terör örgütü pkk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
terör örgütü pkk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Ağustos 2015 Pazar

Mücadele Yok Müdahale Var

Mücadele Yok Müdahale Var



Küresel Çetenin (SİSTEM) büyük isimli enstitülerinden Vaşington Enstitüsü'de görev alan Türkiye ve Yakın Doğu uzmanı Soner Çağaptay'ın "Eğer çatışma sınırlı kalır ve kısa zamanda sonlanırsa hem Erdoğan hem de Öcalan güçlenebilir... Erdoğan, bu çatışmadan PKK'yı susturan adam olarak çıkabilir ve kasımda olası bir seçimde AKP kârlı çıkabilir" iddiası gerçekleşmezse, terör örgütü pkk'nın 3 aşamalı planının olduğunu görebiliyoruz.

1- Güvenlik güçlerine saldırı (polis, jandarma, asker, köy korucusu).
2- Kamu görevlilerine de saldırı (hakim, savcı, kaymakam, doktor, öğretmen...)
3- Kamusal alanlarda, kalabalık yerlerde cana ve mala karşı büyük nitelikli saldırılar.

Önceliği halkının canını, malını ve namusunu korumak olan yani kamu güvenliğini sağlamak olan devlet kurumları ve yetkililer bu tehdide karşı önlem alıyor mu, terör örgütü bunun hazırlığını yaparken kolluk güçleri önleyici harekette bulunuyor mu?

2010 yılında Oslo'da pkk'lılarla pazarlık yapan MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş'in pkk üst düzey yöneticisi Sabri Ok'a hitaben sarf ettiği sözlerini hatırlayalım, “Kentlere bomba depoladığınızı biliyoruz. O durumlarınızı bile tolere ediyoruz.”

Peki MGK'ya sunulan raporda nasıl bir bilgi var, gelin bir de ona bakalım, “PKK şehir savaşına hazırlık amacıyla kentlerdeki evlere 80 bin uzun namlulu silah depoladı”.

Yukarıdaki sorumun yanıtını MİT Müsteşar yardımcısından ve MGK'dan almış olduk.

Hükümetin, TSK'nın iç güvenlik illerinde ve dağlarda terör örgütüne karşı operasyon yapmaması için operasyona çıkma emrini/yetkisini askeri silsileden çıkarıp valilere vermesi ve valilerin tüm operasyonları durdurması, pkk'ya karşı operasyon isteyen askere izin verilmemesi aslında hükümetin terörle mücadele etmek istemediğini de kamuoyuna açıkça gösterdi. Terör örgütü güneydoğuda bu kadar güçlendi ise ve her gün buralardan şehit haberleri alıyor isek ilgili valiler, bu yasayı çıkaran AKP hükümeti ve Tayyip Erdoğan vebal sahibidir.

Terör örgütü silah, bomba ve mühimmat biriktirirken ses çıkarmayanlar, bugün yalnızca göz boyamak adına hareket ediyor.

Terör örgütünü bitirmeye yönelik somut adım atıldığını yada terörizme karşı bir proje geliştirilip uygulandığını bugün dahi, bunca şehidin her gün gelmesine karşın görmüyoruz.

Terörizme yada terör örgütüne karşı değil yalnızca vuku bulan terör hadiselerine yani terör olaylarına karşı müdahale ediliyor. Suç oluşmadan önleme değil, suçluyu yakalamaya yada cezalandırmaya yönelik hareket ediliyor.

Sınır dışında birkaç hava operasyonu yapıldığını gördük, orta ve uzun vadede etkili olmayacağı açık. Sınır içinde ise terörün finansmanına yönelik yada büyük kentlerdeki terör örgütü lehine illegal silahlanmaya karşı herhangi bir adım atılmıyor.

Terör örgütünün yurtiçinden ve sınır kapılarından elde ettiği geliri, bir yıl için milyarlarca lira olarak devletin arşivlerinde kayıtlı. Kim hangi yolla neyin kaçakçılığını yada yasadışı ticaretini yapıyor, hangi vergiyi kaçırıyor, kimler terör örgütü lehine para topluyor, ihale alıp yüzde veriyor hepsinin arşivi var ama mahkemelere intikal eden dosya yok.

