NATO’da Armageddon Hazırlıkları
Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) nüveleri ilk olarak NATO’nun yeni hatlarını çizen, konseptini belirleyen 1991 Roma Zirvesi’nde atılmıştı. “Kızıl tehdit” yerini “İslami tehdide ve teröre” bırakacaktı. Sistem, dünya üstüne yeni bir proje kurguluyordu.
Bu yeni tehdit algılamasında hedef coğrafya “petrol ve kıymetli madenler” içeren İslam coğrafyasıydı. Afganistan bu kapsamda işgal edildi. Ne hikmetse El Kaide’nin görünen lideri Usame Bin Ladin Afganistan’da bulunamazken, ABD onun yerine Afganistan’da 1 trilyon dolarlık maden bulacaktı.
Yine ilahi bir tesadüftür ki (!), bir anda terörün yuvalandığı bu anti-demokratik İslam coğrafyası (!), aynı zamanda Erez İsrail / Kutsal İsrail’in vaat edilmiş topraklarıyla örtüşüyor; Yahudi ve Hıristiyan kutsal metinlerinde yer alan, Kabala mistisizmiyle desteklenen Armageddon Savaşı’nın çıkacağına inanılan bölgeyi kapsıyordu.
Samuel Huntington, bunu Medeniyetler Çatışması olarak dile getirmiş, Bilderberg toplantılarında seçilmiş üyelere ve kitaplarıyla dünyaya bu fikri/inanışı tebliğ etmişti.
Terör coğrafyası, değerli madenler, kutsal İsrail ve Armageddon’un birinci kısmı, hepsi birden birleşince karşımıza Genişletilmiş BOP ve hedefinde yer alan coğrafya çıkacaktı.
(Yahudi ve Hıristiyan inanışına göre: Armageddon Savaşı’nın ikinci kısmında, orta ve doğu Asya üstünden yani bugünün anlayışıyla Çin’den ve Kuzey Kore’den Şeytan ve Deccal’ın kontrolünde 200 milyonluk ordu gelecek, ortadoğudaki Müslüman ülkelerin ordularıyla birleşerek, iyi insanlardan (Hıristiyan ve İbrani) oluşacak ve yeniden dirilmiş İsa Mesih kontrolündeki orduyla savaşacaktır. İsa Mesih büyük kayıp ve mücadelelerden sonra galip gelecektir. İnsanlık, İsa Mesih yönetiminde 1000 yıllık bir altın çağa girecektir.)
Armageddon Füze Kalkanı
1991 Roma NATO Zirvesi’ni, 1999 Vaşington NATO Zirvesi izleyecekti. Ve bugün 2010 Lizbon NATO Zirvesi…
ABD’li yetkililer ve NATO Uzmanlar Kurulu, Lizbon’da kabul edilen füze savunma sisteminin amacını, hedefini yani bu sistemin kurulumunun gerekçesini açıklamıştı, hedefte öncelikle İran ve Ortadoğu vardı.
Metinlere somut olarak İran yada Ortadoğu yazılmamasının pratikte hiçbir önem arz etmediği açıktır. Daha genel ve yuvarlak ifadeler kullanılması, nihai amacı, gerekçeyi değiştirmemektedir. Bu, yalnızca Ilımlı İslam ülke toplumlarının “uyutulmasını” sağlamıştır. Yazıktır, bu uyutulan ülkelerden birisi de Türkiye’dir.
Armageddon Savaşı’nın parçalarından biri / ABD’nin İran saldırısı / Medeniyetler Çatışması / İran’a demokrasi ve insan hakları ihracı… adına ne dersek diyelim, yaşanacak olası İran saldırısında, İran’ın milli savunma ve saldırı gücüyle İsrail, Batı, Kıbrıs adası (Rum kesimi), Irak’taki Kürdistan Özerk Yönetimi vb. Sistem yanında kendisine karşı aktif biçimde yer alacak güçleri vurmasını engellemek, bunları korumak, İran’ın savunmasını çökertmek ve caydırıcılık yaratmak adına bu Füze Kalkanı Sistemi kurulacaktır. NATO kılıfına alınmış ABD füze kalkanı projesi, 1957 yılında Rus Sputnik füzesinin yarattığı etkinin misli fazlasını daha şimdiden yaratmıştır.
İbrani Sistem ile savaşmak/kendisini savunmak zorunda kalacak İslam toplumlarının ve ülkelerin ataklarını durdurma projesinin ayaklarından biridir. Türkiye, İslam söylemiyle iktidara oturmuş ve iktidarını paralel söylemlerle koruyan bir Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetiyle, saldırgan ve haksız İbrani ve Hıristiyan Sistem’in yanında, mağdur ve mazlum İslam ülkelerinin karşısında yer almıştır, safını seçmiştir. Bu, Türk tarihinde yer alacak kara lekelerden biridir!
