Piramitteki
Göz - Küresel Ekonomik Sistem (Bölüm 2)
BASEL
ve Şeytanın Küresel İşgali
1971
yılında ABD dolarının ve avrupa paralarının dalgalı kur
sistemine geçişi ve 1974 yılında yaşanan petrol krizi sonucunda,
uluslararası bankacılık piyasalarında büyük dalgalanmalar
yaşanmıştır dedik. İşte bu sorunlara çözüm bulmak amacıyla,
1974 yılında İsviçre'nin Basel kentinde, Bankacılık Düzenleme
ve Denetim Uygulaması Komitesi kuruldu. 1988 yılında da bu komite
tarafından BASEL-1
uzlaşısı yani Sermaye
Yeterlilik Uzlaşısı
yayınlandı.
Bu
uzlaşıyla, küresel bankerlerin (banka-finans şirketi
sahiplerinin) istediği sistem, uzlaşıya katılan tüm ülkeler
tarafından “kural” olarak kabul edilecektir. Yani, istenilen
kriterlerin, “bilginin” tüm dünyaya “en iyi” olarak sunulup
kabul etttirilmesidir. Uluslararası ekonomist ve stratejist Mete
Akıncı'nın ifadesiyle BASEL-1
ile “bilginin serbest
dolaşımı”
sağlanmıştır.
Yıllar
geçer, BASEL-1 yetersiz görülür, günün ihtiyaçlarını
karşılamaz, BASEL-1 ile istenilen bilgi/sistem dünya genelinde
oturtulmuştur. 2004 yılında BASEL-2 devreye sokulur. Yeni teknik
kriterler getirir. Sermaye yeterlilik rasyosu formülü değişir.
BASEL-2'yi
sn. Mete Akıncı “sermayenin
serbest dolaşımı”
olarak adlandırmaktadır.
GATT,
ticaretin serbestleşmesiydi. Şimdi ticaretle ilişkili paranın
yani sermayenin serbest dolaşımı da, ticaretin bankacılık ayağı
da BASEL-2 ile sağlanmaktadır.
Dünya
bankacılık sistemini ve bunun araçlarını, örneğin “çek”i
dünyada ilk olarak Tapınak
Şövalyeleri bulmuştur,
kurmuştur. İslamiyetin ve hatta Katolik Hıristiyanlığın “haram”
olarak nitelediği faiz ve kredi sistemi protestanlar, evangelist
protestanlar ve Yahudiler “helal” olarak görürler.
BASEL'ler
ile aslında, bu “haram” bankacılık sistemin değiştirilmesinin,
dünyada (belki) yeni bir bankacılık sisteminin keşfinin önüne
geçilmiştir (bu asla bir aldatmaca olan “faizsiz bankacılık”
sistemi demek değildir).
Bireyler
için banka ile çalışmak artık elzemdir. Kredi kartları,
“enflasyona karşı kalkan konumunda olan mevduat” ve A tipi B
tipi fonlar, maaşların banka hesaplarına yatmak zorunda olması,
bankaların hesap işletim ücreti olarak senelik 70-80 TL para
kesmeleri... Banka, tasarruf mevduatı sahibine 1 birim faiz öderken,
bu parayı 5 birim karşılığı kredi adı altında tefecilik
mantığıyla kiralamaktadır ve bugün milyarlarca (eski parayla da
söyleyelim, rakamın ciddiyeti anlaşılsın, katrilyonlarca)
dolarlık kârlar elde edilmektedir.
Bu
BASEL sistemleriyle bir banka, örneğin 3 milyar dolar senelik net
kâr sağlarken, ertesi sene senelik net kârı 2 milyar dolara
düştüyse, hemen uluslararası kriterleri sağlayabilmek için,
kârını yine yükseltebilmek için, binlerce kişiyi işten
çıkarabilmektedir. Halbuki 2 milyar dolar yada 1 milyar dolar bile,
o bankanın sahibinin 777 sülalesinin 77 senelik hayatını idame
ettirmesi için yeterli bir düzeydir. Bankanın, varlığını devam
ettirebilmesi için de yeterlidir. Ancak BASEL'lerle, bu gibi
düzenlemelerle “Paraya Tapanlar Topluluğunun” yöntemleriyle,
insan değil para odaklı bir küresel finans sistemi
oluşturulmuştur. Kredi borcunu ödeyemeyen binlerce insan intihar
etse de.