Şehirlerde sivillerin evlerindeki uzun namlulu silahlara (elbette ki yasadışı) ve namlusunu Türke ve güvenlik güçlerine döndürmek üzere bekleyenlere karşı operasyon yok! Üniversite yapılanmalarına karşı bir müdahale yok! PKK'nın uyuşturucu ticaretine karşı, akaryakıt kaçakçılığına karşı, kadın-fuhuş ticaretine karşı cumhuriyet savclıklarının, KOM ve Terörle Mücadele Daire Başkanlıklarının sonuç alıcı ve bitirici mücadelesinin olmadığı da çok açık biçimde görülüyor.

İktidara geldiği 2002 yılında terörü sıfıra yakın vaziyette alıp bugün bu konuma getiren, güneydoğuda adeta devletin hakimyetini kaybettiği izlenimini veren AKP iktidarının terör örgütü pkk'yı bitirme gibi bir niyetinin olmadığını tahmin etmek zaten mucize değil.

Bebek katili terörist başı Apo'yu İmralı adıyla muhatap alan, diğer muhatap olarak da yanına terörün partisi HDP'yi koyan, sıkıştıklarında Apo'yu yada Barzaniyi referans alan bir AKP'nin etkin yolla terörizmle mücadele etmeyeceği açık.

O zaman şu soru akıllara geliyor ve endişe veriyor, Türk Milletinin can ve mal güvenliğini, devlet egemenliğini, hükümet eliyle yine devlet sağlamıyorsa bunu kim sağlayacak?

Sorunun yanıtını bize gidişat ve zaman gösterecek.

TEVFiK BiR / 25 Ağustos 2015

Kitap: Uyan Ey Türk Gidiyoruz – Tevfik BİR (2. Baskı). “Bu kitabı iyi ki okumuşum” diyeceksiniz.
www.idefix.com , kitapyurdu gibi internet kitapevlerinde satışta.

1 Ekim 2011 Cumartesi

PKK Neden İnsan Kaçırıyor?



PKK Neden İnsan Kaçırıyor?



Nerede vekil kaymakamımız, nerede başçavuşumuz, nerede astsubayımız, nerede sayısını tam olarak bilemediğimiz erlerimiz, nerede birkaç korucumuz, nerede birkaç işçimiz, nerede 8 öğretmenimiz?

Nerede biliyor musunuz? Terör örgütü PKK'nın elinde.

O zaman soruyu değiştirelim, nerede devletimiz?

PKK ile müzakerede, tavizlerde.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, MİT-PKK görüşmelerinin bundan sonra da devam edebileceğini söyleyecekti.

Bu haber televizyonlarda verilirken, ekranın altından şehit haberleri geçiyordu.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, MİT-PKK görüşür diyordu da, görüşen aslında Başbakan Tayyip Erdoğan'dı. Ses kayıtlarını tüm Türkiye dinledik. Orada dönemin Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Hakan FİDAN ne diyordu “Başbakan Tayyip Erdoğan'ın özel temsilcisiyim”.

Bu ne demektir? Orada Hakan Fidan, Başbakan Tayyip Erdoğan adına konuşmaktaydı, onu temsil etmekteydi. Yani PKK ile konuşan aslında Başbakan Tayyip Erdoğan'dı.


Hakan Fidan - Sabetayizm

Hakan FİDAN, MİT Müsteşarı yapılmadan çok önce Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından o koltuk için seçilmiş bir kişidir. MİT Müsteşarı yapılmak için yıllarca görevine hazırlanmış bir kişidir.

Böyle olmasa, her yerde her şeyde “sivil demokrasi” sözlerini sarf eden AKP ve onun Genel Başkanı Başbakan Erdoğan yılların geleneğini bozarak asker kökenli, eski bir astsubay olan Hakan Fidan'ı aday gösterir miydi ve AKP kökenli Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu isim üstünde hemen olumlu görüş bildirir miydi?

Hakan Fidan, kırmızı koltuğu için hazırlanabilir ve o koltuğa gelebilir, bunu eleştirmiyoruz, siyasi tercihtir. Sonuçta MİT “özel” bir kurumdur. Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve Cumhurbaşkanı ortak karar verirler, elbette seçilmiş Başbakan'ın öncelikli hakkıdır, hakkı olması gerekir.

Fidan, Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı iken de, terör örgütü PKK ile görüşmelerde Başbakan Erdoğan'ın vekili/temsilcisidir. Başbakan'ın çok güvendiği bir isimdir. O nedenle “öyle kolay adam harcamaz” Başbakan.

Peki Hakan Fidan neden o koltuğa seçilmiştir?