Türkiye’yi İbraniler Temsil Ederse
NATO Uzmanlar Kurulu’nun, Lizbon’da kabulü gerçekleşen Füze Savunma Sistemleriyle ilgili çalışmaları, ön hazırlıkları yaptığını aktarmıştık. Efsane İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, kurulun başkanlığını ABD eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ın yaptığını ve kurulda biri Türk toplam 10 uzmanın bulunduğunu aktarıyor ve o Türk’ün ismini açıklıyordu: emekli büyükelçi Ümit PAMİR.
Bu derece önemli bir meselede bizim kişilerle ilgilenmemiz gereksiz görülebilir ancak bazen bir kişi, bir ayrıntı gerçeği açığa çıkarmakta, gerçeklerin sağlamasını yapmamızda bize yardımcı olmaktadır.
Sadettin Tantan’ın açıkladığı ismi biraz tanıyalım. Emekli büyükelçi Ümit Pamir kimdir? Ümit Pamir, bizlerin yani siyasal bilgiler öğrenimi görmüş her dönemden kişilerin, eskinin harp okulu öğrencilerinin, okullarında mutlaka kitabını okuduğu, politika bilimi hocası merhum Münci KAPANİ’nin akrabasıdır.
Kapani yada Kapancı sözcüğü/soyadı, Sabetayizm’in Kapancı kolunu ve bu kola mensup olunduğunu ifade etmektedir, Kapani’ler ve elbette akrabaları/hısımları Sabetayist soydan kişilerdir. (Sabetayist: Yahudi Sabetay Sevi’nin kutsal 12. Mesih olduğuna iman etmiş gizli Yahudiler için kullanılan tabir, Sabetaycı.)
Münci Kapani, kardeşleri Osman Kapani ve Güner Kapani’dir. Güner Kapani evlilik yoluyla Pamir soyadını almıştır. Sabetayist Kapani ve Pamir aileleri arasında kutsal evlilik bağı kurulmuştur.
Önce İsrail’i ve sonra diğer Sistem müttefiki ülkeleri İran’dan, Suriye’den ve diğer Müslüman toplumlu Ortadoğu ülkelerinden korumak(!) adına kurulacağı söylenen Füze Savunma Sistemleri ile ilgili çalışmaları yürüten uzmanlar kurulunda Türkiye’yi İbrani kökenden bir eski büyükelçi Ümit Pamir temsil etmektedir. Üzücüdür!
Ümit Pamir’in buradaki rolünden öte, nihai kararı, Türkiye Devleti adına Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti ile Başbakan Tayip Erdoğan vermiştir, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül desteklemiştir, görünen o ki TSK’dan da bir karşı ses yükselmemiştir. Türkiye, Sistem’in yanında yer alan, onun fedailiğine soyunan ve kendi kimliğine, geçmişine, tarihine ve dinine karşı duran ülke pozisyonuna düşmüştür.
Ortadoğu ve Neler Neler
İran, Suriye ve Ortadoğu’nun, NATO kılıflı Sistem’in (Sistem: Dünyayı yöneten İbrani-Evangelist Küresel Krallık) Füze Savunma Kalkanı ile hedefte olduğunu görüyoruz. Bu, Genişletilmiş BOP’a ve bunun Ortadoğu ayağına bir güçlendirme, konuşlandırma projesidir. Lizbon’da kabul edilen ve yerel ve küresel medyanın da destek verdiği bu anlaşma yalnızca karaya konuşlanacak Füze Savunma Kalkanı Sistemi’ni mi kapsamaktadır ve hedefte-kapsamda yalnızca Ortadoğu mu vardır?
Hayır. Bu “sözde savunma, özde kuşatma” anlaşmasına daha geniş bakmak gerekiyor. Karadeniz’e ve Akdeniz’e gemilerle bir füze savunma/kuşatma alanı yaratılacak olması da bu anlaşmanın sınırları içinde kalıyor.
Karadeniz kuşatmasının hedefinde ise Kafkas-Hazar havzası yer alacak. Karadeniz’e ilk Amerikan gemileri Rusya’nın Gürcistan saldırısında girmişti. Şimdi bu şemsiye açılıyor ve yeni donanmalar, yeni operasyonlar için konuşlandırılıyor.
Doğu Akdeniz’de ise amaç İsrail’i korumak ve elbette Kıbrıs adası etrafında yer alan petrol ve doğalgaz yataklarına hakimiyettir. Daha birkaç gün önce ajanslara Kıbrıs Adası-Girit Adası arasında Avrupa’nın doğalgaz ihtiyacını 30 yıl süreyle karşılayabilecek miktarda doğalgaz yatağı bulunduğu açıklandı. Amerika nereyi işgal etse, nereye konuşlansa, konuşlanacak olsa oradan bir zenginlik çıkıyor. Tesadüfler zinciri bir bir ilerliyor!