Ve
Tapınakçılar Dünya Ticaret Örgütü'nü Kurar...
Devam
edelim. Bu BASEL-1, BASEL-2, GATT ve GATS antlaşmaları ile
temelleri atılan Sistem'in para ayağı 1995 yılında Dünya
Ticaret Örgütü (DTÖ)
adıyla kurulmuştur. Bu öyle kapsayıcı ve kapsadığı alanda
kişileri (gerçek ve tüzel) öyle mahkum edici bir yapıdır ki,
DTÖ'nün dışında kalmak, dünyanın dışında kalmak anlamına
gelmiştir. Çin bile bu yapının dışında kalamamıştır, 2001
yılında DTÖ'ne üye olmuştur.
Aslında
bu tarihten sonra Çin'in küresel sisteme entegre ancak Sistem'e
karşı büyümesi de başlamıştır. Rusya, DTÖ'ne girmek
istemektedir, henüz üye değildir. DTÖ'nün genel merkezi
İsviçre'nin Cenevre kentindedir.
GATT'ı
BASEL-2 tamamlamaktadır demiştik. GATS, hizmetin ancak daha çok
kamu hizmetlerinin taşeronlaşmasını, sözleşmeli memur
sisteminin yerleşmesini ve bunun yabancılara açılmasını öngören
bir antlaşmaydı. Bunun bankacılık ayağı da BASEL-3 ile
gerçekleşecektir, BASEL-3 uzlaşısı devreye girmesi için
hazırlıklara
başlanmıştır, 2015
yılında resmen yürürlüğe girecektir. Mete Akıncı, BASEL-3'ü
“bankacılık hizmetinin
serbest dolaşımı“
olarak adlandırmaktadır.
Sizin
Ziraat Bankanız 1500 personel alırken, Vakıfbankınız 600-1000
personel almışken, İş Bankanız ve diğer özel sektör
bankalarınız fiilen büyürlerken, eleman alırlarken, aksine
Citibank, HSBC gibi küresel bankalar Avrupa ve ABD'de binlerce
çalışanının işine son veriyor. Bir ülke bankacılık
sektöründe işe alım varken, Avrupa ve ABD bankalarında ise işten
çıkarma var.
Sistem
her açıdan sömürüyü hedefler. BASEL-3 ile, yabancıların
Türkiye'de banka çalışanı olabilmesinin yolu açılıyor.
Avrupa-Amerika'da bankalar işe alım yapıp, Türkiye'de işten
çıkarmalar olsaydı, BASEL-3 dile getirilmezdi, bekletilirdi. Ta ki
bugünkü gibi bir yapı ortaya çıkana kadar!
Piramidin
Gözü Üstümüzde
Bretton
Woods, doların rezerv para yapılması, sabit kur ve dalgalı kur,
döviz ve altın piyasası ilişkisi, IMF, Dünya Bankası, GATT ve
GATS antlaşmaları, BASEL-1,2,3 uzlaşıları, Dünya Ticaret
Örgütü, OECD'nin yapısından ve 1944'ten bugüne küresel
finansal ve ekonomik süreçten bahsetmeye çalıştım.
Dünyanın
ekonomi politikalarını (maliye politikası ve para politikası
kapsamında) tek tipleştirmeye çalışan, düzenleyen, yöneten,
kontrol eden, yıkan ve yeniden inşa eden, sermayenin belirli
ellerde toplanmasını sağlayan, dünya insanlarını belli kalıplar
içine hapseden sistemdir bu, neo liberal ekonomi deniyor, vahşi
kapitalizm deniyor. İdeolojilere göre, bu sistemin adı da
değişiyor.
Asgari
ücreti, çalışanın ve emeklinin sosyal haklarını,
sendikalaşmayı ve sendikasızlaşmayı düzenleyen, yoksulluk ve
yoksunluğu dünya insanlarının kaderi haline getiren ancak
dünyamızın şuan temelinde yer alan sistemin kurumlarıdır
bunlar. BM ve onun alt birimlerine yazımda girmedim. O da başlı
başına bir konudur. Küresel soygunu düzenleyen birimdir.