Hakan Fidan'ın oturduğu makamın büyüklüğünden başka, görevinin büyüklüğünden başka, gelişindeki siyasi misyonu da büyüktür. Müsteşar Hakan Fidan, kibarca “Galatasaray ekolü” denen, kimilerinin “beyaz Türkler” dediği, kimilerinin “Efendiler” dediği, aslında bu yanlış sınıflandırmaları/isimlendirmeleri geçelim, cesurca ve dürüstçe gerçek ismi telaffuz ederek söyleyelim, MİT içindeki Sabetayist ekolü/cemaat yapısını tasfiye etmek, bitirmek amacıyla o koltuğa oturmuş görünmektedir, daha doğrusu Müsteşar olarak seçilmesindeki sebeplerden birisi budur.

Sayın Müsteşarın ilk icraatlerinden birisi neydi? Asaleten atanmayı bekleyen birçok genç MİT elemanının işine son vermekti (http://www.odatv.com/n.php?n=mitte-neler-oluyor--1509101200)

Hakan Fidan, bilebildiğimiz kadarıyla “Sabetayist” kökene sahip değildir. MİT Müsteşarı olup da Sabetayist soydan gelmemek, abartalım biraz, mucizedir. İşte kendisi bu koltuğa oturmuştur.

İşte Fidan, Sabetayist olmadığı için, MİT Müsteşarlığı koltuğuna oturma olasılığının konuşulduğu günden beri, İsrail tarafından tehdit olarak görülmüş, hedefe konulmuştur. Bu bizim fotoğraftan gördüklerimizdir. Hakan Fidan'ın en büyük muhalifi İsrail'dir ve onun yurtiçi uzantılarıdır. Bu bilgi sayesinde, artık bazı şeyleri, kasetleri, gelişmeleri daha iyi anlayabiliyoruz.

(Sabetayist konusunu bilinmeyenleriyle, bu konuda yazan diğer birkaç yazarın açıklamadıklarıyla, okullarıyla, meslekleriyle, kurumlarıyla, dernekleriyle, işleriyle, üyeleriyle, parasal faaliyetleriyle, siyasi hareketleriyle, ideolojileriyle, ayrımlarıyla, bazı çarpıcı akrabalık bağlarıyla, kimi meşhurlarıyla ve meşhur olmayanlarıyla, dünyada ilk defa Sabetayist cemaat üyelerinin Türkiye'de kullandıkları “erkek isimleri” ve “kız isimleri” listesiyle, soyisim listeleriyle, örnek olsun diye birkaç mezar taşı fotoğrafı ile vb. bilgilerle Ekim.2011 içinde çıkacak olan UYAN EY TÜRK GİDİYORUZ adlı kitabımda, birkaç bölümle bahsettim. Birkaç bölümle bahsettim, çünkü kitabım yalnızca Sabetayizmi anlatan, satsın diye sözde “gizem” peşinde “pop” kitaplardan olmamalıydı. Konuyu bilimsel olarak yazdım, kanıta dayalı yazdım, sorgulayarak yazdım ve yalnızca Sabetayizmi yazmadım. Sabetayizm, Sistem'in deşifresinde yalnızca bir ayaktır. Türkiye'deki gerilimleri ve olayları anlamak için bir araçtır, amaç değildir. Dünya sistemini anlamak için bir araçtır. Yoksa, kitabın ilk bölümü “Dış Tehdit ABD'dir”. Ama iddia ediyorum, Sabetayizm/Sabetaycılık hiç böyle bir üslupla, bu bilgilerle ve siyasete konu edilerek bu denli anlatılmamıştı)


Terör Örgütü PKK'nın Kaçırdığı İnsanlar

Kitap parantezini kapattık, devam edelim. Efsane İçişleri Bakanı Sadettin TANTAN, 26.Eylül gecesi yayınlanan Arena programının konuğuydu, çarpıcı bilgiler verdi.

MİT-PKK görüşmelerinin ve devlet görevlilerinin terörist başı Abdullah Öcalan'a mesaj taşımasının kanunlara göre dayanağının olmadığını ve bunun “suç” olduğunu bildirdi. Devletin, bir terör örgütü olan ve bir organize suç örgütü olan PKK'nın aranan ve hükümlü üyeleriyle ile görüşemeyeceğini, örgütü asla muhatap almaması gerektiğini dile getirdi. Bir iktidar değişiminde, arkalarındaki güç giderse (Fidan'ı da kastederek) yargılanma olasılıklarından bahsetti.

