Kapitalizm ve Avrupa Finansal Krizi
Yahudi asıllı ABD vatandaşı George Soros, Sistem'in (Sistem sözcüğü burada, dünyayı yöneten güç merkezi olarak anılmaktadır) en etkili aktörlerinden biridir. Bundan 12 sene önce yani 1998 yılında sarf ettiği cümleye bakalım “Küresel kapitalist sistemin kendi kendini yok etmesini önlemek istiyorum”.
George Soros boş konuşmaz. Demek ki böyle bir tehlike görmüştür. Küresel kapitalist sistemin lokomotifi ABD olduğuna göre, sistem bugün ABD etrafında döndüğüne göre, demek ki Soros ABD'nin kendi kendini yok etme olasılığını analiz etmiş ve buna uyarı olarak dillendirebilecek derecede inanmıştır.
Bazı uzmanlara göre “Küresel kapitalist sistemin çöküşü” olarak nitelenen, ABD kaynaklı küresel finansal krizin 2008 yılında çıktığına şahit olduk. 100 yıl önce Titanic'e batmaz denmesine inat geminin batması misali, batmaz denen ABD'li kuruluşların bir gün içinde sulara gömüldüğünü gördük.
Demek ki Soros 10 yıl öncesinden bu olasılığı, hem de sistemin içinden biri olarak görmüştür. Soros bunu gördüğüne göre Sistem de bu krizi muhakkak öngörmüştür. Göz göre göre buzdağına çarpılması, pek akıl alacak bir şey olmasa gerek.
Bu da “paranoyak” olarak nitelenen bazı analistlerin “2008 finansal krizinin çıkmasına ABD bilerek izin vermiştir. Bundan daha çok çıkar elde edecektir. Kapitalist sistem kendini yenileyecek, Sistem sermayeye daha çok hükmedebilecektir” yorumlarına hak verir niteliktedir.
2010 itibariyle de özellikle Yunanistan, Portekiz ve İspanya ile sıradaki diğerleri “sanki yeni bir vaka” imiş gibi konuşulur ve bu ülkelerde yaşanan gelişmeler an be an takip edilir oldu. Küresel finansal harita ve Avro para birimi bu ülkelere endekslenir oldu.
Halbuki biliyoruz ki bu olayın temelleri 1997 yılına dayanmaktadır. 2010 Yunanistan ve Avro krizinin, Sistem'in başka bir operasyonu olduğu düşünülmektedir. Aksi düşünce, Yunanistan ve AB üye devletlerinin dünyanin en aptal ve en ongörüsüz devletleri olduğu görüşünü verir. Peki o halde Türkiye'nin AB kapısında ne işi vardır?!
* * *
17.Haziran.1997 AB Konseyi toplantısında İstikrar ve Büyüme Antlaşması (İBA) üzerinde calışılmış ve bunun ayrıntıları açıklanmıştır. Bu antlaşmaya göre, üye ülke bütçe açığı ülkenin Gayri Safi Yurt İçi Hasıla'sının (GSYİH) %3'ünü aşamayacaktır.
01.Ocak.1999 itibariyle Avro kaydi para olarak uygulanmaya başlar, 01.Temmuz.2002'den itibaren de Avro artık AB'nin resmi parası haline gelir. Bu uygulama ile birlikte İBA'nın da önemi artmıştır.
Bu önemli, istikrar sağlayıcı İBA çerçevesindeki kurallara uyulmazsa ne olacaktır? Ülke, Avrupa Komisyonu ile AB Ekonomi ve Maliye Bakanları Konseyi tarafından türlü yaptırımlara ve cezalara maruz kalabilecektir.
Ancak bu %3'lük kuralın ciddi sıkıntılar yarattığı bilinmekteydi. Bu, 2010'nun sorunu değildir. Örneğin 1999 yılında İtalya, bütçe açığını %3'ün üzerinde vermiş ve rakamlarla oynayarak (ki biz buna resmi evrakta sahtecilik de diyebiliriz) bunu düşük göstermiştir. Daha sonra Almanya, Portekiz ve Fransa'nın benzer yöntemlerle rakamlarla oynadıkları açığa çıkmıştır. Rakamlarla oynanmasa dahi 2002 yılından beri AB'nin kurucu iki büyük unsuru Almanya ve Fransa'nın bu kuralı düzenli bir şekilde aştığı görülmektedir.
Her ne kadar bu iki ülkeye 10 milyar Avro'ya varan miktarlarda ceza verilmesi önerilse de Sistem tarafından bunun engellendiği görülmektedir. Zaten AB'nin iç yapısı da buna izin vermemektedir.
* * *
2004 yılında inanılmaz bir olay daha açığa çıkmıştır. Yunanistan'ın 1997 yılından beri Komisyona sahte rakamlar sunduğu anlaşılmıştır. Yunanistan bunu Avro bölgesine kabul edilmek için yapmıştır. Buna karşın komisyon Yunanistan'a ceza vermemiş yalnızca uyarmıştır!
2004 yılında akıl almaz genişlemeyle kendi sonunu hazırlayan AB'ye, yeni üye devletler de her gün yeni baltalar vurmaktadır. Neredeyse hepsi her sene büyük bütçe açıkları vermektedir. Bu, AB için içinden çıkılmaz bir hal almaya başlamıştır.
* * *
Netice olarak, 1997 yılında maliye alanındaki açıkları ve bunalımlarıyla baş etmeye çalışan ve Birlik içerisinde sıkıntıya düşmemek için rakamlarda sahtekarlık yapan bir Yunanistan; ve Yunanistanla başlayan, diğer ülkeler tarafından kolayca benimsenen bir gelenek görmekteyiz.
AB ise bu problemlere karşı yaptırım uygulamayan, sorunları düzeltici önlemler almayan, sanki bugün yaratılmaya başlanan yada varlığı artık iyice idrak edilen AB finansal krizinin oluşmasına neden olan, vurdumduymaz baba rolünü oynamaktadır.
Yunanistan'ın olağanüstü bütçe açığının 10 yılı aşkın süredir bilinmesine rağmen bunun yeni öğrenilmiş bir bilgi gibi lanse edilmesi ve küresel panik havası yaratılması; bununla büyük oyunculara yeni alım fırsatları sağlamak için borsaların aşağı çekilmesi; yılların dünya ihracat birincisi Almanya'nın 2009'da bu liderliğini Çin'e kaptırması ve liderlik koltuğunun geri kazanılması adına, Avro bölgesi ihracatının tekrar yükseltilmesi için Avro'da bir değer düşüşü yaratılması...
1997 yılında Yunanistan, 1998 yılında da George Soros, bu finansal krizleri 10 sene öncesinden haber vermelerine rağmen Sistem ve neo-liberal düzen buna karşı neden bir önlem almamıştır, bu yıkıcı krizleri neden engellememiştir, gerçekten de bu krizlerin çıkmasından Sistem yarar mı sağlamaktadır, bunları sorgulamak gerek.
TEVFiK BiR / 19.Şubat.2010