İşgalleri meşrulaştıran ve toplumların ve “saf” devlet
yöneticilerinin gazını alan mekanizmadır. Bugün Somali açlıktan
kırılırken, bu küresel sistemin kaymağını yiyen tabakada,
tabaka tabaka yağlar oluşmuş, obeziteden kırılıyorsa, sebep bu
sistemdir.
Bugün
dünyada işgaller ve sözde devrimler yoluyla yeni bir paylaşım
savaşı var, işgaller var, saldırılar var, savaşlar başlıyor,
başladı. ABD, birkaç ay içinde Suriye'ye girecek gibi görünüyor.
Askeri savaş varsa, aynı anda aslında bunun temelinde ekonomik
savaşlar da var demektir.
1.
Dünya Savaşı, benmerkezci bakış açısıyla, Osmanlı
İmparatorluğu'nun kaynaklarının paylaşılması mücadelesiydi.
İnsanları öldürüp, ülkeleri bölüp, ekonomik varlıklara el
koyma mücadelesiydi.
2.
Dünya Savaşı, büyüyen silah sanayinin ve gözü dönen
devletlerin dünya varlıklarını işgali, Avrupa'nın kendi
içindeki ekonomik savaşıydı, sermayenin yeniden şekillenmesiydi,
el değişimiydi.
Bugün
3. Dünya Savaşı'nın yaşandığını görebiliyoruz, içindeyiz.
Dalga dalga geliyor savaşlar, işgaller. Varlıkların paylaşılması,
ele geçirilmesi söz konusu.
Ülkeler
Sistem'e bağlanıyor, toplumlar amaçsız piyasa toplumlarına
dönüştürülüyor.
Tek
tişörtle üç televizyon kanalıyla çayı şekersiz içerek mutlu
olan insanlara, dönüşümle ardından 30 tişört 30 televizyon
kanalı yetmez oluyor (aptal kutusunun askerleri, orduları olduk).
Çaydaki şeker, ikiye üçe çıkıyor. Çikolataların, glikozun,
fruktozun sonu gelmiyor.
İnsan
vücudundaki kanser hücreleri bu tip “yapay” şekerlerle
besleniyor, insanlar değil toplumlar, yüzbinler kanser hastası
oluyor, şeker hastası oluyor, ilaç şirketleri kanserli hasta
başına yüzbinlerce dolar para kazanıyor, devletlerin sosyal
güvenlik sistemleri çöküyor, hükümetler bu delikleri
kapatabilmek için borçlanıyor. Sistem kendisini yeniden üretiyor.
Sürekli
daha fazlasını isteyen, ulaşamayacağı varlıklara sahip olmak
isteyen, piyango, futbol kumarı/iddaa/spor toto, para yarışmaları
ve yolsuzluk ekonomisi hapsine atılan insanlar.
Sistem'e
borçlanması için ve ömrü boyunca aslında Sistem'e çalışması
için insanların ceplerine konulan kredi kartları, verilen
“geleneksel krediler”, yeter ki borçlansın diye verilen
bireysel ihtiyaç kredileri, taşıt kredileri, konut kredileri,
tatil kredileri...
Borçlu,
hasta, mutsuz ve kukla insanlardan oluşan hastalıklı toplumlar ve
onların “sağlıklı değerlendirmeyle” seçtikleri(!)
iktidarlar, şov hükümetleri, sözde demokrasiler...
Milyarlarca
dolar kâr eden bankalar, finans şirketleri. Kârları yüksek
gelince, bu bankaları alkışlayan toplumlar, mutlu olan
“iktisatçılar”, uzmanlar. Ekonominin gidişatını banka
kârlarıyla orantılı değerlendiren mantık.
Nerede
gelir dağılımındaki adalet, nerede kayıt dışı ekonomiyle
mücadele, nerede hakkıyla hak olanı kazanmaya çalışan helal
peşinde koşan toplum, nerede %10'luk işsizlere %18'lik genç
işsizlere çare bulacaklar? Ekonomiyi, para politikası ve fiyat
istikrarı olarak gören bürokrasi, siyaset, finans sektörü ve
küresel sistem.
Uzunca
yazdım. Ben aslında piramidi ve piramidin üstündeki gözü
anlatmaya çalıştım.
TEVFiK
BiR / 06.Eylül.2011