PKK ile hem devlet hem hükümet görüşmüştür, bu ikisini birbirinden ayrı düşünemeyiz. Hükümet, adı üstünde “hükmeden”, devlete hükmeden güç anlamındadır. Hükümetin başındaki isim/isimler emri vermiş, devlet görevlileri görüşmüştür, ayrıca o görevlilerden birisi hükümet kurucusu Başbakan Erdoğan adına görüşmüştür. Bugün görüşmüyor olabilirler, ama yarın yine görüşebilirler, AKP'den gelen tepkiler bu yönde.

PKK ise, Demokratik Açılım-Kürt Açılımı süreciyle iyice tavan yapan moralinin de etkisiyle günümüzde artık belirli illerde polise ve askere “suikast” tarzı, nokta atışı saldırılar gerçekleştirmektedir. Terör artık şehirde de vurmaktadır. Terörün siyaseti de şehirde meydan okumaktadır. İllerde seçilen sözde Kürdistan vekilleri/temsilcilerinin de katılımıyla (yaklaşık 200 sözde vekil) 15-16 Ekim 2011 tarihlerinde Ankara'da Kürdistan Hareketi Kongresi toplanacaktır! Bu oluşum KCK'nın ötesidir.

PKK bugün sivilleri kaçırmaktadır, neden?

Örgüte moral sağlamak, pazarlık gücünü artırmak ve hatta bölgeden devleti-devletin gücünü atmak için mi? Evet, ancak asıl sebep bunlar değildir. “Bu Sonbaharda Karayılan ve Kandil Ekibi Yakalanacak” adlı makalemde bildirdiğim bilgiler üstüne, Kandil'e ve belki Dohuk-Erbil'e yapılacak ciddi operasyonlarda/ataklarda “canlı kalkan olarak kullanmak” üzere kaçırılıyor olabilirler. Terörist başlarından Karayılan ve diğer üst düzey terör örgütü yöneticileri ile “takas” yapabilmek için kaçırılıyor olabilirler. Ben kaçırılmaların arkasında bu iki olasılığın yattığını düşünüyorum. Kaçırılanların, sınır dışına çıkarılmaya çalışılacaklarını da tahmin edebiliyorum. Bu olasılıklarla da terör örgütü kaçırmalarının devam edebileceğini düşünüyorum. Devletin, ne dağda ne şehirde ne stadyumlarda ne konferans salonlarında, ne eli silahlısına ne dili silahlısına, zerre acımaması, hoşgörü göstermemesi gerekir.

Devlet yönetiminde, kin ve nefret olmayacağı gibi acıma ve hoşgörü de olmaz!

TEVFiK BiR / 30.Eylül.2011



17 Ağustos 2011 Çarşamba

Bu Sonbaharda Karayılan ve Kandil Ekibi Yakalanacak



Bu Sonbaharda Karayılan ve Kandil Ekibi Yakalanacak


Evet, Ramazan bayramından sonra, en geç 3 ay içinde, terör örgütü PKK'nın Irak'taki meşhur Kandil ekibi (belki Erbil ve Dohuk'taki kişilerden de bazıları) yakalanmış ve Türkiye'ye getirilmiş olacak.

ABD, bir an önce Türkiye ile birlikte Suriye'ye girmek istiyor. Müslüman Suriye halkına, zalim Amerikalı Coni ile birlikte Mehmetçiğin de kurşun sıkmasını istiyor. Suriye'ye karşı İncirlik ve Urla askeri üslerini kullanmak istiyor, Türk askeri ve onun kanını kullanmak istiyor.

Hükümet ise bu konuda, Türk kamuoyuna bu olası durumu izah edemeyeceği için, kamuoyu nezdinde değer kaybedeceği için, Müslüman bir ülkeye Türkiye'nin saldırmasının kabul edilemez bir durum olmasından ötürü, ABD'ye ayak direr gibi görünüyor. ABD'nin planı ise şöyle.

Bundan 5 ay önce Mart.2011'de, ABD'nin marka istihbarat birimi CIA'nın Başkanı musevi asıllı Leon Panetta tam 5 gün boyunca Ankara'daydı. Bunun nedeni Türk basını tarafından, “Arap Baharı gelişmelerini ve süreci değerlendirmek üzere (daha doğru terimlerle ifade edersek Kuzey Afrika'da gerçekleşen genişletilmiş BOP operasyonlarıyla ilgili görüşmelerde bulunmak üzere) Türkiye'de” biçiminde lanse edildi. Bu koca bir yalandı!

