milyonlari “bu milyon da ne kadar kolay oluyormus” demek yerine daha saygin karsilamalidir. Iktidarin yapacagi her asagilama ve kucumseme tavirlari ve baski kurma calismalari, onun ne denli cogunlukcu demokrasiden yana oldugunun bir ifadesidir. Yani ne kadar “geri” oldugunun ifadesidir.


TEVFiK BiR / 17.Nisan.2007


Telif Bilgisi

© 2009-2017 tevfikbir.com , tevfikbir.blogspot.com. Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeksizin alıntı yapılamaz.

" Tevfik BİR - www.tevfikbir.com " biçiminde kaynak gösterilerek makalelerden alıntı yapılabilir.