Her Yandan Uyutuluyoruz
Böyle muazzam kapsamlı bir kuşatma projesine/anlaşmasına Türkiye’nin taraf olması, Türkiye’nin önümüzdeki 30-40 yıl boyunca yani uzun vadede yer alacağı tarafı seçmiş olduğunu gösterir. Türkiye, işgalci Haçlı/İbrani gücü kendisine taraf seçmiştir. Coğrafyamızda yaşanacak olası savaşlarda, işgallerde, Türkiye hangi tarafta yer alacağını açıkça göstermiştir.
Bu denli ciddi bir tercih; bugünü, yarını ve gelecek nesilleri etkileyecek önemdeki ve vadedeki bir tercih, Türkiye içinden neredeyse hiçbir yerden muhalefet görmemiştir.
TBMM’de bu konuda ciddi bir muhalefet, gündem yaratılamamıştır. Meclisteki siyasi partiler birkaç demeç ve konuşma dışında sessiz kalmayı tercih etmiştir. Bir gözlem yapalım.
Ana muhalefet partisi CHP’den ne yazık ki konuyla ilgili, taraf olunan anlaşma ile ilgili bir resmi açıklama yapılmamıştır. Resmi internet siteleri Yılmaz Güney, Ahmet Kaya, Diyarbakır ve Şanlıurfa ile gündemlenmiştir, meşguldür.
Meclisteki bir diğer muhalefet partisi MHP’den de ne yazık ki, taraf olunan taze anlaşmanın üstüne bir resmi parti açıklaması gelmemiştir. İnternet siteleri Kurban Bayramı’yla meşguldür.
DP resmi sitesinde “türban olayı”, sorun olarak gündemini korumaktadır!
DSP resmi internet sitesinde de bayramlaşma, birinci gündemi kaplamaktadır.
HEPAR ve lideri Osman Pamukoğlu’ndan da bir resmi parti açıklaması gelmemiştir, internet sitelerinde bir açıklama yoktur.
Bazı partiler ise, Türkiye’nin gerçek gündemi olması gereken füze kalkanı kuşatmasını kendi gündemlerine almıştır. Türkiye’nin gerçek gündemini TBMM dışındaki bazı partiler yakalayabilmiştir.
Saadet Partisi ve lideri Erbakan, “Kendi füze kalkanımızı kuracağız” ve “Füze Kalkanı Projesine hiçbir şekilde razı olunamaz” başlıklarıyla açıklamalarda bulunmuştur, misilleme fikri ve söylemi öne çıkmıştır. Buna karşın, türban ve Mavi Marmara meselelerinde on binleri sokaklara dökebilen partinin geniş tabanını harekete geçirecek bir muhalefet tarzı, miting, gösteri, protesto yolu izlememesi dikkat çekmektedir!
Yurt Partisi ve lideri Sadettin Tantan, “Lizbon’da ülkenin ve halkın gururu teslim edilmiştir” başlığıyla geniş ve kapsamlı bir açıklamada ve analizde bulunmuştur, çeşitli gazetelere demeç vermiştir. Lizbon zirvesi öncesinde de, anlaşmaya taraf olunmaması gerekliliği ile ilgili uyarı ve açıklamalarda bulunmuştur.
Büyük Birlik Partisi ve parti adına Gen. Bşk. Yard. Hakkı Öznur, “NATO’nun füze kalkanı, İslam ümmetine açılmış savaştır” söylemiyle görüşlerini açıkça dile getirmiştir.
İşçi Partisi de “Amerikan Füze Kalkanı’na Hayır” sloganı ile çeşitli açıklamalarda bulunmuş, parti çizgisini korumuştur.
Kendisini milliyetçi Türkçü olarak nitelendiren kesimin, İslamcı olarak nitelendiren kesimin ve aynı zamanda solcu ve sosyalist/komünist olarak nitelendiren kesimin ciddi bir tepkisi, muhalefeti, mitingleri olmamıştır. Bu üç ideolojinin ortak noktası bir biçimde anti-emperyalist olmalarıdır. Türkiye’yi emperyalizmin kuşattığı bir noktada, emperyalizmin savunuculuğuna soyunduğu bir noktada anti-emperyalist bir muhalefet gelmemiştir.
Bundan iki önceki Müttefik Bölücüler adlı makalemde yazmıştım, yinelemek gerekiyor: “Yankee Go Home” diyenler, “İdi Damoy” diyenler bugün uzun kayıp! Herkes, döneminde kendisine verilen görevi yapıyor, rolü oynuyor, küresel projeler tıkır tıkır yürüyor.
Kurban Bayramı’nın 4. gününde, Türkiye Devleti’nin bağımsızlıkçı, insancıl yapısı ve “yurtta barış, dünyada barış” söylemli örnek ideolojisi ve saygınlığı kurban edilmiştir. Allah kabul etsin(!)
TEVFiK BiR /21.Kasım.2010