Eğer sözde Kuzey Afrika'daki Arap Baharı devrimlerini görüşmek üzere bir ABD'li yetkili ve onun heyeti gelecekse bu, askeri üst düzey bir yetkili ve ekibi olurdu. Pentagon üst düzey yetkilileri gelirdi. Konu savaş ise bunu görüşecek askerlerdir.

Ancak gelen kişi istihbarat başkanıdır. Mart.2011'de Ankara ile CIA Başkanı ve heyeti arasında görüşülen çok gizli gündem, istihbaratın konusu ve görev alanı içinde olan “terör meselesidir, PKK'dır”.

ABD, Türkiye'ye bir teklif sunmuştur. Bu; ABD'nin istediği ölçülerde yada buna yakın bir biçimde Türkiye'nin, ABD ile birlikte “insanlık ve demokrasi için(!)” Suriye'ye aktif müdahalede bulunmasıdır.

CIA Başkanı Leon Panetta'nın bunun karşılığında Türkiye'ye ilettiği teklif ise şudur: Bu sonbaharda Murat Karayılan başta olmak üzere PKK'nın Kandil ekibinin tasfiye ve Türkiye'ye teslim edilmesi.

Bununla aynı anlarda Türkiye'de KCK'ya karşı ve özerklik ilanında bulunan isimlere karşı toplu bir yakalama-tutuklama operasyonunun düzenlenmesi, yemin edip TBMM'ye girmezler ise bazı BDP'li vekillerin de, tıpkı Balbay ve Haberal gibi tutuklanıp cezaevine konması olasılığı da masadadır. Bu süreç birlikte işletilecektir.

Yani Irak'ta ve Türkiye'de, PKK'nın üstüne kartal gibi çökme ile, Türkiye'deki ayrılıkçı Kürtçü unsurları sindirme, bastırma operasyonu yapılacaktır. ABD, Irak'ta ve Türkiye içinde koruduğu PKK'ya bu süreçte desteğini kesecektir.

Türkiye de bunun karşılığında Suriye'ye ABD'nin istediği unsurlarıyla bir “güç” olarak girecektir (Ayrıca, PKK'dan görece temizlenmiş, örgütün etkinliği düşürülmüş bir Türkiye'de, Türklük ifadesinin silinip görece Kürtlere özerk hak veren yada bunun önünü açacak geniş ifadelerin yer alacağı bir sivil anayasanın da, önü açılmış olacaktır).

İran için, Suriye'nin varlığı, Şii yönetiminde bir Suriye'nin varlığı, ABD'siz bir Suriye'nin varlığı, bir beka meselesidir.

Çünkü İran çok iyi bilmektedir ki, Suriye giderse sıra İran'a gelecektir. İran, bölgedeki tek ve en güçlü destekçisi Suriye'yi kaybetmek istememektedir.

İşte İran bunu görmüştür, ABD'nin taktiğini görmüş, buna karşı manevra yapmıştır. PKK'nın Kandil'deki yapısının Türkiye'ye teslim edilmesi karşılığında, Türkiye'nin Suriye'ye karşı ABD ile birlikte savaşa gireceğini yada daha yumuşak ifadeyle girebilme olasılığını görmüştür.

İran, ABD'nin bu kozunu, bu Kandil paketini elinden almak için de, Türkiye'de bugün kimselerin anlam veremediği biçimde, aniden PJAK ve PKK'ya karşı müthiş bir operasyon başlatmış, ABD'ye rağmen Irak'a girerek Kandil'e doğru ilerlemiştir.

İran, Kandil'i PKK'dan temizlemek, Murat Karayılan ve isimleri listelenmiş üst düzey PKK'lıları yakalamak, sonra da Türkiye ile yürüteceği görüşmeler sonucunda bunları İran'da idam etmek yada Türkiye'ye teslim etmek düşüncesindedir.

Hatta Murat Karayılan'ı yakalamak üzere hedefe kilitlenmiş bir İran, aynı kod adı taşıyan Murat ismindeki başka bir teröristi yakalayınca (bunun %100 doğru olduğunu da bilemiyoruz, basından o kişinin Murat Karayılan olmadığını öğrendik, belki gerçekten de Karayılan İran'ın elinde olabilir) aşırı heyecanla Murat Karayılan'ı yakaladığını sanmış ve bunu açıklamıştır.

İlk çıkan “Karayılan yakalandı” haberleri bile, Türkiye'de toplum arasında şenlik havası yaratmıştır. İşte, Kandil ekibinin yakalanması moral açısından da çok önemlidir.

İran, Karayılan'ı ve Kandil ekibini kendisi yakalarsa; Türkiye, Kandil PKK'sından kurtulmak için ABD ile Suriye'ye girmek zorunda kalmayacaktır! Suriye ne kadar daha dayanırsa, İran'ın eli o kadar daha güçlenmekte, savaştan o kadar daha uzak kalmaktadır, olası ABD-İran savaşını ötelemektedir.

16.Ağustos.2011 salı günü (bu yazının yazıldığı günden 1 gün önce) İran Büyükelçisi bununla ilgili görüşmelerde bulunmak için Başbakanlık'a sürpriz biçimde gitmiştir. Bakın İran'ın Ankara Büyükelçisi, Türk Dışişleri Bakanlığı'mıza değil direkt Başbakanlığa gelmekte, başbakan yardımcısı Bekir Bozdağ ile görüşmektedir. Bunun hemen ardından ABD'nin Ankara Büyükelçisi Ricciardone de Başbakanlığa gelerek Bekir Bozdağ ile görüşmüştür. Bilgi almak ve İran'ın bu manevrasına kontra atak yapmak için!

Aynı günün akşamında (ABD'de ise öğle saatine denk geliyor) ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton (yada işgallerden sorumlu Selanik Yahudisi asıllı ABD'li bakan da diyebiliriz), “ABD'nin, Esad'ın gitmesi gerektiğini söylemesi halinde, bunun tek başına çok etkili olmayacağını” dile getirmiş, “Eğer bunu Türkiye söylerse, Kral Abdullah söylerse, diğer insanlar söylerse, Esad rejimi bunu görmezden gelemez” demiştir.

Eğer İran, ABD'den ve Türkiye'den önce Kandil ekibini yakalayamaz ve Kandil'i yerle bir edemezse, Türkiye ile ABD anlattığım biçimde anlaşırsa (ki ABD'nin çok büyük baskısı var, şu an ortam anlaşmaya daha yakın görünüyor), bu sonbaharda Murat Karayılan ve Kandil ekibi Türkiye'de tutuklu olacaklar.

Başbakan Erdoğan'ın 14.Ağustos.2011 pazar günü, “Bıçak kemiğe dayanmıştır. Ne söylerlerse söylesinler, bunun faturası ağır olacaktır. Bu kadar açık konuşuyorum... Bizler şu anda mübarek ay vesilesiyle sabırla devam ediyoruz (bekliyoruz manasında)” demiştir.

16.Ağustos.2011 salı günü ise, “Yeni bir dönem başlıyor. Milletimiz, vatandaşımız hiçbir kutsalı olmayan bu cinayet şebekesinin bertaraf edildiğini görecektir. Meşruiyet çizgisine gelmek isteyenler, meşruiyet çizgisinde kalmak isteyenler, şimdiden pozisyonlarını almalıdırlar.

Başbakan Erdoğan'ın PKK'ya karşı, yüksek perdeden kalın tonla açıklama yapmasına pek alışık değiliz, bu pek olağan değil. Bunun zamanlaması ve satır arasında kullanılan sözcükler dikkat çekicidir.

Demek ki hükümet yani Türkiye ile ABD anlaşmaya yakındır. Bahsettiğim Kandil operasyonu sonbaharda, belki de hemen bayram sonrasında Eylül ayında olabilir.

Not: Bir sonraki yazımda Suriye'den ve artık açık açık geldiği görülen savaştan bahsedeceğim. Bundan 6 yıl önce, 2005 yılında pek çok kişi tarafından “olmaz öyle şey” denilerek yanlış/saçma olarak addedilen “İran'dan önce Suriye vurulacaktır” savını öne sürdüğüm “Görünürdeki Savaş: İlk Hedef Suriye” adlı makalemden bahsedecek, güncel gerçeklerle de savaşa karşı Türk Milletini ve Türk Devletini belki de son defa uyarmaya çalışacağım..!

TEVFiK BiR / 17.Ağustos.2011


Telif Bilgisi

© 2009-2017 tevfikbir.com , tevfikbir.blogspot.com. Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeksizin alıntı yapılamaz.

" Tevfik BİR - www.tevfikbir.com " biçiminde kaynak gösterilerek makalelerden alıntı yapılabilir.